amcam.
bir gün otururken "gel bu akşam amca yeğen bir rakı sofrası kurup sabaha kadar sohbet edelim" demişti, ben de "sabah erkenden istanbul'a döneceğim ama yakın zamanda tekrar geleceğim, o zaman yapalım mutlaka" demiştim.
yakın zamanda tekrar gittim. ama mezarına gittim.
o günden sonra da hayatta hiçbir şeyi ertelememeye gayret ettim.
benimdir. zaten demokrasiye çok da inanmayan birisi olarak oy vermeye gitmeyen insanları ikna etmek için gerçekten fazla fazla uğraşmış birisi oldum ki anarşizme yakın bir ideolojim varken kendi inandığım şeylerin karşısında durup oy verdim/verdirttim yıllarca. artık inanmadığım bir eylemi yapmaktan vazgeçiyorum.
gerçekten içsel olarak bu dönüşüm yaşanabilir mi bilemiyorum. fakat insanın özünde hala iyi olup dışarıya olan davranışlarının kötüleşmesi ya da kötüleşmese bile iyi olanı yapmayı bırakması yaşanan bir süreç. bu süreçte yaşanan içsel hesaplaşmalara kulak tıkayabilirlerse başarı oranı yüksek bir eylem olma ihtimali vardır.
biri çıkıp "allah türkü korusun" demiş, öbürü "neyse polisler yaralanmış, sivile bir şey olmasın" demiş. hdp yanlısı değilim, polisi de sevmem. ama bunlar insan olmama engel teşkil etmez. nasıl insanlıktan çıkmışsınız, aklım almıyor. içinizdeki nefret ve kin, vicdanınızı ve kalplerinizi kapkara yapmış. yazık, hepinize acıyorum.
yanlış önermedir. dedem gayet kemalist bir adamdır. her cuma gider. hatta geçen sene kalbinden ameliyat olmasına rağmen ve doktorun şiddetle yasaklamasına rağmen yine de orucunu tutmuş, fenalaşınca iki kere zorunlu olarak bırakmış insandır. sıcakta dışarı çıkması sağlık açısından zararlı olmasına ve kaç kere fenalık geçirmesine rağmen, cuma günleri hiç kaale almayarak camiiye gider. eminim ki senden daha müslüman o adam. hırsız ve katillere şakşakçılık yapmaz, hak yemez, çalmaz çırpmaz. yapana tepki gösterir. inancına da fazlasıyla sahip çıkar ve söz söyletmez. şimdi git kumunda debelenmeye devam et hırto.
bu genellemeyi sadece chp yapıyor di mi? he canım he. bunca zaman akp'ye oy vermeyenlere dinsiz diyen ben miydim? müslümanlıktan çıkaran ben miydim? hırt.
susturma operasyonudur. gözleri, kulakları ve hatta beyinleri kapatmak için canla başla çalışacaklardır. cumhuriyet gazetesi gibi bir sürü muhalif sesi bunca zaman susturarak, kandırabildikleri kadar sorgusuz sualsiz inanan saftirikleri kandırmışlardır. yine böyle olacaktır.
dipnot: bunca şeye rağmen hala "helal olsun erdoğan" diyerek, elinize bulaştırdığınız kanlarınız için sonuna kadar yanmanızı diliyorum. bir de kendinize müslüman dersiniz. vicdansızlar!
insanların hala anlamadığı şey: devletin zaten görevi olup yapması gereken şeyleri yaptığında bunu partiye mal etmek. adam gelmiş havaalanı, yol yaptı diyor. sen öğrenciyken ders çalıştın diye insanlar seni kalkıp alkışlıyor mu? ya da çalışıyorsan, sabah katılman gereken toplantıya katılınca ödül mü alıyorsun? hayır, çünkü bu senin görevin. görevi yerine getirmek ile ülkeyi yönetmek farklı işler. bunu kafatasınızın içinde az miktarda da bulunduğunu düşündüğüm beyninize bi yerleştirin.
ekonomi müthiş derecede çökmüş. az daha kassa bütün dünya ile düşman olacağız. sağlık hizmetlerinden faydalanamayan binlerce insan var ve bu sebepten hayatlarını kaybedenler var. ölen insanların arkasından ailelerini yuhalatan bir insan var. iş kazalarından hayatını kaybeden insanlar var bu ülkede ve arkalarından çıkıp "fıtratında var" diyen bir adam var ülkenin başında. bunlara ve bunlardan çok daha fazlasına rağmen hala gelip "yaşasın akp ve yaşasın erdoğan" diye çığlıklar atıyorsanız, vicdanınızı ve insanlığınızı kaç paraya, ne kadar uzunluktaki bir yola ve kaç metre karelik bir havaalanına sattığınızı bilmek isterim doğrusu.
cumhurbaşkanının bilmediği rakamdır. kendi paralarını saymaktan halkın cebine giren paraya zamanı kalmamışsa demek...
