dolmuşta kızların tacizine uğrayan, kitap okumasına dahi fırsat verilmeyen kişi. geç arkadaş, brad i kıvanç ı kenan ı. maden sapı gibi sapı olan yazar.
geçen gün ntv de bir kürtçü konuşuyordu. 'tabi en sosyalist, en müslüman, hemde en vatanseverdi aynı zamanda'
abdullah öcalan a artık bebek katili denilmediğini, türkiye de böyle bir gelişme, normalleşme yaşandığından falan dem vurdu.
eski serleri inceleyen olursa, kürt olmayan bir sürü kişiye dahi, halkın sempatisi nedeniyle kürt lakabı verilmiştir. aynen laz, arnavut falan gibi. yani, biraz esmerliği fazla olan türk e kürt denilmiştir, burundan hafif bonbeliye laz falan. bundan kimse gocunmamış, hatta türkler gurur duymuştur.
şimdiki durumu gerçekten öğrenmek ister misiniz? anadolunun en ücra 'kürt olmayan' köylerinde birine kürt dersen en büyük hakaret addeder. en ılımlı, lafda en çok kardeşlikten dem vuranları dahi bırakın kürt 'kardeş'i kürt komşu istemiyor...
medyada hangi akşam görmediniz ki bir kürt tartışılması dönmedik? neredeyse hepsi de kürt dostu bu insanların son 5 yıldır çığırtkanlıklarına rağmen, terörün en yüksek derecesinde dahi türk-kürt ayrımı bu kadar yapılmamıştı.
medya sürekli, kürt sorunu derken, hatay ın bir köyünde yaşlı bir insan, ne gurur için ne degomoji için es kaza yörüğüz dediğinde, spikerin korkarak ürkerek başka konuya lafı getirmesi, türkler in bir çoğu madem kökene geldik, kökenleri 'türkmenlik yahut oğuzluk' hakkında hiç bir şey bilmezken, asimile olmuş, zaza, türkmen ve hatta arnavut aileleri kürt diye kesip atanlar kürt e de, türk e de, laz a da yav daha ne varsa işte bu ülkede hepsine en büyük zararı vermiştir.
kenan evren in manevi torunları şimdi de elini attı kürtler e. yok kürtler anarşist toplummuş! 'tabi artık iyi bir şey o cenaha göre anaşistlik', ayaklarıyla eskiden beğenmeyip kart,kurt derlerken, şimdi de istedikleri gibi beğenmeyerek dine saygısı olanlarına vurarak, ekmeğinde olanları isyana, eşcinselliğe, siyasete boğmak istemeleri ayrı bir iki yüzlülük olsa gerek..
bu söze baş veren iki kişi, biri rahmetle birinin lanetle anılmasına neden olmuş bir söz..
hallac ı mansur ben hakkım derken, kendi benliğini yok etmiş, ortada 'kendi' benliği kalmamış, baştan ayağa, hakk, hakikat olduğunu söylemiş, firavun hakk benim diyerek, tanrıyı unutmuş, kendinden başka her şeyi unutmuş...
acaba biz hangi taraftayız, hangi tarafımız ağır basıyor, mansur aşkımız mı mı firavun nefsimiz mi?
bir hal üzerinde, eylem üzerinde olduğumuz muhakkak.. ebrehe gibi kabe yi mi yıkmak niyetinde yoksa ibrahim gibi putları mı yıkmak yolundayız. bir yolda olduğumuz muhakkak ama hangi yolda..
bizim hamurumuz da, hz. ali gibi 10 yaşında müslüman olduktan sonra islamı, sünneti, hakkı bırakmadık, candan aziz yapıştık mı yoksa, ,''Önce inanırlar sonra inkar ederler, yine inanırlar ve tekrar inkar ederler ve inkarcılıklarında ısrar ederler (4/137-138).'' şeklinde mi bir yola koyulduk...
kendisine onlarca kez davet geldiği halde, sürekli peygamber i görme şerefine nail olduğu halde, müslüman olmayan ebu cehil miyiz peygamberi görmeden inanan, bağlanan abdülkadir geylani mi?
