rahmetli tarafından her mitingde hatta maçlarda dahi yapılan selam şekli. iki kol başın üzerinde mümkün mertebe yüksekte birleştirilir, eller birbirine kenetlenir ve bu şekilde havada sallanır, alın size özal selamı. ' içimdeki x aşkı bambaşka/ o büyük taraftarınla çok yaşa' tezahüratı esnasında yapılan malum hareketin bu selamdan esinlenildiğini düşünüyoruz.
aktif eşcinsellerin piri iranlı kişi. rivayete göre elinden hiç bir erkek kurtulamazmış. adamın babasını bile iyi ettiğine dair söylenceler vardır. yağlı makas tekniğinin mucididir. (bkz: yağlı makaslara gelesin)
türk kayak milli takımının 80li yıllardaki en popüler mensubu. doğu anadolulu olup ( yanılmıyorsam hakkari) dağlarda kornişlerle kayarak milli takım seviyesine çıkmayı başarmıştır. uluslararası turnuvalarda derecesi yoktur - ki bizden kimsenin madalyası yoktu- fakat içinde bulunduğu şartları düşündüğünüz zaman alkışlanası bir sporcudur kendisi.
döndü pervaneler
yel üfürdüler
boyun büktü güller
çalıştı motor
dingildedi uçak
şah rıza gitti gider
alanın çöpçüleri
duygular süpürdüler
fırladı uçak öne
bulutlar küme küme
zaman olaya gebe
rıza yükseldi, girdi buluta
ekselans, güle güle!
ey gidi tahran, bu kaçıncı terkediliş?
ey gidi rıza, acep ne yana bu gidiş?
bu ne yüksekten uçuş, civanım
şah olmak da zor bir iş!
bir pervane bozuldu
bir pervane yoruldu
nil nehrini gördü rıza
iniş izni sordu rıza
fevziye'nin ahı tuttu
şah sığındı mısır'a
mısır bakmaz kusura
horoz öter çöplüğünde
şahlık kaldı kursağında
dünya kazan uçak kepçe
pat bahama, vınn meksika
rıza artık turist rıza
22 nisan 1982 Akçaabat doğumlu türkücü. doğa için çal projesinin iki ayağında çayeli'nden öteye ve uzun ince bir yoldayım türkülerine sesiyle katkıda bulunmuş, genç, yakışıklı, yanık sesli bir kardeşimizdir. yoroz isimli albümü çıkmıştır. müzik marketlerden itinayla ve ısrarla isteyiniz, korsan sitelerden mp3 olarak falan indirip ayıp etmeyiniz, kafanızı gözünüzü kırdırmayınız arkadaşım.
var böyle birşey. hem de anında geliyor eksi. sadece benim başıma gelmiş bir şey de değil, tanıdıkların hepsi dertli. aramızda bir moonlight sonata seovisi var arkadaşlar. bu sözlerim onadır.
yahu bismillah, ben daha bu çocukla ilgili entry'i girmeden eksiyi basıyorsun kardeşim. eğer sen eksici arkadaş, moderasyondan biriysen ve munlayta olan sevgimizi kıskanıyorsan ayıp ediyorsun, senin de vardır yalayanların. yok eğer munlaytcığım sonatacığıma aşık kızlardan biriysen bilesin ki ben gayet heteroseksüel bir erkeğim. homoseksüel olsam bile munlayt benim kardeşim olması hasebiyle götürülecek erkekler listeme giremez. zaten pek çekici de bulmuyorum kendisini ama üzülmesin diye dillendirmedim bugüne kadar. eğer konudan bağımsız sadece beni eksiliyorsan niye natural born seovi gibi davranıp sıradan bütün yazdıklarımı eksilemiyorsun?
hayatı boyunca camel, winston, djarum black içmiş olan bu çocuğun son dönemde tekel 200den başka sigarayı ağzına sürmemesi, yabancı marka kot pantolonlarını yakıp mahmutbey işi kumaşdan başka birşey giymemesi ve sözlükteki şakirtlere, amerikancılara göz açtırmamasından belli olan durumdur.
