aslında ne yazacağını bilmemek söyleyememekten iyidir.
kısa mesajla ayrılma mesajı alan kişi nasıl bir piskolojiyle karşılaşır bilinmez ama
atan kişi terketmez, söyleyemediği için, gözlerine son defa bakarak hatırlamak istemediği
içindir.
Hilim, yumuşak huylu ve ağır başlı olmak, öfkenin kabarması halinde itidal ve sükûneti korumak, nefsine hakim olup kızmamak, gücü yettiği halde affetmek, hoşa gitmeyen şeyler karşısında sabır ve tahammül göstermek, tahrik edici sebepler karşısında soğukkanlılığı korumak, acı ve ıstırap verici hareketlere karşı kendini tutmak gibi anlamlara gelen güzel ve övülen bir erdemdir.
Hilim insanın ileriyi görmesi, acele hareket etmemesi, tecrübelerine dayanarak hadiseleri sabırla göğüslemesidir. Kişinin kendisine yapılan kötülüğe karşı aynı şekilde karşılık vermeye ve intikam almaya gücü yettiği halde, intikam hissine kapılmadan sabır ve müsamaha ile karşılık vermesidir.
Ms.800-900 civarı Etiyopyalı çobanların rastlantı eseri bulduğu ve bir keşişin bu meyveyi manastırda paylaşarak tüm ayinler boyunca uykusuz kalacakları için tanrının bir lütfu olarak nitelenmiştir.
Arap tacirlerin kahveyi yemene getirerek burada ilk kez kavurmuşlar ve oluşan yeni karışıma uyutmayan anlamında kahwa demişlerdir.
1300 yıllarında islamiyetin yayılışıyla beraber kahve kuzey Afrika akdeni ve asya ya yayılmıştı. Fakat Araplar kahve çekirdeklerini önceden haşladıkları için bu bitkinin başka yerde yetiştirilmemesinin sağlıyorlardı.
1517 yılında yemen valisi istanbul a geri çağrıldığında çok sevdiği kahveyi de götürecektir. Sarayda ki bu yeni içecek için kahvecibaşı atanacaktır ve bu kahveci başılar yeni bir kavurma tekniği ile bugun ku dünya kahvesi olan türk kahvesi ni icat ediceklerdir. Kahve sayesinde Osmanlıda sadece erkeklerin girebileceği kahvehaneler açılmış ve sohbetlere tad gelmiştir.
1615-1700 lerde Venedikli bir acir istanbul’da aşık olduğu kahveyi satmak için venediğe getiri ve sırasıyla italya Londra ve parise yayılır. Bu gelişmeyle beraber avrupada da kahvehaneler açılır. Hatta simsarların kahvehanelerde Londra borsasını kurdukları söylenir.
1690 yılında Yemendeki moha limanından Hollandalılar kahve bitkisini kaçırır ve kahve ticareti yapan ilk millet olurlar. Amsterdam da kahve ticaret merkezi olur.
1714 yılında Hollandalılar Avrupa soylularına asil kahve ağaçlarının fidanını hediye etmeye başlarlar. Bunlardan biri olan dönemin Fransa lordu ıv. Louis e giden fidan sarayın bahçesine dikilir. Öel bir inle orda olan bir bahriyeli tarafından fidanın bir dalı alınır ve martinik adasına götürülür. Fidan o kadar dayanaıklıdır ki maruz kaldığı fırtına ve kuraklığa göğüs germiştir ve bugunkü asya pasifik arabica kahvelerinin atası olduğu sanılmaktadır.
1727 yılında Fransa ve Hollanda nın arası boulur ve birezilya dan gelen yarbay melo aralarını bulmaya çalışır. Bu sırada Fransız guyanasının karısyla ilişki yaşayan yarbay melo ayrılık vakti geldiğinde kadından bir demet alır. Ama demetin içinde kahve tohumlarıda vrdır. Bugunku breilyanın dunydakı en buyuk kahve uretıcelerınden bırı halıne getıren olay olarak bılınmektedır.
