yapılması oldukça zor iştir. başlığı şunla yazayım, alt başlıkları şunla yazarım, tanımlar şu renk olsun derken dersten çok kalem kullanımına yoğunlaşır, hiçbir bok anlamazsınız.
anne karnında yeterince d vitamini alamayan insanların mağdur olduğu durumdur.
yüzüne bakarsınız, kişinin ağzı kapanmıyordur, dişleri oldukça dikkat çekicidir. genellikle ve maalesef çirkin bir görüntü oluşur. benim de çok azıcık mağdur olduğum bir durumdur,çok az *
Aah, orası! Renklerin adını unuttuğum yer
Ve karanlıklar
Esrarı çözülmemiş düğüm,
Orda
Hiçbir şeye isim gerekli değil
Her şey kendisini anlatır kendi dilince.
Ve pervasızca kendi türkülerim söylenir,
Şiirlerim okunur
Aaah! ince belli esmer kız,
Yüreğimden vurdun beni.
Güzelliklere açılır pencereler
Solgun yüzlü sevgili geçer hayalimden.
Aaah ulan aahh! ..
Kanadı kırık menzilsiz kör kuşlarım,
Öldürecek misiniz beni? ...
Yine gözlerim karşı sokağa daldı,
Orada bir kör kuyu var.
Dayanamıyorum artık yeter!
Neden geç kaldılar böyle neden? ...
Getirecek olanlar, uzun,
Derin uykularımı
Önünde koca bir deniz
Gezmiş olmak yetmez kenarında
Bazı gözyaşları sakıncalı
Bakmak değil belki ama ıslanmak yasak
Bir ormandayım, yeşili koklamak yasak
ismin çok uzak
içimden söylüyorum içime sığmıyor adının anlamı
Bir adım daha atsan duyacaksın sesimi
Önümden geçip giderken
Dursan...
Dursan belki de bu kadar sevmezdim seni...
Tutmayacak mısın elimi?
Orada bir yerde sesimi duyduğuna inanmak istiyorum.
istediğim için yaşayabiliyorum hala.
Eğer bulunduğum derinliğe gelebiliyorsan gel.
'Seni Sevdim'.
Hiç bir derinlikten korkmaman lazımdı.
Korkuyorsan eğer ben yanlış sevdim.
Tut nefesini beraber nefeslerimiz için.
Gel artık, kurtar beni kalbim.
iki beyaz martıdır ellerinle gelirsin
gizli bir yerinden tutuşmuş yanar
kederinle gelirsin
yorgun bir yelkenliyim hayatının ufkunda
intihar ihtimali gözlerinle gelirsin
sinsi bir deprem sürer gider
durgunluğunda
93 senesinin en uzun günü
akşam
güneş dehşetle çekilip kaybolduğunda
vahşi ve dokunulmaz
şiirinle gelirsin
hiç olmasan da mutaka varsın
onüç yaşındasın
ne kadar da mahzun
başın omzuma yaslanmış kucağımdasın
ay birazdan doğacak
dağların arkasında henüz
gökyüzüne vurnuş kızıllığı
yıldız alacasında
görünmez böceklerin
belli belirsiz ıslığı
aslında sen şimdi kimbilir nerede
hangi hayal şilebinde kaçak yolcu
hangi korkunç yalnızlıktasın
dip balıklarıyla arasındaki sır
hiçbir zaman anlaşılamamıştır
sabaha karşı yağmurlu güller
sessiz sedasız
ona doğru büyürler
rüzgârsız
tek yaprak kımıldamaz bir havada
rüzgâr çıngırağının çınladığını duyarsınız
hiç kimse farkında olmasa da
sarışın gölgesi geçmiştir bahçeden
apansız
sabah kuşları güneşten erken
dallardan gökyüzüne
pırıl pırıl
kokuları yola çıkmış çiçeklerden
yaprağın yeşiline beyaz tırtıl
gece çiğ düşmüş
buğulanıyor
sen ve ben
uzak bir yoldan gelmişiz
göz alabildiğince ılıca koyu
mavisi kaç türlü zengin
eli yüzü temiz
çıplak omuzlarına güneş doğdu
aydınlık bulaşıyor ellerinden
kolların sanki gümüş suyuna batırılmış
kaşların tel tel ışığı yansıtıyor
gözlerin ayna kırığı deniz
gerçekten
yaşanacak bir an mı sezdiğimiz
acaba gelecekten
yoksa eskittiğimiz
yoğun bir mutluluğun
birden hatırlanması mı?
hadi canım
içlenmenin alemi yok
çocukluğun sırası mı?