gözel mi gözel, şirin mi şirin bir azeri mahnısı. bestecisinin adını bilmiyorum fakat sanırım kendisi güney azerbaycanlı. bu nefis parçayı böyük musikişinas polad bülbülov'dan dinleyiniz. şimdilerde eda karaytuğ isminde bir hanım tarafından ırzına geçilmiştir, uzak durunuz.
aman aman ayrılıq
olur yaman ayrılıq
eşidende başımdan
qalxır duman ayrılıq
yar şirin sözlerinden
doymadım sözlerinden
bilseydim ayrılıqdır
öperdim gözlerinden
aşıq şirin cana
olmuşam divana
atdın getdin meni
qalmışam yana yana
yar şirin sözlerinden
doymadım sözlerinden
bilseydim ayrılıqdır
öperdim gözlerinden
büyük sözü dinlemeyip iki kuruşluk keyfinin içine etmek isteyen, iki yorumun arasındaki fark hakkında ahkam kesme arzusunda olan veya türkülerin arabesk nağmelerle talan edilmiş halini sevenler burdan buyursun;
yaran bir facebook aplikasyonu. ben soldaki dede çıktım, darısı başınıza. 'aktifi de pasifi de birdir' demeyin...
1: kaçıncı nesilsin lan piç?
2: 4 yıldızımızı nasıl elde ettik lan cevap ver!
3: aşağıdakileriden hangisi bir inci sözlük klasiği değildir?
4: ayar vermekle yükümlü olan entry genelde kime aittir?
5: nobrain.dk'nın kurucusu kimdir?
6: artık sözlükte belli bir yeri olan şu sikko hayvan hangisi?
7: bir şekilde dedelere denk geldiniz,ne yaparsınız?
8: günde kaç kez asılıyorsun?
* sürrealist çek yönetmen jan svankmajer 'in alice harikalar diyarında uyarlaması. kapağında disney+bunuel = jan svankmajer's alice demişler ama luis bunuel'in daşşağını yesin o bi kere. öyle sadece imge kullanmakla, gerçeküstü hikaye yaratmakla olmuyor, görsel zenginlik de lazım. temposuz, yoran, teknik olarak çok zayıf bir filmdir. disney'le de bence bir alakası yoktur. çocuklara izletmeyin, korkabilirler.
oya bora' nın grup denk adıyla arz-ı endam ettikleri döneme ait tiryaki isimli albümlerinin en duygusal çalışması. sözler değer iskender' e müzik ise bora ebeoğlu' na aittir. tarkan' ın ilk albümüne adını veren yine sensiz isimli şarkının müziği de ölmek istedim'den araktır. ya da adaptasyondur...
bazen farkında olmadan, bir akşam işten eve dönerken
birdenbire ölmek istiyorum oracıkta.
aklıma sen geliyorsun,
gözlerimin içine bakıp gülüyorsun.
seni tanımadan ölmek olacak iş değil oysa.
işte o zamanlar seni arıyorum.
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
denemedim bile...
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
' dur yapma!' diye...
seni unutmak ümidiyle
bütün gazeteler ve kitaplar elimde.
sen ' aşka vaktim yok' derken,
benim aklım yine sende.
resim yapmayı öğrendim,
fotoğraflar çekiyorum sokaklarda.
dün yine ölmek istedim,
geliverdin sen aklıma;
yağmurda gözlerin, gülümsedin bana.
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
denemedim bile...
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
' dur yapma!' diye...
şimdi sana bir sürprizim var;
senin görüntülerinden oluşan bir sergi açıyorum.
orda vitrinlere bakıyorsun,
durakta bekliyorsun,
bir köpekle oynuyorsun,
yağmura yakalanmış koşuyorsun...
görüntülerini kaydederken bir şey yakaladım;
senin hayatında hiçbir şekilde yerim yok.
elimde değil hep seni arıyorum.
