pek renkli kazaklar yağmurlu parklar
geniş otobüs yerleri alçak bina yapıları için!
ey insanı ve elmayı aynı ipe dizen matematik
ey çocuğa sütü sıcak içiren anne
ve yerleştirip iki elimi toprağa yüksek hareketlerle
vücudumda uyum, alnımda tiner
ve şimdi senn adınla sevgilim büyük yeminler
vermemek
ve allah'ı bir de anarken fotoğraf çektirmek için
bir zencinin kaburgasında yıkandığım tay!
ah sütü memeye taşıyor damar
zıpkını göğsüne bastırıyor su
hiç mi çelişmiyor hiç mi allah'ım
geceyle hallac
matbaayla toprak
merasimle tuğ?
düşerler ve onları hep zehra toplar
bir tayın üzerinden çok zaman geçer
vakit çalar ay yarılır zenciler biter
beni zehra bilinciyle bir tiren yoklar
babam girer laborant kendini toplar
zehra babamı toplamaz balonlar zehra
kardeşleri kedilerden mordur oteller
bekler kuşlar, ölürlerse yere düşerler
yere düşerler ve onları hep zehra toplar
bronş patlar kardeşim bir, dağılır lise
annem yokken bizim evi zenciler sağlar
elimden bir elmadır düşer yerlere
yerlere bir elmadır elimden düşer
kuşlar hep ölürlerse elmalar düşer
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar
90'lı yıllarda çocuk olanların; makineden çıkan bir soketi televizyona bağlamak, makineden çıkan ucunda adaptör olan diğer kabloyu prize yerleştirmek, yine makineden çıkan iki kablonun ucundaki joystick'i hazırlamak üzere isteğe uygun kasedi makinenin ortasındaki hazneye yerleştimek suretiyle yaptıkları işlemdir.
sıkıyönetim olan ailelerde okul döneminin bitmesiyle evin çocuğu tarafından kullanılan deyimdir. ''olum biz atariyi kurduk, akşam bize oynamaya gel'' diyen birey, ailesinin gözleri bozulmasın diye uydurduğu adaptörün fazla ısınınca soğutulması gerektiği inancıyla aralıklarla, arkadaşıyla beraber teknolojinin dibine vurmuşlardır.
atariyi kuran arkadaş ibnelikten nasibini fazlasıyla aldıysa adaptör hep size geldiğinde ısınmıştır.
arı kovanında yıllardır süregelen kast sistemini yıkıp, işçi arıların yöneticilerini kendilerinin seçmesidir.
40 küsür yıllık kaddafi bile yıkılırken hala bu yarı sosyalist, yarı kapitalist düzenin devam etmesi abesle iştigaldir. hepimiz biliyoruz ki bu amerikanın oyunudur.
isviçreli bilim adamlarının geliştirdiği bir virüs sayesinde türkiye'deki tüm piç erkek neslinin tükenmesidir.
tüm dünyada şaşkınlıkla karşılanan bu olayla ilgili olarak başbakan kabinesini toplayarak basına kapalı bir toplantı düzenledi.
ilk etapta israil'in 500 piç erkek teklifine cevap vermeyen türkiye, nijerya'dan gelen 3000 bin erkek haberiyle ikinci kez sarsıldı.
konu hakkında basın açıklaması yapan bülent arınç: ''civanım delikanlılar ne hale geldi'' diyerek içler acısı durumu özetledi. muhalefet kesiminden muharrem ince ise; 9 yıllık akp hükümeti boyunca piç erkek sayısındaki düşüşe geçen trende dikkat çekti.
kanarya seven efendi erkekler federasyonu ise, piç erkeklere olsa bile üzüldük diyerek tüm şimşekleri üzerine çekti.
halk ise bunu son yıllarda akp hükümetiyle yükselişe geçen, popüleritesi artan türk erkelerine amerika'nın vurduğu bir darbe olarak addediyor.
sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
uzatırım saçları, tırnakları, anları beklesem büyür müsün sen çocuk?
ırmaklar genişliyor, dallanıp
budaklanıyor ağaç
sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
gizime bir ilmek daha atarım ben
böylece bir kakül iner o çıplak alına
alın o ki saçtan kırışmaz zerresi
kırışır seni beklemekle geçen zaman
belki hiç
gelmezsin!
sen şimdi sabrımın taşını yuvarlarsın
bir yeti değil mi aradığımız ortak?
yangınlara alışma(!) , eğimler seni bilsin(!)
ilk tılsıma vurulmuşuz seninle ikimiz
yağmura şaşıyorum hala bak
senelerdir yağıyor halbuki *
17 Ağustos 1999, Gölcük Saatler gecenin üçüydü ve insanlar can havliyle kendilerini evlerinden dışarıya atarken sanki bir kıyameti yaşıyor gibiydiler. Ali Kırca' nın yönettiği Siyaset Meydanı'nda enkazdan kurtarılan bir bayan şunları söylüyordu;
"O gece ne olduğunu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki bu,depremden farklı bir şeydi. Bir iddiaya göre depremden hemen önce Gölcük'ten Avcılar'a kadar geniş bir alanda görülen "ateş topu" ile ilgili bilimsel bir açıklama yapılamıyordu. Birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı. Kimine göre de Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozması sebebiyle depremin gerçekleştiğini söylüyordu. Hatta bazılarına göre işi PKK bile yapmış olabilirdi.
