levoka
439 (süper mario)
dördüncü nesil yazar 3 takipçi 23.10 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    ya basta

    1.
  1. ispanyolca ''artık yeter '' anlamına gelmektedir. Zapitasta ile dayanışma amacıyla italya da örgutlenen hareket göç yasalarının tamamen kaldırılmasını, temel gelir politikasını, entellektüel fikir haklarının serbest bırakılmasını savunmaktadır.Hareketin sloganı, ya basta viva zapatistadır..


    '' tüm gökler ve topraklar için, onlara tahakküm edenleri bir defada değiştirmek -bunu yapabilmek için, biz isimsizler, yüzü olmayanlar, kendini ele verenler, 'profesyonel umutlular', biz, dağda olanlar, adımları karanlık olanlar, biz, saraylarda sesi olmayanlar, özel arazilerde yabancı olanlar, her zaman ölü olanlar, tarihin mülksüzleri, vatansızlar, geleceksizler, taze öfkenin sahipleri, keşfedilmiş hakikatin sahipleri, nefretin uzun gecesine uzanmış olanlar, sahici kadın ve erkekler... en küçükler... en onurlular... en sonuncular... en iyiler... bize şimdi gereken şey, sözlerimizi içeriye alabilsin diye kardeş kalbin kapısını açabilmektir.'
    yüzü olmayan adamlar böyle konuştular, ellerinde ateş yoktu ve sözleri açıktı, dolambaçsızdı. gündüz geceye yeniden taşınmadan gittiler ve toprakta sadece şu sözler kaldı: 'artık yeter! '' (bkz: subcomandante marcos)
    3 ...
  2. dörtlerin gecesi