peygamber 's.a.v' in hangi amcasıyız, ebu lehep olan mı, hamza olan mı?
kendi içimizde biz hangi taraftayız, oluğumuzdan nur mu akıyor kir mi?
bir zaman bıraksak herkesi, dedikoduyu, çekiştirmeyi, baksak kendimize, neyiz biz, nerdeyiz?
istanbul da yalnızca 700 bin nüfus cüzdanında, 3 milyodan fazla sivaslı, yalnızca peçetecilik yapmadığını gayet iyi bilen yazardır..
sivas ı çok sevmiştir ve sevecektir, memleketçilikten çok daha öte, memleketi anlamak için memleketini hele ki sivas ı tanımayı görev bellemiş yazar..
sivaslılar ın bir takım zavallıların dediği gibi, düşük işlerde çalışması kötü müdür, namussuzluk mudur taksicilik, yahut bir zamanlar bazı taraftarların sivaslı şimdi de sivasspor un teknik direktör ü rıza çalımbay ın babasına itafen güya yermek için yazdıkları rıza efendi iki ekmek bir şişe süt pankartıyla gurur duyar.
kaç sivaslı istanbul un yahut başka yerlerin sokaklarında, namusuyla çalışırken, yoksulluktan yitip gitmiştir, herkesin düşünmesi gerekir.
hasan hüseyin'den sivaslı hasan hüseyin den bir şiir;
Acıyı Bal Eyledik
Pir Sultan olur dirilir'
bak su bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kor olasın demiyorum
kor olma da
gör beni
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
sanki kendimizi gütmüşüz
hor baktık mi karıncaya
kirdik mi kanadını serçenin
vurduk karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmazsan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
ilenmek ne dilenmek ne
issiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yasamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni
kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kor olasın demiyorum
kor olma da
gör beni...
ve bir şiir daha hasan hüseyin den; sivas a ve istanbul a saygıyla, sevgiyle;
Bu kenti sevdim dedim
Benim olsun demedim ki
Sevdim dedimse akşam kızıllığını
Gönlüm gibi akıp giden şu çayı
Şu ormanı şu denizi şu dağı
Benim olsun demedim ki
sivaslılar ın perişanlığıysa yani konu bir şiir daha, sivaslı ahsan hüseyin den;
insan pazarı
gondulardan gelmişik
açlık nedir bilmişik
aman ağbey yaman ağbey
gör bizi
sabahın seherinde sıcak yataktan
kopmuşuk da gelmişik bu güvenpark'a
gelmişik de birikmişik bu güvenpark'ta
'angara angara güzel angara'
aman ağbey yaman ağbey
gör bizi
çorum'lardan suvas'lardan oluruk
çangırı'dan ezirgan'dan gelirik
gırşeher'den yozgat'tanık vallaha
anşe'lerik fatma'larık gülüzar'larık
güllü'lerik hatçe'lerik ağbeyim
açlık nedir bilirik
hele sen bir al bizi
hele sen bir olur de
biz her işi görürük
cam silerik parıl parıl
halı kilim silkerik
ağartırık gap-gacağı
aş da yaparık
çamaşır dikiş nakış
yatak da gabartırık
süpürürük tertemiz
gül-gülüstan ederik
bakma öyle kibir kibir ağbeyim
bakma öyle horgörük
hele sen bir olur de
hele sen bir al bizi
hele sen bir goku sür
sultan olur sekerik
açlığın dini olmaz ağbeyim
yoksulluğun vatanı
kör olasın gahpe devran
biz açlığı bilirik
güvenpark'ta bir anıt var
gördün mü
aha böyle yamrı yumru bir daşdan
bildin mi
yazıyo ki o anıtta ağbeyim
'övün çalış güven türk'
garga bokun yememiş
it deşmemiş çöplüğü
biz gelirik gondulardan ağbeyim
aha orda bekleşirik
beklerik ki gelsinler
bizi ordan alsınlar
yap desinler aha şunu
yap desinler aha bunu
üşenmezik erinmezik
biz her işi görürük
yeter ki gelsin epmek
yeter ki brakmasın bu can bu teni
türkük diye övünüyok ağbeyim
açlık türkü bilmiyo ki
varak diyok iş üstüne
çağır çağır gelmiyo ki
çalışsak da güvensek da ağbeyim
övünsek da olma mı
anam sayrı üç yıldır
babam işsiz ağbeyim
gardaşlarım daha güççük
daha suçsuz ağbeyim
birileri gelse de alsa ya beni
yuğsam da arıtsam ya kirlilerini
dersim'lerden suvas'lardan oluruk
gıtlıklardan gıyımlardan gelirik
erinmezik üşenmezik ağbeyim
biz açlığı bilirik
güvenpark'ta o anıta
selam saygı ederik
eğer hasan hüseyin alevi derseniz kid ersiniz, bi de sünni şairden şiir o zaman, yavuz bülent bakiler'den;
Anadolu
Ben Anadoluyum...
