densizliklerimiz ve dolaylı sonuçları olarak yaşanan zemine çakılmalarımız, hayal kırıklıklarımızla dolu hayat. bu da onlardan biri.
aklıma cem karaca'dan tamirci çırağı parçasını getiren başlık:
gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
elleri ak yumuk yumuk , ojeli tırnakları
nerelere gizlesin şu avucum nasırları
otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
ayağında uzun etek dalga dalga saçları
ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları
bi romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı
ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
yine böyle bir durumda tamirci çırağına
ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı
gelecekti bugün geri arabayı almaya
o romandaki hayali belki gerçek yapmaya
durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
arabanın kapısını açtım , açtım girsin içeri
kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri
çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları
işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları
bunu yapan babannenin yanakları sıkılmalı, aman be sen de! diye hafifçe azarlanana kadar türlü şaklabanlıklarla geğirme durumundan faydalanılmalıdır.
geğiren babanne hayattadır. sizinledir.
önceden niyetlenilmiş olanın kurum (bkz: evlilik) olması ve beraber gerçekleştirileceği kişiden bağımsız olarak kararlaştırılmış olması korkunç bir şeydir. bayramları eltiler ve kayınçolar arasında bölüştürmeyi sessiz sedasız kabullenmek, sırf yaşlılığında birileri yanında olsun diye korkundan evet demektir.
bir de şöyle düşünün: aslına bakarsanız kağıt üretimi temelinde yatan biyolojik hammaddelerden biri de okaliptüs ağacı. okaliptüs, yılda 250 ton su tüketerek ve dikildiği topraklara toksinler salarak diğer ağaçların yetiştirilmesine engel olur. özellikle gd (genetiği değiştirilmiş) ağaçlar, ekosistemi altüst ediyor.
bunları da size kağıda resim yapmaktan, kağıdı okumaktan, ona dokunmaktan memnuniyet duyan biri söylüyor. alın size oksimoron.
nightwish'in basisti. ancak bu adamın harika bir vokali de vardır, while your lips are still red'deki gibi clean vokal desen yapar, 'phantom of the opera'daki gibi grunt'n growl desen hakkından gelir. pek çok düeti de vardır.
ayrıca kendisi o saman tonlarında multikromatik uzun kalın telli saçları, upuzun, pek çok zaman ördüğü özgün sakalları, iskandinav burnu, sevimli ama erkeksi gülümsemesi ve protein - yağ dengesiyle (bkz: somon fileto) (bkz: 24 gr protein 9 gr yağ) göze fena hitap eder.
spin headbang (başı 360 derece döndürerek aşırı hızlı yapılan teknik) yapanların omur disklerinde ne gibi sorunlar yaşanıyor bilemesem de çok hoş gözüküyor. saçların parlak ve bakımlı olması da ayrı bir estetik kazandırıyor. bence çok hoş bir heavy metal sahne atraksiyonu. deli danalar gibi wall of death yapmaktan çok daha asil ve zarif, tabi dizlerin, bacakların, kolların duruşu veya hareket ediliyorsa süzülüşü de önemli.
kadınlardan simone simons iyi yapar, o da spin headbang yapabilenlerden.
amon amarth'ın senkronize headbang yapışı da etkileyicidir. johan hegg'in saçları, kirpikleri ve sakalları ayrı ayrı hortumcuklar halinde headbang'e eşlik eder. o viking gibi cüssesinin tepesinde 360 derece dönen kafanın kopup size doğru gelmesiyse şahsi kanaatimce 1000 kg'lik acme ağırlığının altında ezilmek gibi bir etki bırakacaktır. (bkz: evde denemeyin)
saçlarımın aşırı gür, kalın telli ve dalgalı olmasının avantajıyla, boynumun ağrımasına da yol açmayacak şekilde havada ağır 8'ler çizerek yaptığım özgün bir headbang tarzım vardır benim de. severim. gaza gelirsem yaparım.
adı cradle of filth ile anılsa da, angtoria ile çıkış yapmış olsa da, kendisi bir dönem therion'un canlı performans line up'ında yer almıştır. grubun sopranoları martina'yla polonya'daki ''rise of sodom and gomorrah'' performansları bu parça için youtube'deki en beğenilen ve izlenen video. ancak jezebel ve diğer bir grup soprano & tenor ile performansları kesinlikle çok daha kaliteli.
tamam, martina da iyi, ve devil horn işareti yapmaya bayılan genç erkekler onu beğeniyor, ancak sarah jezebel deva'yı sahnede izleyin. notaları hatasız söylüyor. belling (çınlama) yaparken kesinlikle zorlanmıyor ve tüm üst notalara detone olmadan, zorlanmadan çıkıyor.
ayrıca onun için şunu da söyleyebilirim ki:
(bkz: four octave wonders)
- eski sevgilisine ayar veren insanların kişisel iletileri. beraber derse girdiğim, sokakta yürüdüğüm, çay içtiğim insanları o halde görmek beni bedbaht ediyor. yapmasınlar bunu.
- bir ara x'e değer verme furyası vardı, özellikle mühendislik fakültelerinden çok ilgi gördü. sevgiliyi çayıra salan çat giriyordu x'li y'li iletiyi.
- ''kralına yol vermişim soytarısına mı vermeyeceğim'' gibi sakin sessiz bir insana bile ''yürü bee!'' dedirtip sonrasında ''no.. noldu az önce bana'' diye iri gözlerle etrafına bakınmasına sebep olacak iletiler. kavgada söylenmez.
- Sonunda iki nokta olan depresif iletiler. Üç nokta var noktalama işaretimiz olarak, burdan buyursanız?
