tayyip bey genç bekarlara çağrı yapıyor, evlenin diye. Bir de üstüne en az 3 çocuk istiyor.
Ben de bekarım. Düğünüme sponsor olacaksa tayyip bey, hemen bugün evleneyim...
Çocuklarıma gemicik alacaksa tayyip bey, 3 değil 5 çocuk yapayım...
Eşime hastaneler zinciri, kızıma mücevher firması, damadıma medya imparatorluğu satın alacaksa hemen yarın yapayım bunları...
Bu adamın niyeti ülkenin genç nüfusa sahip olmasını felan istemek değil. Ülkeyi zerre kadar düşünmez bunlar. Bunların amacı 3 kuruş maaşla kendilerine çalışacak köleler bulmak.
Niye bastırıyor bu kadar evlenin çocuk yapın diye? Evlenin ki düğün masrafını ödeyene kadar 3 yıl geçsin...
Evlenin ki ev kuruna kadar çalışın çabalayın, başka hiçbir şeyle meşgul olmayın...
Evlenin, çocuk yapın ki onun masraflarıyla, yetiştirilmesiyle uğraşırken başka şey düşünecek vaktiniz kalmasın...
Hele siyaseti hiç takip etmeyin ki gemiciklerle götürsünler...
Evlenin, çocuk yapın ki bankalara borçlanın. Borç ödeme derdiyle hayatınız geçsin. Hele bir de ev falan aldınız mı, ömür bitti demektir. Ödeyene kadar bankaların, patronların kulu, kölesi olun...
Hiçbirşeye itiraz etmeyin. Gösteri, protesto felan yapmayın zira haklı bile olsanız içeri atılabilir, senelerce suçunuzu bile bilmeden yatabilir, çoluğunuz çocuğunuz perişan olabilir.
Bu zihniyetin tek derdi sisteme köle gibi mahkum, mürit gibi bağlı, sesi soluğu çıkmayan insanlar yetiştirmek. Utanmadan 2002'de şöyleydi, 2012'de şöyle oldu diye karşılaştırmalar yapıyor tayyip bey hazretleri. Diyor ki: "2002'de asgari ücretle şu kadar simit alınıyordu, 2012'de şu kadar alınıyor. Demek ki refah seviyesi arttı." Bre zındıklar, bu ülkenin vatandaşı simite mi layık da simit hesabı yapıyorsun. Benim vatandaşım ete de, havyara da, balığa da layık. Hadi bir de et hesabı yap da görelim refah seviyesi artmış mı?
elin adamı jüpiter'in uydusunda hayat arıyor, iphone 5 çıkmış, neredeyse insan klonlanacak, bu kongrede hala türbandan, imam-hatiplerin yeniden açılmasından bahsediliyor, geri kalmış ortadoğu arapları konuşturuluyor, pkk'nın hamisi barzani onur konuğu yapılıyor, filistinli terörist lider meşal en büyük alkışı alıyor. durmak yok yola devam, hedef 630.
dolmuşta giderken her hallerinden (badem bıyık, konuşma şekli vb.) fethullahçı oldukları belli 2 kişi bindi ve biri sağımdaki, diğeri solumdaki boş yere oturdu. sağ tarafımdaki o kadar berbat kokuyordu ki dayanılacak gibi değildi. üstelik bir de arkadaşıyla konuşurken sürekli bana doğru döndüğünde ağzının berbat kokusuna maruz kalmak da cabası. bir süre sonra dayanamaz hale geldim ve döndüm:
- birader fethullahçı mısın sen?
- sakıncası mı var mübarek?