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç...
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç...
Ben Anadoluyum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç...
size de olmuştur galiba, bir cadde de yürürken adres soracakmış gibi yanaşıp, o illi olmayan yolda kalan zibidiler türedi son zamanda.
sözlüğe de sirayet ettiklerini düşünüyorum.
hayır kim ihtiyac sahibi kim değil, bunlar yüzünden bilemiyorsun.. insana pis pis yanaşıp kafa tokuşdurduktan sonra, ulan nerden tanıyordum demeye kalmadan para isteyen zibidiler az geldi, abi fazla oturmuşum, beş lira göndersen olmaz mı diyen sözlük yazarları geldi..
gerçek hayatta inşaat için geldik, aç kaldık diyip, iki kişi dolanan bu söyüşçüler sözlükte de bir arkadaşıyla bir olup para istiyor.
siktirolun lan, hangi dernek örgütlüyo sizi ama size para, mara, yok.
hakkındaki en güzel şiirlerden birini orhan veli nin yaptığı, dünyadaki en zor işi yapanalrın ortak olarak karşılaştırdığı iş yapan insanlar,
orhan veli nin şiiri;
Zonguldak yolundayız.
Dağların tepesinden,
Birdenbire denizi göreceğiz.
Denizi gökle bir göreceğiz,
Şimal rüzgârları gelecek uzaktan.
O yolcu, biz yolcu,
Şimal rüzgârlarıyla öpüşeceğiz.
Güneşli bir günde,
Masmavi göreceğiz Karadeniz'i.
Balkaya'dan Kapuz'a kadar,
Karış karış biliriz biz bu şehri;
Eki'nin çiçekli bahçeleri
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen
Soluk benizli insanlarıyla...
Siyah akar Zonguldağın deresi;
Yüzkarası değil, kömür karası;
Böyle kazanılır ekmek parası.
katı laikçilerin, insanları ürkütmek, atatürk ün yanlış işlerini meşrulaştırmak için yıllardır yumurtladıkları saçmalık. dahası hep dini siyasete karıştırmayın diyenler, iş atatürk e gelince atatürk ün ''en''lerine en katmak için atatürk ü din koruyucusu göstermekten hiçde geri kalmıyorlar..
namaz kıldıkları, kur'an okudukları için, şapka takmadıkları için şiddet gören belki öldürülen insanlar olduysa bu ülkede, bunu yapanlar keşke bulgar, ermeni olaydı diye kahrolan insanların vicdanlarında derin yaralar bırakan izlerdir.
atatürk olmasaydı, dini yaşama, milli değerlerin yozlaşması daha kötü mü olurdu?
söylentiler doğruysa, diyarbakır cezaevinde işkencelerden ona karşı en hafifi tacizmiş.. bu tacizi yapan midesiz zihniyeti biz ne zaman yetiştirdik!
terörü desteklemek için söylemiyorum ama insanlar diyordur, hani ona bile taciz olduysa bize ne olmaz.. elim ayağım titriyor, uykularım kaçıyor, yemek yiyemiyor, bülent arınç gibi kendimi dağa taşa vurmaya meylediyorum.