    1.
  3. yurt kitap yayın tarafından basılan ve fevzi yetkin ile mehmet tanbogan tarafından hazırlanan eser..
    12 eylul dönemi diyarbakır cezaevinde siyasi mahkumlara uygulanan baskıları aktaran eser,esasında bu uygulamaları protesto için 18 mayıs 1982 * tarihinde bedenlerini ateşe veren ferhat kurtay, esref anık, necmi onen ve mahmut zengin'in direnis dolu oykusunu islemektedir.
    kitapta, diyarbakır cezaevinde tutuklu bulunan mahkumların o anki ruh durumları ile ilgili yer alan paragraflardan cezaevinin içerigi ile ilgili net bilgilere sahip olmamıza yaramakta.
    '' yarabbim ben nereye düsmüsüm? cehennemin hangi tabakasındayım? allahım eger burası bir cehennem ise nasıl bu kadar zalim olabilirsin? yok eger burası 5 nolu diyarbakır e tipi cezaevi ise bu kadar zulme nasıl tahammül edebiliyorsun? diye sorar. (sayfa 69)''
    yine bir baska mahkum öldügüne inanmakta ve dünyada isledig günahı bedeli olarak kabir eziyeti çektigini sanmaktadır.yaşananların gerçek yaşamda olma olasılığının mümkün olmadığı düşünüldüğünden tutuklular ye öldüklerini , ya da kötü bir rüyada olduklarını sanırlar. yazar kitabın bir diğer sayfasında insanlar vardı, ama insanlık yoktu burada. diyerek (sayfa 73 ) tüm bu vahşet günlerini adeta tek bir cümlede özetler.
    insanlık onurunu yerle bir eden uygulamalar devreye sokulurken,dunyanın bildiği işkence sistemlerinin yanında cezaevi müdürü esat oktay yıldıran 'ın turk usulu dediği işkence yöntemleri de denenmektedir.
    bu atmosfer içeresinde, önce mazlum doğan ardından, dörtler olarak kabul edilen mahkumlar birer birer kendi bedenlerini feda ederek zulmun çemberini yarmaya çalışmışlardır.
    eserde mahkumların kendi bedenlerini yakma anı şu şekilde aktarılmaktadır.
    33. koğuş: 18 mayıs 1982
    gece saat on. bu gece kimse uyumamış. yasaktı bu saatte yatmamak! ama dört kişi dörtlerin gecesini böyle ayarlamış! birinin adı ferhat kurtay`dı. elektrik mühendisiydi. orta boylu, mavi gözlü, güler yüzlü biriydi. o gece üzerinde beyaz yakasız bir gömlek, siyah bir pantolon vardı. yüzü her zamanki gibi güleç, gözleri ise ışık saçıyordu. ikincisinin adı nemci Önerdi.
    Çermikliydi, bu delikanlı. boylu poslu sayılırdı. ferhat`a göre daha uzundu Üçüncüsüne mahmut diyorduk. kütüğe, mahmut zengin diye yazılmıştı siverekte. dördüncüsünü eşref! diye çağırırdık. viranşehirde kütüğe yazılırken bir de anyık yazmışlardı. yoksul sayılırdı ailesi, yüreği zengin olsa da. mahmut ve eşref devrimciliğin gizemini ferhat tan öğrenmişlerdi.
    ferhat ise mazlumun yaktığı ateşin öyküsünü mazlumların direniş kitabından okumuştu. dört arkadaş her şeyi konuşmuşlardı. bu gece bir şölen yapacaklardı, koğuşta ne var ne yok hepsini tutuklulara yedireceklerdi. herkes bağdaş kurunca, her şey sofraya serilmişti. Şiirler okunmuş, yemekler yenilmişti. ateş yolcusu dört devrimci en sevdikleri eşyalarını arkadaşlarına hediye olarak vermişti. eğer bir gün ölür veya öldürülürlerse ne yapmaları gerektiği konusunda son sözlerini desöylemişlerdi. bedenleriyle isyan ateşini yakacaklarına ilişkin hiçbir kimseyi kuşkuya düşürmemeye özel itina göstermişlerdi. nihayet geç saatlerde herkesi uyutmayı becermişlerdi gecenin gidişi, şafağın gelişiydi. ferhat geleceğe yazdığı mektubunun son satırlarını yazıyordu.dört can isyan ateşçisi tinerleri ranzaların altından çıkardılar. koğuşun orta yerinde bağdaş kurarak tinerle yıkandılar. yüz yüze, diz dize durdular.
    ferhat kurtay elindeki kibrit kutusundan bir kibrit çıkardı. kibrite bakınca daldı. necmi Öner: ferhat abi daldın! deyince dört kibrit birden çaktılar. pimi çekildi isyan ateşinin. alev dört bedeni değil, bir zulüm kalesini yakıyor gibiydi. yataklarından fırladı tutuklular. korku..kaçışma..telaş..feryat;bidon bidon sularla ateşi söndürmeye çalıştılar. alevlerden sesler yükselir:ateşi söndürmeyin! alevleri yükseltin! alevleri yükseltin!!!alevler içende bedenleri görürler. ateşin isyan olduğunu onlar çok iyi bilirler. dört bedeni korkuyla telaşla söndürmeye çalıştılar.ve dördünü yan yana yatırdılar. telaşlı, gözleri ağlamaklı tutukluların arasından bir tutuklu, yerde yatan ferhat kurtay`ın yanına yanaştı.23 yaşlarında, orta boylu yakışıklı bir gençti. Üzerinde lacivert renkli bir eşofman vardı. adı selim dindar dı. ferhat hemşerisi ve dert ortağıydı. selim ferhat a doğru eğilerek kürtçe: mamostê min tiştekî bêje! (hocam bir şeyler söyle) dedi. ferhat hemen selim i sesinden tanıyarak. sanki kenetlenmiş dişleri arasından, tıslar gibi bir sesle,zorlukla wî stranê (o türküyü söyle) dedi.
    selim göz yaşlarını tutamadı, ferhat ın başının yanına oturdu, elini kulağına götürdü, avazı çıktığı kadar yüksek bir sesle ve ağlayarak, ferhat`ın sevdiği (sewdaliye) türküsünü güzel sesiyle söylemeye başladı. bu manzara karşısında üzerinde gece elbiseleri olan, hüngür hüngür ağlayan 45 e yakın tutuklu can çekişen arkadaşlarının etrafında oturup, derin bir sessizlik içinde selim dindar ın söylediği türküyü dinlemeye başladılar. selim in bakışları arasıra ferhat ın yüzünde dolaşır. ferhat tebessümleri ile selim i teselli etmeye
    çalışır, yanaklarından etler dökülür.hayli uzun olan türkü bitince, bütün tutuklular ayağa kalkar.bir ses, korku yüklü bir heyecanla! dikkaaaaaatdiye bağırır.gelen yüzbaşı esat oktay yıldırandır. esat can vermiş bedenlerin başında dikilir: koğuş gardiyanı! kim bunlar?
    komutanım, en baştaki ferhat kurtay
    tamam evladım anlaşıldı diyor esat
    bir sigara tüttürüyor ve hiçbir şey konuşmadan çekip gidiyor. esat isyan ateşinin, mazlum doğan'ın yaktığı ateşin, zulmün içine düştüğünü görmüştü. Şimdi de ferhat, hem ölümü hem korkuyu öldürmüştü. acaba ben, yakılan iki şeyin toplamı mıyım? diye düşününce heyecandan terliyor. bunlar nasıl insanlar? nasıl bir iradeye sahiptirler? bu insanlardaki iradeye şaşıyorum diye mırıldandı.
    8 ...
  4. robert fisk