- sakıncası yok da, belli fethullahçı olduğun. insan bir elbiselerini yıkar, deodorant falan sıkar dışarı çıkmadan!
ve sonra mavi ekran verdi, mübarek fethullahçı.
indiler bir süre sonra dolmuştan. ve o an kendi kendime düşünürken aklıma bir soru takıldı. kainatı yaratan ve her şeyi bilen bir tanrı veya alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber insanlara "imandan geldiğini" söyledikleri temizlik için 5 vakit abdesti öğütlerken neden acaba saçma işlemler şartı koymuş. başı, enseyi mesh etmek yerine koltuk altını silmeyi öğütleyen bir abdest sistemi daha uygun olmaz mıydı? tabi ki abdestin uydurma olduğunu söylemek istemem ama biraz mantıklı olsaymış keşke...
bugün birçoğu öğretmen olan binlerce insanın demokratik haklarını kullanarak 4+4+4 sistemini protesto etmek için toplanmalarının önüne geçilmesi, inanılmaz engellemelere ve zorbalığa maruz kalması sonucu daha belirgin olarak görülen gerçek.
her fırsatta arap baharı yaşanan ülkelerdeki diktatörleri protestoculara karşı aşırı şiddet göstermekle eleştiren padişah tayyip aynı diktatörce uygulamaları kendi ülkesinde uygulamaktan çekinmiyor. en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü yok adamın. korkarım ki türkiye geri dönülmez bir yola girdi ve sonu hiç hayırlı olmayacak. hakkını aramaya çalışan insanlar polis korkusuyla sesini çıkaramaz hale gelsin isteniyor. ve ne yazık ki bunda da gayet başarılılar. alıştıra alıştıra insanları herşeyi kabullenmeye, tepkisizliğe, duyarsızlığa, korkaklığa sevkediyorlar. sonumuz hayrola...
popüler porno sitelerde 8-15 yaş arası çocuklar oynamadığı için yetiştirecekleri altın nesilin kafasının karışmaması gerektiğini düşünerek yaptıkları eylem.
gün geçtikçe bu ülkenin yaşanmaz hale geldiğini gösteren akılalmaz olaylardan bir tanesi daha. bu adamın (lafın gelişi adam) sözlerinin hangi tarafını tutsan elinde kalır.
1- karakter ve davranış özelliklerinin sadece genlerle ya da sadece çevreyle şekillendiğini zannetmesine mi yanarsın,
2- öjeni ve öfeni kavramlarından bihaber olmasına mı yanarsın,
3- hiçbir ailenin çocuğunun kötü yetişmesini istemeyeceğini, ancak içinde bulunulan durumlarla kötü davranışların ortaya çıktığını idrak edememesine mi yanarsın,
4- "iyi" ya da "kötü" insanın genlerinden anlaşılabileceğine mi yanarsın,
5- ve en vahimi fethullahçı emniyet teşkilatının kıt aklıyla gen haritalaması yapabileceğini düşünmesine mi yanarsın...
her insan belli yaşlarda saçmalayabilir, özellikle de çocuk yaşlarda. ancak benim çocuğum 3 yaşından sonra bu adam gibi cümleler kursun, "bu kadar gerizekalı bir çocuk olamaz" der öldürürdüm onu :=)
türkiye'de sol partilerin geçmişten günümüze başarısız olmasının (istisnai dönemler dışında) ve sosyal demokrasinin yerleşmemesinin en önemli nedeni çok iyi bir şekilde analiz edildiğinde akp'nin ve chp'nin bugünkü durumları kolayca anlaşılabilir. dünya'da bugün modern, sosyal demokrat, insan hakları yerleşmiş tüm ülkelerde bu sürece geçiş direkt olarak toplumun isteği ile olmuştur. örneğin fransız ihtilalinde kilise ve ezici devlet otoritesinden bıkmış olan halk kendi isteği ile tüm zulümlere karşı çıkmış, her türlü haklarını alabilmek için ayaklanma başlatmış ve bedelini ödeyerek istediğini almıştır. yani devletin kendisi "yaw devir değişti vatandaşa haklarını verelim, insan haklarına saygılı olalım, sosyal demokrasiyi yerleştirelim artık" dememiştir, bunun için mücadele vermemiştir; bilakis halk tüm bunları istemiş, devleti yöneten azınlığın işine gelmemesine rağmen buna karşı çıkamayak halkın isteklerine boyun eğilmiştir.
