Adam tam 1.20 dk. evrimi anlatırken ahsen tv de ki göt adamın lafını kesti ve "yani sen diyorsun ki benim annem babam maymun" dedi. Hala gülüyorum amk.
Aslında "akplilerin mhplilerin ve hdplilerin terörist olması" şeklinde açılması gerekilirken başlık kısıtlamaları sebebi ile yarım yamalak açılan başlıktır.
Uzun bir süre içimde beslediğim artık sahip olduğum "tükkan" ın camına "akp/mhp/hdp liler giremez" yazısı ile pratiğe dökeceğim haklı beyandır.
Rusya da son yapılan ankete göre halkın %52 planlı ekonominin piyasa ekonomisinden daha iyi olduğunu ve halkın %32 sinin sovyet sisteminin en iyi devlet yönetimi olduğunu ortaya koydu.
Başlık Kılıçdaroğlu nun kendisine hakaret eden kızı affetmesi olacaktı ancak başlık kısıtlamaları malum.
Kılıçdaroğlu nun avukatları k.k. ye hakaret eden bir kızı mahkemeye vermiş ve k. K. kızın 18 yaşından küçük olduğunu öğrenince kıza bir mektup yazıp davayı geri çekmiştir.
Yüce türk ulusunun küllerinden yeniden doğmasını sağlayan, sadece düşmanı değil halkımızın kötü kaderini yenen, cumhuriyetimizin ikinci adamı ismet inönü'nün anlattığı dostluktur.
Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan, avrupaya kaçmaya çalışırken ölen suriyeli aylan bebeğe "yaşasaydı almanya da tacizci olurdu" şeklindeki faşist karikatürdür.
O zamanlar Star gazetesinde çalışıyordum, galiba 2002’ydi, Star Wars vizyona girecekti, dünya ile aynı anda Türkiye’de… E gazetenin adı star’lı, filmin adı star’lı, bu kafiye fırsatı kaçmaz dedik, karşılıklı iki tam sayfa ayırdık, 18 sütun… Zannedersin George Lucas babamızın oğludur, o derece tanıtım yapıyoruz. Neyse, filmin karakterlerini tek tek anlattık, Obi Van delikanlıdır, Darth Vader şerefsizdir, Yoda ucubedir ama akıllı heriftir, prenses Leia’ya hastayız filan, döşendik. Okuyanın canı çekiyor, koşa koşa sinemaya gitmek istiyordu, öylesine ballandırdık.
*
Ertesi sabah yazıişleri masasında oturuyorum, santral bi telefon bağladı, Ağrı’dan… Genç bir sesti. “Tebrik ederim çok güzel tanıtmışsınız ama” dedi, “burada sinema salonu yok!”
*
Dünya ile aynı anda.
Ağrı hariç.
*
Memleketin haline mi üzüleyim, memleketin halini bilmemize rağmen yaptığımız görgüsüz yayının öküzlüğünden mi utanayım, bilemedim.
*
Bildiğim şuydu…
O telefonu asla unutmadım.
O telefondan sonra, yönettiğim tüm gazete ve televizyonlarda, sinemanın Anadolu’ya yayılması için çaba harcadım, takipçisi oldum.
*
Ağrı şehrimiz, o telefondan 10 sene sonra, 2012’de sinemaya kavuştu. Star Wars’u getirmediler ama, şu anda Düğün Dernek Sünnet’le Ertuğrul’u Türkiye’yle aynı anda seyredebiliyorlar.
*
Ağrı’da açıldıktan sonra, sineması olmayan altı tane şehrimiz kalmıştı. Bunlardan biri Şırnak’tı.
*
Doktor Burcu Polat, Şırnak devlet hastanesinde nöroloji uzmanı olarak görev yapıyordu. Mecburi hizmetle atanmıştı, mecburi hizmet süresi bitmesine rağmen, Şırnak’tan ayrılmamıştı, gönüllü olarak devam ediyordu. Şırnak’a sinema salonu açılması için, sağlık çalışanları arasında imza kampanyası başlattı. Şırnak Üniversitesi öğrencileri destek verdi. imzalar çığ gibi büyüdü. Valiye teslim edildi. Valinin elinde hepi topu bir tane küçücük tiyatro salonu vardı. Mars Sinemaları’ndan yardım istendi, Mars Sinemaları hiç tereddüt etmeden restorasyonu üstlendi, cihazlar sağlandı. 184 koltuklu salon, hem tiyatro, hem sinema olarak kullanılır hale getirildi.