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
denemedim bile...
dün ölmek istedim, aklıma sen geldin
yapamadım yine...
yok olmak istedim, belirdi hayalin
' dur yapma!' diye... *
ruhi su ekolünün takipçisi diyebileceğimiz türkü sever operacıların son ve en kaliteli temsilcisi. her ne kadar bir hakan yılmaz, bir emin igüs kadar olmasa da güzel bir sese ve özgün bir yoruma sahip. buram buram anadolu albümünü koyuyorsunuz efendim cd çalara ve saatlerce dönüp duruyor hiç baymadan.
fuat yağmur'un muhteşem eseri. zannedersem tarz olarak techno-besk demek uygun düşer. adam bir şarkı yapmış ki öff öff, füzyonun kralı valla... şarkının ve şarkıcının * kalitesini bir yana bırakalım, sırf klip için izlenmelidir bu video. öncelikle, mahzun kırmızıgül' ün ilk zamanlarını andıran bu arkadaşı kim giydirdiyse ' helal olsun' demek istiyorum. ya boğazlı kazak var üstünde ya da gömleğin tüm düğmeleri ilikli... acaba adem elması çok mu çirkin, görünmesin diye mi yapmışlar? ya da boynu mu uzun?.. aman efendim neyse, izleyin kendiniz yarılın diyelim ve şarkının sözlerini yazalım:
yağmurlu bir günde
penceremden bakarken
bir kız geçti önümden
farksızdı bir melekten
seslendim arkasından
duydu mu bilmiyorum
o günden sonra onu
artık hiç görmüyorum
yağmur güzelim
yağmur bebeğim
son bir kez olsun seni
seni seni göreyim
şimdi bu pencerem
değişmez yerim oldu
her yağmur yağdığında
gözlerim yaşla doldu
uzun sarı saçıyla
melek gibi yüzüyle
kalbimi çaldı gitti
bu yağmurun yüzünden
yağmur güzelim
yağmur bebeğim
son bir kez olsun seni
seni seni göreyim
Asıl adı Ali Ekber GÜLBAŞ olan Ekberi 1940 yılında Malatya Erguvan' a bağlı Çavuş köyünde doğmuştur. ilkokulu köyde tamamladıktan sonra Malatya'da Atatürk Ortaokuluna başlamış ancak bitirmeden ayrılmak zorunda kalmıştır. Arazi ve geçim kaynaklarının yetersizliği köyün sürekli dışarıya göç vermesine neden olmuş ve bunun sonucu olarak okul hayatını noktaladıktan sonra gurbete gitmeye karar vermiş ve istanbul'a gitmiştir.
EKBERi; Çavuş köyünde Gülbaş kabilesinde Hakverdi oğlu Bektaş' ın torunu ibrahim' in oğludur.
Böylece Ekberi için aşk ve gurbet şiirleri başlamış olur. 1962 Yılında askere gider ve 1964 yılında köyü Çavuş'a döner. Bu arada gurbetle başlayan şiirlerini yazmaya devam eder.Malatya'da Gayret ve Sebat gazeteleri gibi yerel basında şiir ve yazıları yayımlanır.
1969 'da istanbul Maltepe Tekel'de işbaşı yapar. 1970 Yılında naklini Malatya Tekel Başmüdürlüğüne alır ve 1986 yılında buradan emekli olur. 1990 Yılında tekrar istanbul'a dönüş yapar. 1966'da Ehlibeyt Yolu Gazetesinde çalışmaya başlar. Aynı zamanda Cem Dergisi de yayın hayatına girer. Bu arada bu dergide de şiirler yazmaya başlamıştır.
"Aşk ve Gurbet" isimli ilk şiir kitabı 1966'da yayımlandı. 1986 Yılında emekli olduğunda ikinci "Aşk ve Gurbet" şiir kitabı yayımlanır. Üçüncü kitabı "Aşk ve Gurbet" 2000 yılında yayımlanmıştır. Bu arada Kültür Bakanlığının açmış olduğu şiir yarışmalarında mansiyon ödülleri alarak şiirleri yayımlanmağa değer bulunur. Birçok şiiri kitaplarda yayımlandı. Kitaplarındaki birçok şiir bestelenerek kaset, radyo ve televizyonlarda okundu.
Yayımlanan kitapları, basım yer ve yılları:
Aşk ve Gurbet, Birinci Kitap. Yeni Savaş Matbaası, istanbul 1966.