çernobil ve halepçe gazlarının arasında kalıp, tansu çiller, ismet inönü gibi başbakanlar görmüş, damacanaya tecavüz edilmiş, bir toplumda çok da süpriz olmadıysa da, daha yaşanılabilir bir ülkede olduğumuzu tahmin ediyordum. taki bdp kadın vekillerine kadar sarkmalar başlamayana kadar..
her zaman güçlülerle birlik olma, kendi güçsüzlüğünü böyle tatmin eden zavallı topluluk..
mayalar ki, bundan bin yıllar önce takvim bulmuş, mayalarla dalga geçenlere sorsan bir yıl kaç hafta hatta bir hafta kaç gün bulamazlar.. ama vurun abalıya nasıl olsa..
bu ülkenin hamurunda söz sahibi olan, anzek, hindularla birlikte türkiyelilik'in asıl unsuru olan, ta nasreddin hoca zamanından beri olan, bu ülkenin yüzde bayağı bir 30milyonuna yakın asimile olmuş insanlar hakkındaki, hakaretler, gerzek demeler yakışıyor mu?
hem mayalar aslında öyle demek istememiş, 2012 nin aydınlan, üff banane ya, isteyen araştırsın. ancak şu bilinmeli ki, kurtuluş savaşında en fazla onlar çarpışmış, hatta atatürk ün söz verdiği amasya nın onlara verileceğini falan araştırın derim, resmi tarihe kanmayın. hem mayalar devrimci bir halk olmasa da devrim gibi yaşamış bir halktır.
tarihe arı maya gibi bir şahsiyeti kazandıran anzeklerle, etilerle, hindularla, elflerle, mordorlularla bizim mayamızı oluşturan insanlarla dalga geçmek..
tek tane yaşlı kadını tiyatrodan izlemektense banyoda pörsümüş tenini izlemeyi tercih ederim. saatler boyunca menapozun, yalnızlığın ve bunamanın dışa vurumu, yaşlıların tekrarlanan anılarından daha ziyade sıkıcıdır. 0-0 biten ascoli-colorno maçını tekrar tekrar banttan izlemeyi yeğlerim..
allah ın izlemeyi bıraktıklarını kulun izlemesi pek mantıklı gelmiyor.
gelişmelerin ışığı yandı, baktım bu kardeşimiz kitap yazmış..
tabi ki okumayacağım, kitabın adı yozgat ın kazası gibi, başı bozuk, başı büyük...
kimsenin benimle ilgilenmediğimi anladığım da 16 yaşındaydım demiş kitap tanıtımında. o zaman kesinlikle hem daha iyi bir ruh haline sahip, hem daha zekiymiş. çevresindeki insanlardan kurtulmasını öneririm. hatta şu andan itibaren tüm dostluklarını askıya almasını. önce kitap çıkarttırırlar sonra yetenek sizsiniz e yollarlar, çevre önemli...
kitap 6 liraymış, gerçekten çok para o kitaba. sonra yok niye japonlar bu kadar kitap okurken bizim millet bu kadar az okuyor durumu. yazdığı kitaptan daha kalın açıklayabilirim neden kitap yazmaması gerektiğini. ama beni dinlerse millete yapacağı en büyük iyilik yanlış anlaşıldığını, yazılanların komedi olduğunu söylesin..
bi şekilde sözlük yönetimini kafaya alıp kitap tanıtımını yaptırmış. ciddi şekilde okuyan mokuyan çıkar, yazık olur bu ülkeye...
sözlüğün rolantide gittiği zamanlar, geldi yine abi dedi açtık ama hep aynı adamlar, hep aynı sözler sıkıldım sana diyeceğim ama sende yazmassın abi dedi, bu dert beni yedi bitirdi dedi.
müsterih ol evlat dedim, ihtiyacın olan iki proveke yazarı. aylar önce tartışılmış olayları yeniden açacak, sonra ortadan kaybolacak iki kişi. sonra gelene biraz ilgi. ne diyelim dedi, atın dedim, at koştursun desinler, hoşgolmişler efendim yazacak 4 hafta sadece nickine baksan 10 dakkika sonra unutulacak nickli, hoş geldin yazarları. sonra tematik bilgi veren yazarlar, her ilin plaka kodlarını, her ülkenin telefon kodlarını falan yazacak, mümkünse emekli olacak, 2 tane polyanna bul dedim, hayat olumlu bakacak, kıyamet kopsa aşk, kelebekler falan yazacak, karşısına da 2 tane dinsiz, küfürbaz hadi bakıyım böyle 10 kişiyi fişle gel dedim..