*
Şırnak’ın sinema hasreti 2013’te sona erdi. ilk film, Cem Yılmaz’ın Fundamentals’iydi. Düğün Dernek seyredildi. Hükümet Kadın seyredildi. Haftada yedi gün düzenli seanslar olamıyordu ama, haftada bir de olsa, vizyondaki filmler gösteriliyordu. Şırnak halkı, tüm Türkiye’yle aynı anda aynı filmi seyretme keyfini yaşıyordu.
*
Özel gösterimler de yapılıyordu. Mesela… Geçtiğimiz nisan ayında, Polis Haftası etkinlikleri kapsamında “Madagaskar Penguenleri” ve “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin” isimli filmler getirildi. Şırnaklı ilkokul öğrencilerine ücretsiz seyrettirildi. Bir hafta boyunca günde iki seans vardı. Şırnaklı üç bine yakın çocuk, Hollywood’un animasyon şahaserleriyle kahkaha atabilme fırsatı buldu. Türkiye’deki yaşıtlarıyla aynı anda “çocuk” olabilme duygusunu yaşadı.
*
Ve, bu sinema salonu dün yakıldı.
*
Hani, kütüphanesinde öğrenciler varken, Şırnak Kültür Merkezi’ne bomba atıldı, molotoflar fırlatıldı, ateşe verildi ya… Şırnak’ın ilk ve tek sinema salonu, işte o kültür merkezindeydi.
*
Kütüphane, tiyatro, sinema… Askeri-polisi istemiyorlarmış gibi görünüyorlar ama, aslında oralarda en çok bunları istemiyorlar. Çünkü, etkileriyle asla mücadele edemeyecekleri güçler, bunlar.
Zamanında Avrupa Birlikçi liberal-islamcı lobinin kozlarından biriyidi bu. insan hakları, zenginlik, refah, demokrasi masalları ikna edici olmuyordu da Avrupa’ya istendiğinde gidebilme hakkı hemen herkesin ilgisini çekiyordu.
Muhafazakar ama hareket etmeyi seven bir toplumduk ne de olsa!
Akşam yemeğini Paris’te ünlü bir restoranda yiyip geri dönebilme özgürlüğü ile aynı restoranda bulaşıkçılık yapabilme özgürlüğü birleşiyordu.
Bir de AB ülkelerinin konsolosluklarında aşağılanmaktan, form doldurmaktan, sorgulanmaktan kurtulacaktık.
Sonra işler tavsadı, liberal-islamcı lobi başka masallarla oyalamaya başladı, Avrupa Birliği ise masal kahramanı olamayacak kadar makineyi dağıttı. Zaten AKP eliti kırmızı ya da en azından yeşil pasaport sahibiydi, geri kalan zengin tayfaysa sorunu para ile çözüyordu.
Her ne ise, bu vize meselesi büyük ölçüde gündemden düştüğü bir sırada Davutoğlu’nun hemen her saniyesinde güldüğü (sırıttığı da denebilir aslında) bir toplantı sonrasında Türkiye’nin 2016’da vatandaşlarına AB ülkelerine vizesiz giriş hakkı elde ettiği müjdeleniverdi.
Toplantı dediğimiz, insan pazarlığı!
Üzerinde durulması, tartışılması gereken bir sürü başlık var, ayrıca bu görüşmelerin geçmişiyle ilgili hatırlatılması gerekenler. Ama önce her tür “teknik”, “hukuki” konunun ötesini konuşmalıyız.
O pazarlık masası, ahlaksızların masasıdır.
AB bir bütün olarak ve Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’de insanların yurtlarını, evlerini, işlerini, akrabalarını terk ederek ölümün, açlığın, aşağılanmanın kol gezdiği bir maceraya atılmalarından en az ABD kadar sorumludur. Suriye’nin bir sürü sorunu vardı ama bu ülkede milyonlarca kişiye yaşatılan kabus oraya tamamen dışarıdan taşındı.
Şimdi o kabus Avrupa’ya yaklaşmasın diye önlem alıyorlar!
Her şeyden önce o masada Suriye’den temsilciler de olmalıydı. Ama yapamazlar, onların Suriye’deki “adamları” IŞiD, El-Nusra, ÖSO….
Yok, kan gölüne çevirdikleri bir ülkede “insan” yaşamıyor onlara göre…
Yan yana gelmişler, Suriye’den kaçanların Avrupa’dan nasıl uzak tutulacağını tartışıyorlar. Ve en faydalı kısmının seçilip nasıl Avrupa’daki işgücü açığını kapatmak için kullanılacağını. Köle açığı diye anlayabilirsiniz…
Geri kalanı ise Türkiye tutacak. Bunların bir bölümü zaten tekstil atölyelerinde, inşaatlarda utanç verici koşullarda çalıştırılıyor. Avrupa Birliği’nin kodamanları Türkiye’ye al 3 milyarı bunlara istihdam yarat, yaratamadıklarını kamplarda tut, kimse yerinden kıpırdamasın demekte!
