çağan ırmak filmografisinin ışıldayan öğelerinden biri olup, insana "keşke öyle ıssız adamdı, prensesin bilmemnesiydi türü abuk subuk işlerden para kaldırmaya heves edeceğine böyle öyküler anlatsa hep de dinlesek, minnettar kalsak" diye düşündürür.
edit: gişe başarısı elde etmemiş olması bir filmin gişeye yönelik bir film olmadığı anlamına gelmiyor; prensesin uykusu ile ilgili "gişeye yönelik" ifadesi yönetmenin kendisine ait. tornatore - ırmak paralelliği münferiden nuovo cinema paradiso ve babam ve oğlum arasında kurulmuş bir paralellik değil; temeli her iki yönetmenin belirtilen iki filmi olup, genel itibariyle sinema dilleri üzerinden kurulmuş bir paralellik.
zaten 40 küsur kişiyle saatlerce metal bir kutuya kapatılacağının verdiği anksiyeteyle, bir de pencere kenarına oturursa iyice tırlatacağını bilir; "en azından arada yolu seyrederim, kolumu, bacağımı oynatacak bir alan oluverir" öz-telkiniyle kendi kendinin ağzına bir kaşık bal çalar.
genetik mirasının gereğini yapan kadınlardır. tamamen üreme ile alakalıdır mesele *, bünyeler, çiftleşmek için, insanlığın âli gen havuzundan en ciks genleri seçmeye yönelimlidir, otomatiktir bu, elde değildir. lâkin insan türü olarak, çiftleşme hadisesini törenselleştire törenselleştire ne yapacağımızı bilemez hale geldiğimizden * kadınların, insan neslinin devamı için elzem olan çiftleşme eyleminin sağlığı ve sağlamlığı açısından erkek vücudundaki en hayati kas gruplarından birinin bulunduğu * kısma dikkat ve bu kısmı kritize etmeleri tuhaf geliyor herhalde. poposu biçimli ve çıkık olan erkek penisi rahme daha kuvvetli itmeye muktedirdir, spermin yumurtaya erişip onu dölleme ihtimali görece daha yüksektir böyle bir durumda. çok komplike ya da "oha!ahaahuah" bir durum değildir aslında.
bir tuhaf kendini ifade ediş biçimidir. tanrı dağı'nın türklüğü çok tartışılır; teoman kağan'ın bile türklüğü tartışılıyor. öte yandan, osman yüksel serdengeçti'nin malum mottomsu ifadesi alegorik olarak bir mana ve değer ifade ediyor. söz konusu pankartta yer alan "uludağ kadar bursasporluyuz" ifadesi içinse aynı şeyi söylemek, ne mana ne değer açısından, maalesef mümkün değil; demek türksünüz, harika, mübarek olsun, tanrı türklüğünüze doyursun, kandırsın.
fakat bu dağlar-taşlar, türklüğünüzden çektiğini *etnadan çekmedi vallahi; dağı, taşı bari rahat bırakalım da, onlar da doya doya huzurla yaşayabilsinler enternasyonalliklerini, vatansızlıklarını, vatanlıklarını.
beyin* değil de tolga türü metal bir başlık ve gaz maskesi benzeri yine metal bir maske takan, o "beyin", misal, padişahsa kendisi sadrazam konumunda olan karakter.
kendisini müsamerede hissedeni de olan müstakbel * yazardır; "allaaam, beğencekler mi, inşalla beğenirler, allaaam defansta bile dururum, beni de oynatsınlar allaam" * filan diye bir anksiyeteler, panik halleri, avuç içi terlemeleri, teneffüs sıklığında artışlar bir dünya.
televizyonda herhangi bir dönem dizisi oynayıp oynamadığına bağlı olarak yanıtı değişebilecek meseledir. bir nevi kelebek etkisi gibi bir şey, çok acayip.
insan ırkının gerek artık kendini doğa karşısında o kadar da kırılgan hissetmemesi gerekse de bireylerin/ vatandaşların/ vergi mükelleflerinin siyasi erkle aralarındaki ilişkiyi mavi kanlı monarkların kol gezdiği bir manzaradan üzerlerine accountability gibi mesuliyetler yüklenmiş civil cervant'ların kendilerinden oy ve teveccüh dilendiği ** bir noktaya evirebilmesinin bir neticesidir.
insanın küçükken yatağının altındaki hayali canavardan ölesiye korkup tedhiş olurken büyüyünce, olgunlaşınca, akl-ı selimi gelişince artık öyle bir korku duymaması, hatta o günlerdeki halini gülünç bulmasına benzer bir nebze yani.
yine de, bu satırların yazarı, söz konusu artışı öyle çok itibar edilmesi gereken bir gelişme olarak addetmez; iki göktaşı düşsün, hatta düşmesin, düşecekmiş gibi yapsın yahut bir sağlam deprem + tsunami kombosu yaşansın *, şöyle somut, çok muhtemel, insanın fiziksel zaten yetmez de akli melekeleriyle, teknolojisiyle filan baş edemeyeceği bir tahdit ya da tehlike belirsin, cümle insanlık olarak tapınakları, ibadethaneleri tepeleme dolduracağımıza kalbını basar kendisi. *
istenmeyen tüylerin zaman içinde önce tahammül edilip hoşgörüyle bakılan, ardından bayağı bayağı istenen tüylere dönüşmesine yol açabilecek teşebbüstür; dolayısıyla dikkatli hareket etmesi, süreci hassasiyet içerisinde yürütmesi ilgili müteşebbisin hayrına olacaktır.
gözünü sevdiğim rölativitenin insan algılarına ettiklerinin bir neticesi edinilmiş olabilecek izlenim.
bir başka zamanda, başka yoksunluk koşulları ve "mod" içerisinde, sözlük gözlere victorias secret filan gibi görünebilir gayet.
zira; (bkz: kendini buğday ambarında sanması için tavuğun aç olması şart) ve (bkz: çirkin kadın yoktur düşük libido vardır). *
genel ahlak yapımıza, örfümüze, anânemize ters, aykırı, melun serzeniş ifadesidir. zira, bizim toplumsal kodlarımıza göre (bkz: erkeğin güzeli çirkini olmaz)