teniste bir yılda düzenlenen 4 grand slam turnuvasını **** aynı yıl içinde kazanmaya verilen addır. erkeklerde tarihte bunu başaran sadece iki tenisçi vardır. don budge (1938) ve rod laver (1962, 1969). ikisi de open era döneminden öncedir, open era sonrası bunu başarabilen erkek tenisçi yoktur. kadınlarda ise üç tenisçi bu başarıya ulaşmıştır. maureen connolly (1953), margaret smith court (1970) ve steffi graf(1988). kadınlarda open era dönemi sonrası bunu başaran tek tenisçi steffi graf'tır tarihten de anlaşılabileceği üzere. steffi graf o yıl ayrıca olimpiyat şampiyonu da olup tarihte golden slam yapan ilk tenisçi de olmuştur. gerçi o biraz steffi graf yapınca uydurulan bir terimdir...
gstv'de haftada bir, çeşitli gün ve saatlerde yayınlanan, galatasaray'ın o hafta oynadığı maçları istatistiki verilerle ele alan, sakin ve hamaset edebiyatı yapmadan düzgünce futbol konuşan yorumculara sahip olan program. programda şu an var olan ve yakın zaman içerisinde programa katılmaya başlayacak isimler şöyledir;
(bkz: melih şabanoğlu)
(bkz: eray sözen)
(bkz: uğur karakullukçu)
(bkz: caner eler)
(bkz: atahan altınordu)
beşiktaş'ın ilk kez katıldığı şampiyonlar ligi'nde seyircisinin karşısına ilk kez çıktığı maç. o dönemin psg'si malum güçlü; paul le guen, marco simone, n'gotty bir çırpıda aklıma gelenler. beşiktaş grubun ilk maçında bayern münih'le karşılaşmış, maçı 2-0 kaybetmişti. o grupta bir de yanlış hatırlamıyorsam göteborg bulunuyordu. maçın hemen başında oktay derelioğlu skoru 1-0'a getirdi. ilk yarı harika oynayan ve savunmada da rakibine göz açtırmayan beşiktaş, ilk yarının sonlarına doğru sol kanattan şimdi kimin yaptığını hatırlayamadığım ortada ön direkte oktay'ın kafasıyla skoru 2-0'a taşımıştı. bu kadar ayrıntılı bir gol tanımından sonra bir bakınız olarak, (bkz: erkeklerin maç hafızası)
neyse efendim.. ikinci yarıda da beşiktaş gayet güzel götürürken, simone farkı bire indirmiş, ama maçın sonlarına doğru amokachi veya mehmet özdilek'in* sert şutunda kaleciden dönen topu ertuğrul sağlam tamamlamış, beşiktaş'a 3-1'lik galibiyeti getirmişti.
türkiye'de bayan tenisinin gelecek vaadeden isimlerinden. şu an wta tour sıralamasında 900-1100 arasında gidip geliyor ama henüz 17 yaşında, 92'li. bir pemra özgen, çağla büyükakçay olabilir 2-3 yıl sonra. belki daha da fazlası..
barcelona'ya süper kupa'yı getiren golü dün akşam shaktar donetsk ağlarına bırakmış futbolcu. maçtan sonra hiç ismi duyulmadığı için haliyle 16-17 yaşında alttan gelen bir wonderkid muamelesi gördü ama, 87 doğumlu kendisi. barcelona'yla 2014 yılına kadar sözleşmesi bulunuyor ve serbest kalması için kendisine ödenmesi gereken bonservis miktarı 75 milyon euro..
ankaragücü-ankaraspor birleşmesinden sonra akıbetinin ne olacağını merak ettiğim ankaraspor'un teknik direktörü.
adamı getiriyorsun uzak diyarlardan türkiye'ye, koyuyorsun maddi açıdan sağlam bir takımın başına, kadron kendi ligin için hiç fena sayılmaz, her türlü imkan var. lige de galibiyetle başlıyorsun, pat 2. hafta çıkıyor "ankaragücü-ankaraspor birleşiyor" diye bir haber. bu adamın bütün planları falan filan alt üst oluyor muhtemelen. takımın en önemli oyuncuları mehmet çakır ve ediz bahtiyaroğlu'nun ankaragücü'ne gittiği yazılıyor, ki doğru olması muhtemel. zira birleşme haberinin çıktığı günlerde melih gökçek çıkıp, ankaraspor'dan ankaragücü'ne 3-4 oyuncu aktaracağız demişti. "aktarmak" ne demek oluyorsa artık, futbol kimlerin eline geçtiyse artık... neyse, orası apayrı bir konu.
