lillifee
234 (ilaç gibi)
sekizinci nesil yazar 4 takipçi 14.81 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    diane beaver

    1.
  1. amerikan ordusunda yer alan eski subay ve avukattır. kendisi yasal çerçeveler içerisinde işkence yöntemleri geliştirme ustasıdır. müslümanların tutulduğu guantanamo kampında yasallığını savunduğu "beyaz" işkence yöntemlerinden bazıları şunlardır: aşırı sıcaklığa maruz kalma, günlerce çırıl çıplak kıpraşmadan aynı pozisyonda kalma, mahkumların fobilerini işkence amaçlı kullanma, dini değerleri aşagılama, waterboarding gibi bir çok yöntem. Görevden ayrıldıktan sonra bile hiç bir pişmanlık göstermemiştir. (img:#668205)
    0 ...
  2. gerçekçi duygular

    1.
  3. acı çekmek bunların başında gelir. karmaşık değil, kesindir. acı çekeni de etrafktakilerini de asla yanıltmaz. acı çeken insan gözyaşlarıyla dolu derin bir kuyuya düşer ve hıçkırıklarıyla boğulur, onu oradan çıkaracak merdiven, tutunacak dalı bulmakta zorluk çeker. öyle gerçekçidir ki, acılar insanın ruhuyla bir daha ayrılmamak üzere gözyaşlarıyla ant içmişçesine birleşir ve gözlerinin ferini yok eder, umut ışıklarını söndürür ve yaralarını tuzlu denizde yüzdürür.
    0 ...
  4. dünyanın en güçlü silahı

    1.
  5. türk dil kurumunun tanımına göre silah, savunmak veya saldırmak amacıyla kullanılan araçtır.
    bu tanıma uyan bir silah var ki, insanlar henüz gerçek gücünün ve etkisinin farkına varamamıştır. o kadar güçlü ki hem yok etmesi gereken her şeyi yok etme gücüne sahip hem de savunması gereken her seyi savunma gücüne. bu silahın hedef tahtasında ne bir ırk, ne bir millet, ne de bir ülke var. bu silahın hedef tahtasında dünya üzerinde ki bütün insanlar var. bu silahın namlusuna sürülen mermi öyle bir yapıdadır ki hedefini vurduktan sonra parçalara ayrılır, temas ettiği her bedeni delip geçer ve geride iz birakır. tehlikelidir de çünkü sadece hedefine değil etraftakilere de isabet eder. savaşmak isteyen herkes bu silahın ruhsatına sahip olmak ister, çünkü bu silahın kullanıldığı hiç bir savaş kaybedilmez. bilmezler ki anne karnından beri göğüslerinin sol tarafında taşıyorlardır ruhsatını. her kalp atışıyla namluya 'sevgi mermisi' sürülur ve ateş ederken hiç tutukluk yapmaz, çünkü ham maddesiyle buluşmak için çıkar. belki bir gün her insan bu silahın gücünün farkına varır ve silah arkadaşı olur, omuz omuza sadece kötülüğü düşman görür.
    6 ...
  6. başarı yemeğini ekmeksiz yemek

    1.
  7. her insan kendini geliştirmek-gerçekleştirmek ister, övülmek ister, yaptığı işlerin karşılığını görmek ister, gurur duymak ister, başarısının meyvelerini yemek ister. ister. ister de ister.

    bu isteklerin temelini ego, yani insanın benlik bilinci oluşturur. insanların hayatlarında en büyük çekim noktası kendileridir. bunu doğal karşılamak doğrudur, çünkü ilk etapta herkesin kendi taşıdığı canı, ruhu ve bedeni vardır. fakat bu ego beslenmesi sırasında unutulan çok önemli nokta vardır, o da egonun doyumsuz bir meret olduğudur.

    günümüzde bir "başarılı olma" sevdası almış başını gidiyor. kariyer uğruna sevdiklerini terk edenler, çok para kazanma çabası içinde ailesini ihmal edenler, kişiliğinden ödün verenler giderek normalleşiyor. sevdiklerimiz, sorumluluklarımız, kişiliğimiz; bunlar başarı yemeğinin yanındaki ekmeğin unu, suyu, tuzudur. tıpkı ekmeksiz yenilen yemek gibi bunları ihmal ettiğimizde doymayız tabaktaki yemek bittiğinde. ardından bir tabak daha isteriz. isteriz. isteriz de isteriz.

