boynum geçmez soytarı ipinden
gelmez o düğüm senin elinden
dur dur bakma, bakamazsın
gel gel desem, duyamazsın
sandın bu kışlar sana budanmış
ne var ki izleğin bende kalmış
karanlıklar kar gibi büyür ölürdü
çığlıklarım pencerende bir uğultu
bakma ordan sessiz sessiz bu seyrelen
senin yitik bin dereden kin emziren
karanlığın
görme görmez bu gururun
kutla bunu bu tarifsiz yokluğunu
bilsen gitmedim gitmem öksüz yüzünden
ateşe tapar gibi yandım elinden
bu katil yoldaş kinin senin hazinen
şimdi bul bulsun rahmin beni yeniden
sen yellerin önünde duruyorken
o kalbin merhamet bilmiyor
kardeşlik sokaklarda uluyorken
şaşırdın mı, yasak ne ayol
yansam elinden
uyansam zehirde
özler satılmaz
güneş var ilerde
- apoletlerini yırt, kavminden kaç
durma, çık evlerden
metal kulelerinden, bodrum katlardan
kubbeli sığınaklarından, tel örgülü kışlalarından çık
kır beyaz camı, duy ağacın şarkısını, gör altını dağın, var ardına
emir ver hemen
kaldırın bütün taşları yollardan
dünya hemzemin olsun
sök kalbini, yedisinde dola çarkın kollarına
sonra bağırsınlar etrafında
solaaaaa çark
oysa yok, yok hiçbir şey artık orada
oysa ruhun meftun
oysa uçmaya yanmıştı kanatların
oysa talibiz, mecburuz bu alemin sırrına
üstat
biz çiçek yetiştiriyoruz ağzımızda
açalım da gör
açalım da gör -
gülşen 'in 2013 çıkışlı albümünün en vurucu şarkısıdır.
Duydum ki unutmuşsun beni
Geçmiyormuş adım bile
Demlenmiş her gün başkası
Dinlenmiş sonra göğsünde
Ben hala bitmemiş gibi
Tek bir gün gitmemiş gibi
Gözünden düşmemiş gibi
Saklandım izlerinde
Oralardan duyuyorsan
dön bana, dön bana, dön bana, dön bana
Buraları özlüyorsan
dön bana, dön bana, dön bana, dön bana
Kesmez beni hiç bir hatıra
Yetmez o meşhur zamanda
ilaç değil bu sefer
Haklar teni buzdan da soğuk olsa
Tenine sarınca rahatlar anca bu beden
Kesmez beni hiç bir hatıra
Yetmez o meşhur zamanda
ilaç değil bu sefer
Haklar teni buzdan da soğuk olsa
Tenine sarınca rahatlar anca bu beden
imkansız mı tövbe de
Gripin 'in 2012 çıkışlı yalnızlığın çaresini bulmuşlar isimli albümünün güzel ve sözlerinden herkesin kendine göre yer bulabileceği leziz şarkısıdır. Farkedilmesin hep bizimle kalsın denecek türde güzelliktedir.
Meğer ne kadar da zormuş sorguya çekmek hayatı
Cezasız mı kalırlar, pervasız tüketilmiş yaşamlar
Bir cevabım var mı ?
Kocaman aynasız odalarda,
Aradım suretimi çırılçıplak duvarlarda bıraktığım izler kimler için ?
Bir cevabım var mı ?
Hayır yok üstüme gelmeyin
Faydası yok sözlerimin
Bildiğini okuyor hayat her nasıl olsa !
Hayır yok üstüme gelmeyin
Dönüşü yok hiç bir gidenin
Zamanla her yokluğa alışıyor insan !
Kendimi bile sevemezken çaldığım her yabancı kapının ardında,
Bende kendimi aramadım mı?
Bir cevabım var mı?
Ucu kırık kalemimle çizdiğim mutluluk resminin herhangi bir köşesinde,
Kendime bir yer ayırmadım mı?
Bir cevabım var mı?
insanın iş ve özel hayatını etkileyen, ilişkinin olumlu yada olumsuz sonuçlanması ile daha da etkisini gösterek olaydır. yapılmaması gereken harekettir. neden bilinmez ama onlara karşı etraftaki diğer insanların bakış açıları da değişmektedir.
iş yerinde akşamın nasıl olacağını kara kara düşünmek, ne sorsalar bakarız deyip baştan savmaktır. insan bünyesi için dinlenme isteği geldiğinin göstergesidir.