1882 de new york kahve borsası açılmıştır.
1900-1910 yıllar kahvede yenilikçi dönemin başlangıcıdır. R. W. Hilss ılk vakumlu paketi bulmuştur. Luizi Bera ilk espresso kahve makinesini icat etmiştir. Almanlar kafeinsizleştirmeyi bulmuşlardır.
1901 yılında Amerikalı bilim adamı Satori Kato çöünebilir kahveyi bulmuşur.
1908 yılında alman bir ev kadını filtre kahveyi bulmuştur.
1933 yılında Ernesto illy espresso makinasını geliştirmiştir.
1938 yılında nestle çözünebilir kahveyi geliştirmiştir.
1945 yılında Ashille Gagia pistonu bulmuştur ve buharlı makineyi tarihe gömmüştür. Bu yeni yöntemle beraber kahve üzerine kremanın çıkması sağlanmıştır.
1948 yılında italyanlar Cappuccinı sözcük dağarcığımıza yerşleştirmiştir. Adını Capuchin keşişlerinden almıştır.
1966 yılında özel kahveler amerikaya gelmiştir. Alfred peet Amerika a yeni bir kavurma anlayışı getırmıs ve peets coffee and tea yi açmıştır. Bu anlayışı jerry zev ve gordana da ögretmıstır. Bu üçlü Starbucksı kurarak koyu kavrulmuş kahveyi Seattle;a götürmüşlerdir.
1971 yılında starbucks Seattle daki pike place de ilk mağaısını açmıştır.
517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi istanbul;a getirdi. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı. ilk olarak Tahtakalede açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Kavrularak ıcmeye baslayanların yemendeki sufi tariketlılar olduğu soylenıyor.
Telvesiyle servis edilen tek kahve türk kahvesidir.
MS.800-900 civarı Etiyopyalı çobanların rastlantı eseri bulduğu ve bir keşişin bu meyveyi manastırda paylaşarak tüm ayinler boyunca uykusuz kalacakları için tanrının bir lütfu olarak nitelenmiştir.
Arap tacirlerin kahveyi yemene getirerek burada ilk kez kavurmuşlar ve oluşan yeni karışıma uyutmayan anlamında kahwa demişlerdir.
1300 yıllarında islamiyetin yayılışıyla beraber kahve kuzey Afrika akdeni ve asya ya yayılmıştı. Fakat Araplar kahve çekirdeklerini önceden haşladıkları için bu bitkinin başka yerde yetiştirilmemesinin sağlıyorlardı.
1517 yılında yemen valisi istanbul a geri çağrıldığında çok sevdiği kahveyi de götürecektir. Sarayda ki bu yeni içecek için kahvecibaşı atanacaktır ve bu kahveci başılar yeni bir kavurma tekniği ile bugun ku dünya kahvesi olan türk kahvesi ni icat ediceklerdir. Kahve sayesinde Osmanlıda sadece erkeklerin girebileceği kahvehaneler açılmış ve sohbetlere tad gelmiştir.
1615-1700 lerde Venedikli bir acir istanbulda aşık olduğu kahveyi satmak için venediğe getiri ve sırasıyla italya Londra ve parise yayılır. Bu gelişmeyle beraber avrupada da kahvehaneler açılır. Hatta simsarların kahvehanelerde Londra borsasını kurdukları söylenir.
1690 yılında Yemendeki moha limanından Hollandalılar kahve bitkisini kaçırır ve kahve ticareti yapan ilk millet olurlar. Amsterdam da kahve ticaret merkezi olur.
1714 yılında Hollandalılar Avrupa soylularına asil kahve ağaçlarının fidanını hediye etmeye başlarlar. Bunlardan biri olan dönemin Fransa lordu ıv. Louis e giden fidan sarayın bahçesine dikilir. Öel bir inle orda olan bir bahriyeli tarafından fidanın bir dalı alınır ve martinik adasına götürülür. Fidan o kadar dayanaıklıdır ki maruz kaldığı fırtına ve kuraklığa göğüs germiştir ve bugunkü asya pasifik arabica kahvelerinin atası olduğu sanılmaktadır.
