oldukça keyifli bir durum.
sevgilinin bilinmeyen yönlerine; özellikle de çocukluğuna dair bir şeyler öğrenmek farklı ve güzel hissettirir. küçüklüğünde yaşadığı üzücü olayları dinlerken de farkında olmadan gözleriniz dolar, hele bir de onu çok özlemişseniz derin bir duygu yoğunluğu içinize ağrıların saplanmasına neden olur...
not: tepki yazısı mıdır? evet! ünlüleri tepeden tırnağa inceleyen ve her parçaları hakkında başlık açan, kim olursa olsun insanı et yerine koyan vs. vs...
Hoca Sadeddin Efendi, 1536-1537 yıllarında doğdu. Yavuz Sultan Selim'in nedimi Hasan Can'ın oğludur. ilk öğrenimini, Karamani Mehmed Efendi'den ve devrin ileri gelen bazı bilginlerinden aldı. Bursa Yıldırım medresesine tayin edildi. 1572'de Sahn müderrisliğine getirildi. Şehzade Murad'a hocalık etmesi için Manisa'ya gönderildi. Kısa süre sonra Sultan Üçüncü Murad tahta çıkınca, Hace-i Sultani oldu. Sultan Üçüncü Murad öldükten sonra da Hoca Sadeddin Efendi ünvanını ve nüfusunu korudu.
Sultan Üçüncü Mehmed zamanında da hakim durumda olan Hoca Sadeddin Efendi, Eğri Seferi'nde padişahı ordunun başında hareket ettirmesi ve Haçova zaferinin kazanılmasında önemli rol oynadı. Haçova zaferi onun nüfusunu daha da arttırdı. Savaş sırasında başarılı olduğu için sadarete getirttiği Sinan Paşa'nın bir takım hataları, Hoca Sadeddin'in gözden düşmesine yol açtı. Fakat bir süre sonra şeyhülislamlık makamına getirildi. Kendisine düşmanlık edenlerden intikam aldı. Müftü sıfatı ile fetva tahririnde büyük bir sürat ve başarı gösterdi. 1599 yılında vefat etti.
~http://www.kimkimdir.gen.tr ~
(1541-1600) Türk şair, yazar ve tarihçi. Asıl adı Mustafa'dır.
28 Nisan 1541 tarihinde Gelibolu'da doğmuştur. Babasının adının Ahmet oduğu ve ticaretle uğraştığı bilinmektedir. Okula altı yaşında başlamış ve Habîb-i Hamidî'den Arapça, kendisi gibi Gelibolulu olan Surûrî'den tefsir ve fıkıh dersleri almıştır.
Şiire başlamasında hocası Surûrî'nin etkisi büyüktür. ilk şiirlerini "Çeşmî" mahlasıyla yazmış, sonraları "Âlî" adını kullanmıştır. Gelibolu'da başlayan öğrenim yaşantısı, sonraları istanbul Rüstem Paşa, Haseki ve Semaniye medreselerinde devam etmiştir.
Eğitimini tamamlamasını takiben 1561 yılında Şehzade Selim'in (II. Selim) yanına kâtip olarak girmiştir. Bu sıralarda ilk eseri olan "Mihr ü Mâh" kaleme almıştır. Şehzade Selim'in yanındaki hizmeti 1563 yılına kadar devam etmiştir. Daha sonra Şam'a giderek Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa'nın dîvan kâtipliğini yapmıştır. Mustafa Paşa'nın Yemen'in fethiyle görevlendirilmesi üzerine Paşa'yla birlikte Mısır'a gitmiştir. Ancak, çeşitli siyasi nedenlerle her ikisi de görevlerinden azledilmiştir.
Mustafa Âlî, Manisa'ya vali olan Şehzade Murat'ın (III. Murat) yanına gitmiş ve onun sayesinde 1569'da istanbul'a dönmüştür. O sırada yazdığı "Heft-Meclis" adlı eserini Sokollu Mehmed Paşa'ya sunmuş ve ardından Kilis Sancakbeyi olan Ferhad Bey'in yanına 1570'te dîvan kâtibi olarak gönderilmiştir. Ferhad Bey'in Bosna Beylerbeyi olmasıyla onunla birlikte 1574 yılında Banyaluka'ya gitmiştir.
II. Selim'in ölümüyle tahta çıkan III. Murat'tan himaye göreceğini umut ettiyse de, bu gerçekleşmemiştir. Ancak, Lala Mustafa Paşa ve Hoca Sadeddin Efendi'nin yardımlarıyla Halep'e Tımar Defterdarı olarak atanmıştır. Halep'te yazmış olduğu çeşitli eserleri Padişaha sunmak ve daha üst görevler almak düşüncesiyle tekrar istanbul'a dönen Mustafa Âlî, bir kez daha istediğini elde edememiştir.. Ardından, sırasıyla Erzurum Hazine Deftedarlığı ve Bağdat Mal Defterdarlığına atanmış; 1585 yılında ise bu görevine de son verilmiştir.