Aşk ve Gurbet, ikinci Kitap. Gayret Matbaası, Malatya 1986.
Aşk ve Gurbet, Üçüncü Kitap. Karar Matbacılık, istanbul 2000.
kırgızcada 'bebek' anlamına gelen kelime. cengiz aytmatov'un ünlü eserinde cemile kayınbiraderi olan çocuğa (ki hikayenin de anlatıcısıdır o çocuk) böyle seslenmektedir.
DJUJI Zuushi
Üstadım'a''
Ne sen biliyorsun ne düşündüğünü,
Ne ben,
Ne ben biliyorum ne söyleyeceğimi,
Ne sen.
Yaşadım dediğim bir tek sen varsın,
Ve farkındasın.
Yine korku, yine cesaretsizlik engeller,
Hiç düşünmediğim kadar kolay ayrılmayı sağladı
Senden,
Henüz küçüksün diyorsun da,
Hayatımda ilk defa küçük olduğumu
Senin karşında kabullendim.
Beni de sen büyüttün belki,
Bir haftada dedem yaşına geldim.
Gittiğinde artık,
Hayalimdeki sen büyütecek beni,
Venüs'ü bile kıskandıran dudaklarından,
Bana gönderdiğin yasak ama masum
Öpücüklerin sonunda
Karşında ne kadar dayanılmaz, zavallı olduğumu anladım.
Onlar benim olmalıydı, yalnız beni öpmeliydi diye
isyan ettim Tanrı'ya,
Önemsemedi,
Mutluluk denileni sadece
Senin ruhunda bana gösterdi; ve geri çekti,
En mutluyum demeye az kala...
Ortada bir suç var ama faili meçhul,
Suçu kime atacağımı bilmiyorum,
Herkes haklı, bütün sebepler doğru,
Seninle yaşadıklarımıza da
Herhangi bir isim koyamıyorum, dünyada bilinen kelimelerden...
Ne sen biliyorsun ne yapmak istediğini,
Ne ben.
Ne ben biliyorum sana karşı hissettiklerimin sınırını,
Ne sen.
Bir hediye olmalı senin beni özlemen
Özlem ki; hiç kimse için böyle önemli olmadı.
Değerini bilmem için bir tür uyarı olmalı ayrılıklarımız,
Ayrılık ki; hiç kimse tekrar bir arada olmayı bu kadar istemedi.
Bir dünya olmalı senin gülüşün,
O gülüş ki; kimse bir tek gülücük için yaşamayı kabullenmedi.
Yaşanılacak her şeyi yaşıyoruz birlikteyken,
Kıskanıyorlar, engellemeye, ayırmaya çalışıyorlar,
Açıkçası ben de,
Aramızda sahte olan bir şeyler seziyorum,
işte bu tamamen sana yaklaşmamı engelliyor,
Ya da senin olmamı...
Sahte olan öpüşün mü anlamıyorum,
O kadar senin oluyorum ki o anda....
Sahte olan gülüşlerin mi anlamıyorum,
O anda sadece dinlemek istiyorum düşünmek değil,
Sahte olan sevdiğini söylediğin an mı anlayamıyorum,
Sadece onu senden duymak istiyorum, başka bir şey değil.
Sahte olan sana ihtiyacım olduğunu söylediğim an mı,
Bilmiyorsun, bunu bekliyorsun sadece,
Sahte olan, uğruna akıttığım göz yaşlarım mı,
Sadece onlar yere düşmeden yakalamak istiyorsun, diğerleri önemsiz,
Sahte olan sana sarıldığım an mı anlayamıyorum,
O kadar ihtiyacın var ki, o anda kesiyorsun dünyayla bağlarını...
Ne ben biliyorum kimin yada neyin sahte olduğunu,
Ne sen.
Ne sen sevgine isim koyabiliyorsun,
Ne ben.
