ortalıkta düğünlerin olmazsa olmazı veletleriyle halay çekmek. pembe tülden elbiseleriyle sevimli süsü verilmiş itici hanımcıklar, ve bunların küçük parmakları.. o nasıl bir hevestir birken iki olurlar ortada kazık gibi kalırsın. bir elin havada bir elin aşağıda.
boşa bilek yormaktır. şöyle ki kişi anlattıgı olayın başkahramanıdır başından geçen olayı büyük bir iştahla anlatır. gülünecek yerleri de bize böyle * böyle * gösterir. şifre gibi. swh. güleceksin ulan! böyle anlar nedense tiksindiğim bir ehuehu ahuahu ve asdaksfh den de itici gelir.
erkeklerin farketmediği seyler olarak da düşünülebilir pek tabii.
Yolda yürürken cinsel organınla oynamamaca
araba kullanırken burnunu karıştırmamaca
yemek yerken tür değiştirmemece ( magara adamına dönmemece ) gibi...
hepsi de kendilerince ''doğal'' ''gibi!'' görünen bu eylemler genelde karşı tarafa hayvanca gelir bilmezler. uyy yazık.
şu ''hacı'' kelimesi nereden gelir hangi 17-18 yas grubu gençlerimiz bulmuş koymuş önümüze bilemeyeceğim ama bu hepsine buradan bir ''cüccük'' hareketi yapma isteği uyandırıyor bende. bu hareket ne kadar samimiyetsiz ve kankavariyse ''hacı neaber yeaw'' durumları da aynı derecede endişelendiriyor beni. hayır bizim zamanımızda hacı dendiği zaman adama imam muamelesi yapılırdı ne oldu da şimdi tikky cumhuriyetinin nadide sözcükleri arasına yerlesti anlamıs degılım. neyse gençler eğlensin. ne mutlu hacı oldum diyene.
Ergenekon hakkında kimsenin bilmediği yepyeni açılımlar yapamayacağım ama görünen o ki,gerçekten varolan bir girişimi,belki de içinde olmayan insanları da katarak,kendi gücünü de katlayarak ortaya koymuş bir hükümetle karşıkarşıyayız.. Yani ergenekonun varlığını kabul ediyor ve komik buluyorum,ayrıca hükümetin de bu durumdan fazlasıyla beslendiği elini kolunu ona buna rahatça uzatabildiğini düşünüyorum..
Ama günlerdir anlamadığım şu var,ergenekon ile ilgili gözaltılarda veya cezai uygulamalar da hep aynı ifade çıkıyor karşımıza "ama eski rektör gözaltına alınamaz,ama türkan saylan muhteşem bir kadın o ergenkoncu olamaz,yok o saygıdeğer bir asker elleri kelepçelenmez,ama balbay o konuşmaları yapamaz,çünkü o laik ve çok iyi biri" eee böyle savunma mı olur yahu? bu 14 yaşında kızı kadın olarak koynuna sokan hüseyin üzmez'e o adam namazında niyazındadır kimsenin tavuğuna kışt demez,dini yazılar yazar,Allah'tan korkar diye savunmak gibi salak bir mantık!
Pek tabii sizin çok sevdiğiniz bir yazar ülkeyi zora sokacak bir çalışmanın parçası olabilir,bir kadın zilyon tane burs verip sonra da hükümetten kurtulmak için darbe isteyebilir,yıllarını ,canını vermiş bir albay darbe eğiliminde olabilir.. ne var bunda? hem laik,hem darbeci,hem de iyi karakterli olunmuyor mu?
Çok mu saf baktım olaya,olabilir,bütün bu işlerin Akp'nin tezgahı olduğuna kafayı takmış biri saf görebilir beni.. Olayların gerçek olduğunu,Akp'nin ise bu işi köküne kadar kullandığını,kuru-yaş demeden çalıştığını düşünüyorum. Yani suçlu olmayanları bile dahil ederek..