    1.
  5. ındipendent gazetesi yazarı. şiddetli amerika ve israil karşıtlığıyla bilinmekte. usama bin ladin le ropartaj yapabilmiş ender batılı gazetecilerdendir. en takdir edilmesi gereken yanı, bağımsız vede sorgulayıcı olan tavrıdır. Londra patlamaları sonucu, kaleme aldığı makale ile batı'nın savas dayatmasının kendi topraklarında nasıl tezahur edeceğini çok guzel ozetlemiştir.

    "iraktaki direnişle savaşırken, direnişin bizi vurmayacağını düşündüren ne acaba? usame bin ladin son video kasetlerinden birinde, bizim şehirlerimizi bombalarsanız, biz de sizinkileri bombalayacağız. demişti.
    dedikleri gibi de yapıyorlar. tony blairin, george bushun teröre karşı savaşına ve iraka müdahalesine katılmaya karar vermesinden beri ingilterenin hedef olacağı çok aşikârdı. dedikleri gibi uyarılmıştık. g-8 zirvesi kasıtlı olarak seçildi, saldırı günü olarak seçildi. ve, blairin bize dün,sevdiğimiz şeylere zarar vermekte asla başarılı olamayacaklar. demesinde bir fayda yok. onlar bizim sevdiğimiz şeylere zarar vermeye çalışmıyor. onlar blairin iraktan, birleşik devletler ile müttefiklikten ve bushun ortadoğu politikalarına gösterdiği sadakatten çekilmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. ispanyollar busha verdikleri desteğin bedelini ödedi -ve ispanyanın müteakiben iraktan çekilmesi madrid bombalamalarıyla bu hedefleri amacına ulaştı. balide de avustralyalılar acı çekti. tony blairin dünkü bombalamaları barbarca olarak nitelemesi kolay -elbette öyleler- ancak 2003 yılında ingiliz-amerikan işgali altında irakta öldürülen sivillere, misket bombalarıyla paramparça olmuş çocuklara, amerikan kontrol noktalarında öldürülen sayısız masum insanlara ne demeli? onlar öldüğünde, bu savaş zayiatı biz öldüğümüzde barbarca terörizm.
    irakta direnişçilere karşı savaşırken, onların bizi vurmayacağını düşündüren nedir acaba? bir şey kesin: eğer tony blair gerçekten irakta teröre karşı savaşın ingiltereyi daha etkin koruyacağına inanıyorsa, -buraya gelmelerine olanak sağlamak yerine onlarla orada savaşın- bushun sürekli savunduğu gibi bu argüman artık geçerli değil. dünyanın ingiltereye odaklandığı sırada bombalamaların g-8 zirvesiyle aynı zamana gelmesi çok dahiyane bir şey değil. bush ile blairin el sıkışacağı merkeze yakın bir yerde 30 dan fazla kişinin bombalarla katledilmesi çok sürpriz değil. g-8 zirvesi bombacılara hazırlanmaları için gerekli tüm zamanı verdi. dün gördüğümüz türde koordine edilmiş bir sistemle bombalı saldırıların planlanması aylarca almış olmalı -güvenli evler seçmek, patlayıcıları hazırlamak, hedefleri belirlemek, güvenliği sağlamak, bombacıları seçmek, zaman, dakika, iletişimi planlamak (uzaktan yönlendirilen mobil telefonlar). koordinasyonlu ve kompleks planlama-ve masum yaşamlara yönelik ayrım yapmayan saldırı-el kaidenin stilini yansıtıyor. ve şu gerçeği ifade edelim ki, g-8in başlangıcı, böylesine önemli, böylesine kanlı bir gün, güvenlik servislerimizin başarısızlığını ortaya koydu. irakta kitle imha silahı yokken var olduğunu iddia eden aynı istihbarat uzmanları ne yazık ki plan aşaması aylarca süren ve londralıları öldüren bu hain planı ortaya çıkarmada başarısız oldu.
    trenler, uçaklar, otobüsler, araçlar, metrolar... ulaşım, el-kaidenin karanlık sanat bilimi olmuş görünüyor. hiç kimse her gün seyahat eden 3 milyon londralıları arayamaz. kimse her turisti durduramaz. bazıları eurostarın el-kaidenin hedefi olacağını düşündü- emin olun bunu düşünmüşlerdir ancak ortak otobüsler ve metrolar varken neden başka hedefe yönelsinler ki? ve gelelim, bu kâbusu uzun zamandır bekleyen ingilterenin müslümanlarına. şimdi her bir müslüman ;olağan şüpheli, kahverengi gözlü her kadın ya da erkek, sakallı erkek, başörtülü kadın, tesbihli genç ve ırkçı muameleye maruz kaldığını söyleyen genç kız. 11 eylül yaşandığında abd hava sahasını kapattığı için uçağım irlandaya geri dönmüştü. ben ve uçak personeli herhangi şüpheli bir yolcu bulmak için nasıl da uçak kabinlerinde gezmiştik ve ben bir düzine şüpheli bulmuştum, elbette kahverengi gözlü, uzun tesbihli tamamen masum insanlardı. ve emin olun, birkaç saniye içinde dostane, liberal ve hoş robert,usame bin ladine bir anti arap ırkçısına dönüştü. ingiliz müslümanlarını müslüman olmayan ingilizlerden bölmek (hıristiyanlar diye isimlendirmeyelim) ırkçılığı cesaretlendirecektir. ancak sorun burada. ingilterenin düşmanlarının sevdiğimiz şeyleri yok etmesini engelliyormuş gibi yapmak ırkçılığı teşvik eder. abd başkanlık seçimlerinden önce bin ladin sormuştu: neden isveçe saldırmıyoruz? şanslı isveç; ne bir usame bin ladini var ne de bir tony blairi.
    1 ...
  6. ailenin ozel mulkiyetin ve devletin kokeni