Yaşadım dediğin; iki umutsuzun beklemedikleri bir anda, bir umutla sarılmasıydı,
Gözyaşım dediğim; iki sulu gözün, ağlayabildiklerini kanıtlama çabalarıydı
Mutluluğum dediğin; iki mutsuzun ilk defa yaşadıkları bu şeye verdiği isimdi, belki mutluluk değildi,
Özlemim dediğim; iki gurbet treninin birilerini özlemiş olmaları gerektiği anda söyledikleri bir sözdü,
Bebeğim dediğin; iki çocuktan, birinin bebek, birinin anne olma isteğiydi,
Aşkımız dediğin; iki kişinin ihtiyaçtan birbirini canım'lamasıydı belki...
''Seni Seviyorum'' dediğin zaman hiçbir şey düşünmedim
Sana dediğimde sen de öyle...
Birbirimize bir tek bunu doğru söyledik belki... *
''Sebep aramam, severim...''
birbirimizi öteleyerek, iteleyerek,
olduğumuz hallerimizden gerileyerek,
yiyip, içip gezerek, kemer gevşetip tıkınarak,
ahlak esnetip içimize alarak
veya içine düşerek;
vakti bol buluyoruz, yaşamayı duman,
ona buna dağıtıyoruz kendimizi,
bazen de o, bu dağıtıyor bizi,
bir hep birbirimize, bir hep biz bizimizi,
elden düşme buluyoruz;
anlarında tam kaybolmak sanki farz,
ayrılık,
kanıyoruz ki cellatıyız hayatın,
sayın hayatım,
seni çok kırıyorum,
yorlar,
yapmayın, etmeyin,
sayın,
hayatım: bir,
oysa bunu bana, bırakılmıyorsunuz;
senin hayatınız da "bir" demek istiyorum,
aklım karışıyor,
bir ona, bir buna, bir berikine, bir öncekine,
bir rezerve sonrakine, bir bana;
bu nasıl bir hayat;
ben taş yığamam...
çok bozuğum böyle olmasına,
bölünmüşlüğe, eklenmişliğe,
kime varım, nerde yoğunun,
siz kimlerin, kimlerisiniz,
niye bir değilsiniz,
niye hep herkeste karşıma çıkıyorsunuz,
sıkılmadınız mı kendinizden,
demeye ilim varmıyor,
kasavetin içindeyiz, yok damlıyor paçalarımızdan,
bölündükçe eksiliyoruz, bizi hiçinize çekiyorsunuz,
insanın kendine yeniden başlaması diye bir şey olabilir mi;
aklı olan insan buna inanır mı, duygusu olan insan bunu kendine yedirebilir mi,
kendi'ler bu kadar mı zaaflı, bu kadar mı hastalıklı,
rastladığımız yerde öldürelim,
bütün diğer hayatlarımızı;
geçen gün, sende bir kendim gördüm,
neredeyse seni kullanıyordu.
kalın yaşıyoruz...
kendimizi törpüleyebilmek için,
daha ince sesler arıyoruz,
violin dinliyoruz, tizlerden irkiliyoruz,
etrafı ince, zarif, naif eşyalarla süslüyoruz,
kalınlığımızı örtmek için,
zarif, naif, ince konuşmaya çalışıyoruz,
kabaları, kalınları yuhluyoruz,
bize bizi hatırlatıyorlar;
ne kendimiz olabiliyoruz,
ne özümüzü biliyor,
ilgi görenlere yakın olmaya çalışırken,
üzerimize giydiğimiz haller kabarıyor,
bir bir şeyler olmaya çalışırken,
kalınlaşıyoruz;
ne olursak olalım, kendimizi sevemeyecek kadar.
olsun, ben kalın olmak istiyorum.
"gitme", "dur", "umut kal",
"herşey bitsin, herkes gitsin, hepsi ölsün sen kal"
demeni istiyorum.