1727 yılında Fransa ve Hollanda nın arası boulur ve birezilya dan gelen yarbay melo aralarını bulmaya çalışır. Bu sırada Fransız guyanasının karısyla ilişki yaşayan yarbay melo ayrılık vakti geldiğinde kadından bir demet alır. Ama demetin içinde kahve tohumlarıda vrdır. Bugunku breilyanın dunydakı en buyuk kahve uretıcelerınden bırı halıne getıren olay olarak bılınmektedır.
1882 de new york kahve borsası açılmıştır.
1900-1910 yıllar kahvede yenilikçi dönemin başlangıcıdır. R. W. Hilss ılk vakumlu paketi bulmuştur. Luizi Bera ilk espresso kahve makinesini icat etmiştir. Almanlar kafeinsizleştirmeyi bulmuşlardır.
1901 yılında Amerikalı bilim adamı Satori Kato çöünebilir kahveyi bulmuşur.
1908 yılında alman bir ev kadını filtre kahveyi bulmuştur.
1933 yılında Ernesto illy espresso makinasını geliştirmiştir.
1938 yılında nestle çözünebilir kahveyi geliştirmiştir.
1945 yılında Ashille Gagia pistonu bulmuştur ve buharlı makineyi tarihe gömmüştür. Bu yeni yöntemle beraber kahve üzerine kremanın çıkması sağlanmıştır.
1948 yılında italyanlar Cappuccinı sözcük dağarcığımıza yerşleştirmiştir. Adını Capuchin keşişlerinden almıştır.
1966 yılında özel kahveler amerikaya gelmiştir. Alfred peet Amerika a yeni bir kavurma anlayışı getırmıs ve peets coffee and tea yi açmıştır. Bu anlayışı jerry zev ve gordana da ögretmıstır. Bu üçlü Starbucksı kurarak koyu kavrulmuş kahveyi Seattlea götürmüşlerdir.
1971 yılında starbucks Seattle daki pike place de ilk mağaısını açmıştır.
517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi istanbula getirdi. Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı. ilk olarak Tahtakalede açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Kavrularak ıcmeye baslayanların yemendeki sufi tariketlılar olduğu soylenıyor.
Telvesiyle servis edilen tek kahve türk kahvesidir.
Fetihten sonraki ilk cuma namazının kılınmasıdır. (bkz: Akşemseddin) kıldırmıştır.
Ayrıca konstantin ilk girişte çiçekler Akşemseddin'e uzatılmış oda hünkar ben
değilim diyerek II. Mehmed'i göstermiştir.II.Mehmed'de ben hünkarım ama hocam
da odur diyerek çiçekleri onun almasını sağlamıştır. **
tüm uğraşılarına rağmen ferrarisini satamayıp internetten alıcı bulmaya çalışan
bilgedir efendim.
ta ki alıcı buldu, sıcak mıcak dinlemeyip trenle hindistana gider bu bilge. *
açılan başlıkların dikkat çekmesi için elinden geleni ardına koymadan yaratıcı
yazarların boşuna zaman kaybetmesidir. Bilgi çağındayız bilgisiz yaşıyoruz.
(bkz: kim takar thy'nin maaşlarını)
Medine'nin iki kardeş kabilesinden biri. diğer kardeşin kabilesinin adı da evs'dir.Hazrec ve Evs kabileleri iki kardeş ve dost kabile olmalarına rağmen, zaman zaman aralarında savaşlar meydana gelmiştir. En önemlilerinden birisi, Rasûlüllah'ın Medine'ye hicretinden önce meydana gelen Buâs savaşıdır. Bu iki kabilenin aralannın açılmasına Yahûdiler sebep olmasına rağmen, biri diğerine karşı güç kazanmak için Medine'deki diğer Yahudi kabileleri ile ittifak bile kurmuşlardır. Hazrec kabilesi Evs kabilesi ile birlikte müslüman olmadan önce putperest idiler ve Müşellel dağı üzerindeki Menât adındaki puta taparlardı. Hattâ Câhiliyye döneminde yaptıkları hacc görevi dönüşünde Menât putunu (al ilah)ziyaret etmeden hacı olduklarını kabul etmezlerdi.
