günü birlik bir diet olup, haftanın kalanında uygulanmayan bu dietin başlangıç ve aynı zamanda son günü pazartesidir. genellikle etine dolgun hanımların tercihidir. bahar aylarında daha sık görülür bu diet. ancak sonu her zaman kocam veya sevgilim beni böyle seviyooo' ya bağlanır. yoksa herkes iradelidir, güçlüdür. şüphemiz yok. *
zamanın keyifsiz anlarımızda yavaş, keyifli anlarımızda hızla akmasıdır. örneğin çalışırken yada ders çalışırken zaman çok yavaş geçer özellikle keyfimiz de yoksa. haftasonları ise çabucak geçer, yerini pazartesiye bırakır.
bu ibne zaman, durum aleyhimize ise de hızlı akar. sınava hazırlanıyorsundur yada bir iş yetiştirmen gerekiyordur. hooop bir bakmışsın yumurta çoktan dayanmış. çok kılım ben zamanın bu huyuna. oysa hayatlarımız çok daha keyifli olabilirdi bu zaman denen şerrrefsiz iki kalem delikanlı olaydı. bak gene dert yaptım burda, hemen yavaşladı zaman. böyle bir şey işte.
genellikle birinden intikam alma amaçlı olup, türlü pislikler içerebilecek olan planlardır. bu planların amacı birilerini gıcık etmek, bazen de çıkar sağlamaktır.
örneğin, yakınlarda bir dostumun nikahına gideceğim. kolumdan tutup halaya kaldıracaklarından neredeyse eminim. bunca yıldır halay çekmeyi bir türlü öğrenemeyen ben, "üç adım ileri üç adım geri" yi beceremeyen ben, hiç affetmeyecek o halayın başına geçeceğim. bütün halayın düzeni bozulacak. kendimi de yakacağım bu arada ama o halay bozulacak arkadaş, bozulacak. o kadar.
bir başka ünlü traore. malili bir şarkıcıdır kendisi, saçları çok kısadır yada yoktur. o konuda karar veremedim. ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, dinlenilesi hoş şarkıları var. saz benzeri veya saz gene karar veremediğim bir müzik aleti de kullanıyor şarkılarında. bizden gibi. çok da karizmadır ablamız.
çocuk eğitmediğimiz için gereksiz bir müdahale şeklidir, yapanı da yapılanı da sıkar. bu hale düştüyse bir ilişki laftan anlayanlara doğru hareket etmek, olmadığını yürümediğini kabullenmek gerekir. çünkü sonuç hep ayrılıktır. *
sadece özel anlarda farkına varırız yaşadığımızın. üşüdüğün bir anda sarıldığın sevgiline duyduğun aşkın ve geleceğe dair umutların bir olup seni ısıttığı bir an, ailenden birini kaybettiğin zaman cenazesinde kendini üzerine bıraktığın toprağın kokusunu hissettiğin ve ne kadar ölümlü olduğunu anladığın an, ölümüne yorgun ve terli olduğun bir anda kafana diktiğin biranın dibini gördüğün an. çok çeşitleri olduğunu düşünürüm bu anların, galiba mesele sadece bu anların farkında olmanı sağlayacak duygu yoğunluğuna erişebilmek.
"kolay mı gerçeğe ermek" demiş nesimi bu eserinde. çok basit bir soru gibi görünmekte. herkesin peşinden koştuğu gerçek kimbilir gerçekten nerelerde? bu sorunun bilinmezliği bazen bu dizeleri aynaya bakıp söylememizi bile gerekli kılıyor. insanlar bir süre sonra yalanlarınıza inanmamaya başlıyorlar, ancak bütün ademoğulları ve tabii ki kızları için en kolay şey kendini kandırmaktır. bu yüzden mütemadiyen kendime ve diğer insanlara bu türklüyü söylemeye karar verdim, ilkay akkaya sakinliğinde kinden arınmış samimiyet ile. gece gündüz hizmetleri, şefaatleri, kerametleri, hoş sohbetleri olmaz olsun, yeter huzurum gitmesin.