şimdi bu adama sen neyi, nasıl anlatacaksın, o sorun. yok, birleşirsin, tamam, ama bari erken bir zamanda halletseydin de, şu dışarıdan getirdiğin teknik direktöre ayıp etmeseydin. şimdi de 8 futbolcusu zehirlenmiş ankaraspor'un yedikleri yemekten dolayı. bana kalsa çekip giderdim şimdiye kadar, ki röber'den bekliyorum bunu yapmasını yakın zamanda.
her zaman hikmet karaman'ın maç sonu isyanındaki hali ve "ter bu ter" sözüyle hatırlayacağım maçtır. ajitasyon anlamında söylemiyorum, "beşiktaş kayırıldı"yı falan kast etmiyorum, bildiğin komikti. geçenlerde tekrar o röportaja tesadüfen rastladım, bir kez daha izledim, bir kez daha ve bir kez daha...
ermeni haber ajansı novosti armenii, türkiye cumhuriyeti kurucusu mustafa kemal atatürk'ün 7 mart 1920 yılında abd'li bir amirala gönderdiği belirtilen bir telgrafı yayınladı.
haberde, "ajansımızın eline çok özel bir belge geçmiştir. ajansımız mustafa kemal'ın 7 mart 1920 yılında abd deniz kuvvetleri amiralı bristol'a gönderdiği telgrafı yayınlamaya karar verdi. bu belgede türk lider '(sözde) ermeni soykırımı denilen' iddiaları yalanlıyor ve tüm bunların ermeni topluluğun türkiye'den koparmak amacıyla yapılan bir kurgu olduğunu iddia ediyor." denildi.
yazıda atatürk'ün abd'li amirala gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alıyor: "bizim halkımız topraklarımızın müttefik ordularca işgal edilmesininden zarar görüyor. biz ise bu zaman içinde montrö anlaşması sonucunda barışı bekliyorduk. biz durumun değişeceğini ve barışçı görüşmelerle ilgili adil ve tarafsız kararlar kabul edileceğini bekliyorduk. fakat kendi çıkarlarını kollayan birileri anadolu'da 20 bin ermeninin öldürüldüğüne ilişkin yalan uydurdu. biz müttefik güç devletlerin ve amerikan hükümetinin bu tür yalanlara inanmayacaklarını düşünüyorduk. çünkü onların gizli istihbarat servisleri tüm anadolu'da faaliyet gösteriyor. fakat biz ters bir durum görüyoruz."
ermeni topluluklardan bir kısım kayıplar yaşandığını, ancak bunların bir katliam olmadığını savunan atatürk şu tespitlerde bulunuyor: "herkes şunu çok iyi biliyor ki türkler ile fransız birlikleri ve fransızların yanında yer alan ermeniler arasında maraş ve urfa'da çıkan çatışmalarda kayıplar meydana geldi. bu husus bir katliamın sonucunda değil, çatışmanın doğal sonucunda ortaya çıkan kayıplar sayılıyor. bu çatışmalar ise yerel halkın ermenilere karşı direnişleriyle başladı. ermeni askerlerin müslümanlara yönelik saldırısı yüzünden direnişler, karşı koymalar başladı."
işgalci birliklerin ermenilere silah vererek bu tür olayları tetiklediğini kaydeden atatürk, abd'den dünya kamuoyunu aydınlatmasını ve türk halkına yönelik iğrenç suçlamaları temizlemesini talep ediyor. mektupta, "eklemek gerekir ki, eğer işgalcı birlikler insanlara aynı davranışlarda bulunsaydı ve ermenilere silah vererek onlara bazı görevler vermeseydi, bu çatışmalar çıkmazdı. biz müttefik ordu birliklerine ve amerikan hükümetine ricayla tekrar sesleniyoruz: nefrete ve hırsa dayalı ermeni katliamıyla ilgili propagandanın gerçek ve asıl yüzünü dünya kamuoyuna aydınlatınız. ve böylece de türk halkının adını bu tür alçak ve iğrenç suçlamalardan temizleyiniz.