Alarm sesinin yarattığı sabah siniri yüzünden acele ile hareket edince kaydı ve yere çarptı başucumda duran aynalı çerçeve. Tuzla buz oldu resmen, en küçük en ince parçalarına kadar ayrıldı. Önce birkaç büyük parçayı toplayayım devamını süpürürüm diye düşünürken, telefonum çaldı. Mesaj sesiydi duyduğum. Elimde tek bir parça ile durdum. Telefona doğru yürüdüm ve elime aldım. Senden gelmişti mesaj:
- Akşam görüşelim yer ve zaman müsaitliğini sana bırakıyorum.
Kaldım öyle birkaç dakika; bir elimde telefon bir elimde kırık parça ile. Sonra acele cevap vermemek için kapattım mesaj kutusunu ve parçaları toplamaya koyuldum hızlıca. illaki bir parçası kesmeliydi değil mi elimi ya da parmağımı. Bu işin kuralı da buydu sanırım; ayna kırıkları kan akıtmadan toplanamaz.
Ne yapacağımı ne diyeceğimi düşünmeden işe gitmek için çıktım evden apar topar. Yoğun bir gün beni bekliyordu zaten buna ayıracak kafamda anlık boşluk olmayacaktı ne güzel.
Ofisin kapısına geldim, güvenlikle günaydınlaşarak içeri girdim. ilk defa kaçış yeri olarak görmüştüm şirketi. Sığınacak liman gibi hatta. Kahvemi aldım, bilgisayarımı açtım ve evet işlerimi halletmeye başladım.
Öyle dalmışım ki, saate baktığımda 16:09du. Afalladım önce nasıl bu kadar hızlı geçmişti bugün. Normalde olsa süründürürdü eminim. Ve sana bir cevap vermem gerektiğini hatırladım midemde bir krampla. Rahatsız etti bu düşünce beni.
Çok önem vermediğimi belirtircesine
- Herzaman ki cafede buluşabiliriz, saat 20:00 sana da uyarsa, dedim.
Fazla vakit geçmeden cevap geldi senden:
- Görüşmek üzere.
işlerimi toparlamam için yaklaşık 2 saatim vardı. Çok oyalanmadan çıkarsam evde telaş yapmadan hazırlanıp rahatlıkla giderim diye düşündüm. Ve şükür ki ekstra bir olay olmadan planladığım gitti çıkışım ve eve geçişim.
Yavaş yavaş hazırlanmaya başladım. Sevdiğin renkleri seçmemeye özen gösterdim. Görüştükten sonra nasıl bir ruha haline girebileceğimi tahmin edemediğim için de rahat bir şeyler giymeye özen gösterdim. Belki gece yarısı bir arkadaşıma davetsiz konuk olabilirdim. Belki de bir barda sabahlayabilirdim. Bunlardı tek düşündüklerim.
Evet evden çıkma vaktim yaklaşmıştı artık. Çıkmadan son kez baktım kendime, evin girişinde ki boy aynamda. Ne de sakin bir görüntüm vardı içimde kopan fırtınalara rağmen. Geçen zamanda ne krizler atlattığımı anlayamazdı diye düşündüm.
Ve çıktım. Asansör yine hızlı geldi bana her zamankinden. Arabaya bindim ve geliyordum sana..
--sana mı adanmalı bu öykü yoksa tüm içindeki kırıkları yapıştırıp, hayatına kaldığı yerden devam etmeye çalışanlara mı bilmiyorum. tek bildiğim sana değmeyeceği..
çok kararlıydım. gecelerdir uyutmayan, huzursuz bırakan, viyk viyyk sesleriyle adeta beynimi yiyeni bulmalıydım. bulmakla da kalmayıp hesap sorarcasına cezalandırmalıydım. cezasını kendi yöntemimle, ben belirleyecektim evet.
onu yakalayacağım kapanı buldum önce. sonra ne ile cezbedebileceğimi düşündüm. peynir klasik bir yöntem değil miydi en kolay olanı buydu elbette. sorun çözülmüştü. gördüğü anda gözlerini parıldatacak tuzak malzemesi hazırdı. son adım; kapanı kurmaktı. ilk denemem başarısız oldu. kendi kazdığım kuyuya düşmek bu olsa gerekti. elimi kaybetmem an meselesiydi. kan revan içinde kalan parmaklarımı temizlemem gerekiyordu önce.. durduk yere bu kadar stres üstüne bir de bu işi çıkarmıştım başıma. ne olur ne olmaz diye tentürdiyot ile temizledim başka bir şey sürmeden sardım hafifçe. parmaklarım lazımdı çünkü şu an bana. bekleyecek vaktim yoktu. acım var diye ağlayıp sızlayacak dermanım da.