Nitekim CNN televiyonu Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında depremin arkasında PKK mı var?" sorusuna "Sanmıyorum" cevabını vermişti. Oysa bu sorunun doğal yanıtı "siz ne saçmalıyorsunuz, depremle PKK'nın ne alakası var." olmalıydı. Bu soruya verilen cevap, akıllara, PKK'nın deprem oluşturabilme ihtimalinin olduğunu düşündürdüğü gibi, yapay depremlerin olabileceği sonucuna da götürmektedir.
Bu teoriler arasında akla en yatkın olanı, Future Times da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattı'nda meydana gelebilecek büyük bir depremin, Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllar önce Sırp asıllı Amerikalı bilimadamı mucit Nicola Tesla tarafından geliştirilen bu düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli tekniğini, hem Ruslar, hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle, çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi. Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle, tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu kırsal bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar'da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'daki Ant dağlarında tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem yaratma konusunda büyük adımlar atıldı.
Bu araştırmalar Amerika'da HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezlerinde yürütülüyordu. Bu arada, Türkiye, Japonya ve benzeri deprem bölgelerinde de sismik ağ şebekeleri kurularak bu bölgelerin tektonik verileri saniyesi saniyesine devasa bilgisayarların kayıtlarına gönderilmeye başlandı. Ve gün geldi bu sistem Türkiye'de denenmek istendi.
Bölge zaten yılardır bu amaçla sismik espiyonaj altındaydı. Nitekim gelişmeleri dikkatle takip edenler, depremden hemen sonra, Türk Telekom'un; Türkiye'nin sismik bilgilerini Pentagon'a ileten NATO Üssü'nün iletişimini nasıl kestiğini ufak puntalarla gazetelere düşen haberlerden hatırlayacaklardır. ABD'nin asıl hedefi, Kuzey Anadolu fay hattındaki deneyden elde edeceği tecrübe ve bulguları, San Andreas fay hattına uygulamaktı. Bu iş yine çok yüksek askeri gizlilik taşıdığından yürütme işi israilli 2 uzmanlara verilmişti. Gerekli makine ve donanım gizlice denizaltılarla Gölcük üssüne getirilerek oradaki, yeraltı, denizaltı korunaklarına kuruldu. Türk makamları durumdan detay bazda haberdar değildi. Deney başarılı olacağından sonunde kimse normal dışı bir şeyin olduğunu fark etmeyecekti.
Bu amaçla Gece Şahini tatbikatı" nın Gece 03:00 da başlaması planlandı. Gece saat tam 03:00 da düğmeye basılacak ve Gece Şahini devreye alınacaktı. 1-2 dakika içinde de oluşturdukları muazzam enerjiyle Marmara'nın altındaki tektonik tabakayı zayıf yerlerinden kırıp, aylardır oluşan basıncı dışarı atacaklardı. Böylece büyük bir deprem önlenmiş olacaktı. Ama o gece bir şeyler yanliş gitti Doga kendini yönetmek isteyenlerden bir kez daha intikam almişti. 45 saniye süren deprem, beklenenin 10.000 kat üstünde bir güçle gelmişti. Zayiflayan ve titreyen elektrikler geri geldiginde, gece saat 03:05'i gösteriyordu.
Daha bir kaç dakika öncesine kadar korunağın içinde şampanya patlatmayı bekleyenler, şimdi korkudan buz gibi donmuş, hareketsiz ayakta duruyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. On binlerce insan, çoluk cocuk, o enkazın altında can çekişiyor veya cansız yatıyordu. Bu tarihin en büyük felaketiydi; hem de insan eliyle yaratılan...
işte o andan sonra çantalardan çıkan "Q planı" çalışmaya başladı. ilk önce bölgedeki tüm haberleşme ve elektrik enerjisi felç edildi. Kimsenin birbiriyle haberleşmesi istenmiyordu. Cumhurbaşkanı dahi sabahleyin "benim de telefonum kesikti" şeklinde garip bir açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı ve başbakan şaşkındı. Saatlerce "üzgünüz" bile diyemediler.