Ayrıca nedir efendim,bu hükümeti beğenmedik,dini temalı,bunu indirelim biz gelelim? Yavrum demokrasi diye birşey var ya,üstelik bu ülke olabildiğince dönek,yarın bakarsın şutlamış tayyibi yeni çıkan bir sol partiye çakmış oyları,ee o zaman ne olacak dolsun sorgu odaları türbanlı irtica yapan kızlarla.. Bir darbe bu ülkeyi bu yüzyılda ne kadar geriye götürür düşündünüz mü hiç? Darbeyi ima eden gülüşler,olsa da fena olmaz hani saçmalıkları,bu hükümet bizi iran yapacak asker gelsin mantalitesi,bende bunlardan korkuyorum.iran olmaktan korktuğum kadar darbe olmasında da korkuyorum..
Dün başkası eziyet görüyordu,bugün başkası.. Amaç herkesin tahammül içinde yaşaması,yani Kuran kursu yerine bale kursu açılsın diyen kadına eyvallah,sen çocuğunu baleye gönder,biz böyle iyiyiz,işine bak diyebilmek..Bikini giyilmesin,denizler halka kapansın diyen zihniyete,sen namuslu namuslu çarşafınla özgürce takıl,işine bak,ben böyle iyiyim diyebilmek..
Her hükümeti kafamıza göre devirmeye çalışacaksak,devirelim cumhuriyeti hepten kafamıza göre takılalım,yok ıhıh o örümcek beyinli başını örtmüş istemem,yok bu dinsiz bunu da ben istemem,onun kaşı tekkaş berikinin göbeği var,bizim de bu garip demokrasi anlayışıyla işimiz var..
başlıkla alakalı olarak ''uykusuz'' kapak yapmış
''dergi olarak ergenekon operasyonu konusunda halkımızla aynı duyguları paylaşıyoruz. Bi bok annamadık!''
insanın kendini sevmesidir ki bencillikle alakası yoktur.
uzaklığını ölçebildiğim yerler var, göze çarpan ovalar, yüksek binalar, hareket kabiliyeti edinmiş nokta formunda araçlar...
bir de ölçemediğim, göremediğim, "işte şurası!" diyemediğim yerler var...
kaldığım ev, kahvaltı yaptığım cafe, yemek yediğim restoran, beni içinde barındıran, dünyadaki en şanslı tuğla yığınları.
kurallardan sıyrılıp, gerçeklerden soyutlandığımda sol yanımı gösteriyorum insanlara,
"işte burada!" diyorum
tuğla yığınım..
sabah uyandığımda soluma dönüp savuruyorum en afillisinden bir "günaydın!"
bir şeyler yaparken aniden soluma "seni seviyorum!" ve yemek yerken sol tarafıma uzattığım tepeleme dolu çatallar, insanlara beni göstermeden yapıyorum bunları, elde etmek isteyeceklerdir bu "mutluluğu", korkuyorum...
geçmişimi özleten, keşke dedirten tek noktam. ben'im.
aradı, aramadı mevzusu. aramak-aranmak,aranılan veya arayan olmak ne kadar da mühim kavram ve sıfatlardır..
şimdi erkek arkadaşınızla tartışırsınız ya da bu kadar daraltmayalım biriyle tartışırsınız...
akabinde bekleme süreci başlar, sağa sola "bak gör nasıl arayacak beni, 3 gün veriyorum 3 günde aramazsa ne olayım" gibi garip iddialaşmalara girersiniz.. ya da aksine "hayır hayırr asla bir daha aramaz bak 57 dakika oldu,benim sevgilim şimdiye kadar beni 4 kere aramıştı, hiç böyle yapmazdı, kesin bitti bu sefer "dersiniz..
bu kızlara has bir şey zaten, erkekler bu konunun farkında dahi değiller, zira farkında olsalar , ilişkilerin can damarı olduğunu bilseler,aramama inadında olmazlar...
jam films veya 2ldkgibi filmlerine severek tanık olduğumuz güzel bir japon yönetmendir.
yarattığı vizyon çok başarılı. düpedüz öyküsüyle kötü bir film olabilecek bir filmi elinden tutup, renkleri ve sinematografisindeki başarı ile iyi kötü izlenebilecek bir boyuta taşıyabiliyor.
(bkz: forbidden siren)
japon playsation oyununa dayanan bir korku-gerilim-gizem öyküsü.
japonya'da bir adada, geceleri siren çalınmaya başladıktan sonra sokağa çıkarsanız sizden büyük ihtimalle bir daha haber alamayacağız demektir.