Bizimkisi bu yüzden sırıtıyor. insanları ucuza, karın tokluğuna çalıştırmak konusunda da, tutsak etme konusunda da epey deneyimliler. Memleketin tamamını toplama kampına çevirmek en büyük hayalleri de, tam olarak bir türlü beceremiyorlar; o kadar da güçlü değiller.
Sonuçta, “Suriyeliler sende kalsın” dediler AKP’ye. Ve karşılığında “sizinkiler buralara daha kolay gelebilir”…
Vay canına!
On gündür Brüksel sokaklarında (hani AB’nin başkenti) yalnızca polisler ve askerler dolanıyor. Paris’te savaş hâli! Ne kolaylığı?
Dünya düzeni artık olağanüstülüğü, olağana çeviriyor her yerde. Buna karar verdiler. Dolayısıyla Avrupa’ya vizesiz girmek (bundan yan çizebilecekleri olasılığına hiç değinmiyorum bile), bir toplama kampından bir başka toplama kampına girip çıkmaya benziyor. Vize yok; havaalanlarında saatlerce sorgulanmak, geri postalanmak, sokakta durdurulup sınır dışı edilmek, ters kelepçe ile karakollara götürülmek var.
Avrupa standartları bu.
Henüz Paris katliamından önce, bir toplantı için gittiğim Frankfurt’ta 5 santime 8 santim boyutlarındaki kumaş parçası, gözlük sileceğim takıldı güvenliğe… Hangi serbest dolaşımdan söz ediyorsunuz?
Şaka değil, bildiğiniz gözlük sileceği cebimden çıkarıldı, x-ray cihazı için tek başına sepete kondu ve bütün bu merasime tek bir kişi dahi gülmedi.
Normal yani!
Ama Davutoğlu kahkahalar atıyor, atmadığında sırıtıyor.
“Parayı aldık, Suriye’yi elbirliğiyle yaktık-yıktık, garibanları aramızda pay ettik köleleştirmek için, arada vize muafiyetini de kaptık, artık vatandaşlarımız Brüksel’de özgürlüğün tadını doya doya çıkarır, çelik yelekli askerlerle selfi çektirir.”
Gülmek devrimci bir eylemdi de, sırıtmak neyle açıklanıyordu?
Yeni Osmanlılar
----------------
Padişahımız efendimiz zat-ı şahane hazretleri, henüz 17 yaşındaki Abbas Hilmi Paşa’yı Mısır’ı yönetsin diye hıdiv yapmıştı. Ama... Bıyıkları yeni terleyen sayın paşamız, hem ingiliz kuklası olduğu için, hem de çölden mölden sıkılıp isviçre’de yaşadığı için, Mısır’a pek uğramıyordu.
*
Zahmet edip arada sırada istanbul’a geldiğinde bile ruhu daralıyor, Nimetullah isimli yatına atlıyor, soluğu püfür püfür Dalaman’da alıyordu. Çünkü, avlanmaya çok meraklıydı. Dalaman o zamanlar ideal av bölgesiydi, tavşanlar, geyikler cirit atıyordu, tapusu da komple hıdiv’indi.
*
E koskoca hıdiv bu...
Çadırda kalacak hali yok.
Talimat verdi, “buraya şöyle şatafatlı bir av köşkü dikin” dedi. “Kardeşim, sen Mısır valisi değil misin, niye Mısır yerine Dalaman’ı imar ediyorsun?” demesinler diye, “iskenderiye’ye de güzel bir tren garı dikin” dedi. Çekti, isviçre’ye gitti.
*
Diktiler...
Adresleri karıştırdılar.
Tren garını Dalaman’a, av köşkünü iskenderiye’ye diktiler!
*
Yolunuz düşerse, Dalaman tarım işletmeleri genel müdürlüğüne uğrayın lütfen, hâlâ orada... Pencereleri gişe şeklinde, etrafında inekler otluyor. Dünyanın, önünden tren geçmeyen ilk ve tek tren garı... En yakın demiryolu, Aydın’da.
*
Ve... Rusya’nın Suriye’deki Türkmenlere yönelik hava saldırısını protesto eden sayın ahalimiz, Beyoğlu’nda Rusya Konsolosluğu yerine, yanlışlıkla, bayrağını benzettikleri Hollanda Konsolosluğu’na yumurta fırlattı. Hollanda Konsolosu tweet attı, “gene binayı karıştırdılar, ne zaman Rusya’ya öfkelenseler bize geliyorlar” dedi.