    fakat en büyük sorun başarılı olmayı istemek değil, başarının tanımını yapmaktır. başarı başkalarının ortaya koyduklarıyla mi ölçülür? bu ne olabilir? herkesin gıptayla baktığı, annelerin örnek gösterdiği falancanın oglu filancanın kızının amerikada, mümkünse cok zor telaffuz edilen örneğin endokrinoloji ve ya moleküler bioloji, bilim dalında doktora yapması mıdır?
    kolay yoldan para kazanmak mıdır başarının ölçüsü?
    yoksa çok çalışmak, ev geçindirmek, çocuk büyütmek midir başarının belirtileri?
    toplumda genel olarak başkalarının ortaya koydukları beklentiler vardır. çoğu insanın telaşına hakimdir bu belirlenmesi zor beklentilere ayak udyurmak.

    bu yönden bakınca birden başkaları çekim noktası oldu. başkalarının kıstasında yer almak amaç oldu. egomuz vardı? benlik çekim noktası çabucak yer değiştirdi. halbuki bu konuda önemli olan herkesin kendi kişiliğine göre belirlediği yolda yürümesidir. kendi yolunda önüne çıkan engelleri geçmektir başarının tanımı.
    o yüzden insanların önüne koyabileceği tek rakip kendileridir. bu da egonun temelinden yatar ve bireyselliğin önemini yansıtır.

    herkesin kendi hayat yolu varken neden tıka basa herkes aynı yolda yürümeye calışır? farklı gecmişler, farklı zorluklar, farklı kapasiteler, farklı kaderler vardır göz ardı edilen. buna rağmen insanların coğu daracık, tek yöne giden bir yolda arada sıkışıp kaldıkları halde ısrarla ilerlemek isterler ve gerekirse tökezleyip düşenlerin üzerine basip geçerek yaparlar bunu. bu yola girmek mutluluğa karşı savaş açıp yenmesini beklemek demektir. bu yüzden o kadar kendi mutsuzluğunda kıvranıp çıkamayan insanlar vardır.

    bu yolun dar olmasının yanı sıra en büyük sorunu belirsizliğe doğru gitmesidir ve uçurumda son bulmasıdır. tıpkı uçuruma düşen bir koyunun ardından intihar eden koyun sürüsü gibi hareket eder günümüzün "modern" insanları. aynı zamanda başarının değil, hükmen yenilginin ustalarıdır.
    1 ...
  8. yaşamayı sevmek

    1.
  9. hem hüznüyle hem sevinciyle yaşamayı sevmek kolaydır aslında.
    boşa kafa yormamaktır vaad edilmemiş "güzel" bir hayata ulaşmak için binbir çeşit yol aramaya.
    bilmektir hayallerin ve planların hayat denen süreçte uzun süreli olamayacağını.
    çünkü her zaman "plana katmadığımız" gerçekler vardır karşılaştığımız anda her şeyi "alt-üst" etmesiyle suçladığımız.
    o yüzden yaşamı sevmemek için bahanelerdir silip atmamız gereken.
    bu kadar basittir aslında.
    hiç bir beklentin olmadan herşeyi "beklemek" ve yaşamayı sevmek.
    4 ...
  10. küçük çocuklarda gözlemlenen olgunluk

    1.
  11. çocukların o masum davranışlarında ne saflık ne de bilinçsizlik adeta doğuştan var olan bir kemale ermişlik gizli. arkadaş seçiminde ne saç, ne göz ne de ten rengine göre ayırt ediyorlar. hatta babalarının meslekleriyle hiç ilgilenmiyorlar bile, çünkü önemsizdir arkadaş seçimi için. her yaşıtı eşittir onlara göre. Ne olursa olsun beraber her tür oyunu oynayabilirler. Tutuşurlar el ele koşarlar sokak aralarında, paylaşırlar yiyecek içeceklerini. küstükleri vakit ömür billah konuşmamazlık etmezler çünkü birbirlerini çok iyi tanırlar.
    fakat yaşları ilerledikçe ne yazık ki artık evcilik oynayacağı kişiyi sevgisine göre değil maaşina göre seçer oluyorlar. doktorculuk oynarken "bu sefer ben doktor olayım bir dahaki ne sen olursun" diyemiyorlar. her zaman kendileri doktor geriye kalanlar onun hastası olsun istiyorlar. mahalle maçında bile en son da olsa takıma seçilen kilolu çocuk büyüyünce sözde yetişkinlerin aşağılamalarına maruz kalıyor. çocuklar engelli yaşıtlarının farklılıklarını kabul edip onlarla her türlü beraber oynamaya açık olurken ne yazık ki yetişkinlerde bu olgunluk gözlemlenemiyor.
    bu yüzdendir ki insanlar yaşlandıkça olgunluklarından kaybediyorlar aslında.
    ta ki tekrar hepsi ayni saç rengine eşit sayıda kırışıklıklara sahip olana kadar. işte o zaman yine ayni çocukluklarına dönüyorlar.
    2 ...
  12. © 2025 uludağ sözlük