Hazrec kabilesi, Evs kabilesi ile Rasûlullah Medine'ye hicret ettikten sonra müslümanları ve Hz. Peygamber'i korumuşlar, müslümanlarla kafir ve müşrikler arasında meydana gelen bütün savaşlara katılmışlardır. Bundan dolayı Kur'ân-ı Kerîm onları "Ensar" diye isimlendirmiş ve Allah'ın kendilerinden hoşnut olduğunu bildirmiştir.
tam ismi ebu eyyûb halid b. zeyd'dir. (bkz: hazrec kabilesi)nin neccaroğulları kolundandır. annesi zehra bint-i sa'd, babası küleyb b. sa'lebe'dir. hicretten iki yıl önce müslüman olmuş, ikinci akabe biatında bulunmuş ve (bkz: ensar)dan islamiyet'i kabul eden ilk kişi olmuştur. hz. peygamber (a.s.m.) ile bedir, uhud, hendek, hayber, mekke'nin fethi, huneyn başta olmak üzere bütün savaşlara katılmıştır. savaşlarda o*'na zarar gelmemesi için yanından hiç ayrılmaz hatta bazı geceler çadırı etrafında nöbet tutarmış. vahiy katibi olması sebebiyle hz. peygamber (a.s.m.) zamanında kur'an-ı kerimayetlerinin bir araya getirilmesine hizmet etmiştir. ashab arasında ilmiyle de tanındığı için kendisine sorulan dini konularda pek çok fetva vermiştir. kendisine neden mihmandar-ı nebevidendiğine gelirsek; resul-i ekrem(a.s.m.) medine'ye hicret edince medine'li müslümanların her biri onu evinde misafir etmek istediler. ancak hz. peygamber (a.s.m.), bir tercih yaparak onları gücendirmemek için devesinin çökeceği yere en yakın eve misafir olacağını söyledi. kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktüğü görüldü. resulullah (a.s.m.) oraya en yakın olan ve dedesi abdülmuttalib'in annesi tarafından kendisine yakınlığı da bulunan ebu eyyûb'un evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. bundan dolayı ebu eyyûb "mihmandar-ı nebi" ünvanıyla anıldı. bu ev islamiyet'in öğretildiği bir mektep durumundaydı. hz. peygamber (a.s.m.) fakir muhacirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada dağıtırdı. ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve afiyet içinde olmalarını dilerdi. resul-i ekrem (a.s.m.) kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman ebu eyyûb'un evine misafir olurdu.
ebu eyyûb, hz. ebu bekir devrindeki savaşlarla hz. ömer devrinde yapılan suriye, filistin ve mısır seferlerine katılmıştır. kıbrıs seferinde de bulunmuştur. medine, asilerin eline geçip hz. osman'ın namaz kıldırması engellenince herkes tarafından sevilip sayıldığı için hz. ali'nin tavsiyesi üzerine bir müddet imamlık yapmıştır. hz. ali halifeliği döneminde irak'a gittiğinde onu medine'de yerine vekil bırakmıştır. haricilerle ve muaviye ile yapılan savaşlarda hz. ali'nin yanında yer almıştır. bu dönemde basra valisi olan abdullah b. abbas, basra'ya gelen ebu eyyûb'a "senin vaktiyle hz. peygamber'e yaptığın gibi ben de bugün sana hizmet etmek istiyorum" diyerek konağını ona bırakmıştır. giderken de kendisine kırk bin dirhem, yirmi köle ve değerli hediyeler vererek onu uğurladığı rivayet edilmektedir.
