Dik bir duruşa sahip oluyorsunuz, hayatta maddiyat harici öncelikleriniz oluyor. Kendiniz için değil insanlık için yaşamayı düstur ediniyorsunuz. Adalet arıyor özgürlük istiyorsunuz.
Bir zaman geliyor geriye bakıyorsunuz, hiçbir şey değişmemiş herkes ve herşey aynı kalmış, o zaman anlıyorsunuz tekrar kazanmak için haklı olmanın değil güçlü olmanın gerekliliğini ama vazgeçmiyorsunuz ideallerinizden, kıyamıyorsunuz dik duruşunuza...
Yıllar evvel bir televizyon programında tuncel kurtiz konuşuyor anlatıyordu ;
Büyük kıtlık günlerinden birinde irlandalı bir adam, yüklemiş ailesini eşyalarını küçük balıkçı teknesine yelken kürek yeni umut yeni dünya amerikaya gidiyor. Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından kara görünüyor, aile sevinçli heyecanlı... tekne karaya yaklaşınca irlandalı bir yerli görüyor sesleniyor,
- hey yabancı burada devlet varmı ?
Var.
- peki burada hükümet varmı ?
o da var.
- o zaman söyle onlara ben muhalifim.
insanları fiziksel bir takım özelliklerine göre yadırgamak veya değerlendirmek kimsenin işi değil elbette, kaldı ki bu doğru da değil.
o açıdan bakacak olursak tabi ki bütün genellemeler gibi bu da yanlış bir genelleme ve hatta önyargı diyebiliriz ama insanların karşılıklı iletişimlerinde kurulan ilişki esnasında edinilen bir intiba var. iste bu ilk intibalar bazen çok yanıltıcı olabildiği gibi bazense yanıltıcı olup olmadığına bakılmaksızın insanın karakteri haline dönüşebiliyor.
insanlar hakkında dış görünüş ve fiziksel özelliklerinden konuşmasına kadar her detaya azami dikkat eden bir insan olarak maalesef benim renkli gözlü insanlara karşı bir antipatim var. bana göre bir insanın gözü siyah ya da kahverengi olmalı.
her ne kadar yeşil, mavi veya ela göz görsel anlamda daha şık bir imaj yaratsa da, bende sinsi, fırsat düşkünü kurnaz bir intiba oluşturuyor.
kısacası bana göre insan gerçek gerçek simsiyah bakmalı, renkli göz yalan kokuyor...
Edit ; sadece renkli gözün bende yarattığı ilk intibayı paylaşmak istemiştim, yoksa bir kin veya nefret gütmüyorum.
her şeyi yapabilmişsinizdir ya da artık hiçbir şey yapma ideali taşımıyorsunuzdur.
özlenenler vardır kavuşulamayacak, sizi sevenler vardır yüzüstü bırakılamayacak, ya da sizin sevdikleriniz vardır, sırtınızı dönmeye cesaret edemediğiniz...
hayatınız sınırları belli ancak tutsaklığı göz önüne sermeyen bir kafes içindedir artık.
bedeniniz bilir bu kafesten kurtulamayacağını, ama ruhunuz vazgeçmez faydasız arayışlardan ve yorar sizi yıpratır farkına varmadan...
bazen sırf bir cevizi kırabilme ulviyetine erişebilmek için karga olup çıkmak ister ruh, o kafesin içinden
bazen de aslandan kaçan bir ceylanın korkusunu göze alır.
ama hep bir umudu vardır cebin de aslandan kaçarkende, cevizi kırarkende ve hatta kafese dönerkende.
Romanın ana karakteri samim öylesi bir karakterdir ki; insana onun gibi olabilmeyi, onun gibi düşünebilmeyi hayal ettirir ve zihinde yer eden bu roman zamanla insanı biraz samim'leştirir ve kendi simeranyasını aramaya sevk eder...
Belki hiç görmedik, hiç tanışmadık, hiç konuşmadık ama hep dinledik dizelerini, vermek istediğin mesajları.
Sonra bir vakit sıkıldık politik düşüncelerden sistematik esaretlerden, açtık bu defa da vera'ya olan aşkını dinledik. Hep bir yerlerdeydin hiç gitmemişcesine
Doğum günün kutlu olsun üstad !
sana hain diyenin canı cehenneme.
biraz evvel şahit olduğum olay
siyah bir volvo ile gri bir toyota yaris kaza yapmış ve iki sürücü arasında kavga çıkmış. ben olaya kavganın çıktığı an itibariyle şahit oluyorum.
polis kaza yapan araçları sanayi sitesi içi olduğundan dolayı güvenli bir yere çektiriyor ve iki şöförü alıp gidiyor. kaza da alenen volvo 9/9 kusurlu adeta bile isteye yaris e arkadan vuruyor ve inip yaris şöförüne saldırıyor. aradan bir buçuk saat geçtikten sonra ekip volvo şöförünü getirip aracının yanında indiriyor. şòför aracına binip uzaklaşırken polis memurunun yanına gidip "bu işte bir gariplik var sanki diyorum" memur kafasını sallıyor " ne garipliği birader haklının bir önemi yok zengin kim sen ona bak " diyor. yaris şöförünü soruyorum "ikiside birbirinden şikayetçi oldu haklıyı gözaltına aldık haksızı arabasına kadar getirdik" diyor.
ben de daha birşey sormuyorum memur da dönüp arkasını gidiyor.
iste ulkede ki adalet sistemi bu denli mükemmel işliyor
sevdiğim yazarların köşe yazıları arşivi, zaman zaman açıp tekrar okuyor ve o zaman okuduğumda düşündüklerim ile bugün neler düşündüğümü karşılaştırarak nostalji yapıyorum.
Herkesin sustuğu, herkesin sindiği, herkesin yandaş olduğu bugünkü türkiye de duruşundan, tavrından,açıklamalarından ve hatta cesaretinden ödün vermeyen bir adamı üç kelimeyle anlatmak, saygısızlık olur.