*
(Hollanda konsolosluk binası 300 senedir, 1714’ten beri orada... Rusya konsolosluk binası ise, 250 senedir aynı adreste... Sanırsın geçen ay açıldılar, sayın ahalimiz hâlâ karıştırıyor.)
*
Neyse...
Savulun bre gafiller.
Yeni Osmanlılar geliyor!
Rahmetli bülent ecevit'in abd vatandaşı ve cia ajanı merve kavakçı'yı meclisten kovmasının intikamını almak isteyen akp kız kardeşi ravza kavakçı'yı millet vekili adayı yaptı.
Konu başörtüsü vesaire değildir ravza kavakçı'dan önce başörtüsü ile yemin eden bir çok kadın vekimiz var. Ravzan hanım, kardeşinin başörtüsü ile yemin ederek adeta şov yaptı. Asıl mesele türkiyenin bağımsızlığa karşı çıkmaktır.
Sikke-i demokrasi
Tahta geçen padişah, bismillah ilk iş, kendi adına sikke bastırırdı.
Hükümdarlık alametiydi.
*
ilk altın sikke Fatih Sultan Mehmet için bastırılmıştı. Üzerinde “darib’ün nadri sahib-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. Yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi.
*
Kanuni’nin sikkesinde “iki karanın ve iki denizin sultanı, Mekke ve Medine’nin hizmet eri” yazıyordu.
*
Şu anda televizyonda dizisi oynayan 1’inci Ahmed’in sikkesinde “mülkü daim olsun” yazıyordu, henüz 27 yaşındayken gömdüler!
*
Padişah sikkelerinde genellikle “galibiyeti daim olsun, yüce saltanat yeri, adil sultan, büyük mülklerin sultanı, ömrü uzun olsun” gibi pohpohlamalar bulunurdu.
*
Bayezid’in sikkesinde “han” ibaresi vardı. “Sultan” unvanı ilk kez Mehmet Çelebi’nin sikkesinde kullanıldı. Yavuz’un sikkesinde “şah” yazıyordu. Abdülmecid’in sikkesinde gül motifi vardı. 3’üncü Selim’in sikkesinde “Konstantiniye” yerine, ilk kez “islambol” kullanılmıştı.
*
Vahdettin’in sikkesi pek havalıydı. “El-müstenidu bi-tevfik-ti’r Rabbaniyyeti Meliki’d Devleti’l Osmaniyyeti” yazıyordu. Yani “ilahi yardımlara dayanan Osmanlı devleti meliki, hükümdarı”ydı. Neticede... ilahi yardım aldığı ingilizlerin gemisine binip, kaçtı.
*
Cumhuriyet tarihimizin ilk sikkesi... “Son Osmanlı Padişahı” pankartıyla tanınan Tayyip Erdoğan için bastırıldı.
*
Geçen sene, henüz başbakanken, Türk Talebe Birliği ve Birlik Vakfı’nın kompozisyon yarışması ödül törenine katılmıştı. Birlik Vakfı Başkanı sahneye çıktı, Tayyip Erdoğan’ı Fatih Sultan Mehmet’in torunu ilan etti... “12 yılda sessiz devrim yapan büyük bir devlet adamımız var, Fatih’in torunu var, biz sayın başbakanımıza darphanede 22 ayar sikke bastırdık, bir tarafında Fatih’in tuğrası var, öbür tarafında başbakanımızın resmi var, takdim ediyorum, lütfen kabul buyursunlar” dedi. Tayyip Erdoğan sikkesini aldı.
*
Hani, AKP’nin TBMM başkanlığına aday gösterdiği ismail Kahraman’ın kim olduğunu merak ediyorsunuz ya... işte bu.
*
Tayyip Erdoğan’a padişah torunu sıfatıyla sikke bastıran herif, saltanatı kaldıran gazi meclis’e başkan oluyor.
Ortalama zekaya sahip her Türk vatandaşının kendisine şu makul soruyu sorması lazım… Leyla Zana, bu yemin şovunu neden 7 Haziran seçiminden sonra yapmadı da, 1 Kasım seçiminden sonra yaptı?
*
7 Haziran’da da milletvekili seçilmişti. Neden o yemin töreninde Tayyip Erdoğan’a bakarak Kürtçe mesaj vermedi? Neden o yemin töreninde “Türkiye milleti” demedi de… Şimdi dedi?