toprağı bol olsun, sentenced namlı bir grup vardı. üyelerinin hepsi iğrenç insanlardı da biz müziklerini severdik zaten. bu arkadaşlar kendilerine slogan olarak seçmilerdi, bu kelimeleri aynen bu sıralyla. aslında hakkından fazla depresif, pesimist olan bu gençlerin bu derece eğlenceli, gerçekçi bir sloganla yola çıkmaları bile onları gözümüzde daha da değerli kılmaktadır. "sefaletinizin keyfini çıkarın"dır türkçesi, hayatı özetleyen cümlelere benim adayımdır. bu arada niçin iğrenç dedin adamlara, sonra da göklere çıkardın diye soran olur. şöyle açıklayayım. bu adamların türkiye konserlerinden solist yüzünü sildiği havluyu sonra kotundan içeri sokup apış arasını silmiş sonra da onu izleyenlere atmıştı. aykırı metalci işte, o havlu bana denk gelse gösterecektim dünya kaç bucak.. neyse uzatmayalım, nihayetinde eserlerinin ruhumuzda izi, beynimizde yeri, dilimizde sözü vardır.
hikayesi uzun. özünde 10cc namlı bir gruba ait bir şarkı. onlardan öğrenebilmek için fazla küçük sayılırım sanırım. sonrasında bir ekol, boney m tarafından cover'lanmıştır. onlardan öğrenmek için de fazla asi idim. bu fırsatı da kaçırdım. snatch miydi, bir film vardı, brad pitt çılgın bir çingene rolündeydi. kendisini benim gibi eril bireylere dahi sevdirecek başarıda hakkını vererek oynamıştı aç parantez, on iki maymundaki gibi, kapa parantez, o film'in sountrack'inde de yer almıştı orada da ıskaladık malum eseri. 56k modemlerle 45 dakikada bir şarkı indirebilmiş neslin bireyi olarak artık 10-15 dakika gibi rakamlarla bir albüme ulaşabilmek benim için hala lüks, hangi boney m şarkısı için oldğunu hatırlamıyorum ancak biri yüzünden best of benzeri çalışmalarını indirmiştim. orada rastladım bu şarkıya, snatch'deki sahne aklıma gelmilti de kendimi vererek bir kere dinlemem yetti, günlerce kadıköy sokaklarında "i dont like reggae, i love it" nidalarıyla dolandım, yerel deli muamelesi gördüm belki ama kulağımda mp3 çalar'ımla çok da umurumda değildi. her birey dinlemeli, bu şarkıyı sevmemeli, ona aşık olmalı. buyurun sözleri;
i was walkin' down the street
concentratin' on truckin' right
i heard a dark voice beside of me
and i looked round in a state of fright
i saw four faces one mad
a brother from the gutter
they looked me up and down a bit
and turned to each other
i say
i don't like cricket oh no
i love it
i don't like cricket no no
i love it
don't you walk thru my words
you got to show some respect
don't you walk thru my words
'cause you ain't heard me out yet
well he looked down at my silver chain
he said i'll give you one dollar
i said you've got to be jokin' man
it was a present from me mother
he said i like it i want it
i'll take it off your hands
and you'll be sorry you crossed me
you'd better understand that you're alone
a long way from home
and i say
i don't like reggae no no
i love it
i don't like reggae oh no
i love it
don't you cramp me style
don't you queer on me pitch
don't you walk thru my words
'cause you ain't heard me out yet
i hurried back to the swimming pool
sinkin' pina coladas
i heard a dark voice beside me say
would you like something harder
she said i've got it you want it
my harvest is the best
and if you try it you'll like it
and wallow in a dreadlock holiday
and i say
don't like jamaica oh no
i love her
don't like jamaica oh no
i love her oh yea
don't you walk thru her words
you got to show some respect
don't you walk thru her words
'cause you ain't heard her out yet
i don't like cricket
i love it
i don't like reggae
i love it
don't like jamaica
i love her
inetnet tabanlı sözlüklerin değişmez, az gelişmiş demirbaşlarının yaşam sloganıdır. dünya üzerinde 6 milyar insanla yaşayan bu bünye atıp tutacağı herhangi bir hususta geriye kalan milyarların oluşturduğu araştırma, kanı, teori, iddia, kanun gibi çeşitli söylemlerini bilmez, bilmesi de gerekmez zira cahilliği le sürdüğü mutlu hayatının başına yıkılmaması için malum cahilliğin ilerleyerek devam etmesi gerekir.