öykü bu gizem faktörü üzerinde ilerliyor ama korku gerilim unsurlarını da taşıyor. bir yerden sonra şaşırtıcı sürprizlere sardıralım diyor ama olan biten çok saçma olduğu için o "sürprizleri" açıkçası bekliyor oluyoruz zaten. can sıkıcı bir film.
mozart'ın bir sığırcığı varmış. üzerinde çalıştığı piyano konçertosunun açılış kısmını öğretmiş hayvana. sonra da nerelerini beceriyor, nereleri biraz yanlış, not almış: "fazladan bir fermata var. sol notasını da sol diyez diye şakıyor."
notunun yanına, kuşun söylediği şekilde notaları da yazmış.
sığırcıkların ses taklit yetenekleri var. hem de insanı kendilerine çok fena bağlarlarmış. öyle ki, üç yıl sonra ölünce, mozart kendi sığırcığını arka bahçesine gömmüş ve hatırasına kısa bir şiir yazmış.
aslında düşündüğü için insanın kendini küçük görmesi gerekmektedir zira bu bulgulara düşünecek ulaşacaktır..
evren sıfır noktasından insanın evrene adımını attığı noktaya kadar gelişme göstermiş, insanın düşünmeye başladığı andan itibaren gerilemeye başlamıştır..
yaygın bir fizik hipotezine göre insan dünyadan bir süreliğine alınırsa dünya tekrar kendini temizlemeye doğa tekrar mükemmel şartlarına dönmeye başlayacakmış.
her yıl mutlaka, bir takım önemli müzikal kişilikler hakkında yapılır ve bu filmler her zaman için çok ses getirirler. özellikle de oskar vb gibi bir takım popüler ödül dağıtım tesislerinden ödül edinmek isteyenler için en kestirme yollardan biri önemli müzikal şahsiyetlerin hayatını iğdiş eden filmler çekmektir.
peki bu filmler gerçekten de çok iyi ya da sadece iyi oldukları için mi beğenilmekte ve ödüle boğulmaktalar? hiç de bile.. hele bir de "ray" gibi gerçekten kötü filmleri düşününce...
hani aşk bu senin bana anlattığın?
kavrayamadım... gözleri kapalı dinlemek kulakları da kapatmaya eşdeğer sanırım...
ya da duymamak için bazı şeyleri kafanın içinde konser vermek, gözlerinin önünde can çekişen gökkuşakları hayal etmek... o küçük balıklara ne olacak?
gökkuşağına kızgınlar mı hala...
dilini anlamadığım şarkıların ruhumu ağlatması,dans ettirip zıplatması, kafamdan uydurduğum bir deli saçması ya...
piyanoya mı yoksa tuşların havada asılı oluşuna mı hayranım yıllardır...
etrafta beni seven kimse yokken kör kütük aşık hissetmemin, sabahları uyku sersemi havaya günaydın dememin nedeni ne...
duymak istediğim tek şey bana bağıran bir ses ve içimdeki bu koşma isteği...
amaçsız olmak bir amaç olamaz mı...
kuralları kim koydu
ve kim öğretti bana bunları...
soru işareti olmayan sorularımın olması aptallığım başlıca nedeni...
sırf içimden gelen bir ses karşıdan gelen o kişiye sarılmamı söyledi diye sarılsaydım onu bulmuş olur muydum acaba...
gözüme kaçan güneş benden başka kimsenin içini ısıtmıyor demek ki...
herkes siyah camların ardında yaşamayı seçerek aslında beni cezalandırıyor...
güneş hep beni yakıyor çünkü o sadece beni seviyor...
amacı sadece yaşamış olmak için yaşamaksa eğer...
sen devam et yaşamaya. ölmek belki daha onurlu böyle...
msn'de konuşmak istemediğimiz zaman genellikle "busy" ile yetinmeyip "appear offline" seçeneğini kullanırız.