    1.
  7. engels'in diyalektik marxizm içerisinde aileyi,devleti ve özel mulkıyeti ele aldığı eser.ailenin ve özel mülkiyetin ilk ortaya çıkışını çok iyi anlatan eser, konu devlete gelince aynı zihin acıcılığı sunamıyor.engels devleti egemen sınıfların çoçuğuyumuş gibi göstermekte eserinde;''iktisadi bakımdan egemen olan ve siyasi bakımdan da egemendir.ıktidar yeni araclar kazanan sınıfındır'' demektedir.
    oysa iktidar devletten bağımsız orgutlenmekte ve akmaktadır.engels'in iddiasının aksine,butun devletler belirli bir yöneten sınıfın çıkarlarına hizmet eden kurumsalaşmış bir şiddet sistemi değildir.kendileri ''yöneten bir sınıf''olan ve çıkarları verili bir toplumdaki imtiyazlı,yöneten sınıfların çıkarlarından ayrı olarak var olan,hatta onlarla çatışma içinde olan devlet örnekleri de vardır.eski dunya devlet tarafından dolandırılan,sınırlanan ve hatta yutulan imtiyazlı kapitalist sınıfların örnekleriyle doludur.sırf bu yuzden eski dünyadan kapitalist sınıf çıkamamıştırda diyebiliriz..ayrıca devlet diğer sınıfların,toprak sahibi soylular olsun,tüccarlar olsun,zannatkarlar olsun herhangi bir sınıfın gucunu de temsil etmiyordu.tamamıyla bağımsız kendi erkini inşa etmek ve korumak üzere hareket etmekteydi.helenistik dönem mısır'ındaki ptoleme devleti kendi adına iş gören bir çıkardı ve kendinden başka bir çıkarı temsil etmiyordu. aynı şekilde aztek ve inkalarda.ımparator domitianus dönemindeki roma devleti, akdeniz toplumunda hep onde yer alan toprak aristokrasi'nin çıkarlarının bile uzerine çıkarak,imparatorluk'taki birincil çıkar haline gelmişti.
    gunumuzde bile bir anlamda sovyet pratiği de bunun bir örneğidir.komunist sistemin yarattığı burokratik yapılanma,komunal anlayıştan bağımsızlaşarak 70 sene boyunca tamamıyla kendi egemenliğini sürdürülür kılmaktaydı.devlet oluşumunu sadece bir sınıfın çıkarları üzerine inşa etmek,yakın dönem federaktif yapılanmalarını da açıklayamaz.abd'nin parcalı eyalet sistemi ve bunun dışında ab'nin federaktif bir yapıya devşirlmesi sermayenin ortadan kalktığı anlamına mı gelmekte? oysa iktidar daha derine inerek,kendini merkezileştirmekte sermaye'yi bağımsız kılmakta,onun dolaşımını sınırlandırmadan,kendi erkini mutlak olarak korumakta.
    engels devleti açıklarken,ekonomik belirlenimcilik mitleri üzerine kurmakta.zorlama bir açıklama engels'in devlet anlayışı.devleti ekonominin çıkarlarına bağlayarak,sistemsel çözülmenin ve yaratımın tek bir merkezden gercekleştirilebileceğini ispat cabası.tamamıyla gucun tek bir sistemsel dönguden çevreye yayılması,üretilmesi ve son tahlilde baskın gelmesini anlatmakta.marxsizm kendi iç disiplinini sağlarken devleti bu anlamıyla göstermek zorunda,engels'te bunu yapmakta.erkin dağılamayacağını,merkezileşerek sınıfsal çıkara denk düşeceğini düşünmeye zorlamakta.oysa erk parcalı,dağılmış ve kendi öznesinde kendini üretmekte her bir erk.
    bunun apacık örneğini 1920'lerde almanyadaki marxsistlerin uygulamasında görebiliyoruz.anti- tekel yasasının çıkarılmasına karşı olurlarken tek bir dayanakları vardı,sanayinin ve ticaretin bir kaç şirketin elinde tutulması ulkeyi planlı bir ekonomiye yaklaştırması acısından tarihsel ilericiliktir.o tarihsel ilericilikleri sanayinin, merkezi denetime tuttuğuna olan inanclarından kaynaklanmaktaydı.oysa anti tekel e karşı çıkarlarken,boşta kalan küçük burjuva nazilerden medet ummak zorunda kalıyordu.ekonomik belirlenmecilik boşa çıkmakta,devlet en guclu sermayeyi boğmakta arkasına da kuçuk burjuva ideallerini alarak.peki tekellerin gucu içerisindeki bir sarmalda hareket eden devlet nasıl olurda aynı gucu darmadağın ederek,yıkmakta..orasını'da ancak engels bilir..
    4 ...
  8. gulbahar kultur

