çaresizliğin en büyüğü ölümdür ölüm...önünde eriyip giden biri acıdan kıvrım kıvrım kıvranan ' ben ölüyorum ' diyen bir deden var mesela sen öyle mal mal yüzüne bakıyorsun senden bir umut ışığı bekliyor ve sen susup kalıyorsun tek bir kelime bile edemiyorsun. 'niye susuyorsun birşey söylesene ' diyor dermansız bir ses tonuyla sen sadece önüne bakabiliyorsun.allahım belki aklıma iyi birşey gelir de söylerim derken ' bir yudum su ' diyor.elini sımsıkı tutuyor öylece uyuyor.işte o el çaresizlik değil de nedir bilmiyorum..
nasıl tarif edilir bilmem ama anılarının çok olduğu bir insanın bir daha dönmemek üzere hayatından çıkıp gitmesi koyar..mezarına ziyarete gittiğinde sanki ona ihanet edermiş gibi hissedersin kendini.üzerine toprak atmak ona yaptığın en büyük adilik gibi gelir.bazen sesini unutursun acaba nasıl bir ses tonuydu diye düşünürsün, kurduğun bütün cümleler yalanmış gibi olur..sanki yıllarca birbirinize hikaye anlatmışsınız bir varmış bir yokmuş her şey..seni çok sevdiği aklına gelir bir an bir daha kimseyi çok fazla sevmemeye yemin edersin kendi kendine..en acı veren de gülüşü tebessümleri canlanıverir hayalinde acaba şuanda gülüyor mu mutlu mu diye düşünürsün işte o zaman kahrolursun.gözlerinden yaşlar süzülürken aslında anılarından bir kısmını kaybedersin boşlukta..zamanla alışırsın belki yüzü de silinir hafızandan ama asla unutmazsın..bilmem..
Ölüme kalmayacaktır bu dünya.
Çırılçıplak ölüler
Aydaki rüzgardaki adamdan olacaktır;
Kemikleri tertemiz ve tertemiz kemikleri yok olduğunda,
Yıldızlardan olacaktır, ayakları, dirsekleri;
Akılları başlarında olacaktır delirseler de,
Denizlere batsalar yükseleceklerdir yine;
Yok olsa da sevgililer sevgi yok olmayacaktır;
Ölüme kalmayacaktır bu dünya/
Ölüme kalmayacaktır bu dünya.
Dalgaların altında upuzun yatanlar
Dağılıp gitmeyeceklerdir denizde;
Burulsalar da kasları koparan
Çemberlerinde gerili, kırılmayacaklardır;
Kopsa da ellerinde gerilen insanları,
Kötülükler dolu dizgin delip geçse de onları;
Paramparça olsalar da çözülmiyeceklerdir;
Ölüme kalmayacaktır bu dünya.
Haykırmaz olsa da kulaklarında martılar
Gümbürdemez olsa da dalgalar kıyılarda;
Çiçeklerin fışkırdığı yerde bir çiçek bile
Kaldırmaz olsa başını çarpan yağmura;
Deli de olsalar ölü de çiviler gibi
Başverecektir kişilikleri, kırçiçeğinden sürer gibi;
Çıkacaklardır güneşe tükeninceye dek güneş,
Ölüme kalmayacaktır bu dünya.
kendisi medya kralı *isimli programda ama gerçekten anlamadı ama anladı bilemiyorum *süper dizi süper baba'nın fikosuna kahkahalarla tiko diyerek üzdü..ah be fiko..
Tekirdağ'ın ilçesi.Tekirdağ merkezden yaklaşık 1 saatte hayrabolu birlik denen bir şirketin minibüsleriyle ulaşabilirsiniz.Şöyle oturup güzelce bir karnımı doyurayım derseniz ben şahsen güzel bir mekan bulamadım.Neyseki gençler düşünülmüş bir cafesi var.Bunun dışında tabii ki tüm trakyalı insanı gibi insanları sıcakkanlı ve sempatik..
eskiler içilen çaydan sonra ev sahibine sadece teşekkür etmekle kalmaz ikram mükemmelliği için '' elinize sağlık, çayınız lebsaz ( çayın ağızda hafif buruk bir tat bırakması ), lebriz ( bardağın ağzına kadar dolu olması ), ve lebsuz ( dudak yakması ) olmuş. '' diyerek ifade ederlermiş.sizin de çay ikramınız lebsaz,lebriz ve lebsuz olsun.*
vaktiyle tarlabaşı'nda istanbul sanat merkezinde kumpanya isimli alternatif bir tiyatro toplulukları vardı.* başarılı olduğu kadar güzel de bir kadındır hakkaten.