"online" olur olmaz bir mesaj almaktan daha kötü olan şey, başka birinin de senin bu halini görüp "online" olması ve mesaj atmasıdır. işte o kişi çok kötüdür. muhabbetlere girmek istemediğinden "appear offline" takılıyor ama muhabbet kendi menfaatine olunca "online" olmasını biliyor.
kızlı erkekli durumlarda yaşanır. kızımız adama değmemek için elinden geleni yapar böyle minnacık oturur, adamın bacakları pergel konumunda bacaklarının arasında ekmek poşeti falan. neyse. konu bu değil. anlatmak ıstedığim durum daha baska. bu otobüslerin gizemli bir havası mı var alttan üfürüp her insana bir nebze artizlik katıyor?
geçen ne oldu; oturuyoruz teyzeyle yan yana tıngır tıngır gidiyoruz. benim ineceğim durağa kadar teyzemle gayet indili bindili, kıç kıça, herhangi bir sorun yaşamadan birlikteliğimiz oldu. ne vakit ben popomu iki çevik hareketle kaldırdım, teyze sıcakta yamulan oyun hamuru gibi yayılıverdi iki koltuğu ortaladı. benim mi popom büyük? yoo.. teyzenin poposunu mu bir insan bedeni büyümüş de teyze sonra kullansınmış? ona da yoo; beraber baya yol gittik. yani teyzeciğim bak beni nelerle oyaladın ince bir kıç hareketin yüzünden. keşke baştan izah etseydin durumu, evladım deseydin bana yer ver yoksa sen kalkınca götün kocamanmış da sen kalkınca relaxeyşınmış gibi hallere gireceğim deseydin hiç oturmazdım. *
iyi çekmiyor diye televizyona vurmak, monitorün rengi gidip geliyor diye tokatlamak gibi bir şeydir. tamamiyle insanların teknolojiye karsı yaptıkları artistlik.
hastalık uzun yolda baş gösterir. belirtileri ota boka dönüp bakmak, geçen leyleğe bile "lan bu polis miydi?" demek, karşıdan gelen arabanın şoförünün burnuyla oynamasını bile mesaj kabul edip yavaşlamaktır.
dördüncü vitesten itibaren şiddetlenir, ikinci vitesle birlikte sakinler.
hastalık, ceza araçtakilerce ortak ödenecekse bulaşıcıdır. herkes manyağa sarar. araçta huzur kalmaz. tedavisi cruise control dür.
etrafınızda şakadan da olsa ''intihar edeceem'' diyen insanlara bakın. kulağınızı yanaştırın. dertlerini dinliyormuş gibi yapın. cümlelerinin birinin içinde kesinlikle 8. kattan atlayıp kurtulacam geçecek. peki neden 8. kat? intihar için en uygun zemini oluşturan bu 8. kat neyin nesi? istiap haddi dediğimiz olay gibi ölmek için en uygun yükseklik olsa gerek. köprüden atlamanın bile bir standardı var, 50 metrenin üstünde olunca beton etkisi yapıyo abi diye uyarırlar. sert bir dokunuş ya da ince bir dokunuşla ölüm arasında ince bir çizgi olsa gerek, ölmeyen bilemez.
gercek hayatta ender rastlanan durumlardır. mesela bir sülalede 9 kişi ölen diziler vardır. gerçek hayatta bu katlıam dıye geçer ama dizimiz bunu duygusal bır sekılde ele alır. hayat devam eder.
- dünyada baska insan yokmuscasına kıtlık var gibi dadı patrona, patron genç kıza, genç kız patronun yeğenine, yeğen patronun kızına, patron kızı yeğene, şoför patron kızına, hizmetçi şöföre... böyle böyle evin içinde yasayanlar ısrarla birbirlerine asık olurlar.
- dizi bitimine dogru basrol oyuncusundan biri kansere yakalanır, ya da ölümcül bir kaza geçirir.
- dizi oyuncuları sevişecekleri an yatagın ucunda otururlar. sonra aynı anda yataga yıgılırlar. ama biz göremeyiz.
- evde yenmeyen ne varsa kahvaltı masasındadır.
- eger iki kişi kucaklaşarak dövüşüyorsa ve birinden birinde silah varsa vurulan asla tahmin edilen kişi değildir.
- telefon konusmalarında telefon karsıdan asla çalmaz. kişinin içine dogmustur anlık acıverır.
- ve her defasında telefon surata kapatılır.
* akşam yemegınde nereye gidelim hayatım...
* evde yiyelim istersen.