4 dakika içinde israil Başbakanı Barak ve birleşik Devletler Başkanı Clinton ile irtibat kuruldu. O anda israil'de, Ben Gurion'un Lod askeri havaalanından 4 adet savaş uçağı savaş uçağı eşliğinde 2 nakliye uçağı havalanıyordu. 2 dakika sonra da israil Deniz Kuvvetleri ve NATO Güney Deniz Saha komutanlığı'na bağlı tüm birlikler DEFCON-4 acil durumuna geçirildi. Amerikan 6'ncı filosuna bağlı gemiler de rotalarını istanbul'a çevirmek için Pentagon'dan emir aldılar. Bu arada devreye Avrupa ülkelerinin liderleri de giriyor ve belki de onlardan da Türkiye için sözler alınıyordu. Yunanistan bile harekete geçirilerek Türkiye'ye karşı olan hasmane tutumuna son vermesi sağlanıyordu. Tüm Batı başkentleri hareket halindeydi, panik yoktu. Her şey kontrol ve koordinasyon altındaydı; bir tek Türkiye dışında. israilli askerler ve üst düzey subaylar o gece gölcük'te ne arıyorlardı? Bu devir teslim töreni her yıl yapılan rutin bir ulusal törendi. Uluslar arası bir kimliği yoktu...
Bunun nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz. Hiç kimse bu güne kadar hiç katılmadıkları bu devir teslim törenine neden katıldıklarını sormadı. Ya şaşkınlıktan, ya da telaştan, enkaz altında kaç israil askerinin öldüğü, kaçının yaralandığını da soran olmadı. O felakette kaç israil askerinin öldüğünü ne Genelkurmay yayınladı, ne de israil böyle bir bilgiyi açıklamak nezaketinde bulundu. Herkese verdikleri imaj ise oraya bize "yardım" için geldikleriydi.
Hemen bir hastane kurdular. Esas amaçları enkaz altındaki askerlerini ve önemli askeri malzemeyi çıkartarak götürmekti. Biz de "Bak şu israil'e helal olsun, hemen yardımımıza koştu" diyerek sevindik. Sabah saat 03:05 ile 06:30 arasında Batı'da bu hareketlilik yaşanırken bölgede de çok hızlı ve çok gizli askeri hareketlilik hakimdi. Ancak herkes kendi derdine düşmüş olduğundan bu olağanüstü gizli operasyondan kimsenin haberi olmuyordu. Böylece bu işi planlayanlar gecenin karanlığından da yararlanıp denizaltından parçaları yüzeye vuran Tesla makinesinin kalıntılarını toplayıp, yeraltı ve yerüstündeki tüm izleri yok etmeye çalışıyorlardı. Ve bölgeye son hızla gelen Rus araştırma gemisi dahi sabah saat 06:30' da bölgeye vardığında, havanın aydınlanmasıyla birlikte etrafta delil olabilecek tek bir cisim bile kalmamıştı. Deniz altında oluşan radyasyon anlaşılmasın, dibe çöken kalıntılar araştırılmasın ve patlama sonucu meydana gelen denizaltı krateri ve çukur ortaya çıkarılmasın diye bu bölge derhal askeri karantinaya alınarak dalışa yasak bölge ilan ediliyordu. Ancak bütün bu temizlikler yapıldıktan sonra Ecevit ve daha sonra da Demirel'in bölgeye gitmesine izin veriliyordu.
Amerika tüm imkanlarını seferber etti. Clinton Amerikan halkından Türkiye'ye yardım etmesini istedi. Kasım'da Türkiye'ye geleceğini ilan edip; Ecevit'in de bu arada Amerika'ya (belki de binlerce şehidin diyetini konuşmaya) kendisini ziyarete geleceğini haber verdi.
ilk anda çok yadırgadığımız Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un; "yabancılara tek bir hasta bile vermem" demesini, ABD Deniz Kuvvetlerine ait yüzer hastanede tek bir hastanın bile tedavi edilmediğini, 750 ton yardım malzemesiyle yüklü bir israil gemisinin üç gün süreyle gümrükte tutulmasını, şimdi yadırgayabiliyor musunuz? Enkaz altında binlerce Mehmet, Hatice, Ayşe ve Ali'ye karşı bir vicdan borcumuz var. Onlar geride gözleri yaşlı on binlerce sevenlerini, sıcaklıklarından mahrum bırakırken, sırf Kaliforniya'da Johnnyler, Susanlar ve Aliceler yaşasın diye yaşamdan çalındıklarını dünya bilsin.
aşk hayatında ''sen çok iyisin'' yada ''sorun sende değil bende'' sözlerinden gına gelmiş patronun işyerinden işçi çıkarırken ki kullandığı taktiktir. bunu diyerek hep karşımızdakini kırmadığımızı düşünürüz. fakat önemli olan söylediklerimiz değil eylemlerimizdir.
