Kendimden küçük kuzenlerin saçlarını kesmek gibi bir alışkanlığım vardı. bende bir yetenek var sanıyormuşum demek ki, ama olmadığını kendi saçımı da kesip annemden güzel bir dayak yediğimde anladım.
nevruz sözcüğü farsça olup, nev yeni,ruz gün demektir.üstelik kürtlerin değil tüm ortadoğu halklarının şölenidir.ne türkler, ne de kürtler sahibi değildir. herkesin bayramıdır. herkese kutlu olsun.
maalesef ki öyledir. çünkü, çağdaşlaşma kriterini batı koyuyor. yani, oyunun kuralları onlarca belirleniyor. çağdaş olmanın kurallarını koyana uyulmak zorunda kalınıyor. çağ denilen zaman biriminin modasını kim belirtirse yüz ona çevrilecektir. bunun en güzel örneği şu: tanzimattan itibaren bizim için en medeni dünya fransa idi, tüm davranış kalıpları, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin adı, görgü kuralları fransızlara öykünerek düzenleniyordu. oysa, 1950' lerden sonra amerikan etkisine girildi. yarın, iran daha güçlü bir konumda olursa muhtemelki ona uyulmaya çalışılacaktır. sözün özü, çağdaşlık kavramı, dünyadaki sosyoekonomik ve politik trendlere göre şekillenecek. demek ki, yeni bir belirteç olana kadar yüzler garbın afakına bakacak. ama, bana sorarsınız çağdaşlık kavramının son derece eşitsiz ve tek taraflı olduğunu düşünüyorum. kapitalizmin sosyal modası olarak görüyorum.
insan olmadığı halde insanım, diyen kişiden daha az tuhaftır. türk olup olmadığı gibi kriterden çıkan insanın da ırkçı söylemleri olduğundan şüphelenmeme neden olan başlıktır aynı zamanda. kardeşim, sana ne, kim kendini ne ve nasıl hissediyorsa o'dur bile denilebilir.
üstelik sanılanın aksine, kalifiye bir inşaatçi hatırı sayılır para kazanır, tek handikapı mevsimlik bir iş olmasıydı artık yeni malzemelerle o da değişti kışın da çalışabiliyorlar.
yok vallahi çoğu ergen değil, anneannemin deyimi ile '' kır eşşek yaşında'' dırlar çoğu. feci halde gıcık edici bir eylemdir, bana kalırsa da bir tür vitrin düzenlemesidir. kültür, algı, anlayış ve vakar gösterisidir amma velakin, bu manalı söz koleksiyoncusu kız kişisinin beklentisinin aksine iticidir.
mutsuzluk ve umutsuzluktur. umut girdiğinde aynı çökkün bedene birden bire ışıltı gelir gözlere, dikleşiverir omuzlar ve duruş, yanaklara doğru kalkıverir dudak. veee sonuç, bir anda 10 yaş gençleşir beden.
bilimsel, sanatsal ekonomik trendler sizin tarafınızdan belirlenmiyor ise; dünyada politik gündemi belirlemiyorsanız böyle bir beklenti içinde olmanız son derece ütopik bir düşüncedir. egemen kültür maalesef eğitimle falan olmuyor. bunun adı hegemonya ve 20. yy'ın sömürme şekli bu.
aşk kaç beden giyer?
bugünlerde kilo aldığı gözden kaçmayan hadise'nin kendi kafasından bir türlü çıkaramadığı sorunun cevabını bizlerden alma çabasıdır ve hakikaten beni çok güldürmüştür.
eğer üçgendense bu iddia, o zaman gelmiş geçmiş tüm dansözler illuminati örgütü mensubudur diye bir başka iddia da ortaya atılabilir. hele ki mezdeke grubu şef statüsündedir, zira onlar 3 kişi birden gerdan kırıp üçgen yapıyorlar bile denebilir.
hayatının 12 yılını antalya'da geçirmiş, üniversiteye kadar antalya'da okumuş biri olarak sevmiyorum diyorum. hele benim gibi yıllar sonra gittiğinde dağ taş ev olmuş şekilde gördüysen sen de sevmemelisin. ben çocukken, muratpaşa camii' nin karşısındaki hamamın orada eski bir evde otururduk. bahçede havuzumuz, mandalina ağaçlarımız, mersin ağacımız, erik ve dut ağaçlarımız vardı. düden şelalesi yolu bomboştu. bugün beach park denilen yer çok daha güzel bir plajdı ve ilk plaj basın plajı diye bilinip, en sondaki plajın adı ise 7 memet'ti. yolun karşısındaki çamlıkta açık hava konserleri olurdu. akşamları şehre nefes aldıran esintileri kesen koca koca binalar yoktu. lara yolu sahilden gider, kırmızı gül çiçekçiliğin önünden geçerdi. boğa çayı kurutulmamıştı, oraya pikniğe gidilir, dönüşte bahçelere gezmeye çıkılır, meyve yenirdi.
eee, şimdiki halini nasıl seveyim?
insanın içine işler, yola düşesin gelir, yaylaya çıkmak derdine salar adamı. eğer kemençeyle kıyaslarsan, kemençe karı dırıltısı, tulum can yangısıdır.
aslında her şeyin ucuz olması durumu salt ordu evlerinde görülmez; meclis kantini, yemekhanesi ve kuaförü daha da düşük fiyatlarla hizmet vermektedir. keşke aynı fiyatlar bize de geçerli olsa.
nihat doğan, boşa uğraşma, alemde basıldın işte. ben müslümanım, muhafazakarım, ağır abiyim desen de boş. sonu hüsran olanlardansın. nihat doğan, hüseyin üzmez, adnan oktar, ibrahim sabri ( kumarhanede basılmıştı)...
sözlükte sadece kadın- kız muhabbeti yapan ve üstüne üstlük muhafazakarlık taslayanların çoğunlukta bulunması en büyük eksikliktir. küfretmeyi tartışma sayan, her türlü farklılığa saldıran ( etnik, dinsel, cinsel, dilsel, düşünsel) şahısların birbirinden faşist başlıklar açması ve giriler yazmasılar da bir başka handikapıdır.