garsonun değil bar elemanının hatasıdır. ha, mekan küçük işletmeyse, mahalle restaurantıysa ve garson birkaç işi aynı anda yapıyosa bilemem, beyaz türküm ben.
quaresma'nın arjantinli olduğunu öğrenmemize vesile olan maç. ayrıca dünya kupasındaki almanya-arjantin maçındaki performansı da hâlâ akıllardaymış. vay ki ne vay.
hadi portekizli adama arjantinli dedin eyvallah. maçı hangi rüyanda gördün be adam? nası aklında kalabildi olmayan bir performans?
özhan canaydın ve tayfasının transferini nasıl gerçekleştirdiğini hâlâ anlayamadığım futbolcu. zannedersem o vakitlerde kafaları iyiydi, en mantıklı açıklama bu.
hayatında hiç uçağa binmemiş anneanne insanı torununa uçakla ilgili sorular sormaktadır.
-e oğlum nası uçak, anlatsana
+uçak işte anane, bi enteresanlık yok
-hep uçuyolar mı öyle?
bu sorunun ardından şaşkoloz bir ifadeyle anneanneye bakılır. anneanne sorduğu sorunun anlamsızlığını farkeder ve o da şaşkınlıkla bakar,bir açıklama yapamaz. "hep uçuyolar mı öyle" ne demektir? korkarım sonsuza kadar bir sır olarak kalacak dostlarım.
yunanistan cibiliyetsizinin macaristan maçı öncesi kafamızı karıştırma amaçlı ortaya attığı iddia. kanmayın bunlara babuş, yarın bi kazıyalım şu macarları sonra ırak'sa ırak, olmadı himalayalar'a kadar gideriz. türkiyeaaaaaaaaaahhhhh!!
-penguen geldi mi abi?
+geldi ya, orda üstte bak
-haa, eyvallah abi
her daim saygın yerdedir penguen dükkanda. hatrı sayılır kitlesi vardır mahallede. ilk çıktığı zamanlarda da en azından rafta dururdu, ya da raf mı nedir ne denir o şeye. raf gibi işte, gazete neyin koyuyolar hani. hatta penguen'i geçtim her dergi, gazete rafta durur. lakin bu uykusuz mecmuasıyla tanışmam biraz buruk oldu.
-abi uykusuz var mı?
+ney ney?
-uykusuz, karikatür dergisi
+hee, ya bizde uykusuz muykusuz hepsinden var da nerde bilmiyom, badana yaptırdık daha yeni, bak şuraya yerlere
yerdeki tomar tomar dergileri bir sağa bir sola savuşturdum. en alttan çıktı namıssız, üstü böyle tozlu, hani elini sürersin de pıtır pıtır kayar ya parmakların, ıyy. böyle mi olacaktı ha, böyle mi olacaktı ilk buluşmamız. bir aydır bekliyorum lan ben bunu şerefsiz esnaf! adam olsana, toplasana biraz dükkanını. eğer bu buluşma sandık içi'ni okuduktan sonra olsaydı gözyaşlarımı koyverirdim o gaste bayinde, bu kadar da iddialıyım.
yiğit çizmiş logoyu. dergi güzel, içindeki yazar-çizerler zaten adamın dibi. lakin çok üzüldüm ben bunlara. nasıl da heyecanlılar keratalar. nası da korkuyolar satmicak dergi diye. ulan yalnız bırakır mıyım ben sizi, kimse almazsa ben alırım. toplarım piyasadaki bütün dergileri.
hadiyin koçlar, hadiyin yiğitler. ananskii koşun la koşun uykusuz çıkmış.
ahahaha, canım ya. nasıl da şeker, efendi, üsturuplu, lafını sözünü bilen bir insandır o.
böyle konuşunca iyi, böyle konuşunca güzel di mi? yürü lan! hatta yürrrrrüüüüü lan!
kendisiyle tanışlığım vardır, üç-beş muhabbet etmişliğimiz mevcuttur. baştan iyi biri gibi görünse de kanmayınız annem, ben kendimi zor kurtardım bu şirret varlıktan. her türlü pislik bunda; yerlere tükürmek, kadınları taciz, geceleri gasp, sahte pasaport, siyam ikizi, günter verhoygen... daha neler neler. daha geçen gün bana çok pis küfretti, ne dediğini söylemiyim entryi okurken yemek yiyen arkadaşlar olabilir, tiskinmelerini istemem. sanki bana söylememiş gibi tavır takındım, duymamazlıktan geldim. eli de ağır, vurduğu yerde mor bitiyo. neme lazım ayol!
ha bir de lost izliyo bu, çok anlıyomuş gibi. sun ile jin'i hâlâ japon zannediyo. öğretemedim her çekik gözlünün japon olmadığını.
ulan senin neyine lost be :@ defol, yıkıl karşımdan. terbiyesiz. utanmaz. rezil. rezil!
tanım: bütün gün beraber kolpa yaptığım muhterem.
tanım vol.2: kolpa yapmaktan bıkmadığım, bıkmayacağım dayak arsızı.
tanım s01e03 : almanya'da yaşadığı için kıskandığım zat. bi de frankfurt diyo bana, bi de frankfurt diyo. ayntrankt frankfurt! ohhşş, isme bak lan. nasıl böyle bir isim koyacak kapasiteyi verdin insanoğluna yarabbi! (borisya mönşengladbah'a girmiyorum bile dikkat ettiysen.)
saç uzun sayılabilecek bir dönemdeyken bakımı zor, aman ter yapıyo, yok efendim zibidi gibi ne bu böyle vb. nedenlerden dolayı saçı kestirdikten sonra şebeğe dönmenin akabininde verilen karardır.
kısacık olan saça ne jöle, ne sprey ne de wax çare olmaktadır canlar. neyse ki zaman hızlı akar, saçlar biraz daha uzar ve bir önceki cümlede adı geçen arkadaşların da yardımıyla güzel bir modele sahip olunur. lakin o hop diye şekil alan şerefsiz saç, o ideal ölçüsünde kalmaz, uzar. biraz daha biraz daha.. artık saç şekillendirme olayı daha zorlaşmıştır. kişi "e madem bu kadar uzadı, uzatayım bari hacı" fikrini benimser. saçlar parmak boyuna yaklaştığı vakit karar verme vaktidir, ya sev ya terket! ya uzat ya vazgeç!
işte kritik nokta budur. o anda devam edebilmektir. devam edemiyorsan bu başlık senin başlığındır. devam edenlere saygılarımı sunarım.
vazgeçerim her seferinde, giderim berbere, kestiririm saçlarımı. bir önceki aşamadaki müthiş saça sahip olabilmektir amaç.
-abim bu kadar yeter mi?
+al abi az daha, az aldın iyice sen de hehe
....
eve gidersin, bakarsın aynaya. hay mnskym. kısa. kısacık. uzatıcam lan bu sefer dersin.
hikayenin devamı için baştan başlayınız. (bkz: kısır döngü)