- sen aslında çok iyi bir işçisin hasan.
+ çok iyiysem neden beni kovuyorsunuz müdür bey.
- çünkü sen bizimle mutlu olamazsın. sen daha iyilerine layıksın hasancım.
+ ama ben burda çalışırken sizinle çok mutluyum. başka bir işyeri istemiyorum.
- senin için iyi olan bu. arada uğrarsın yine iş yerine. seni çıkaralım ama işçi-işveren kalalım.
+ iş hayatınızda başarılar.
- sanada.
pALiNDROM olarak bilinen tersten ve düzden aynı olan sayı ve kelimelere örnek bir gündür. içinde bulunduğumuz yüzyılda son kez 21 şubat 2012 ve 2 ekim 2012 de gerçekleşecek hadisedir.
ayrıca kadir sütçüye göre ( kendisi karıncaların ve bulutların hareketlerini inceleyerek deprem tahmini yapıyor ve bu tahminlerini kendi web sitesinde yayınlıyor) 24 saat içerisinde 5-6 büyüklüğünde deprem beklenmektedir. yeri ise, Türkiye'nin kara sınırları dışında; batısında ya da güneyinde olarak tahmin ediliyor. bunu destekleyen görüşü ise hava sıcaklığının ani düşüşüdür.
reklam hazırlanış amacı olarak müşteriye ürün ve fiyatı hakkında bilgi vermeyi amaçlar. ürünün tüketiciler tarafından öngörülen fiyatta alınmasını isterler. fakat herşeyin bir isteme adabı vardır.
bir kızla çıktığımızda amacımız o göğüsleri görmektir. ama öyle direk istemiyoruz. kimimiz ilgi alanları yaratmak için sevmediği filmleri izler, kimi dilinden anlamadığı şarkıları dinler, kimisi hayatında eline almadığı kitapları okur; bununla kalmayıp güzel giysiler, kokular vs yani bir çaba içine giriyoruz. şekildeki gibi direk istemiyoruz. https://galeri.uludagsozluk.com/r/179337/+
peki reklamlar hazırlanırken ki bu basitlik nedir?
reklamların izlediği yol ise direk dükkana gelmiş müşteriye ısrar gibidir.
koca -gel sana bir çamaşır makinesi alalım.
kadın - ama çamaşır makineleri çok pahalı ve benim bir makinem var.
koca - ama bu 6 kilo kapasiteli ve sadece 1400 lira. üstelik wordkart' 5 taksit ve 3 ay sonra ödeme kolaylığıyla.
yapmayın beyler. hangi erkek karısına aynı üründen evde varken word'e bilmem kaç taksit ve daha lüks olduğu için yenisini alsın. hatta neden ürün hakkında bu kadar bilgiyi kafasına sokup satıcı kılığında evde dolaşsın. hangi kadın yatağında böyle bir adam ister ki.
adam - ok! hatalı ürün garantisi veren diğerlerine göre 3/4 ucuz bu ürünü kim kullanmak istemez. üstelik kavunlu ve çilekli çeşitleri de var.
tamam son örnek biraz absürd fakat tüketiciler olarak daha samimi reklamlar istiyoruz...
genelde amerikan filmlerinden duymaya alıştığımız, türkçede karşılığı ayran gönüllük olan cümledir. kelimelerin büyüsü böyle birşey demek ki, bir tarafta iflah olmaz bir romantik bir tarafta ayran gönüllü. what the fuck man.
sevmekten vazgeçemeyen, ömrünü sevmeye adayan, sürekli seven insan olmaktır. bir kadından duyulması halinde kıçın tavan yapmasına neden olabilecek bir kaç cümleden biridir şahsımca.
bugun bir buzulumuz daha yok oldu. bizim ismimizi her fırsatta hakaret olarak kullanan insanoğlu bir buzulumuzu daha eritti. çoluk çocuk sapır sapır terliyoruz, ilk fırsatta bir klima taktırcam şuraya.
ama küçük bir intikam aldım. bugunde karnımız doydu. bizi gözetleyen belgesel ekibinden bir arkadaşı yedik. kutup ayılarının gizemli dünyası bırakın da gizemli kalsın. bizim oğlan bir soru sordu bugun cevaplayamadım. yeni nesil çok fena. efendim neymiş biz kutuplarda yaşıyorsak neden aşağı düşmüyomuşuz. filozof olcak başımıza pezevenk.
orucu uykuya tutturmaktan kalan zamanda nöbet değişimini pc'ye bırakmaktır. şöyle ki; sahura kadar başında vakit geçirilir. saat 13.00 gibi yataktan kalkılır iftar vaktine kadar net, film, müzik derken iftar vakti gelmiştir. bu döngü 30 gün boyunca devam eder. içiniz rahat olsun pc'niz yeri cennette hazırdır.