sağlıklı olan herkesin allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan ebu eyyûb "kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (el-bakara, 2/195) mealindeki ayette sözü edilen tehlikeyi, savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meşgul olmak şeklinde açıklardı. bu sebeple ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etmiştir. katıldığı seferlerin sonuncusu, müslümanların ilk istanbul kuşatması olmuştur. onun bu kuşatmadan bir yıl sonra (49/669) gönderilen yezid b. muaviyekumandasındaki takviye birliğinde bulunduğu da rivayet edilmektedir. bu rivayette islam ordusu haliç'e vardığı zaman, ebu eyyûb'un rahatsızlığı artmıştı; yezidkendisini ziyaret edip bir dileğinin olup olmadığını sordu. ebu eyyûb da ondan askere selam söylemesini, kendisinin ölünce yıkanıp kefenlenmesini ve ordunun ilerleyebildiği en uç noktaya gömülmesini vasiyet etti. hz. peygamberin (a.s.m.) "konstantiniyye surunun dibine salih bir kişi gömülecektir" buyurduğunu söyleyerek, "umarım ki o kişi ben olurum" dedi.
mihmandar-ı nebevi ebu eyyub el-ensari, hicretin 49. yılında (669) vefat etmiştir. ancak h. 50-52-55 olduğu da rivayet edilmektedir. cenaze namazını yezid b. muaviye kıldırmıştır. vasiyeti üzerine ordunun ilerleyebildiği en son noktaya defnedilmiştir. surlara yakın bir yerde birinin defnedildiğini öğrenen bizans imparatoru, yezid b.muaviye'ye haber gönderip kuşatma kalktıktan sonra o mezarı açacağını ve cesedi vahşi hayvanlara parçalatıp yedireceğini söyledi. buna karşılık yezid, o kişinin peygamber sahabesi ve kendileri için önemli bir kişi olduğunu belirterek, eğer onun cesedine bir zarar verecek olurlarsa islam ülkesinde yıkılmadık kilise, öldürülmedik hıristiyan bırakmayacağını imparator'a iletti. imparator bu tehdit üzerine geri adım atıp, eyyûb el-ensari'nin cesedine bir şey yapmayacağına dair söz verdi ve söz verdiği gibi mezarına dokunmadı.
islam ordusu kuşatmayı kaldırıp geri çekildikten sonra, bizans halkı yıllarca eyyûb el-ensari'nin kabrini ziyaret ettiler, kuraklık zamanında kabrine gelip yağmur duasında bulundular. fakat latin istilasında ebu eyyûb'un türbesi de yıkıldı. bu istiladan sonra zamanla ebu eyyûb'un kabri kayboldu. fatih sultan mehmet istanbul'u feth ettikten sonra hocası akşemseddin'den eyyûb el ensari'nin kabrini bulmasını istedi.
akşemseddin keşf yolu ile gece ışık topunun indiğini gördüğü mevkii, kabrin yeri olarak gösterdi. burası kazıldığında iki kulaç derinlikte "ebu eyyûb'un mezarı burası" yazan bir taş bulundu. adını ebu eyyûb'dan alan istanbul'un eyüp semtinde bulunan kabir, günümüzde de önemli ziyaret yerlerinden biridir.
antalya da bir efsanedir mor deli.
bizzat elektrik mühendisi olan ve kafayı eilesi yüzünden sıyıran bir adamın
sokaklar aldığı lakaptır. çocukken hem korkar hem çatardık.geliri yok, tek varlığı rantı yüksek olan iki katlı bir gecekondu. kardeşi olan gönül de sokaklarda gemekteydi. 2005 ten sonra görülmedi. öldüğü sanılıyor. gönül'ün iki çocuğu çocuk esirgeme yurdundaymış. kocası onu terketmiş. oda baba evine ger dönmüş. anne ve babası öldükten sonra bu hale gelmiş. mor delinin adı nahit'tir. O artık mahallemizin adamı. ona artık muhabbet edip
harclıkda verıyoruz. berber tıraş eder, lokantacı yemek verir, mahalleli giysi verir.
ama bi kaç aydır yok. heralde manisaya aldılar. geldiğinde tekrar yazıcam.