türk teknik direktörlerinin, kendi takımlarının yedikleri golü en klişe halde tanımlama şekli. en son tolunay kafkas söyledi bunu, dün akşam. ayrıca kardeşi de vardır bunun. onun adı, "duran top".
an itibariyle üst düzeyde olan ilgidir. nasıl olmasın ki? elano blumer, abdul kader keita, leo franco transferleri; zaten kadroda bulunan arda turan, harry kewell, mehmet topal, servet çetin, hakan kadir balta, milan baros gibi kaliteli futbolcular; yönetimin liseci zihniyetiyle alakası olmayan kişilerden oluşması ve yönetimin ekseriyetle doğru hamleler yapması... ve tabii en önemlisi de frank rijkaard ve ekibi...
ali sami yen stadı her maç doluyor. store'larda formalar yok satıyor. herkes galatasaray'dan övgüyle bahsediyor. seyrantepe ve riva projelerine ümitle bakılıyor. güzel şeyler oluyor galatasaray'da.
burada, şöyle bir eleştiri getirilebilir. "gerçek galatasaray taraftarı, iyi günde, kötü günde takımının yanında olur, sadece kazanırken ve iyi yoldayken değil..." hak veririm ben de buna. ama, taraftarlığı sağlam temellere dayanmayan, takım kötüyken pek takmayan insanların da kulübe yapacağı maddi katkı ve takıma vereceği destek önemlidir. ben de, hazzetmiyorum başarı endeksli taraftarlardan ama sadece takımına sağlam iplerle bağlı olan taraftarlarla da olmuyor, yetmiyor. iyi gün taraftarları da gerekiyor bazen... ben, o pek hazzetmediğim kişilerin şu an galatasaray'la ilgilenmesinden çok da rahatsız değilim, yeter ki galatasaray iyi yolda gitmeye devam etsin...
sözlükte futbol entryleri üzerine yaşanan yanılgıdır. tamam, oldu herhalde tanım, dimi?
neyse, konumuza gelelim. şimdi, bu sözlük denen yapıda, sol frame bir şey var. çok önemli. herkes oradan başlık seçip okuyor, yazmak istediği başlığın altına entry döşüyor, artı eksi oy veriyor falan filan. aslında sol frame denen şeyin bu kadar önemsenmesi saçma gelmiştir bana, ama sözlüğün kalitesine dair fikir edinmek için güzel bir veridir, sözlüğün nasıl bir sözlük olduğu sol frame'le bağdaştırılabilir.
sol frame denen şey, neden saçma geliyor bana peki? şöyle. sol frame'de genelde gündemdeki konular tartışılır. eğer sözlük, kalitesiz bir sözlükse, "sol frame foruma döndü hacı, modlar uyuyor" denir. şimdi, bundan şikayet edenleri anlayabiliyorum. ama bundan şikayet edip, poposunu kaldırmaya zahmet etmeyenleri anlamıyorum. madem ki, sol frame'deki saçmalıklardan muzdaripsin, sen de sözlüğün amacına uygun başlıklar açıp, çıkar onu sol frame'e. madem bu kadar dert ettin sol frame'deki kaltesizliği, bunu yap o zaman. işte bundandır sol frame'in saçmalığı. kötü yazarlar, sol frame'i piç ederler, iyi olduğunu iddia eden yazarlar bilimum sözlükle ilgili başlığa kalitesizlikten yakınırlar, iyi yazarları ise, gören veya duyan yok. bu iyi yazarlar kafalarını yukarı çıkardı mı da, indirmeyi çok güzel biliyorlar aşağı. dediğim gibi, ben önemsemiyorum sol frame'i, kendim de gereksiz ve işe yaramaz olduğunu bildiğim başlıklarla işgal edebiliyorum sol frame'i, ama bunu çoğu kişiden daha az yaptığımı söyleyebilirim. bunu da, kendimi savunmak için, bir done olarak kullanmıyorum ayrıca.