geçen yaz gibi bu yaz da
aynı parlak kristal aydınlığı
aynı soluk aldırmayan rüzgâr
aynı plajda
geçen yaz gibi bu yaz da
kumlarda küçüklü büyüklü
aynı çocuk kalabalığı
bir org gibi gürltülü
aynı dalgalar
aynı plajda
geçen yaz gibi bu yaz da
herşey eskisi gibi
hiçbir şey değişmemiş
aynı plajda
ne gökyüüznün deli mavi sonsuzluğu
ne denizin cam yeşili huzursuzluğu
ne fânilik düşünceleri
ne dudak dudağa çiftler
sadece ben farklıyım
biraz dalgın ve uzak
bir hayli karamsar
biliyorsun
içimde kirli bir balon gibi büyüyen boşluğun
tek bir sebebi var
senin yokluğun
daniel johnston adlı adamın söylediği, tüyleri diken diken eden şarkı.
your picture
is still
on my wall
on my wall
the colors are bright
bright as ever
the red is strong
the blue is pure
some things last a long time
some things last a long time
your picture
is still
on my wall
on my wall
I think
about you
often
often
I can't forget all the things we did
some things last a long time
some things last a long time
it's funny
but it's true
and it's true
but it's not funny
time comes and goes
all the while
I still think of you
some things last a long time
your picture
is still
on my wall
on my wall
the colors
are bright
bright
as ever
things that we did
all we forget
some things last a life time
some things last a life time
'dışarıda, tüm yüzlerin üstüne akan bir gün ışığı vardı. uykuda olan bir yaz gecesinin suskunluğu bir gelgit dalgası gibi benliğimi sardı. insan hiç bir zaman bütünüyle mutsuz olamaz.'
aztek çağrışımlı siyah testi
koşarak geçer kahkahaları
duyarlık gömüleriyle çocuk
gökyüzü görünür ellerini aralamasından
bir gençlikten firar yağmur mevsimlerinde
nedendir kaçırılmış sevgiler bir gönül yoklamasından
OĞLAN
acılarını düşünmek bir denklem
gizli köprüleri hiç kullanılmamış
ağlaması tasavvur zor bir ikona
düşen gözlerinden ilkyaz kestaneleri değil
bulunmamış bir yeryüzü
ağlayan her sabahın acılı topuğunda
gülüşü çocuklar gezdirir sevmek yine de bir sarraf işidir
yeryüzü kitaplığında
ÖTEKi
seninle ancak bir gülüşe başlanır
bir kül memleketinde dört mevsim
en uzun şubatlarla çekilmiş
bir fotoğraf ayrılığı
gibisin
BEN
bitti mi herşey
hep birileri mi vardı
yaşanan her ilişkide
bir gözyaşı
vurulan bir kuş gibi boşluğa aktı
bir gün tamamlandı böyle
geriye kendi kaldı
kışın yaza oranla daha az terlediğimiz için, vücudumuzun saf halini- artık o neyse- daha seyrek gördüğümüz için inandığımız hededir.
kışın genel vücut temizliği de az yapılığı için, malum sıcak su para demek, o tüm hayvani özellikler birleşip bizi kirletir.
o kapkalın kış kıyafetlerinin arasında, ter kokusu da vardır, başka şeyler de. havanın soğukluğundan üşenip üstümüzü çok fazla değiştirmeyiz, mesela bir badiyi 2-3 gün üstüne farklı kazaklarla giyeriz, sonra o koku...
özellikle ocak ayında, pasonun kullanım süresi dolduğu ve yenilenmesi gerektiği için habire paso soran ve göstermeyince ya fırça atan ya bir kez daha ego kullandırtan belalı şoförden kaçma yöntemleridir.
benim yaptığım ve her şoförde işe yarayan verimli yöntemim şu şekilde:
-otobüse binerken ortalarda binilir, en önemli koşul bu.
-ego cüzdanda değil elde, tek başına taşınır.
-cüzdan ya çantada ya da ceptedir.
-bir şey yokmuş gibi ego basılır, şoför sorarsa bir sn denilip kenara çekilinir, hani şu ön kapının açık olmayan kanadına doğru.
-siz çantadan ya da cüzdandan 'paso'nuzu çıkarırken şoförün ilgisi başkalarına kayar, onlara paso sorar ya da onlar bir şey sorar.
-aradan sıvışılır.
-mümkünse şoförün hemen arkasına yani en öne oturulur ki genelde orda başkalarına yer verme sıkıntısı da yoktur.
edit: bir entryle içimdeki tüm pislik ortaya çıktı ya. neyse.