muhtemel akp ve tayyip hayranı kişi söylemi: şimdi kızmayın adama, bilmiyormuş baksanıza. demek ki bilmediği için böyle az. bilse "olm bu çok az lan" diyip arttırırdı bunca sene. bilmediği için bir şey yapmıyormuş demek ki, söylememişler adamasfhajdgjs.
ileride "ahlak polisi"ne kadar gidilecek yola atılan bir adımdır. ve önemli bir adımdır. şu an bu konu dışında başka konular hakkında nasıl konuşabiliyor insanlar şaşırıyorum. elden ele dolşan ve paketi iq'su düşük olan bir insanın bile anlamasını sağlayacak olan yazıda da dendiği gibi: "biz eylemlerde kızları taciz eden, onlara laf atan polislerin olduğunu biliyoruz. diyelim ki kafadar polisler kadınları aldı eylemden. götürdüler ormana. bıraktık diye tutanak düzenlediler. fakat bırakmadılar ve tecavüz ettiler. ya da dövdüler. bunu kim kontrol edebilecek. belli değil." şahsen ülkede yaşayan ve hakları olan bir birey olarak korktuğum kadar, bir kadın olmaktan dolayı da asla onaylanmamasını istediğim paket. zaten rahatça dolaşamıyoruz artık dışarıda. taksiye, minibüse, otobüse metroya, metrobüse hangi toplu taşıma aracına binsek zaten diken üzerindeyiz sürekli. akşamı bırak, hava aydınlıkken bile dışarıda yürümeye korkar hale geldik zaten. bir de paketin sonrasını düşünsene. "onaylansın abi ne zararı var" diyenlere sesleniyorum. zaten siyasi olarak ya da hak ve özgürlükler olarak fazlasıyla kısıtlamacı bir paket olduğu bir gerçek. herkes bundan bahsediyor. peki hadi senin siyasal boyutuna aklın yetmedi, düşünemedin, iq'un düşük kaldı onun için. bu boyutunu da düşünemiyor musun? yarın öbür gün senin eşin, kardeşin, annen güzel diye hatta güzel olmasına da gerek yok. o an canları istedi diye polis tarafından alınıp tecavüz edilse, elin kolun bağlı oturacaksın oturduğun yerde. ispat edemezsin. muhtemelen kılıfını hazırlarlar. itiraz hakkın zaten yok. ama tabi bunu burada yazmak da işe yaramayacaktır. 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' kafasında olduğu için memleketimin insanı, o tecavüz olduğu zaman ve eşinin, annenin, kardeşinin hayatı karardığı zaman anlayacak ne menem bir durum olduğunu. zaten sonra itiraz edeceksen de hiç zahmet etme. ne bir işe yarar o itirazın, ne de bir anlamı olur artık. he bir de hamile kalırsa tecavüzden sonra, zaten biliyorsun kürtaj günah. "tecavüz sonucu bebek öldürüleceğine anne öldürülsün" diyen insan görünümlü yaratıklar var bu memlekette. paşa paşa doğurun da bakın evladınıza. n'aber totoş?
devlet büyüklerinin ihtiyacı olan özel giderleri için ceplerine para doldurma yöntemlerinden biridir.
1250 odanın onca masrafı var sonuçta.
(bkz: soyuluyoruz ey halkım)
insanlıktan yoksun varlıkların hareketidir. ama gel gelelim, burada kıza ya da çocuğa sövmekten ziyade daha doğru bir noktaya sövmek yerinde olur. o kızı ya da çocukları ya da sokak çocuklarına, bu hikayedeki gibi bir amaç uğruna bir şeyler yapmaya çalışanlara bu şekilde bir bakışı kim kazandırdı? " cebindeki parayı çıkarsan benim cüzdanımdakinden daha fazla çıkar, kendini akıllı mı sanıyosun sen?" cümlesini kurdurtacak bir sürü olay yaşandı bu memlekette. kim düşünmüyor ki bir şeyler satan birini görünce "kesin bizden zengin lan bunlar" diye. yaşadığım yerdeki caddenin ışıklarında, her gün araba camlarını silen bir adam var. yıllar yılı her gün orada o adam. hatta o kadar orada ki, bazı arabalardaki adamları, minibüs şoförlerini, taksicileri filan tanıyıp selam veriyor. bir gün bindiğim bir taksideki şoför bana dönüp "bu adamın mal varlığını söyleyeyim mi size? semt olarak bilmiyorum ama boğazda evi var" dedi. tüm parayı da cam silmekten kazandığını söyledi. tanışıyorlardı belli ki, adam da hikayesini anlatmış bir gün bu şoföre. anlattığına göre de hem kolay iş olduğundan hem de cidden iyi kazandığından başka bir iş yapmıyormuş.