*
Çünkü.
*
Bir…
New York, Londra finans çevrelerine kulak kabartan herkes gayet iyi biliyordu ki, uluslararası sermaye “HDP’nin barajı geçtiği, AKP’nin tek başına iktidarda kaldığı bir Türkiye” istiyordu. 7 Haziran’da bunun bir ayağı gerçekleşti, bir ayağı eksik kaldı. Seçimin tekrar edileceği daha 7 Haziran gecesi belliydi. Dolayısıyla, en başta Leyla Zana, HDP milletvekilleri yemin töreninde hiç toz kaldırmadı.
*
iki…
HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP, BDP, HDP çizgisi, tarihinin gelmiş geçmiş en büyük tavizlerini AKP iktidarında kopardı. Bu somut gerçek, Selahattin Demirtaş’ın türküleriyle unutturuldu. HDP’nin barajı aşması, sanki AKP’den kurtulmanın tek yoluymuş gibi gösterildi. Böylece… HDP’ye yönlendirilen CHP seçmeni, kullanıldı.
*
Üç…
AKP tek başına iktidarken PKK’yla masaya oturdu. Bu somut gerçek, çakma dombıra milliyetçiliğiyle, unutturuldu. AKP’nin tek başına iktidar olması, sanki PKK’dan kurtulmanın tek yoluymuş gibi gösterildi. Böylece… AKP’ye yönlendirilen MHP seçmeni, kullanıldı.
*
Dört…
HDP barajı geçti, AKP tek başına iktidarda kaldı, amaca ulaşıldı.
*
Beş…
HDP’nin barajı geçmesine rağmen, AKP’nin tek başına iktidarda kalması… AKP’den kurtulmak için HDP’ye yönlendirilen CHP seçmeninin nasıl kandırıldığının kanıtı değil mi?
*
Altı…
Seni başkan yaptırmayacağız diyen HDP, aniden u dönüşü yaptı, başkanlık sistemini tartışabiliriz dedi. Pervin Buldan, çözüm süreci buzdolabından çıkarılmalı dedi. Beşir Atalay, cevaben, çözüm süreci buzdolabından çıkabilir dedi. 7 Haziran’da uslu uslu yemin eden Leyla Zana, şimdi, Kürtçe mesaj verdi, milletvekili yeminini Apo’nun tarif ettiği “yeni anayasa”ya göre okudu. Dombıracı Tayyip Erdoğan gıkını çıkarmadı. işte tüm bunlar da… MHP seçmeninin nasıl kandırıldığının kanıtı değil mi?
*
Yedi…
7 Haziran seçimiyle 1 Kasım seçimi arasında, Reuters haber ajansı tüm dünyaya duyurdu. Barzani yönetimi, Londra’da yapılan toplantılar neticesinde, Kürdistan tahvillerinin satışı için, Goldman Sachs’ı ve Deutsche Bank’ı yetkilendirdi. Kürdistan eurobond’u yani.
*
Sekiz…
Kürdistan yönetimi, henüz devlet bile olmadığı halde, borçlanma senetleri için ne teminat gösterebilir? Elbette petrol… Peki, bu petrolün güvenli şekilde Akdeniz’e ulaşması için, ne yapılması gerekiyor? ABD dışişleri bakanı izah etti. “Suriye’nin kuzeyini güvenli hale getirmek için Türkiye’yle ortak operasyona giriyoruz” dedi.
*
Dokuz…
“Türk diye bir ırk yoktur” diyen kişi, AKP milletvekili oluyorsa, AKP genel başkan yardımcısı oluyorsa… “Türk yoktur” diyen kişiyi, hem milletvekili, hem genel başkan yardımcısı yapan parti, yüzde 49 oy alıyorsa… Leyla Zana niye “Türk” desin ki?
*
On…
Cümleten hayırlı Kürdistanlar dilerim. Parası olanlara, Kürdistan tahvili almalarını öneririm. Çünkü, bu kadar padişahçı, bu kadar liboş, bu kadar sorosçu, bu kadar guguk kuşuyla… Kürdistan’ın geleceği, Türkiye Cumhuriyeti’nden daha parlak görünüyor.
Kobani’de YPG tarafından tutuklanan IŞiD elemanı Ramazan B., kendisini IŞiD’e ismailağa cemaatinin gönderdiğini söyledi. Konya’da cemaatin sohbet toplantılarında kendilerine Suriye islam Ordusu’na katılma emri geldiğini söyleyen Ramazan B., “Cemaat beni ‘Suriye islam Ordusu’ diyerek IŞiD’e yolladı” dedi.