1990 yılında piyasaya sürülen chanel'in en şahane erkek kokusu. Benden başka begenen bir allahın kuluna rastlamadim hatta kusma efektleri ile tepki verildi hep kime koklatsam, kullanana da denk gelmedim ama ne zaman sevil'e tekin'e falan gitsem yapıştığım koku. Maalesef, tende uc bes saat durduktan sonra ne hale gelebileceğini kimse kestiremiyor. Bence deneyin.
Bir de Platinum egoiste var. O kötü.
vedat sakman'ın odada ikimiz albümünde yer alan, sözü de müziği de bu muhteşem adama ait olan, depresyondaki insana bile yaşamayı sevdirebilecek cinsten, çok hafif bir hüzün de olsa müziğinde, işte o zaten en güzeli dedirtiyor. güzel işte çok güzel. beceremedim de anlatmayı. dinleyin ey insanlar.
call me maybe adlı şarkının klibinde denk gelip, aklımı başımdan alan, durduk yere aşık olmama sebebiyet veren, bu kadar taş olunur mu sorusuna " evet " cevabı verdiren, kanadalı olduğunu araştırmalarım sonucunda öğrendiğim model. arkadaşım bu ne hal. kendine gel. bu kadar olma. olunmaz.
ozan çolakoğlu'nun albümünde gülşen'in seslendirdiği, tabiri caizse hastası olduğum, sigaraları uç uca eklediğim, bazı fotoğrafları slayt yapıp eşliğinde dinlediğim şarkı. kıpırdaklı olması bunları yapmama engel olmadı, arkadaş şarkı benim içime oturdu.
"...gel sarıla sarıla uyut ya da uyutma.
seyre dursun aşk!
sevişe, sevişe konuş sakın ha susma.
yar ya beni öldür ya da beni belalın say."
röyksopp'un, hiçbir şarkının yapamayacağı etkiye sahip, bu etkinin de bir şarkıyla nasıl yapılabiliyor olduğuna her seferinde hayret ettiren aşmış, bitirmiş, noktayı koymuş şarkısıdır. içmeden sarhoş olmak neymiş bu şarkıyla öğrendim ben.
bunlar da sözleri. sözlere çok takılmamak lazım ama. ben ne dediğine bakmıyorum. o müziği yok mu o müziği.
There was a time when all the shadows of these tall buildings
Would throw their cape around each corner of the grassy field
And one by one, each new shade, would cover the green way back;
Allowing changes that we could not have foreseen
Everybody let us gaze upon the world we created
And let's rest our eyes upon the great machine, as we wave goodbye
Feel the evening breeze caress your smile, the cities are dying
As we watch it fall to a modern state, a modern time
Remember when we'd hear the distant sound of human life?
A zillion noises whip our eyes that travel through the sky
And one by one, each little sound, has faded away with time,
Allowing changes that we could not have foreseen
Everybody let us say goodbye to all our notions.
'Cause there's not enough to say that we're humane, when we're left
behind
It's too late to think that we can worship human emotions
'Cause we've already evolved into machines, in our minds.
" çakmak gibi tükendim menzilinde
gidemem
dönemem evime
bir suç gibi bitirdim bedenimde
yüreğim yüreğin nerede
rüyalardan beri görmedim seni
kibrit çöplerinden çizdim resmini
bir başka hayat sızmış yatağına
ağladım derin uykularda
o günden beri ben kalmışım kabuslarda
kıskandım
kıskandım seni ben
o yüzden belki de yalnızım
yağmurlarda ıslandım
uslandım terinden."
25 temmuz 2011'de yaşanan 5.2 lik depremden 5 dakika önce " denizin üzerinde ateş topu var kesin deprem olacak " şeklinde feryat etmeme neden olan ve de akabinde sallandıktan sonra, ateş topu gördüm ben sonra deprem oldu, diye herkese anlattığım, daha da sonra onun işaret fişeği olduğunu öğrendiğim, kendimden utandığım alev alev yanıp, döne döne inen ve de duman saçarak kaybolan dalga dinga. kırk yılın başında " bana göründü " diye heveslenmiştim oysaki.
bende olanı kulaklarıma sirayet etti. basınç hissi, bulantı, hafif baş dönmesi. feci bir düzleşme var dedi doktor.feci kelimesini kullanmadı tabi o. 7 - 8 yılda oluşabilecek düzleşmeyi benim bünyem 11 ayda oluşturmuş çünkü 11 ay önce çekilen filmde düzleşme yoktu. kendim de gördüm, bildiğin cetvelle çizilmiş gibi. benim boynumda ağrı yok. ama anlam veremediğim bir şekilde kollarım ağrıyodu durduk yere demek ki buymuş sebebi. fizik tedaviyi uygun gördü. hadi bakalım.
ferda anıl yarkın'ın en güzel şarkısıdır. keman solosu için bile dinlemeye değer.