üzerine beynindeki hücre sayısının onlarca katı sayıda eser ortaya konmuş, zibilyon farklı bakış ile, zibilyon farklı yaklaşımla incelenmiş konuları paçasından tuttuğu gibi sallar, sallar vurur duvara. özgüven sandığı cehaletiyle burnundan kıl aldırmazken google'dan bile sadece onlarca saniyede ulaşılabilecek, tüm bilim insanlarının kabul ettiği doğrulara aykırı iddialları gelip burada "ben bilmez miyim bunları, hepsi şudur, budur" gibi maskaralıklarla itham eder.
sıklıkla faaliyeti ona buna sataşmaktır, özünde kendisine dair söyleyebileceklerinden 3-5 entry ya çıkarabilir ya çıkaramaz. çünkü savunduğunu iddia ettiği dünya görüşü hakkında da cahildir, söyleyeceği bir söz, ekleyeceği bir öneri, bizi müreffeh yarınlara götürecek bir haritası yoktur. kendi algısıyla yukarı çıkma çabası kendi cahilliği ile kısaca "salak" olarak tanımladılarının üstüne basmaktır. neden-sonuç diye birşey sikinde değildir, varsa itham yoksa itham.
insanlar "bi sen biliyon mnkym" demekten sıkılır, malum bünya itham etmekten sıkılmaz. varlığını bu ithamlarla ayakta tutan cahil birey bir süre sonra itham etmedikçe baş ağrılarına tutulur, kendi itham kapasitesini de zorlayarak kendisi için bile zorlama ithamlara yelken açar. allah sabır versin diyorum, tez şifalar diliyorum.
bir kez olsun da bir ithamı sonucu gelen cevpalardan "ben yanlış biliyormuşum, öğrenmiş oldum" deme zahmetine katlanamaz. bu çok bilen görüntünün göreceği zarara katlanmaktansa burnundan kıl aldırmamayı tercih edip daha komik durumlara düşmeyi tercih eder, çünkü cehaleti ne durumlarda olduğunu görmesine de engeldir. ünlü bir atasözümüz ile cümlemize sabır dileyerek kapatıyorum;
"biliyorsan söyle ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar"
bir starsailor şarkısı, narin gitar tınıları, yanına bir buçuk piyano, tam bir soundtrack havası, olmuş diyelim kısacası, gel gelelim sözlerine;
heard you today, that isn't my name, you were fast asleep,
forget what he did, can i be the kid for your soul to keep.
some of us laugh, some of us cry,
some of us smoke, some of us lie,
but it's all just the way that we cope with our lives.
i've grown to see the philosophy of my own mistrust,
we all have our faults, mine come in waves that you turn to rust,
some of us laugh, some of us cry,
some of us smoke, some of us lie,
but it's all just the way that we cope with our lives.
i've been hanging onto something,
you keep laughing awe-inspiring.
some of us laugh, some of us cry,
some of us smoke, some of us lie,
but it's all just the way that we cope with our lives.
some of us laugh, some of us cry,
some of us smoke, some of us lie,
but it's all just the way that we cope with our lives.
my wandering soul found solace at last,
i wanted to know how long it would last.
she's losing control, she's coming down fast,
the heart that i stole, i'm not giving back, never giving back.