ikinci deneme de biraz daha sakin ve sabırla hareket ettim. az önce ki yaralanma bu yavaşlama da etkendi tabi ki. tekrar aynı hataya düşüp parmaklarımı onun için hazırladığım kapana kıstırmaya hiç niyetim yoktu bu sefer. ağır ağır teli çektim ve peyniri kaçırıp alacağı tablaya taktım. üzerine ufak bir peynir lokması bıraktım yavaşça. denese miydim acaba doğru kurup kurmadığımı ? bir kalemle deneyebilirdim evet. peyniri ittirmeye çalışırken çat! kalem kapana sıkıştı, evet oldu bu sefer. peki şimdi olayı tekrar başa mı alacaktım. ne eziyetli bir işti bu. bir öncekilerden kazandığım deneyimle bu seferkini kurmam daha çabuk olmuştu. şimdi aynı sesi tekrar duymaktı tek umudum.. onu orada cansız bedeniyle görmekti. başka türlü rahat uyku yoktu bana bu gece de. ve devamında ki günlerde.
ışığı söndürdüm kanepeye uzandım. uyuyamayacaktım biliyordum ama en azından onun gelmesi için ortam hazırlamalıydım. gecelerdir yaşadığım uykusuzluktan da olsa gerek gözlerim kapanmaya başlıyordu. kendi halimde, onun evde olduğunu unutarak uyumayı çok istedim o an. gözlerim iyice adam akıllı kapanıyordu. çok sürmezdi biliyorum uykuya teslim olmam. tahmin ettiğim gibi de oldu, üzerime battaniyemi çektim ve kararlı bir şekilde arkamı dönerek gözlerimi kapattım, uyudum.
aynı sesleri duymamak adına kulağımı da kapatmayı düşündüm. bu sefer de gelip gittiğini anlayamayacaktım. kapana sıkışıp kaldığını duyamazdım.
" seni görüyordum rüyamda. her zamanki mutsuzluk vardı yüzünde. kayboluş izlerini taşıyordun yine gözlerinde. ve
- seni özledim
dedin. ilk defa. belki de hep söyledin ama dillendiremedin bunu. bana duyuramadın. elini tuttum şaşkınlıktan. sarıldım sıkıca. gözlerim parıldadı ama senin gözlerin hala donuktu.
- takip et beni
dedin ve elimi tutup çektin. koşarak çalıların arasından geçmeye başladık. nereye gidiyorduk bilmiyorum, nereye sürüklüyordun beni umurumda da değildi. ayağımıza çalılar takılıyordu ve çiziyordu bacaklarımı. her çalıya takılışımızda biri kırılıp düşüyordu yere. hışırtılar arasında delicesine koşuyordum peşinden. sen görünmezliğe gidiyordun yavaşça ve ben sana yetişemiyordum. yakalayamıyordum bir türlü. en sonunda bir ses geldi senin olduğun yönden. kaydın ve yuvarlandın aşağıya. ben daha da hızlanarak sana koşmaya çalıştım ama düştüğü noktaya geldiğimde kendimi zor tuttum tepeden aşağıya senin peşinden düşmemek için. atlamayı da istedim aslında ama. yapamadım. senin gidişine yine göz yumdum. o panikle aniden fırladım yatağımdan nefes nefese, terler içinde. aynı anda da kapandan gelen sesle irkildim. "
koştum hemen. ışığı yaktım. ve evet son nefes için çırpınıyordu orada. gözleri kurtar diye yalvarıyordu. ama yapmayacaktım tabi ki bunu. izledim onu saatlerce. sıkılmadan, yapacağım bir ton işi bekleterek, etrafta ki seslere aldırmadan. sabahın ilk ışıklarına kadar. minik gri göğsünün tamamen durduğundan, inip kalkmadığından emin olana kadar. işte bir son daha böyle gözlerime takılmıştı. donuk bakışlarımı alamıyordum kapana sıkışmış fareden. yakalamak fazlasıyla zor olmuştu. çok yorulmuştum artık. öldüğünü bilmek, bu acıdan kurtulmak keyif vermiyordu.
yine de vicdanım sesleniyordu bana. daha fazla beklemenin lüzumu yoktu. bunu uzatmanın da. süpürge ve küreği getirerek kapanla birlikte aldım onu. çöp torbasının içine attım. gözümün kara olmasından, sinirlerim harap olmasından kaynaklıydı sanırım bu cesaretim.. başka zaman olsa tiksinirdim, canlanır diye korkardım. tek başınalık her şeyi öğretiyordu zamanla. bu da güzel bir örneğiydi işte. annem duysa gurur bile duyardı belki de benimle. çöp torbasını kapının önüne koydum ve biten bir savaşın ardından yaşanan tüm kiri pası atmak adına duşa girdim. ılık duşta saatlerce kaldım. kendime dokunmasam bütün günü orada geçirebilirdim ama hayata yeniden dönmek lazımdı. duş çıkışı giyindim, hazırlandım. kapının önünde duran torbaya gözüm takıldı. tamamen benden gittiğini bilmek istiyordum. aldım ve çöp kutusuna atmak için aşağıya indirdim. ve deniz kenarında yalnız bir kahvaltı keyfi için yoluma devam ettim.