" sen yarınlarına bak, ben dünü yaşarım " der ferda bir yerinde şarkının. güzeldir yani dinleyin.
yasaklanması gereken tindersticks şarkısı. yoksa fazla yaşamam.
there's no more affairs
no more fooling around
there's no more affairs
are you going to find out?
if i tremble in your arms
if i sigh through your hair
this last affair
there's no more fooling around
there's no more affairs
are you going to find out?
if my hand's by my side
if i avoid your stare
this last affair
there's no more affairs
no more fooling around
there's no more affairs
no more fooling around
there's no more affairs
are you going to find out?
if i tremble in your arms
if i sigh through your hair
this last affair
this place in my mind
where i know what's going on
but it grows, shifts in time
leaves me hanging on
and though we were only having fun
it seems such a crime now
go and play, play in the road
you're gonna get run down, run down
there's no more affairs
no more fooling around
there's no more affairs
are you going to find out?
it's an impulsive thing
but we caught the other
climbed into bed with all our previous lovers
it gets crowded in there
there's no more affairs
ilhan irem'i bütün şarkıları dinlenesidir, bambaşkadır, derindir ama bu çok başkaymış. geç keşfettim ama üzülmüyorum, ya hiç keşfedemeseydim. dinleyin. şen şakrak havasının içinde hüzün vardır kocaman.
"Geceler geçmiyor ki, ağır ağır kalıyor
Hırçın! sızıyor camlardan deli
Cücelerse şarkı söylüyorlar mutfakta
Dillerini çatallarıyla yırtarak
Kandan ve sinirden ürpertilmiş şarkılar.
Yüzümü içime kırbaçlıyorum, korkunç yüzümü
Gülüyorum orda acıya
Gülmüyorum bile acıya
Çok kollu bir deniz hayvanı gibi
Çıldırtıyorum onu şehvetten
Cüceler şarkı söylüyorlar mutfakta.
içelim ey cüceler, içelim
Vaktimiz var nasıl olsa
Doğacak yeni acılar için.Geldin mi, iyi
Yollarından yürüyüşler sızdıran sonbahar
Bir tenhalığı eskisinden çok sezmeyi
Bakımsız bahçeler mi olur, büyük ahşap boş odaları mı olur
Ne olur
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Eski bir kadını eski bir park kanepesinde bırakan sonbahar
Aldatılmış bir yüzü yağmur oluklarında
O yüz ki bir denizin tekrar tekrar bittiği
Gece yarısı kokularında
Yosunlu bir kıyıda ancak
Dilinde çakılların ve derinliğin en son tadı
işte
Bir vakit daha geçti, şimdi ne yapsak
Ne yapsak, bir vakit geldi ve geçti
Ey bana sevmeme gücü veren güzellik
Sonbahar
Sen mi kaldın bir
Yok birşey yapacak.
Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı, ey unutulmayan yaz
Bıraktığın gibi mi kalsak
Bir çiçek milyon kere katılaştı eridi
Açtı dağıldı
Yaşamadı hiç belki
Bir ışık olsun yakmadı
Tuzlu ve ıslak bir ışık
Tankerler geçti kıyılardan gene
Suyu zonklataraktan
Gül koktu saçlarında taşıdıkları benzin
Senin saçlarında
Alnın üstünden kuzular inen bir tepe gibi eğildi
Boynun bir uçurumdan çekiliyormuş gibi gergin
Bitti o yaz, şimdi
Yerleşti çoktan
Bize sevmeme gücü veren güzellik.
Tenha bir meyhanede oturuyorduk sevgilim
izmir'in eski rıhtımında
Bilirsin, severim çok izmir'in eski rıhtımını
Hani bir çeşit kuşlar vardır bulanık denizinin
insanlar gibi konuşur o kuşlar bazen
Ve unutulmuş diller gibi pek anlaşılmaz ne konuştukları
Millerce yıl öteden bir tenhalığı sözlendirirler
Hatırla
Ne demiştim o gün ben sana
"Her tenha semtte kurulmamış bir saat yakışır"
Benim o bunaltılı günlerimden kalma bir mısra
Ve sense bana Aragon'un
-Parisli şair, yüzü aslan dolu-
Sımsıcak, dipdiri bir mısrasını anlatmıştın
Seninle ve parmaklarınla
Bardakta duran suyun bir akarsuyu
Nasıl kıskandığını anlatmıştın boyuna
Nasıl mı
Dedim ya, seninle ve parmaklarınla
Neden olmasın, yeni yakılan bir sigarayla da anlatılabilir şiir
Apansız bir yolculukla da
Bir karpuzu ikiye bölmekle, bir portakalı dilim dilim ayırmakla
Anlatılabilir
Ama bizim memleketimizde şiir
Yazık ki ölümle anlatılır biraz
Ölümle anlaşılabilir
Olsun, diyeceksin ne çıkar bundan
Biz hayatı şiirden
Şiiri hayattan özümlemedik mi
Ölümde girse araya
Sahici aşklar kurmadık mı seninle
Tertemiz, dosdoğru aşklar
izmir'de
izmir'in eski rıhtımında
Unutmak için şimdilik
Kolayca unutulmaz ya
içimizdeki bin dokuz yüz yetmiş bir yazını.