türkiye'de ise osmanlı imparatorluğu çöktükten sonra kurulan yeni cumhuriyetin kurucuları aydın yönleri, halkını düşünen özellikleri, "devletin bekasından çok bireyin refahına" önem veren modernlikleri nedeniyle yönünü batıya ve medeniyete dönmüş bir ülke inşa etmek istemişlerdir. sol siyasetin ve sosyal demokrasinin temelinde de vatandaşın refahı, her türlü haklarına saygı yer almaktadır. ancak böyle güzel amaçları olan bir siyaset hiç bir zaman türkiye'de benimsenmemiştir, çünkü halkın böyle bir isteği yoktur. şu an için bile halkın sosyal demakrasi talebi olmadığı için chp gibi sol partiler ağzıyl kuş tutsa iktidar olamaz. bizim kültürümüzde hala devletin kutsallığı, "devletten gelirse her tür insan hakları ihlalinin doğru olduğu" anlayışı, kendi refahından çok üç-beş azınlığın, şeyhin, üstadın zenginliğinden gururlanma özelliği, milliyetçi ve belki de faşist düşünce biçimi, kabadayı kültürü, "doğru ve mantıklı konuşana değil, yanlış da olsa etkili konuşana, sövüp-sayana hayran olma" durumu gibi özellikler hakimdir. bizim insanımıza göre asgari ücretle günde 12 saat hayvani koşullarda çalıştıran bir patron "köle emeğinden geçinen bir adi" değil, "ekmek veren bir işveren"dir. "asgari ücretle 2002'de şu kadar simit alınıyordu, 2010'da şu kadar oldu" diye güya vatandaşın yaşam şartlarını iyileştirdiğini iddaa eden bir başbakana "ulan sen bizi simite mi layık görüyorsun, ben havyara da layığım, tatile de" demek yerine "bak ne güzel konuşuyo adam, hesap kitap yaptı, demek ki zenginleşmişiz, vay a.k. zenginim artık" diyen bir vatandaş profili hakimdir hala. dolayısıyla türkiye'de şu an yeni bir sol parti kurulsa ve dünyanın en yetenekli, zeki, dürüst siyasetçilerini barındırsa, dünyanın en iyi projeleriyle halkın karşısına çıksa yine de başarılı olamaz çünkü halk sosyal demokrasi talep etmemektedir. dolayısıyla önümüzdeki kısa dönemlerde de böyle bir talep oluşması çok zor olduğu için chp ve diğer sol partilerin başarısızlığı devam edecektir.
anayasanın eşitlik ilkesini ihlal ederek garibana en büyük tokadı atsam, depremzede vatandaşa yapamadığım yardımlardan dolayı konuyu gündemden düşürmek istesem, tüm komşularımla düşman olup ülkeyi her an bir savaşa sokabilecek hale getirsem, hukuk, adalet, insan hakları dinlemeden diktatörlükle bir ülkeyi yönetilir hale getirsem... "hastayım lan acıyın bana" modlarına girerek durumu kurtarmaya çalışırdım.
tabi rte böyle yapıyor demiyorum, ben olsam yapardım diyorum, yanlış anlaşılmasın!
hali hazırda çekmekte olduğu "hayat devam ediyor" dizisinde güya çocuk gelinlerin dramını anlatıyor ama resmen çocuğa tecavüzü ballandıra ballandıra işliyor.
işin bir diğer ilginç yanı ise, bu adamın bade işçil'le henüz 16 yaşındayken, yani çocukken çıkıyor olması.
bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demezler mi adama?
hükümetin avrupa birliği politikalarını eleştiren, son dönemde reformların durduğuna yönelik eleştiriler yapan mahalefete "it ürür, kervan yürür" diyerek alenen küfür eden, tipi oldukça itici bakan.
atv ekranlarında yayınlanmaya başlayan, resmen pedofili özendiriciliği içeren rezalet sahneler barındıran dizi. dizi ya da sinema filmelerinde hayatın içinden gerçekçi sahnelerin sansürlenmesi elbette kabul edilemez ama söz konusu olan çocukların cinsel istismarı olunca buna kesinlikle izin verilmemesi gerekiyor.