Uzun süre işsiz kalan Mustafa Âlî, 1588'de Sivas Defterdarlığına atanmış fakat bu görevi de kısa sürmüştür. 1599 yılına kadar Anadolu'da çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1599'da atandığı Cidde Sancakbeyliği son görevi olmuş ve Mustafa Ali 1600 Cidde'de yaşamını yitirmiştir. Mezarının Cidde'de olduğu bilinse de, tam yeri bilinmemektedir. *
belli bir sınıfa * dahil olma çabası içindeki insanların gerçekleştirdiği eylem. örneğin bir tavuk ızgara tabağından sadece salata ve cips çeşitlerinin bır kısmını yerler gerisini bırakırlar.peki neden? karnını doyurman ayıp bişey mi?
gerçekten çok yazık...bir tarafta sıcak bir tas çorbaya ihtiyacı olan insanlar bir tarafta ayıp olur sonra nederler rezil olurum gibi anlamsız çabalar içerisinde olan insancıklar...
padişah deli ibrahim döneminin sadrazamıdır. oldukça akıllı bir sadrazamdır. deli ibrahimin ilk dönemlerinin parlak geçmesinin nedeni kemankeş kara musatafa paşanın yapmış olduğu iyi icraatlardir. kemankeş, öncelikle aleyhtarlarını bertaraf ettirmiş böylece yapacağı icraatların önünü açmıştır.
padişah ı. ibrahim, çevresindeki dalkavukların etkisinde çok fazla kalmış bu nedenle de ıv. murat döneminin iyi gidişatını devam ettirememiştir. deli ibrahimin etkisinde kaldığı bir kişi daha vardır o da cinci hoca lakaplı bir kişidir. kemankeş kara mustafa paşa padişahı bu hocanın etkisinden kurtarmak için cinci hocayı öldürtmek istemiş ve bunun için de yeniçerilerden yardım istemiştir. kemankeşi çekemeyen kişiler bu durumu padişaha haber vermişler ve padişah da 1644 yılında kemankeşi idam ettirmiştir.
devlet adına iyi icraatlarda bulunan bir sadrazamın, saray entrikaları sonucunda yok yere idam ettirilmesi gerçekten içler acısı bir durumdur...
özellikle öğrenci evlerinde çok sık karşılaşılan durum...
ev arkadaşının "özel hayatımı yaşayamıyorum" bahanesini ortaya atarak karşı çıktığı durumdur. ancak çoğunlukla kendisinin kişisel komplekslerinden ya da öncesinde kendisine uygulanmış olan sosyal baskıdan kaynaklanmaktadır.
eve sevgilinizle geldiğinizde genellikle şu bahanelerle karşılaşırsınız :
- (eğer bayansanız) ya yanlış anlama ama orçun un eve bu kadar sık gelmesi sence doğru mu? yani rahat banyo bile yapamıyorum....
- (erkekseniz) hacı donla gezemiyorum evde bu kadar sık getirmesen hatunu?!! *
söz konusu imza kağıdı üniversitelerde hocaların yoklama aldıkları ve derste öğrenciye dağıttıkları kağıttır.
bütün derslerde imza kağıdını ders çıkışına kadar elinde bulunduran kişi de söz konusu takıntıya sahip olan kişidir. hoca kendisinden isteyene kadar kağıdı vermez.
saman altından su yürüten tiksinilesi insandır.cinsel ilişki yaşadığı için değil saman altından su yürüttüğü için...
edit : sanırım biraz yetersiz oldu tanım. bahsetmek istediğim tiksinilesi kişilik, dini baskılar sonucu yaratılmış, inancını ve çevresini bu baskılar sonucu kullanmak zorunda bırakılan tamamen "suni" kişiliktir.
normal suyla yıkanıldığında temizliğinden şüphe duyulan elmanın bulaşık deterjanıyla yıkanmasıdır.
tabiki normal olmayan bu eylem zaten normal olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilir.*
iktidar kavramı ve dünya düzeninin geçirdiği evrimi takiben gerçekleşen fransız ihtilali ile birlikte ortaya çıkan düşünce akımı milliyetçilik, imparatorluk rejimlerinin gücünü kaybetmesiyle yerini yeni iktidarlara bırakan dünyanın yeni ideoloisi olmuştu.
yani kısacası yeni bir baskı altına alma aracı. insanın ve hayvanın en ilkel dürtüsü olan "kendi alanını koruma" eylemini kullanıp, büyük kitleleri dilediğince yönlendirmeye yaramaktan başka bir işlevi yoktur. kendi kültürünü ve coğrafyanı korumaya çalışmak ise milliyetçilikle ilişkilendirilmezse ortaya çok daha insani bir tablo çıkacaktır.
zira kabul edilsin edilmesin, milliyetçilik de iyi veya kötü sonu getirilmiş:tüketilmiş bir kavramdır. ulus devletler yeni dünya düzeniyle birlikte zayıflatılmaya çalışılmaktadır.
velhasıl kötümüdür sorusunun kısa yanıtı : evet kötüdür.
geçenlerde ülkemizde vuku bulmuş bir olaydır. emekli ikramiyesini almaya giden kişiye isim benzerliği sebebiyle ikramiyesinin başkasına verildiği söylenmiştir. üstüne üstlük parayı alan kişinin tarlasının vergisini de mağdur kişi ödemektedir. hakikaten ilginç bir olaydır. güler misin ağlar mısın dedirten durumdur.