sıkışmışlık öyküsüdür bu sadece. sana yazılan, sana adanan. ve ikimizde ayrı kapanlarımıza sıkıştık kaldık sevgilim. farenin hayatından farksız bir dünyaya dönüştü bizimkisi. dönüp dolaşıp peyniri görüyorduk da iştahımız kalmamıştı. kaçışları arıyorduk bulamıyorduk, her seferinde başa dönüyorduk. gözlerimizle anlaşıyorduk da uzlaşıp, orta yol bulamıyorduk. artık; ne sen bana ulaşmak için yol aşıyordun ne de ben senin geleceğin yolları gözlüyordum. ikimizde birbirimize elimizi uzatıp yardım etmiyorduk. kahrımızdan ölsek de özür dileyemiyorduk. uykusuz gecelere, harap uykulara ve yalnızlığa alışacaktık günün birinde. ayrı dünyalara kaçışımızın bedeliydi tüm bu yaşananlar. çok acı veren. ikimize de. ya da sadece sana. ve fazlasıyla bana.
edit: gelen içten mesajlarınız doğrultusunda 2 noktaların düzeltimi yapılmıştır. *
gelinin veya damadın iş arkadaşları, kankaları, kardeşleri muhabbetinde ortaya atılmak en kötüsüdür. tüm salon merakla sahneye baktığı anlarda rezil olmaktır. *
aydilge'nin 2011 çıkışlı kilit albümünde ki göze çarpan şarkılarındadır.
aşk lazım aşk lazım çöl olmuş kalbim..
hayat hiç durmazki kalmadı vaktim..
çok ayıpmış laf olurmuş herkes duyarmış..
kim ne dermiş komşu görmüş olay büyürmüş..
tüm bu renkler yan yana aynı sesler aynı dünya..
görmesem hiç duymasam farkında olmasam x 2..
rahat bıraksalar beni bi keşke..
renksiz masalları bi sona erse..
çok ayıpmış laf olurmuş herkes duyarmış..
kim ne dermiş komşu görmüş olay büyürmüş..
tüm bu renkler yan yana aynı sesler aynı dünya..
görmesem hiç duymasam farkında olmasam..
aşk aşk lazım aşk aşk lazım..
tüm bu renkler yan yana aynı sesler aynı dünya..
görmesem hiç duymasam farkında olmasam..
aynı sesler aynı dünya farkında olmasam..
cem adrian şarkısıdır. 2010 çıkışlı albümün en güzel şarkılarından biridir.
bir sabah yalnız uyanınca duymayacaksın o sesi başucunda..
bir sabah olup uyanınca anlayacaksın dört duvar arasında..
eninde sonunda yalnızsın..
yalnız kalacaksın..
kalbindeki çiçekler kuruyup dökülecekler..
eninde sonunda yalnızsın..
yalnız kalacaksın..
yüzündeki baharlar sararıp solacaklar..
ve bir sabah yalnızlığın soğuk kollarında,
tarifi mümkün olmayan anlatamadığın bir rüyadan sen,
yapayalnız uyandığında..
güneş eskisi gibi öpüp seni, kirpiklerinde parlamadığında..
ve temizlemediğinde artık yağmurlar kalbini..
ve affedemediğinde artık tanrı bizi..
sevmediğinde..
konuşmadığında..
biz hangi şarkıyla uyuyacağız çocuk..
ah kalbim bir ıslak kelebek..
nasıl da uçuyor sana, nasıl da duymuyor beni..
eninde sonunda zaman bir çocuğun katili..
nasıl da geçiyor ama nasıl da silmiyor seni içimden dışımdan..
hayat yalanın ta kendisi nasıl da dönüyor dünya nasıl da vermiyor geri..
elimde yüzümde yalan bir masalın izleri..
nasıl da inanıp sana, nasıl da ölüyor yine..
kalbim bir ıslak kelebek..
nasıl da inanıp sana,
nasıl da ölüyor yine..
mutluluk veren olaydır. muhabbetin artmasına, sıkıntıların anlık da olsa hafiflemesine nedendir. hele bir de dostlar varsa ortamda değilmeyecek keyiftir.