bu dizi eğer başka bir kanalda yayınlansa (doğan medya gibi), ahlak bekçisi islamcı kesim demediğini bırakmazdı. aşk-ı memnu disizi için bülent arınç bile tonla laf etti, yok aile içi ilişkileri özendiriyor, iğrenç felan diye. peki hem aile içi, hem de çocuğun cinsel istismarını özendiren, gösteren bu dizi çok mu uygun?
ikiyüzlüğülüğün böylesi. sırf kendi kanalları çok izlensin, bol reklam alsın diye islami kesimden bu diziye en ufak bir karşı çıkış yok.
bu dizideki bir diğer ikiyüzlülük de, argo kelimelerin "bip"lenmemesi. adama açık açık "dıkarım (sokarım) senin bilmemneyine..." diyor ve bunu "bip"lemiyorlar. bu söz behzat ç. dizisinde söylense anında diziyi yayından kaldırırlar.
bu diziyi rtük'e şikayet ederek yayınlanmasının engellenmesi veya bu tür sahnelerin yer almaması sağlanmalı.
bir de bu dizideki karakterlerden de görülebileceği gibi ağzından allah lafı düşmeyen sözde müslümanlar çocuğun cinsel istismarı gibi en ahlaksız eylemleri yapmakta tereddüt etmiyorlar. güya bunlar müslüman ve cennete gidecek (cehennemde cezasını çektikten sonra). ama hayatını ahlaklı, dürüst bir şekilde yaşayan, çevresine ve insanlığa zarar değil fayda getiren ama içki içen veya allah'a inanmayan insanlar cehenneme gidecek öyle mi? eğer cennet, cehennem varsa ve sırf allah'a inanmadığı için cehenneme gidecekse ben böyle adalete...
bir gün içerisinde, girmiş olduğum 300 küsür entry'nin tamamını üşenmeden tek tek açarak eksi oy veren ibnedir bu. en son girdiğim entry (bkz: #13780165) belli ki birilerini rahatsız etmiş. beğenmediği bir görüşü, düşünceyi, gözlemi eleştirmek yerine, anti-tezler öne sürüp bunu akıl ve mantık çerçevesinde savunmak yerine seri bir şekilde eksi oy veren ibne bilmeden aslında karşı çıktığı tezlerin ne kadar da doğru olduğunu kabul etmiş oluyor. aferin size, aynen devam.
atv ekranlarında yayınlanmaya başlayan "hayat devam ediyor" adlı dizide resmen pedofili özendiriciliği yapan rezalet sahneler yayınlanıyor. dizi ya da sinema filmelerinde hayatın içinden gerçekçi sahnelerin sansürlenmesi elbette kabul edilemez ama söz konusu olan çocukların cinsel istismarı olunca buna kesinlikle izin verilmemesi gerekiyor.
bu dizi eğer başka bir kanalda yayınlansa (doğan medya gibi), ahlak bekçisi islamcı kesim demediğini bırakmazdı. aşk-ı memnu disizi için bülent arınç bile tonla laf etti, yok aile içi ilişkileri özendiriyor, iğrenç felan diye. peki hem aile içi, hem de çocuğun cinsel istismarını özendiren, gösteren bu dizi çok mu uygun?
ikiyüzlüğülüğün böylesi. sırf kendi kanalları çok izlensin, bol reklam alsın diye islami kesimden bu diziye en ufak bir karşı çıkış yok.
bu dizideki bir diğer ikiyüzlülük de, argo kelimelerin "bip"lenmemesi. adama açık açık "dıkarım (sokarım) senin bilmemneyine..." diyor ve bunu "bip"lemiyorlar. bu söz behzat ç. dizisinde söylense anında diziyi yayından kaldırırlar.
bu diziyi rtük'e şikayet ederek yayınlanmasının engellenmesi veya bu tür sahnelerin yer almaması sağlanmalı.
