hasretin durağında aşkınla ıslanmışken, sensiz geçen her dakikamın çetelesini tutuyorum ki başımı göğsüne yasladığımda su gibi akıp gidicek olan zamandan bunların hesabını sorabileyim.. gibi şeyler söyleyeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun.
sadece şunu bil; çikolatamı unutma! sonra kötü olur! *
olimpiyatlara tarihinin en fazla sporcusunu gönderip, alabildiği tek altın madalyaya dün çocuklar gibi ağlayacak kadar acınası durumda olan ülke. bu ülkede güya okumuşların yazılar yazdığı bu sosyal platformda sol frame bakarsanız, başlıklar ise hala galatasaray, fenerbahçe, uefa, 6-0, gs'liler şudur, fb'liler budur şeklinde devam ediyor. olimpiyatı salla, terör saldırıları sonucunda da bu muhabbetler dönüyor.her şeyin bir zamanı olduğu da bilinmeli. hiçbir b.k olmaz bu ülkeden. hiçbir halta yaramaz. insanları böyle beynini aldırmış gibi davranmaya devam etsinler, hepsine madalya takacaklar. bu alanda üstünüze yok çünkü...
insanın aşırı vaktini alması bunun dışında facebook' ta görülen 11 yaş sohbetleri şöyle;
b: slm irem nasılsın?
i: iyiyim buğra sen nasılsın?
b: benim son duruma bir el atsana?
i: tamam buğra hemen.
duruma bir el atsana diyenin erkek olması ayrı bir iticilik olmakla beraber facebook' tan iyice soğuma nedenleri arasındadır. lanet olsun bunlar sözlüğe de gelecekler yakında diye çok korkuluyor.
yıllar önce, sanırım ortaokul birinci sınıftaydım daha küçücük çocuk iken. sınıf arkadaşımı sevgilim için dövmüştüm ve bütün hocalar bu hırçınlığımdan ötürü benimle konuşmuştu ama dayanamıyordum onu benden başka kimse sevemezdi ve bomba dönem sonu patlıyor; dövdüğüm kızla sevgilim, uzun süredir sevgililermiş. hatta dövdüğüm zamanda birliktelermiş. gülsen mi ağlasan mı.**
üniversitede en zor derste, haliyle kopya çekmeye çalışılır ve sınav anında hoca bana bakıyor mu acaba? sorunsalı ile hocanın gözünün içine içine bakılırsa hoca yanınıza gelir ve kopya kağıtlarını imha edemezken, utançtan sınav kağıdı hocaya verilir ve sınıf terkedilir; fakat hocanızın olmazsa olmazı iseniz sınav notu, kopya ile başarılan 100 olur.
birini çok sevmek, sadece birini çok sevmektir.. üzerine eklemeye çıkarmaya ihtiyacın olmayandır.. sevdiğin zaman sanki karşılığını görmen şartmış, anca "o" yanında olursa sevebilirmişsin de, gerisi yalanmış gibi, "o" yanında yoksa bu dünya yıkılırmış ya da bütün sevgin sana hayatı dar edermiş gibi hissetmediğindir.. sadece sevdiğindir.. karşıdan bir şey beklemeyip bunu da ne kendinin ne de "o"nun gözüne sokmamayı becerebildiğindir..
kimseye ve bir şeye "gerek" duymadığındır.. ne "o"nu alıp göklere çıkartmaya, ne tüm bu hissettiklerini yere göğe yazmaya, ne de unutmaya çalışmaya.. "o"nun da sadece bir insan olduğunu göre göre, hatalarını, dengesizliklerini ya da ne varsa "o"na dair hepsini bir yere koymaya çalışmadan.. belki kabul ederek.. sakince..
"çeşitli ruhsal sıkıntılar çekildi hayatımız boyunca ölmeyi de istedik öldürmeyi de. ama bu başka, daha değişik tanımlanamıyor, bazen hayal kuruluyor, işte deniliyor; zenginim güzel param var, erkekler peşimde, alkolller, tatiller, sonra duruyorum ee ne olacak ki bütün bunları yaşasam. adını telafuz edemediğim yerlerde bungee jumping yapsam, paraşütle uçaktan atlasam ne olacak. atıyorum dünyanın en, en iyi müzisyenleri arasında yer alsam ne olacak hayatın sonunda ölüm varken".
zaman zaman düşünülen şeyleri söylüyordu, düşünüp cevaplar üretilen şeyler, susmak zorunda kalmak daha doğrusu, ne denilir ki, denilse ne olacak?