gün itibariyle kulak misafiri olduğum bir konuşmada artık kendisine o kadar ki insani nitelikler kazandırılmaya çalışıldığını farketmiş durumdayım.hayır facebook'a karşı değilim olabilir tamamdır ama bunu bu kadar cümlelerimizin içine sığdırmaya ne gerek var.nedir ki yani.dikkat ediyorum gün içinde insanların ' feysbuk ' kelimesi geçmeyen bir diyalogu neredeyse yok denecek kadar az..hatta bunun yüzünden tartışanlar ayrılanlar ilişkileri sarsılan insanlar tanımaya başladık.aman allahım yaa..*
birtakım önlemlere uymanız ile kolayla iyileşebilen bir hastalık imiş.mesela; çay,kahve,kola yasak..başınız yüksekte yatmanız gerekiyor.fazla kilolardan kurtulmak gerek.. beli sıkan kemer,korse,dar pantolondan uzak durmanız gerek.. sıcak yiyecek ve içeceklerden sakınınız.çikolata,kuruyemiş türünden abur cubur yemek yok.özellikle geceleri aşırı yağlı yemek yemekten kaçınınız.ayrıca uyku düzeniniz olmalı ki bu detay kanımca çok önemli..doktorların tavsiyeleri genel olarak bunlar.nelerin sakıncalı olduğunu belirlemek,bunlardan kaçınmak ve bunu bir yaşam biçimine dönüştürmeliyiz.
* son kuşak açok'lu(anadolu çocuk oyunları kolu) beş genç arkadaşın, aldıkları tiyatro bayrağını en ileriye götürmek için kurdukları bir gruptur açıkça
hiç bitmeyen bir eğitimin tiyatronun vazgeçilmez bir unsuru olduğunu savunan grup ''pratikte eğitim'' modelini uygulamaktadır.bir tiyatro grubunun oyuncusunu,yönetmenini,dansçısını,yazarını,dekorcusunu,kostümcüsünü,müzisyenini kendi bünyesinden yetiştirmesinin,türk tiyatrosu adına önemli bir kazanç olduğunu bilen açıkça, ikinci sınıf ve basit muamelesi gören çocuk tiyatrosunu ciddi bir biçimde yaklaşmaktadır.amatör tiyatroların yaşadığı güçlüklere tiyatroyu severek ve özen göstererek karşı duran açıkça,1998 yılında bir tiyatro atölyesine kavuşmanın mutluluğunu yaşadı.
böyle diyorlar ve evet bu beş genç aldıkları bayrağı yıllardır en ileriye götürmenin çabası içerisinde büyük bir azim ve üretkenlikle yollarına devam ederek takdire şayan işler yapmaktalar..açıkça'nın kapısından içeri giren ve çıkan,vakti zamanından bu yana küf kokusu rutubeti demeden kendine özel mekanlar yaratıp rengarenk oyunlar çıkaran herkese selam ederim.
insana alışmayı öğreten yegane şey..* alıştıkça biz de tükensek de azar azar, beden tükendikçe benliğimizdeki umut da bir o kadar çoğalıyor.bu nedendendir ki onu kendimize asla yakıştıramadığımız.. umudun da benlikten çıktığı noktada ise sen yakıştırsan da yakıştırmasan da o gelir zaten.
ne zaman dizisine rastgelsem * sürekli koşar halde gördüğüm kişi.. hatta eski sevgilisi * de yeni dizisinde bir koşturmaca halinde. kanımca biz bunları daha çok kereler koşuştururken görücez. hatta ben bunları yeni dizi sezonunun en çok efor sarfeden ikilisi ilan ediyorum.****
şarkı söylerken kelimeleri yuvarladıkları için sözler biraz zor anlaşılıyor.telaffuz üzerine yoğunlaşmaları gerekir grup elemanlarının. bunun dışında sapıtmadan cıvıtmadan ilerliyorlar gibime geliyor.
kesinlikle sigara içmemeyi öğütlüyor insana..aksi halde işte böyle acı çektire çektire alırım senin nefesini diyor.zira akciğer kanseri illetine yakalan kişi ciddi bir nefes alamama ve bütün kokulara karşı (iyi-kötü) duyarlı olma durumu yaşıyor.ve en sonunda adeta kan kusturmaya başlıyor.kaç tane sigara içtin sen? hadi sökül bakalım şimdi misali, parça parça çıkarttırıyor.yemek yedin üstüne iyi gider yak bir sigara..efkarlandın yak bir sigara..kahveyle iyi gider yak bir sigara..sevgilin terketti yak bir sigara..yakma işte! içme şunu çünkü bedelini ağır ödeyeceksin.bilmem kaç yıllık ömrünü en fazla altı ayda burnundan getirecek bu zıkkım, eriyeceksin.mesela deniz kokusuna hasret bırakacak seni,ciğerlerine çekemeyeceksin kana kana..vapurun balkonundasın.denizi,martıları izliyorsun.tam karşında rumeli hisarı sarayburnu..manzara güzel ama o tarafa karşı sigaranın dumanını üflemesen de olur sonunda o duman sana geri dönüyor cabasıyla.