Yeni bir yüzmüydü ne
Kuru bir bozkırı çıkarıp göğsünden
Yeni yazdığı bir şiiri düzeltiyordur Ahmet Oktay
Alnını dayayaraktan cama
Kalemsiz kağıtsız yazar çünkü Ahmet Oktay
içinden geldiği gibi
Ve mısra çeker durmadan, hafifçe eğri sırtını doğrultarak
Nemlenir kimi zaman da gözleri
Şiir yürür, şiir sever, şiir içer mi
Şiir mi
Yürür de, sever de, içer de elbet.
Kocaman bir sevgi miydi ne
Dünyanın bütün zamanlarını dolaşan
Bastırıp göğsüne bozkırın
Ey, baksana, diyor, ne biçim kent bu
Geçerek caddelerinden
Dalarak meyhanelerine
Ne biçim kent bu
Bilmiyor ki nice insan kolsuzdur
Sevgisizliğe, bir sevgisizliğe kullanırlar kolu.
Hohlayıp siliyorum iyice
Gözlüğümün camlarını
Göğe bakıyorum gözlerimi kısarak
Güneye gidiyor bir leylek sürüsü
Yeni Caminin üstünde
Son bir defa daha süzülerekten
Erimeye yüz tutuyor kentin pembe kapıları
Günbatımı!
Günbatımı! yeni konuşmaya başlayan bir çocuğun diliyle
Kolumu tutuyor Fethi Naci, şu manzaraya bak, diyor
Tam Galata Köprüsünün üstünde
Diyor ya, biz alıştık, yüreklerimize bakıyoruz gene de
Uykusuz gecelerimize bakıyoruz: onurun uykusuzluğu
Susturulmanın
Ve gün batımıyla leylek sürüsü
Hüzünlü bir görüntüyü akıtıyorlar Naci'nin yüzüne
Kırılmak ama birlikte
Birlikte, ama kırılmamak
ve sanki kalplerimiz her yanı dökülen bir otobüste
Öyle
işte son damlalarını da bırakıyor güneş
Karanlık bastıracak neredeyse
Tırmanıyoruz Yüksekkaldırımı
iyi biliyoruz, sevgimiz de öfkemiz de yalnız bizim olmamalı
Güneş çekiliyor iyice
Ne manzara kalıyor, ne göğün evlerindeki kızartı
Ak bulutlar kara bulutlar
Ötede bir bulut yavrusu
Bilinmeli, diyoruz yeniden
Yeniden başlamalı, yeniden
Dostum, görüyorsun ya işte
Bozuldu bir kere umudun ordusu.
Gelsene , diyordu izmir'deki sevgilim
Son mektubunda
Kemeraltındaki kahveleri anlatıyordu
ince belli çay fincanlarını
Kim bilir, belki de avutmak istiyordu beni
Unutup kendi mahzunluğunu
O kadar çabuk yeşerir ki, diyordu umut
Öyle çabuk çiçeklenir ki
Güçtür çünkü, herşeyden daha güç
Denize, göğe toprağa karışmış bir kalebentlik
Üstelik biliyorsun da
Öfkeliyiz, öfkeyse sonuçtur er geç
Bir aşk gibi yaşamak gerek öfkeyi
Sevginin ağıtıdır bir bakıma
Ve bir gün de gelebilir ki sevgilim
Kapkara bir davet olabilir kin
Zulmün ve tutsaklığın diyeti olabilir
Sen bunu bilemezsin
Bilsen de şairsin, havalar da, soğudu, kendine iyi bak
Ve sakın unutma: sıra öfkenin.
Bin dokuz yüz yetmiş bir yazı
Yok böyle bir sevgilim benim
Ama dayanıklı, ama gözü pek, ama umutla dolu
Olunca böyle bir sevgilim olsun isterdim.
Elimde bir çanta, şurda burda dolaşıyorum
Hep bir yerlere gideceğim sanki
Güvercinler konuyor saçlarıma bileklerime
Uçuşuyorlar
Bir çınar yaprağı düşüyor ayaklarımın dibine
Kupkuru
Elime alıyorum, çiziyorum üstüne kalbimi
Kalbim, diyorum
Yorgunsa da, yaralıysa da, hepimizin aşkına sevgili."
1844-1930 yılları arasında yaşamış rus ressam. resimleri, resimden anlayan anlamayan herkesi etkileyebilecek güce sahiptir. yağlı boya tabloları insanın aklını başından alır, ifadelerinde ruh vardır, o resimler sizinle konuşur, hissedersiniz ortamı, sıcak mı, soğuk mu, acı mı çekiyor, pişmanlık mı duyuyor. diğerleri kadar * ünlü değilse de onların yanında bile bir çok artısı vardır. resim eğitimi almış birine bile "ben bu işi bırakıyorum" dedirtebilecek kadar sağlamdır eserleri ve üst düzey kıskançlık yaratır.
varoş kraliçesi sibel can'dan tam da beklenen harekettir. fazıl say da nasıl dert etmiştir bunu kendine, nasıl ettiği laftan pişman olup aldığı ayarla günlerini zehir etmektedir kendisine kim bilir.