uzunca bir giriş yaptıktan sonra, asıl başlığa geçmeden önce, şunu da söyleyeyim. başlıkla ilintili şeylerdi bence yukarıda yazdıklarım, birazdan yazacaklarımla alakalı ve bağlantılı olduklarını düşündüm, dolayısıyla uzatmakta da sakınca görmedim girizgahı. evet, gelelim asıl meseleye. bu, hayat memat meselesi olarak görülen sol frame nelerle dolu? kürt, ateist, müslüman, sevişmek, seks fantezileri, futbol ve tabii sabri sarıoğlu başlıklarıyla. aralarında en çok yakınılan da futbolla alakalı olanları. öncelikle, "futbol entryleri" ile "buram buram fanatizm kokan futbol entryleri"ni ayrıştırmak gerek. sürekli itin götüne sokulan entryler, aslında futbol entryleri değil, buram buram fanatizm kokan futbol entryleridir. futbol entryleri bile değillerdir aslında. oradaki futbol kelimesi, sadece süstür.
sürekli görüyorum "futbol entrysi dolu sol frame yeaaa, çok kalitesiz yeaaa, dimi gürcan, sen söyle" diyenleri. baylar, bayanlar, o sizin bahsettikleriniz futbol entrysi falan değil. silin kafanızdaki bu yanılgıyı bir zahmet. "estonya takımına fark attınız iyi ki ha, görün de şampiyon oldunuz sanar", "beşiktaş'ın şampiyon olması hayal olumm, bu sene şampiyon fener, heheyt", "hugo broos giderse, bizim uşaklar ortalığın..." kestik. yetmiştir herhalde. dimi? tırnak içinde yazdıklarımın evrilmiş ve çoğaltılmış hallerinin ayrı ayrı başlıklarda tezahür etmesini futbol entrysi sanıyorsanız eğer, çok büyük bir yanılgı içerisindesiniz. futbolun ne kadar önemli, görkemli bir şey olduğunu anlatmaya ve kabul ettirmeye çalışmıyorum kimseye. senin için gayet önemsiz ve sıradan bir şey olabilir futbol. ben senin kafandaki bu yargıyı değiştiremem. değiştirmem de gerekmiyor. benim için önemlidir futbol, ama sizin kafanızda kurguladığınız ve sözlükte sol frame'i başlıklarla işgal ettiğini düşündüğünüz futbol değil, benim kendi algıladığım, bildiğim olan futbol.
ha, şimdi diyeceksin ki, "ee, sen de futbol entrysi yazan sıradan userlardan birisin, aklı sıra kendini savunuyorsun". öyleyim veya değilim, neyse ne... anlatmak istediğim anlaşılmış olsun, yeter.
tsi 02.00'de başlayacak olan, cincinnati masters 2009'un ikinci yarı final mücadelesi. turnuvadaki ilk finalist, biraz önce andy murray'i iki set sonunda mağlup eden roger federer oldu. rafael nadal'ın kazanması halinde, ki temennim o yönde bir nadal hayranı olarak, yarın gece harika bir final maçına tanıklık edebiliriz.
an itibariyle başlayan, cincinnati masters 2009'un ilk yarı final maçı. türk televizyonlarında yayın yok, ama internette güzel linkler var izlemek için.
rafael nadal'ı 6-1 ve 6-4'lük setlerle eleyen novak djokovic'in, andy murray'i 6-2 ve 7-6'lık setlerle geçen roger federer'in finalde karşılaşacağı turnuva.
22 yaşındaki güzel çek tenisçi.. kariyerinde 4 turnuva şampiyonluğu bulunuyor.. 2007 yılında roland garros'ta 4, wimbledon ve us open'da 3. turu gördü.. avustralya açık'ta elemelerin ötesine geçemedi.. şu an dünya sıralamasında 46. sırada ama bu hafta toronto'da düzenlenen rogers cup'ta elemelerden gelip çeyrek finale kadar çıkma başarısı gösterdi ve muhtemelen haftabaşında açıklanacak yeni sıralamada, birkaç basamak atlayacaktır..