gitmiş, elinde irticacı, eşcinsel,sendikacı, kürt bir takım yazar listeli isimler. n'aptın lan dedim, fiş diyince böyle anladım abi dedi. neyse dedim, el attım da şimdi sözlükler bu durumdaysa işte o günden sonra böyle.
yıllardır bazı şeyleri anlamam.. sürekli maden işçileirinden yahut tarlada çapa yapanalrdan bahsedip aynı duyarlılığı cafedeki işçilere, çöpçülere duymama...
uzaktan ilgili görünüp, yakından kaçma. enteresan bir ruh hali, anlayamam. türkiye de ve dünya daki en büyük sorun olan işsizlikten dem vurup, burada sefil, fakru zaruret içinde, bi şeyler yazanlara hiç yardım yapmamak, 3 kuruş bile cepten çıkartmamak...
şu kış aylarında itlere yemek bulmaktansa sözlükteki, yakındaki itşizlere bakmak daha hakkaniyetli olmaz mı? daha dürüst... tüm zamanını sözlükte geçiren, karşılığında biraz ego ve oy bekleyen gençlere, bakın okuyup yazmaya meraklı gençlere yardımcı olmamak ne derece isnaflı..
eğer onlar kötü durumdaysa biz iyi durumdayız.. sen ne yaptın diye bilirsiniz, yapılan iyilik anlatılmaz ama neyse anlatıyım. kaçını yedirdim, içirdim, borç istediler verdim, geri getirmediler, nicklerinin altına yazıp ne rezil ettim ne bişey. sürekli kandırmalarına rağmen.. bazen zirve düzenleyip okumaya meraklı olanlara ikinci okumadığım kitapları verdim, işsizlerin elinden tutup iş ayarladım. bilenler bilir...
herkesin daha hassas olamaları gereken ince bir konudur.
tersten okunmalıdır, kime troll deniliyorsa onda bi şey aranmalıdır..
varlık dergisinde, masal fanzininde, yazma müsamerelerinde hep derece almış olan bana, dergah yayınlarında bekletilen 9 kitabı olan bana dahi bunu yapıyorlarsa artık sözlükteki herkese yapabilirler..
doğu batı ikileminde darendeli olmak adlı kitabımda bu konuları işledim.. batı da, abd de ve yozgat taki emperyal duruş buna karşı fildişin de elazı da, doğu da mistitizm harmanı olan darendelilik kavramında, sosyolojik olarak irdeledim. troll, iskandivya dağındaki hayvanımsıyla hayatını kalemiyle kazanan, halkevlerinde söyleşi yapan insanları bir tutmak..
zaaf düşkünlüktür, eziklik, kendine engel olamama, sigarayı bırakamadığından sigara edebiyatı yapması vd...
eskiden beri, toplumu, bireyi ve kendini zehirleyen yazarlar hep bunu sevdiği kişileri kollayarak yapmıştır, es geçerek... sevdiği kişi sevdiğin kişidir ona karşı düşkünlük değil, yakınlık olur. zaaf stockhol sendromudur. tecavüzcüsüne aşık olma, büyük takım tutma ahstalığı.. kendi yaşadığı şehre rakip taraftarla küfür etmeye zorlanma, o kahredici susma zorunluluğu.. bakın tercih değil, zorunluluk..
ilk gençlik yıllarında ablasını kaldırdığım bi dümbük vardı, benimle konuşmak adına ablasını pazarlardı, evi boşaltırdı, ortamı sererdi, sıf yanımda görünmek için..
ne düşkünlük, ne düşkünlük..
bu yazarlar da sözlükte de var, denemek için yazarsın, olduk olmadık işler, ergenelre methiye sürersin toplumun şu anki durumundan sapık duruma düşmemek için susarlar, susaralrsa... gizlice hayranlıklarını arttırırlar, kendilerini ve seni bitirirler, farkına varmazsan..
senin de onlar gibi zaaflı olmanı beklerler sonra, en kötüsü..