ben yalın olmak istiyorum,
katıksız, kaldığım gibi, tortulamadan, cüppelemeden,
kalınlaşmadan,
çok pak, hep âyan,
istiyorum, olmak,
deniyorum, uymuyor hayata,
ona, size, kendimize,
olduğumu göstermeye çalışmakla,
olduğumu olmaya olurken,
çok yoruluyorum;
çok yorgunsun,
çok anlamlı,
çok düşünceli,
yaşamıyorsun,
yaşatılmıyor,
kaldım,
kara,
kötü,
kaza,
kaşındık,
gözüm,
seğiriyor,
uyku,
ya,
kalın,
görün,
bekle,
bedava bir banka, sevdiğinle tüneyip, cilveleşmek, sonra etrafı izlemek, bir çay bahçesinden kaçak müzik dinlemek, yağmur yağmak, yağlı yağlı börek yemek, öyle tarifi mümkünsüz, ömür boyu orda ben kalırım, sen kalırsan sana kalık demesinler sonra, şarkı tutalım, çay bahçesinden, dizime yat, kalk dua edeceğim, bir küçük çocuk düşerse önümüze seyreyle eğlenceyi, göğsüm baş özler, başın baş solisti gövdem sahne, arada bir, istediğinde öpersin mesela sevdiğini, kanın kaynar, onun gözlerinin içi parlar, hınzır, başın, başım,
çok
istiyorum,
baş başa,
bildiğin gibi değil,
çok
başım
ağrıyor,
ç
"maskeli insanları gözüm hiç bir yerden ısırmasın, açma oyununa vaktim yok" *
VESAYETSiZ BUNALIM TEZAHÜRÜ
Korkutan bir yabancılık başlamıştı çoktan,
Can vardı, canan vardı;
Can'ın istekleri, Canan'ın gereklilikleri vardı,
Bizler uzantıları olduk hep
Can ve canan'ın,
Sadece isimlendirildik ve
Çok gerekmedikçe geçmedi ismimiz
''mutluyuz'' ortamlarında,
biz sevda gönüllüleri, aşk personeliydik,
sahnemiz bitince, ayrılırdık zamanla başka yerlere,
bir daha kim bilir ne zaman sıra gelirdi bize,
önceden kendimizi ne de önemli sayardık,
oysa can vardı, canan vardı,
ve giderek artıyordu korkutan yabancılık...
bir flütün sesinden çıkıp çınlamak var kulaklarında,
bir de ritim olmak kalçanın tok ses veren yerlerini arayarak,
kelepçeli gözyaşlarım, düşürmüyorum,
bir plağın hüzün dolu hışırtısını duyumsamalıyım sen saçımı okşarken,
sen dönmelisin, ben sana dönmeliyim, dünya bize dönmeli bir müddet,
soluyup kavurmalıyız hasreti, açlıktan nefesimiz kokmalı,
öykünmesiz, katkısız, kutupsuz,
sarılıp nakışlamalı gözleri, bakışıp uyuşturmalı kapaklarını,
sırtım dudaklarını nasıl da istiyor şimdi,
edepsizce özlemişim belli ki,
kavuşulmalı, ayrılmama tarihini yazmalı,
aşkı sağmalıyız günden, bize bir tek o lâzım,
nasıl olsa besleniriz aşkın memelerinden,
gel uzan yanıma, her şey tamam artık;
ölüm nikâh yüzüklerimiz olsun...
"hayat yılmadan bowling oynar insanoğluyla, ne güzel lobutlarız" *
LEON
"isteyene"
çok kötüyüm,
bu ülkeyi yerle bir edebilecek kadar güçlü
haykırabilirim,
dünyadaki bütün bulutları kıskandıracak kadar
ağlayabilirim sanki,
aniden dışarı çıkıp karşıma gelen herkesi,
ellerimle boğabilirim,
gözlerimle tüm ormanları
yakabilirim acımadan
yada düşünebilirim beynim patlayana kadar,
belki şu elimdeki bardağı kırıp, sivri ucuyla
bileklerime yazabilirim çaresizliğimi,
insansızlıktan ölene kadar susabilirim de,
belki de kor gibi sıcak bir suya çırılçıplak
dalabilirim son nefesimi alıp.
yada usulca yaklaşıp birisine,
-seni seviyorum- diyebilirim... * *
Ölmek bu mu acaba ?