bir de bu dizideki karakterlerden de görülebileceği gibi ağzından allah lafı düşmeyen sözde müslümanlar çocuğun cinsel istismarı gibi en ahlaksız eylemleri yapmakta tereddüt etmiyorlar. güya bunlar müslüman ve cennete gidecek (cehennemde cezasını çektikten sonra). ama hayatını ahlaklı, dürüst bir şekilde yaşayan, çevresine ve insanlığa zarar değil fayda getiren ama içki içen veya allah'a inanmayan insanlar cehenneme gidecek öyle mi? eğer cennet, cehennem varsa ve sırf allah'a inanmadığı için cehenneme gidecekse ben böyle adalete...
tek bir insanın bile kurtarılabileği ihtimaliyle gelen dış yardım önerilerini reddetmek nasıl bir kafadır...
10 tane fazladan battaniye alıp göndermek varken, tırın dört bir yanına hayvani brandalarla "ak parti yardımıdır" diye yazmak nasıl bir müslümanlıktır...
devlet eliyle yardım yapmayı geçtim, vatandaşın yardımlarını bile organize edemeyip eline yüzüne bulaştırmak nasıl bir beceriksizliktir...
kanal-24, stv, kanal-7 gibi kanallarda, bölgeden canlı yayın yapan muhabirler karanlıktayken, kamera açısında tek bir ışık gözükmezken, bölgenin belediye başkanları, muhtarları hiçbiryerde elektrik yok derken, koca puntolarla ve bağıran seslerle "her yere elektrik veriliyor, devlet başarılı" diye söyletmek nasıl bir utanmazlıktır...
daha depremin ilk saatlerinde bölgeden açıklama yapan başbakan'ın "geçenlerde açılışını yaptığımız hastane..." diye reklam yapması nasıl bir vicdandır...
beceriksiz bakanların dert yanan vatandaşları azarlaması nasıl bir kibirdir...
ve, "gebersin kürtler, iyi oldu" yaklaşımı nasıl bir insanlıktır...
hem erciş'te hem de van merkezde öğrenci yurtlarının ve evlerinin yıkıldığını öğrendiğimiz deprem. zaten çoğu öğrenci yurtlarda yer olmadığı için açıkta kalıyor, yer bulabilenler ise hayvanı bağlasan durmayacak koşullarda yaşamaya çalışıyrlar. üstelik can güvenlikleri bile yok.
yılda 400.000 konut inşa edebilecek kapasitede olduğuyla övünen, utanmadan venezuella'ya bile konut yapmaya talip olan toki ve akp hükümeti öğrencisine güvenli bir yurt yapamıyor. neden?
- öğrenci cemaatlerin kucağına düşsün diye.
- beyni yıkanıp akıl ve mantığın yolundan değil, şeyhlerin, padişahların yolundan gitsin diye.
- mezun olup iş bulduğunda düzene uysun, rant uğruna deprem güvenliği olmayan konutlar inşa etsin, bunlara izin versin, göz yumsun diye.
- cehalet kol gezsin diye.
bugün bir marlboro 9,00 tl. bunun 7,56 tl'si direkt devlete giden vergi.
geri kalan 1,44 tl ise philip morris, perakendeci, dağıtımcı vs. arasında paylaşılıyor.
devletin sadece sigaradan elde ettiği vergi geliri, toplam vergi gelirlerinin %15'i. yani kimse sigara içmese devlet battı gitti.
gelelim sigara içenlerin sağlık harcamaları vs. nedeniyle devlete yük oluşturması meselesine.
sigara içen birinin sadece sigara vergilerinden ortalama 40 yıllık verdiği vergi basit hesapla 70.000,00 tl (faiz hariç). yani sigara içenler içmeyenlere göre bu kadar fazla vergi veriyor. ayrıca sigara içenler içmeyenlere göre 10-20 yıl daha az yaşadıkları için emeklilikte alacakları paralardan da devlet tasarruf ediyor.
