insanlar doğduklarından itibaren vücutlarına tanımaya başlarlar.kendilerini incelerler. burdan ne geliyor? burdan ne giriyor vs. ya da çiş nasıl kokuyor? kulağımın içinden gelen bu sarı şey de ne? işte bu merakla birlikte burnumuzdan bir çırpıda çıkardığımız yada kendiliğinden akan bazen kuru bazende yapışkan tuzlu maddenin tadına mutlaka bakarız bakmışızdır ve bakacağız.
islamiyetin çölde ortaya çıktığını düşünürsek; başa bir şeyler örtmenin güneşten korunmak ve temizliği korumak amaçlı olduğunun farkına varırız.yani saç dipleri kumla dolmasın tek gaye bu. kum fırtınasından bahsediyorum. 21. yy türkiye'sinde kum fırtınası yok ve şapka icat edildi. * türban yok çünkü kum fırtınası yok. aklınızı başınıza devşirin imana gelin. eyy bayanlar.
türbanlı sevişkenin namus sembolü olmasına bozulan yazar sitemidir . sitem değil tespittir de.
çaresiz kaldığında , hani elinden hiçbir şey gelmez ya hani. kalakalırsın sanki karşında sinirli bir köpek, bir adım daha atmasaydın senden bir parça götürebilirdi. sonra acayip şiddetli bir sıçma arzusu ile birleştiği an hani. işte o an ve ona benzer durumlar allahım sana geliyorum durumudur.
kız tavlayamıyorsan,
yarinden ayrıldıysan,
su çiçeği çıkardıysan,
ölümden döndüysen,
karın öldüyse,
erken yaşta arkadaşını kaybettiysen,
bir meydan savaşına şahit olduysan,
bol çiçekleri, uzun boylu çayırları olan yüksek ve manzaralı bir dağa çıktıysan,
filazof gibi düşünebiliyorsan,
kör olduysan,
eğer bu tür özelliklerden birini taşıyorsan şair çok rahat olabilirsiniz.
bir akşam vakti yahu bir bakayım bakayım neler yazmışım, neler yazamamışım diyerekten eski entryleri açıp; aman tanrım bunları ben yazmış olamam durumuna gelip gözlerin dolması falan filan...
biraz dik başlı , aykırı bir kadın gördüğümüzde hemen ona "amazon gibi kadın"yakıştırmasında bulunuruz. anlamını,amazonların tam olarak kim olduğunu bilmesek de kuvvetli kadınların amazon ruhu taşıdıklarını söyleriz. peki,günlük hayatımızda hala yaygın bir şekilde adları geçen amazonlar kimlerdir , biliyormusunuz?
amazonların kesin olarak nerede yaşadığı bilinmese de araştırmalar ve söylentiler güney batı rusya , kafkaslar ve karadeniz in güney doğu kıyılarını işaret eder. aralarında hiç erkek bulunmayan bu kadınlar kendilerine ait bir devlet kurmuşlardı.
amazonlar , erkeklerin varlığına yalnızca uşak olarak kullanmak ve çocuk elde etmek için izin verirlerdi. erkek çocukları öldürür,kız çocukların sağ göğsünü de ok ve mızrak kullanmayı engellememesi için keserlerdi.(zaten yunanca kökenl olan amazon kelimesinin anlamı da göğüssüzdür ve bu geleneklerinden dolayı onlara bu isim verilmiştir.)
mitolojiye göre erkekler kadar yiğitçe savaşan amazonlar av tanrıçası artemis dışında bütün yunan tanrılarının düşmanıydılar. mitolojide amazonlar ve yunan tanrıları sık sık karşı karşıya gelip savaşmışlardır.gerçekte ikideğişik dünya anlayışının çatışması olan bu savaşlarda yunan tanrıları dünyayı uygarlaştırmak,siteler kurmak ve bunları geliştirmek isterlerkeni amazonlar ise site yaşamına karşı çıkıp vahşi dünyayı savunarak tanrılarla savaşmışlardır.