söz konusu olan iki katlı gecekonduyu da bir müteahit almış durumda.
bilmiyorum artık kafamdan gecen soruların yanısıra neler olduğu. *
rakibi ataktayken onları iterek, çarparak yada çarpmış gibi gözükerek topu kapmaktır.
cok değil 4 yıl önce sivasspor böyle oynayarak ligde fırtınaydı. sert oyun rakibin
direncini kırar. yabancı futbolcuyu oyundan küstürür. hele ki bizim ülkemizde bütün
yıldız oyuncular yabancıdır.
bunu FenerBahçe maçında daha da bastırarak oynatan Terim'e o c.kazım şerefsizine
çıkmayan kırmızı kartın ardında kim var diye sorulur. ziegler e direkt kayması neyin
anlayışı.
Erman toroğlu bastırarak söyluyor. ellerini kaldıran oyuncu faul yapmıstır. bu
kesındır. elmander salak bilica dan topu kaptıgında faul varmıydı yokmuydu. ebue nin golunde sağ dirseği ziegler cekılmese burnuna yapısacakmıydı bi baksın Terim.
bu sonra bu oyun devam edecek diye konusmasın. görücez bakalım.
bu takım en zor sartlarda bile liderdi. hala da oyle. sakin oyunmu yoksa agresif, sert oyun mu galip gelecek herke görecek.
hayatı boyunca boyundan büyük işler verilmiş, bunu ancak sen yaparsın denilmiş, "yapamazsam da taksimden aşşaa" der gibi yaşamış insandır o. toplumda üstün biraz entel görünür nedense. tek bişeyde profesyonel değillerdir bunlar. herşeyden biraz bilir ki lazım olunca kullanır diğer azını..
henüz tek basamaklı yaşlarda bile işe giden, babası tarafında sürekli eziklenen ve diğer çocukları örnek olarak gösterip sende yapsana ama yapamazsını duyan, annesi tarafında pohpohlanan (zorunlu),en alt basamakta bile yaptığı işi yadırgamayandır o. muhabbet ortamında kurdukları her cümle espri muallasıdır.
tanımadıkları kişilerden borç para isticek kadar sosyaldirler.misal burger king te yan masadaki kızlardan tuz bile isterler.
ki yapamayacağı şey yoktur onların. akıllarına
" lan ya süremezsem (bisiklet) "
"olm bu kaçırcam galiba bak (penaltı)"
"galiba bundan dayak yicem, kaçalım mı"
"abi sınav zor olacak, boş kağıt vercem ben"
gibi gibi laflar akıllarına bile gelmez onların. hırs kin yoktur. yalnız unutmazlar. en iyi olmak peşinde de değillerdir.
en iyi yoktur havasındadırlar.
yaşları biraz ilerlediklerinde hayatları dah bi acayip şekil almaya başlar. hayatına giren bir arkadaşını onu tanımayan diğer bir arkadaşına asla tanıştırmazlar. kızlar vazgeçilmezidir. akıllarına kız kelimesi gezmese de..
..ailenin dedikleri hep bi kulaktan çıkmıştır. ama unutamadığı öğretmenleri vardır onların. her öğretmenden de derlediği bir cümlesi..
asla unutmaz onlar anıları..
..bi o kadar da unutur 100 aldıgı sınavın ertesi gün cevaplarını..
lise de evlilik hayalleri kurarken üniversite de bundan nasl ayrılcam taktiği geliştirirler. para kazanma hevesleri her zaman öndedir. 1 tl kazanmak bile onların o gece bedava eğlenmesinden daha kıymetlidir. para kazanmaktır amaç, kar etmektir bir araba alınca, içinde sürünce sadece masraftır. ama sanılanın aksine de bonkördürler. sadece hissiyat tadmin ederler. mentel olarak her kafaya uyarlar. ama tek anlayışları vardır. bunu kimse bilmez.
bu davranış şekilleriyle çevresinde dikka çeken, güven kazananlar arasındadırlar.
nedense tek özledikleri sabah uykusudur.