- ''Geçen söyle olduuuu çok güldüüüüük * ) herkese teşekkür ediooorrrm'' tarzı iletiler. Git başka yerde gül, gözüm görmesin.
iletilerinize komik diyaloglar yazın, ince esprili, ironik şeyler olsun, bakalım gülelim. Mutlu olalım. Bu arkadaşımı da iyi ki ''eklemişim'' diyelim. Dünya daha güzel bir yer olsun.
bu hisleri beslediğiniz insanın yanındaykense çok enteresandır ki salaklaşırsınız. aptal aptal konuşursunuz, gözlerinin içine bakamazsınız bir de. ya da bana öyle oluyor. niye bana öyle oluyor? olmasın.
ersin karabulut'un sandık içi'nden sonraki uzun öyküsü. figen adlı tahminimce güzel sanatlar veya mimarlık okuyan (bkz: macbook) (bkz: çizim borusu), ''kızların fırlama, erkeklerin piç olmasının prim yapmak anlamına geldiği bir dünyada duygularını gizlemeyen'' bir genç kızın öyküsü.
--spoiler--
...figen hikayenin geçtiği zamandan bir sene kadar evvelsinde bir kaza geçirmiş, ancak sebebini henüz bilmiyoruz, annesi ona minibüs çarptığı yalanını söylüyor sadece bir bölümdeki flashback'te.
--spoiler--
6 Ağustos sayısında erkek arkadaşı Mete'nin duygusal yanını görüyoruz. (bkz: ben öküz değilim)
Bu bölümde Ersin'in çizgisel başarısını bir kez daha takdir ettim. Hikayenin en başındaki sevişme sahnesinde Mete'yi öyle bir çizmişti ki sahiden ''sex drugs and rock 'n roll'' adamı sanmıştık. Bu kez ağdalı sözlerle duygu dünyasını açığa vurmamış da olsa en azından Figen'e duyduğu hislerden bahseden Mete'nin yüzüne, yüz çizgilerine, bakışlarına, gözlerine bakın. Ersin Karabulut sahiden duygu durumunu perspektifle, taramayla iyi veriyor.
Ayrıca Figen'in odasındaki Memento posteri iyi seçim. Çok iyi seçim.
olması gereken erkektir. erkek doğası gereği kadından daha iri, daha tüylü ve gösterişli olmalıdır. bir erkeği uzun, serbest bırakılmış saçlar ve gür sakallar kadar erkeksi yapan bir şey daha yoktur. saç sakal gür değilse bana ergen gibi geliyor erkekler.
- hayırdır kaçırdın kertenkeleyi, hani hiç boşa atış yapmazdın.
- ...
- poser sen de.
...
- ne yiyorsun? *sniff sniff*
- yeşil fasulye o, sana yaramaz. dolapta karides var pişireyim mi?
- dur bakayım, güzel kokuyor aslında.
- kızım mideni bozacaksın başımıza bela olacaksın, zaten o kafese girince ''i've seen the end'' bakışı oturuyor suratına, veterinere taşıtma kendini.
- ya bi sus, mm hmm yum.
- tey tey tey...
- peh, beğenmedim. karides pişir bana.
- emrin olur.
...
- göbek yapmışız?
- yazın veririm evden atıyorsunuz nasılsa.
- bikinine mi sığacaksın puhahaha
- kes.
bana aksi olamazmış gibi gelen kişi. ingiliz soyluları gibi, eş ve çocuklar olarak o an ''beyefendi'' hanginizi seçtiyse gözbebeğisinizdir, ama her an bir daha görüşülmemek üzere kenara atılabilir, adamın başka eş dost akrabaya yaptıklarının sorumlusu olarak bir de üzerine suçlamalarla karşı karşıya kalabilirsiniz. adam binlerce lira kazanıyordur ama umru değilsinizdir, başka bir şekilde okumaya çabalıyorsunuzdur, annenize onun gibi posta koymamakla en büyük günahı işlemişsinizdir zaten. hayat portfolyonuz onun gözünde bir hiçtir, değersizsinizdir, istenmeyen evlatsınızdır.
sağlıklı aile nasıl olur, epeydir hatırlayamıyorum.
terk ettiği çocuk ölse ruhu duymaz bu adamın.
''iffss ifsss'' diye nefes veren kadın. 2 senedir spor yapıyorum, hiç öyle nefes vermedim. içimde de tutmuyorum, ben de veriyorum. veriyorum gitsin, içinde tutacaksın da ne olacak? ama işte öyle ıfssi ıffss diye olmuyor. çok özeniyorum. bir gün ben de ıfss ıfffssii diye nefes vereceğim, kulaklarımda ''we are the champiyınsss'', ağzımda ''ıffsss'', spor salonundan omuzlarımda galibiyet havlusuyla ayrılacağım o gün geldiğinde.
ayrıca bu kadın spor yaptıkça kaslanmıyor, gitgide inceliyor. (bkz: çekilin kopacak) sanırım kivi proteini (!) almasından ötürü bu durum söz konusu. belki ben de süt ürünleri ve balık yerine kivi proteini almayı denemeliyim.
requiem for the sivrisinektir. hadi bacaklarımı delik deşik ettin, yeterince kaşıyamadığım parmak eklemlerimden ne istedin? saat sabahin beşini geçti, hala sayende düzgün uyku uyuyamadım. benim gözlerim zom olmuş gibi bakarken senin kıçın eşek arısı kadar oldu! ne doyumsuz, ne halden anlamaz şeymişsin öyle. ne de sinsisin, şaplağı gördün mü kayboluyorsun ortalıktan. çık git hayatımdan.