hikayedeki çocuğun ihtiyacı vardı ve durumu kötüydü, evet. böyle birine yapılan bu hareket insanlık dışı ve mide bulandırıcıdır, evet. peki her mendil satan çocuk ya da bir şeyler satan kişiler böyle mi? hayır. ihtiyacı olduğu için yapan da var, dayak yemekten ve zorunluluktan yapan da var, kolay iş olduğu için yapan da var. bu asla kızın ya da çocukların tepkisini haklı çıkarmaz. olayı yaşayan kişi gibi davransalar, onlar da görecekler zaten çocuğun zannetikleri gibi olmadığını.
kısacası anlatmak istediğim; bu olaylar karşısında bu şekilde yaklaşan tipler küfrü hak eder mi? evet. fakat asıl hedef onlar değil. ve her zaman asıl hedefi kaçırdığımız veya görmediğimiz için hala bu tip olaylarla karşılaşmaya devam etmekteyiz. metrobüsün sıkışıklığından yakınıp şoföre atarlanmak gibi. o sıkışıklığı yapan şoför değil, şehrin ulaşımını yapan insanlar. sen o atarı şoförden ziyade git onlara yap da tepkin bir sonuca ulaştırsın seni. söylenmek dışında
bir saattir lol kurulsun da oyuna başlayayım diye bekliyorum. ama sevgili ttnet'in saçma sapanlığı yüzünden, cümlenin başında da belirttiğim gibi bir saattir bekliyorum. **
biraz daha gruplara ayırırsak:
evlere ateşler salanlar. *
her şeyin en iyisini bilip, kimseden öğrenmeyecek olanlar. *
her şeye muhalefet olup, asla beceremeyenler. *
her sayıdan 40 elde edip, 40. yıl kutlamaları yapanlar. *
çözüm süreci diye gezip asla bir çözüm bulamayanlar. *
"ay saçım bozuldu, ay bir de geçen berkecan bana yazdı yüz vermedim" ya da "olm geçen yatağa bir kız attım, he bir de bizim takım ne koydu ama bu hafta" cümlelerinden başka bir şey bilmeyenler. **
tabi hepsinin kendi içinde alt grupları da var. ama uzun iş, yazmaya halim yok. olursa yazarım. *
yüksek lisans mülakatlarına kendimi hazırlamam ve bunun için bol bol kitap okumam lazım sözlük. he bir de yds var tabi, ona da biraz bakınıp bir şeyleri hatırlasam iyi olacak. ama tabi ben ne yapıyorum, hala goygoy!
birkaç ay sonra burada zırlarken bulursan beni şaşırma sözlük. sevgiler.
"bitmemeliydi" dedirten dizilerden biridir. yakın bir zamanda tekrar izlediğim, üzerinden biraz daha zaman geçince yine izleyeceğim efsane dizi. akşam akşam akla düşürdünüz ama ayıptır, bak yine hüzünlendim bittiğine.
--spoiler--
yalnız hala diyorum, skyler ölmeliydi. o ne gıcık bir kadındır o ne ağzına yapıştırmalık kadındır. patronuyla yatıp walter'a "çocuklarımı düşünüyorum, sen düşünmüyorsun" atarları filan. gidip hank'i öldürmüşler lan! çok sinirlenmiştim, bir de gözlerimi dolduran sahnelerden biridir.
bir de hala diyorum ki, adamım jesse. özellikle başlarda kıl kaptırsa da kendine, sonlara doğru "adamım ya" lafını sürekli söyletmiştir.
walter sen hayırdır sen nesin ya, sen ne oldun böyle!
--spoiler--
devletin teröristlere peşkeş çektiği, işbirliği yaptığı ülkede şehit olan askerin ailesi nasıl desin "vatan sağ olsun" diye. vatan borcu için, vatanın pislik oyunları uğruna ölen askerin ailesi, böyle mi bakar olaya? içtenlikle? vatan nasıl ödeyecek bunca kaybı olan insana borçlarını peki? "vatan borcu" diyip kabullenmiş herkes her şeyi. kimse ses çıkarmıyor kıyısına köşesine, ötesine berisine. vatan borcu ne kadar hakkıyla yapılıyor ki bu ülkede? daha doğrusu devlet bu eylemi ne kadar hakkıyla yapmalarını sağlıyor askerlere?
dipnot: askerleri aşağılamıyorum. şimdi böyle zıplayan zeka küpleri olursa diye söyleyeyim. milletin vatana değil, vatanın millete borcu var diyorum sadece.
Herkes hata yapar. Ben hatamı kabul ederim. Siz ise ellerinizin temiz olduğuna kendinizi inandıracak bahaneler üretirsiniz. işte farkımız tam olarak burada başlar.
Aldous huxley'in sevilen ve en bilinen bilim kurgu eseri. aile, kültür, sanat, edebiyat, din ve felsefi değerlerin yok olduğu bir dünya. insanlık sağlıklı, teknolojik açıdan gelişmiş, savaşlar ve yoksulluk yok edilmiş... ve tüm ırkların eşit olduğu, herkesin mutlak olarak mutlu olduğu bir dünya... Yani bir ütopya.