diğer yandan sigara içmeyenler uzun yaşayıp sürekli sağlık hizmeti gereksinimi duyuyorlar ve uzun yıllar emekli maaşı ödeniyor kendilerine.
sonuç olarak sigara içenler hem devlet için, hem de sigara içmeyenler için bulunmaz nimet.
gün itibariyle pkk'nın kandil elebaşı murat karayılan'ın iran tarafından canlı olarak yakalandığı haberini herhangi bir doğrulamaya gitmeksizin ekranlara getirerek kendini rezil eden ve ne hallere düştüğünü bir kez daha gösteren hükümet kanalıdır. işin ehli olmayan insanları - sırf birilerinin eşi, dostu, fikirdaşı, hizmetkarı olduğu için - bir yerlere getirmenin ne denli vahim sonuçlara yol açabileceğini de bir kez daha gözler önüne sermiştir bu olay.
devlet ciddiyetinin kaybolduğu, kulaktan dolma bilgilerle haber yapıldığı, intikam almak için koca silahlı kuvvetlerin perişan edildiği, ne suç işlediğini bile bilmeden insanların tutuklanıp senelerdir hapiste yattığı, cemaat bağlantılıları devlet dairelerine doldurabilmek için gençlerin tek umudu olan sınavların gayri-ciddi hale getirildiği, şort giyiyor diye insanların dayak yediği, üniversite diye saçma sapan kurumların açılıp içlerinin aklı ve bilimi rehber edinmekten yoksun kul öğretim görevlileri ile doldurulduğu, kendini dünya lideri sanan bir adamın egosunun tatmini için dış politikada saçma sapan işlere kalkışıldığı, sağlık hizmetlerinin iyi bir para kaynağı olarak görülerek yandaşlara teslim edildiği... bir ülkede yaşar hale geldik.
bakalım daha neler göreceğiz. içinde bulunulan durumun farkına varılması zordur, dışarıdan bakılmağı ya da tarafsız olunmadığı sürece. şu an içinde bulunduğumuz durum ise tam anlamıyla bir diktatörlük rejimi. kimse halkın iradesi falan demesin. kaddafi de, saddam da, mübarek de halkın iradesiyle hatta %90'ının iradesiyle seçiliyorlardı. ama bu durum onların birer diktatör, rejimlerinin de dikta rejimi olduğunu değiştirmez. tıpkı recep erdoğan'ın bir diktatör, türkiye'nin de diktatörlükle yönetilen bir ülke olduğu gerçeği gibi...
pkk terörünün ve kürt sorununun ortaya çıkış koşulları, sorumluları gibi konuları bir kenara bırakalım. neticede ortada bir sorun var ve bunun devlet yani hükümet tarafından çözülmesi gerekiyor (sivil toplum kuruluşları, asker, devlet kurumları ve vatandaş katkısı gibi faktörler de önemli ama bunları sağlayacak olan ilk el yine hükümet). sanırım bunda hemfikiriz.
peki 30 yıldır yaşadığımız bu sorunun çözülemeyişinin en büyük müsebbibi kim? tabi ki akp. niye mi? çünkü bu 30 yılın 10 yılında iktidarda olan başka parti yok. dolayısıyla akp kimseye, geçmiş hükümetlere, muhalafete, askere suçlamalar yöneltmesin. 10 yıldır aralıksız iktidar olan ve ülkeyi demir yumrukla yöneten, dediği dedik, astığı kestik bir iktidarın "biz çözeriz ama rerörö" demeye hakkı yok arkadaş...
kürt meselesinin ve pkk terörünün en büyük sorumlusu akp olduğuna göre, ona oy verenler de o kadar sorumludur. şimdi akp'ye oy verenler nerde mi? tayyip hazretlerinin kandırıkçı konuşmalarıyla teselli olmayı bekliyorlar...