    1.
  9. almanya' da yaşayan türk dj.uzun zaman açık radyoda programcılıkta yapmıştır.kompilasyon olarak hazırladığı albumleri şu şekilde olan bayan

    oriental garden vol. 1 (double-cd) – 02/2003
    oriental garden vol. 2 (double-cd) – 10/2003
    harem’s secrets vol. 1 (double-cd) – 02/2004
    asian garden vol. 1 (double-cd) – 06/2004
    oriental garden vol. 3 (double-cd) – 09/2004
    gypsy garden vol. 1 (double-cd) – 11/2004
    made in turkey (double-cd) – 01/2005
    latin garden (double-cd) – 03/2005
    harem’s secrets vol. 2 (double-cd) – 04/2005
    made in greece (double-cd) – 06/2005
    asian garden vol. 2 (double-cd) – 09/2005
    made in persia (double-cd )-10/2006
    0 ...
  10. olivier theyskens

    1.
  11. 1977 doğumlu belçikalı modacı.Çok genc yaşta rochas gibi bir markanın baş tasarımcılığına geçmiştir.rochas'ı ticari anlamda başarılı kılamasada yakın zamanda valentino 'nun başına gecmesine kesin gözü ile bakılmaktadır.ilginç bir özelliği ise tasarımlarını kendini psikolojik anlamda rahat hissetmediği dönemlerde, mağazalara satmak istememesi.
    0 ...
  12. © 2025 uludağ sözlük