..bu davranış şekli ilk başta hep yanlış gelmiştir bu adamlara.neden ben de top peşşinde koşmuyorum ki de demişlerdir.
meyvesini daha sonra atıştırmışlardır. ya da atıştırıyorlardır..
belli ki yakında yarın gelme diyeceğinin sinyalini vermektir.
..aslında neden olmuyor kendisi düşünsündür. aklında olan eski bir çalışanına karşı
sizi kıyaslıyodur. sorduğu sorunun cevabını alamyınca yüzünü ekşitiyorsa kesinlikle
istenmeyen adam moduna girmişsinizdir.
herif kıyaslama prensibine sahipse sizin elinizden hiç bir şey gelme.
deyim yerindeyse ağzından kuş tutsanız bünye iflah olmaz.
işte ilk önce nasıl oturuyor diye kıyaslanırsınız.
sonra yemek yemenize takar.
sonra bir de paniklği bırak der. sakin ol der.
lan sakiniz de sana noluyo amcuk diyenız gelır dıyemessınız.
iş olsun aş olsun diye bi hevesle başvurularak yapılan eylemdir.
bir kere yolculuk anında host hıc bır ıs yapmıyor, sadece ıcecek yıyecek dagıtıyor, istediği kadar uyuyor gibi geliyor.
allah korusun efenim, antalya ankara 8 saatlik gidiş 22 saatlık gıdıs dönus seferinde bı kere bıle uyumadım. yasak.
şöför uyur, muavin uyur, musteri uyur, ama hostlar allah vergısı uyumamazlık duyusunu kullanarak uyumaz. onlar bı baska yaratıktır efenim.
yıyeceklerı dagıtırken şöför oyle bı tavsıye verıkı asla unutmam
-götünü iyi yasla yoksa bı frenle arabayla beraber camdan fırlarsın.
saol kaptan dedım, gelir gelmez istifa ettım..
erkek arkadaşınla gidipte orda bu hisse kapınılan mekandır.
-hımm, buraya kızla gelinir.
+gusel yermiş, kızla gelinir buraya.
*hepimiz aynı seyı mı dusunuyoruz kemal. peki ne zaman gelicez kızla. ne zaman ne zaman.
/bilmiyorum evlat bilmiyorum.
..telefon genelde yeni bir modeldir. cepden nazikce çıkarılır, bakılırki şarj bitmiş.
(ulan sanki bilmiyosun) daha sonra şarj aleti varmı diye bi yoklanır. yok deyince gerçekten yokmu diye sorulur.
ulan yokun gerçeği sahtesi mi var, yok aq.yok...
genellikle çalıştığı eski yerleri gösteren adamdır.
ula madem istifa ettin beğenmedin, niye orayı gösteriyorsun.
ayrıca karşındakinin işsiz olduğunu bilerek ondan yardım istemekte ne ki?
-git oraya su adamın adını referansa yaz kesin girersin
-o adam kim?
lan naapcan kim oldugunu . yaz dedi sana, sana adamın nereli, kaç çocuğu var hengi karıyla basılmış olduğunu mu yaz diyoruz. ismini yaz, ver işte.. gece gece stres oldum yaa..aha msj geldi, internette anlamadı tabii, birazdan da kesin arar..mal.
kırılacak olan tırnaklardır onlar. yaa biliyorsun ki kırılacağını
o zaman niye geliyorsun ayhh aşkım tırnağım kırıldı..
yine uzatırsın, mal senin meydan senin.
-ay aşkım serçe parmağımın tırnağı kırıldı
-saçmagül o parmakla mı attın topu
-evet, yeni bir şey denedim. olmadı amaaaa
-allah belanı versin, hatta belamı versin ki seni burya getirdim.
ya arkadaş zaten yazmayı pek sevmem. değer veriyorum, hatrını soruyorum.
cevap vermekte üşenirsin(kendini bi .ok sanarsın ya) ya da çevrim dışı olursun..