ihsan Oktay Anar'ın Amat isimli kitabını ele alalım örneğin. Kitap henüz isminden başlayarak sembolizasyon içerir ve roman karakterlerinin isimleriyle de devam ettirilir bu sembolizasyon. Bu isimler irdelenmeden, tüm bu sembollerin ardında kalan ve belki de asıl mesajın gizlendiği kısımlar anlaşılmadan nitelikli bir okumanın gerçekleştirilemeyeceği açıktır.
Eğitim denen şeyin ne anlama geldiğini idrak edemeyenlerce sarf edilen iddia. "Sizin karşınıza hiç mi hayata bakışınIzı farklılaştıran bir öğretmen çıkmadı?" diye düşündürür. Onu geçtim "öğretmen diye küçümsediğin o insan güruhu olmasa içinde bulunulan çağda neyi, nasıl yapacaktın acaba?" Diye sordurur adama. iki gün sonra çocuğunla kendin baş edemez onun baş etmesini beklersin ama. Evet verdiğin vergiyle çocuğuna senin göstermediğin sevgiyi, ilgiyi gösteriyorum ben. inan o para bunun karşılığı olmanın yanından bile geçemez. Ki o para bunun karşılığı da değil zaten bak ekstradan yapıyorum ben bunu.
Dibe vurduğunu hissettiğin bir anda "hiçbir şeyin önemi yok geriye biraz izmarit kaldıktan sonra.Sonunda temiz havaya dönülür." cümlesiyle karşılaşıp sigaraya bu tür bir misyon yüklemek. Selamlar oğuz abi.
Bir bulutun arkasına saklanıp kırmızı kirpiler savuran koopa benzeri super mario karakteri.
Bir çok çocuk tarafından bir bulut olduğu düşünülür. Halbuki o bulutu kendine siper edip puştluk yapan bir hayvandır kendisi.
Semt pazarlarından herhangi birinde elinizde poşetlerle yürürken sırtında bir küfeyle küçücük bir çocuğun/dedeniz yaşındaki bir adamın size yaklaşıp "taşıyayım mı abla?" diye sorması.
Detay mıdır gerçi bu yoksa hayatın kendisi mi, sistemi düşündüğümüzde?
Kişiye göre farklılık gösterebilmekle birlikte, Baş, boğaz, kulak üçlüsünü zonklatır da zonklatır saniye sektirmeden.
Kaç gecedir buz torbasıyla birlikte uyuyorum belli değil. Memlekete geldim, anne yemeği yiyeceğim tıka basa derken karnımı doyurmaktan acizim şu an sözlük. Gözlerim dolu dolu oldu, inanır mısın.
Az önce bir iett otobüsüne bindim. Ardından kartımı bikbik öten o cihaza doğru uzattım. Sadece bip diye bir ses geldi sözlük, kısa ve kesik. Ekranda ise hala benden önce okunan karttan kalma abonman, kalan:75 minvalinde bir yazı. Kartı okutmadan geri çektiğime hükmedip yeniden uzatmam, şoförün bana basma ya basma diye çemkirişi (baya bağırdı adam ya bana kızgın kızgın) ve cihazın kartı okuduğuna dair o tuhaf ses sanıyorum saniyenin milyonda birinde filan gerçekleşti. Daha doğrusu gerilimden ötürü beynim bunu böyle algıladı. Peki sonra ben ne yaptım sözlük bu gerilimle? Durduk yere beni azarlayan şoföre pardon dedim. Neyse ki bir sonraki durak vezneciler.
Dün akşam bir kafede otururken, kafe bile sayılmaz simit salonuydu, birazcık kendi bencilliğim yüzünden, ama birazcık yani, şu sıralar bin tane şeyle cedelleşmek zorunda olan biricik sevgilime, nişanlıma,adı her ne ise işte onun suratına yüzüğümü fırlatıp kalktım gittim. Böyle de iğrençleştim. Ama güzel olan da bir şey var. karşıya geçmek için ışık beklerken yanımda duruveren şeyin kalbi... Sevmeyen adamlar gibi orda mı otursaymış. Yerler seni eti puf deyip yanaklarını sıkasım geldi sözlük. Nasıl bir adam bu.
HAftaya ocağına düştüm hain diye diye bilet alacağım firma.
On bir saatlik yolculukta yalnızca bir kez mola veriyor, canımı yakıyor. Bacak bunlar, uyuşuyor, şişiyor arkadaş. Ne yapayım otobüsün içini mi turlayayım?
Çikolatalı davet'ini son üç gündür çaya batıra batıra yediğim marka. Çikolata ve bisküvi sevmeyen bir bünyeye bile bunu yaptırabilecek hafiflikte ürünlere sahiptir.
Kendini çok zeki über insan filan gibi etrafa satmaya çalışan bir çocuk var fakültede. işte onu hemen hemen her dakika görmek bu ama yeter artık blabla dediğim durum.
Görme engeli bulunan arkadaşa amfideki basamakları indiği sırada sağ yap, sol yap, dümdüz yardır filan dediğinde yüz kişinin içinde, o espri filan olmuyor arkadaşım. Bunu bir kafana sok mesela.
Tengirmek kuşatmak, tengri yani tanrı ise kuşatıcı anlamına gelir. islama göre gücü her şeye yeten; zamanı, mekanı ve dahi herşeyi kuşatan allah'ı gayet de karşılar yani ama filolojik açıklamalarını da verseniz yine de anlamamakta ısrar edip yok aynı şey değil diyenlerin dilinde olan sözdür allah tanrı'nın belasını versin. (Bu tanımdı, evet.) Çünkü izledikleri yabancı filmlerin çevirisinde vardır bu tanrı sözü. Hristiyanlıkla vs olduğunu düşünürler ondan.
Biyopsi yaptılar bu gün babama. Babama bu gün biyopsi yaptılar. Evirip çevirip bunu tekrarlıyorum kafamda. Kimseye bir şey demedim, kimse de bir şey demiyor ama içimde büyük bir korku var. Tüm aile fertlerinde de vardır galiba da kimsenin ağzından buna dair bir şey dökülmüyor. Kimse bilmiyor ama kötü bir şey olasılığı yüzünden değiştirdim fikrimi daha bir kaç gün önce aklımın ucundan geçmezken memlekete gitmek. insan sevdi mi birini, aklından çıkarmamalı bir kaç dakika sonra var olmayabileceği fikrini.
Öğrenilmesi sanılandan çok daha kolay olan dildir. sadece kelimeleri karşılayan işaretleri öğrenmek anlamınaysa asla gelmez. Anlatmak istediğiniz şeyi farklı açılardan görebilmeniz ve basite indirgeyerek anlatabilmeyi bilmeniz gerekir.
ileride bir gün bana benzeyen asık suratlı bir kızım olursa diye korkuyorum.
Kimse kalbindeki gülümsemeyi fark etmezse yüzünün soğuk tınısına takılıp da diye... Geriye bırakacağı şey asık bir suratla anımsanmaktan daha başka bir şey olsun istiyorum.
Sevmediğim şarkısı yok galiba sanatçısıdır.
ilk gençliği bu adamı dinleyerek geçen birinin öyle her şarkıya prim veremeyen bir insan olma ihtimali yüksektir.
Ayrıca "yanında" diye bir güzelliği var ki entry sahibi yere göğe sığdıramamaktadır.
+ işbu entry sanat kelimesinin altı çizilerek girilmiştir.