* tamam. çötankk!! öptüm yok. hadi görüşürüz yok. k.i.b yok bu nasıl hayat kardeşim.
kadın kadının dostudur. zayıf düştüğünüz dönemlerde, masum bir omuz olarak hayatınıza giren erkekler ince ince zihninize etki etmeye basladıgında anlarsınız ancak.
birgün o sevgilin seni başka bir hatun için terkedecek. böyle sıradan sıradan adice... tüm erkeklerden nefret ettiğin bir zaman dişi kişisinin omzunu arayacaksın bayan.
okulda, mahallede, orda burda asılmaya benzemez. önce entrysini begenirsin, paylaşım, etkileşim, eski sevgiliyi hatırlayış, ben de aynısını diyecektim ler ve sonra beklenen o an.
- ismin ne bu arada?
- mahmut seninki?
- abdullah.
- ok
- ok
türlü karakterleri mevcut organizmaların genel tutumudur.
durakta bekliyorsunuzdur. hatta kaldırım üzerinde. uzaktan bir dolmuş ışıklarını yaka yaka sizi karşılamaya geliyor.
yaklastıkça göz göze geliyorsunuz.
gözlerinizin içine hiç ayırmadan bakıyor ''binecek misin'' diye.
''hayır'' der gibi gözlerinizi kaçırıyorsunuz baska dolmus beklermıs gıbı kafanızı yukarı kaldırıyorsunuz falan fakat pes etmiyor.
gözleriyle verdiği sinyal yetmez gibi düdüğüyle de ''binecek misin'' diyor. kavga etmek mi istiyorsun. vazgeç.
'' ne çalıyorsun be ''gibisinden işaret yaptın mı yandın demektir. kocaman ellerini yüzüne gerer ardından okkalı bir küfür. *
işime gelene işerim lafıyla alakalı durumdur. sürekli away durumu aslında sizi çevrimiçi gördüğü an ''naber lan ehe ehe'' gibi işi gücü geyikten ibaret kişiler için geçerlidir. zaten bu gibi kişilere ''away'' kişisel iletiye ''yok'' üstüne ''işim var'' gibi uyarılar da kar etmez. onların her duruma, uyarıya, iletiye bir cevabı kesin vardır.
- n'apıyorsun lan dısarıda gir içeri soguk hava ehehe
- işin mi var. ne işi ince iş mi ehehe
- yok mu? nerede? şşş.yalana bak ehehe yeme bizi lan şşş alooooo ( titreşim )
sevgilinin en meşhur lafı. benim bildiğim ilişki dediğin yani ilişkiye başlamak dediğin birini görür beğenirsin tanımaya çalışırsın hoşlanıyorsan bir yemeğe çıkartırsın sonra iki üç ve zaten elini tuttup sinemada öpüşüyor olursun . ben bu kriterlerin nasıl ortaya çıktığını anlamıyorum. ciddi ilişkisi olanlar, ilişkiye hazır olmayanlar ve tek gecelik ilişki yaşayanlar.
"biz ciddi bir ilişki yaşıyoruz".. oldu annem biz de her önümüze gelenle yatıp kız erkek ayırt etmiyorduk zaten.
ciddi bir ilişki ne demek ya! insan bir ilişkiye nasıl ciddi başlar.
-merhaba ben kenan sancaklı
-ben de banu gözübüyük
-banu hanım müsadenizle size bir kayacağım
-aaa efendim ne demek buyrun tabi ne zaman isterseniz kayabilirsiniz.
dizilerin olmazsa olmazıdır. eger bir dizide kadın varsa erkek de vardır. ikisi varsa aşk vardır. aşk varsa kıskançlık. kıskançlık için bir adam daha... adam varsa yok edilir hoop hapishane. basrol oyuncumuz hapse duser. ''hımm yeni galiba'' diyen meraklı bir ordu. kogusta biri iyi biri kötü iki karakter. olmazsa olmaz. düşen kadınsa ablanın bırı ona sahıp cıkar. teselli eder. bu iyi taraftır.kötü taraf mutlaka genc fırıldak erkek fatma tadında bır kadın bunu kıskanır. erkek tarafında da dost babacan bır amca mutlaka vardır. hani hapisten çıkınca yardım edecek.