Kör göz, dar boğaz, bela ben, rezil rüsva
içimde tarifi ne mümkün bin sensizlik
Parmaklarımın ucundasın, uzansam,
Zor bela, binbir güçlük, sürgün kelimelerim
Seninle kavuşsun özgürlüğe istiyorum,
Hepsini sıraladım yanyana, arka arkaya,
Kelepçelerini açamıyorum
Alt beyin-üst beyin karıştı birbirine,
Düşündüğüm ne varsa seni düşünüyorum aslında,
Mağaralara umutla karışık çizilmiş resimlerin üzerinden incitmeden geçerken ellerim,
Çam kokusunu arasına almış uzak iklimlerin yağmurlarını koklarken,
Serçe parmağımı bir bebeğin avuçlarına verirken, sıksın diye,
Yıllar sonra memleketine dönmüş, ağlamaklı bir gurbetçiye sarılırken,
ilk defa dinlediğim her yanı hüzün bir şarkının,
beni götürmek istediği her yere seninle gidiyorum...
"her kavuşmak ayrılmanın introsu da her ayrılmak kavuşmanın habercisi değil, neden ? " *
peşimdeyim,
ağırdan alıp hareketlerimi, çok çok tüketip tüm zevkleri,
boşları dolduran, doluları yolcu eden benim.
kasap aşkı değil bu;
önce kuytusundan faydalanıp, keyfimizi doyururarak,
warsa sütünü sağdıktan sonra, boğazlayıp,
kıçına bir karanfil sokarak ve bir güzel vitrinleyerek
sonrasında,
paramparça edip ne var ne yoksa, meraklısına satmak üzere, terbiyeleyip,
yeni bir tanesine başlamak akışında yaşamıyoruz,
kasap aşkı değil mi bu,
sözlerimizde bıçaklar, satır aralarında masatlar bileniyor.
başbağı peşimdeyim,
"kırdın mümkünümü, bileklerimi"*
sana sormaya kalksam mutlaka warsın,
seni bana sorsan, kendini gösteremem,
oysa hep "seninleyim", "seninle olacağım", "peşinde yaşarım bu ömrü", "sen bana ne yaparsan yap, ben ayrılmam peşinden, kovalasan da gitmem"
sözlere inanmak mı benim budalalığım,
yoksa kelimeler hiç bir zaman "göründükleri gibi olmamak" özelliğine mi sahipler,
fazla kurcalayasım yok,
sorularla soramam, öğrenmek istediklerimi,
öyle ki cevapları war, soruları yok.
ya senin inandıkların
benim dünyam.
-kendi dünyamızdan başka adım atacak yer yok zaten,
kime gitsen daha önce gidilmiş, nerede dursan sahibi war,
ne düşünsen daha önce düşünülmüş, ne söylesen daha önce söz edilmiş,
herkes birbirinin eskisi, yenisi, "bir dönem"liği olmuş,
kimin neresine dokunsan, daha önce defalarca öpülmüş,
kiminle ne yaşasan, diğer "özel"ler arasında kaybolur,
her yer yaşanmış, herkes yaşanmış,
kendimizden başka yaşayacak yer yok,
en azından, kalanından başka...-
bir dikili ağaç, sarılacak bir taş istemedim,
"kendime", bir başıma yaşayacak tek an düşünmedim,
hiç bir şeyim yokken, hiç bir şeyim yok, demedim, hiç bir zaman
bunlar yersiz, vakit öğlen,
hepsini sen.
benim dünyam,
senin dünyan.
-bütün sahip olduklarımız bir kolajdan ibaret,
karakterlerimiz, istediklerimiz, yaşadıklarımız,
etrafta gördüklerimiz, hayal ettiklerimiz,
onun bunun parçası, toplanmışı, koparılmışı, yırtılmışı,
dünyada gördüğüm her şey bir kolaj çalışması,
ve belki tanrı kendi uygarlığında, bir pop-art sanatçısı.-
kulaklarım paslı, gözlerimi astım,
yüzümün bir tarafını avucuna yatırsan,
üzülürsün.
gülümsersin.
yerin biraz geniş olsa, sabrın biraz engin olsa,
rahat olduğunu bir bilsem de,
kapatsam gözlerimi,
huzur nedir, görürsün.
peşimdeyim,
saatte bir kasap aşklar öldüren benim,
göğsünde karanfil. - *
* "kahpe felek sana nettim neyledim" isimli türkü'nün "kestin mümkünümü çarelerimi" mısrasından çağrışım yaptı.