2 yıl aradan sonra geçen hafta 1 günlüğüne izmir'e gittim. daha önceki günlerde de bodrum, alanya, istanbul, fethiye ve marmariste bulunmuştum. tüm bu tatil yörelerinde inanılmaz güzellikte türk-yabancı kızlar gördüm. ama izmir'de çok kısa sürede gördüğüm kızlarla karşılaştırınca izmir'in değerini bir kez daha anladım.
saçmalamayın arkadaş, izmir'deki kadar güzel kız türkiye'nin hiçbir yerinde yok!
tunus'la başlayıp mısır'la devam eden ve şu sıralarda da suriye'de ciddi biçimde etkileri görülen halk protestolarının, isyanların, demokrasi ve özgürlük isteğinin altında yatan şey şudur:
başta amerika olmak üzere fransa, ingiltere ve almanya gibi dünyayı yönlendiren ülkeler tüm bu ortadoğuda vuku bulan olayları bizzat planlamakta ve eyleme dökmektedir. bilindiği gibi her 3-5 yılda bir dünyanın herhangi bir yerinde savaş olmazsa silah tüccarları yani dünyayı yönlendiren güçler gelir elde edemez. bu nedenledir ki silah lobisi sayesinde dünyanın herhangi bir yerinde belli dönemlerde savaş çıkartılır ve bunun için de çok kolay bahane üretilebilir. son dönemlerde özellikle obama'nın izlediği politikalar (afganistan ve ırak'tan aşamalı çekilme gibi) silah lobisinin işine gelmemekteydi. bu nedenle durgun bir döneme girilmişti. dünyada yaşanan ekonomik kriz nedeniyle de süper güçler silaha ve savaşa yatırım yapmama taraftarı idi. ancak ortadoğuda yaşanan olaylar sayesinde süper güçler silah ve savaş masraflarını bedavaya getirdi.
nasıl mı?
işte kritik nokta burası. ortadoğudaki diktatörlerin (kaddafi, mübarek ve diğerleri ve yakın çevreleri) amerika ve avrupa bankalarında devasa büyüklükte paraları var. bu paralar öylesine büyük ki, sırf kaddafi'nin 200 milyar doların üzerinde parasının olduğu söyleniyor. tabi bunlar sadece buz dağının görünen yüzü.
süper güçlerin yaptıkları şey ise, ortadoğu ülkelerinde karışıklık çıkardıktan sonra diktatörlerin tüm hesaplarına el koymak! işte böylece savaş bedavaya geldiği gibi, belli kesimler de bu paralardan nemalanıyorlar.
sonuç olarak tüm ortadoğuda atılan her bomba, sıkılan her mermi orada yaşayan halkın kendi cebinden çıkan paralarla gerçekleşiyor.
günün birinde bize de aynı şeyi yapmak isteyeceklerinden ise kimsenin kuşkusu olmasın...
başvurduğunuz pozisyonla ilgili diğer firmalarda/kurumlarda çalışanların ortalama ne kadar maaş aldıkları hakkında fikir sahibi olun. iş görüşmesinde "maaş beklentiniz nedir" diye bir soru kesinlikle gelecektir ve siz işsizliğin verdiği eziklikle az istersiniz. sonra da o maaş bir türlü yükselmez ve size zamanı geldiğinde söylerler "senin istediğin maaşı verdik" diye. o yüzden fazla da uçmadan hakettiğiniz ve benzer pozisyondaki meslektaşlarınızın aldıkları maaştan daha azını istemeyin.
çembersel mod şifresini uygulamak, çalışıp çalışmadığını test etmek için ösym'nin yayınlamaya başladığı aday kitapçıklarından rastgele bir tanesini indirdim. indirdiğim kitapçık 11196.24500 numaralı kitapçıktır. çembersel mod formülü matematik testine uygulandığında soruların 3/5'i doğru olarak bulunuyor. yani 40 soruda 24 doğru. yanlış olan 16 soru da 4 doğruyu götürünce geriye 20 net kalıyor. 20 matematik netinin nelere kadir olduğunu varın siz düşünün. diğer testlere ve kitapçıklara bakmadım. bakan arkadaşlar numaralarıyla birlikte yazarlarsa kanıt olarak burada birikir ve doğruluğunu herkes açıp anlayabilir.