--alıntıdır--
geçirdiğin senin için anlamlı olan bir günün anatomisidir.
Oturuyorum işte; kanepede, bilgisayar masasında, televizyon karşısında, yemek masasında... Oturuyorum, yıllar oldu, bu kentte. Kafelerde, lokantalarda, parklarda oturuyorum. Sonra mayıs akşamları deniz kıyısında, balkonda semaver başında, misafirlikte, annemlerde...
Yazı başına oturduğumda başlıyor sıkıntı. Neden, kimden bahsetmeli?
Keyifle çayımı içerken açılıyor masamda harita, varla yok arası insanların yaşayıp yaşamadığının belirsizliğiyle çizilmiş bi coğrafyaya damlıyor tavşan kanı çayım. Haritada bir çocuğun gülüşü yok uykusunda, ölüm meleğinin güldürdüğü... Çayım soğurken afrikayı havalandırıp katlıyor rüzgar, orta doğuya. Buz gibi çayımı içiyorum, uygarlığın uğuşturduğu kıllarımı kıpırdatamadan oturuyorum cehdin içinde.
Sonra oturuyorum çay sohbetlerinde, kızımın oyuncak evinde; en çok güneşi düşünerek karanlık gecelerde.
Bir sıkıntı bakar sağ omzumun üstünden. Ayıplar gibi sıkar kalbimi "Kalk ve yorul!" dercesine. Ben her gün böyle iş masasında, bilgisayar başında oturuyorum. Seccadem ayaklarımın altında, oturuyorum sonra; bunca günah sırtıma abanırken, Ya Rab, nasıl da yorgunum.
tuğba özay adlı ünlü mankenin hapishanede geçen günlerini anlattığı günlük-anı tarzındaki ktabı. kitap insana birçok ders veriyor olabilir evet ama sahibine verdiklerinden şuan eser yok.
ayşe kulin in son yazdığı (roman türünde)kitabıdır.*
veda adlı kitabının devamı nitelğindedir. ayşe kulin her zamanki gibi bu kitaptada yazarlığını konuşturmuştur ve çok başarılı bir eser ortaya koymuştur.elinizden bırakamayacağınız akıcı bir kitap.
sonunda;
aram ve sebahata ne oldu yahu onlar kaynadı arada en çok onları merak ettim. diyebilmeniz muhtemeldir.
bütün sözlük yazarlarının çokça karşılaştığı durum.*
açılan anket başlıklarına doğruca, zevzekleştirmeden yorum yapan beni, hayattan soğutan şeylerden biri daha. zor geliyor abicim bu zihniyetteki insanlara kafa patlatmak.
an itibari ile ilk defa bu sözlükte karşılaştığım olay. yazarlara başlıkla yanıt vermek gibi olmasın ama dayanamıyor insan. yazacak birşey bulamayıp anket açanı gördüm de böylesiyle ilk defa karşılaşıyorum. **
işte birçok insanın cehennem korkusu yüzünden umrunda olmadığı önerme.
geçen gün trende gidiyorum, can sıkıntısı yolu , arabaları ve içindeki insaları seyre dalmışım.kara çarşaf içinde bir kadın altında da jeep. %99.9 bir tarikata mensup ve tarikatçılık mesleğinden dolayı o konumda.
tarikatçılık mesleği: dinin üzerinden para kazanmak.
tarikatçı: sömürgeci puşt.
kurbanları:dinini bilmeyen , cehennem korkusu olan(din korkusu-yalan bilgi), sorgulamadan kanan kişiler.
-son zamanlarda çok duyduğum bir cümle var: "bu milleti kullanmak istiyorsanız dinini alet edeceksiniz."doğru evet.ondan sonra koyununu istediğin yere sürersin.basit.
bu başlığın önermesi:kulaktan dolma bilgilerle din yaşanmaz , ibadet olmaz.