2002 seçimlerinde de yaşadığı sürece başkasına oy verirsem sanki geceleri uyuyamazmışım hissedip, yine kendisine oy verdiğim, ölüm haberiyle de bütün aileyi ağlatan dede yadigarı... Allah rahmet eylesin.
offff offf... sabahtan beri pencereden yağan yağmura bakıp, dedecimm bak sevgili karaoğlanın yanına geliyor diyerek, gözlerimden akan yaşların yağmura karışmasına izin verdiğim bir günde, düşündüğümde içimin daha da sızladığı tören olacak.
bi de bizim san marino maceramız vardı milli takımla. hatırladınız mı? avrupada minicik bir ülke. bütün takım kasap, bakkal, polis, öğretmen vb.ydi. ama adamlar ilk puanlarını bizden almışlardı. sene 92-93 olsa gerek. ayağımı kırmış evdeyken ben. hey gidi beee
2001 yapımı julio medem'in yazıp yönettiği,Paz Vega'nın tutkulu aşık lucia rolüyle ve sevgilisinin tek gecelik aşkı elena'nın adadaki pansiyonuyla işte bunu istiyorum dediğim filmdi. Yıllar evvel izlemiş, pek sevmiştim. Dün gece Business Channelda rastlayınca gecenin bir yarısı, yine izledim. reklamlarla yapılan sansürleri saymazsak ki sayalım çok gereksizdi, gece yattığımda gözlerimde yaşlarla, bir adaya gidip parmaklarımın arasından dökülen kumları izlemeyi, şarabımı alıp, ayın şavkını seyretmeyi hayal ettim. gelelim kısaca konuya, bir garson olan lucia, yazar lorenzoyla tanışır ve aralarında tutkuyla karışık bir bağ oluşur. lorenzonun bir adada bir gecelik beraberliğinden kızı olduğunu öğrenmesi ve onu bulma telaşı, luna adlı küçük kızın ölmesi, anne elenanın o adaya gidip pansiyon işletmesi, çocuk bakıcısı belen'in üvey babası carlos'un pansiyonda yaşamaya başlaması, lorenzonun öldüğünü sanan lucia'nın adaya gitmesiyle bu birbirinden bağımsız ama bir şekilde ilişkili insanların adada buluşmasıydı film. muhteşem ışık oyunları, artık ağlayamıyorum diyen elena'nın lorenzoya sarılıp ağlaması, * güzel belen'in üvey babasına aşkı... izleyin yani. business channel yine tekrar yapar diye düşünüyorum.
business channel'da şu an gösterilen, 4.000 mark karşılığı hapishaneye gidip mahkum-gardiyan olmayı kabul deney insanlarının hayatlarının içine nasıl girdiğinizi anlayamadığınız, sizi hırpalayan bir film. tekrar yayınlarlar diye düşünüyorum.
before chris b.c. diye de söylenir. sponge bob'ın bir bölümünde tarih öncesi zamanda geçen bölüm, ateşi bulurlar vb. olaylar gelişir. ama bizi ilgilendiren yeri, film başlamadan önce ekranda yazan sponge bob b.c. (before comedy) kısmıdır. *
Güneşin kemiklerimi ısıttığı, sıcak rüzgarın yüzümü yaladığı bir öğle üzerinde pervaneli uçakla indim Saraybosna'ya. Saat farkı -1. inişe geçmeden önce, bir yılan gibi kıvrılarak geçen irili ufaklı nehirlerin, çatıları kar tutmasın diye üçgen olan az katlı evlerin ve yeşilin binbir çeşidine bakıp; yeşile doyarak, ruhumu, gözümü dinlendirmiş olarak döneceğim buradan. Havadan sevdim, karadan daha çok severim, dedim. Otelim, Saraybosna merkezden tramvayla 30 dk. uzaklıkta, Zeljeznica nehri kıyısında, Ilıca mevkiinde kaplıca tesisiydi. Eşyaları otele bırakıp, yeni bir ülke, yeni bir şehir, yeni yüzler ve yeni tatlar peşine düştüm. yukarıda ne yediğim içtiğim yazılı olmakla birlikte, içime dolan hüzün asla kelimelere dökülemeyecek kadar fazlaydı. bir hafta oradaydım ve bu süre boyunca gözümde nemle dolaştım. Aliye izzetbegoviç'in türbesinin olduğu şehitlikte 1992de 29 yaşında şehit olan oğlunun mezarını temizleyen baba ve mezara bakıp ağlayan annenin yanında ne hissederseniz işte onlarla doluydu içim. anne ağladı, ben ağladım, sularla mezar ıslanırken, yaşlardan benim göğsüm ıslandı. fotoğraf çekip, yazmaya giden ben, pulitzer ödülü alacağımı bilsem o kareyi çekemezdim. ne türbe ne de şehitlik fotosu çekmeden ayrıldım bu yeşilin binlerce tonunu, suların en berrağını içine almış, hüzünlü, boncuk gözlü, bizden insanların ülkesinden. Mostar ve Travnikte de aynı duyguları yaşadım. Havadan sevmiştim ya, karadan da sevdim. Gidin ve siz de sevin.
yeme içmeden bahsetmişken, bizim inegöl köfte gibi ama sunumu tamamen farklı cevabcici denilen köfteleri ve hepimizin mutlaka bir yerlerde yediği boşnak böreği en popüler olanı. onun dışında istediğiniz herşeyi rahatlıkla yiyebileceğiniz bir ülke. çay yok, kahve ise bosnian coffee dedikleri küçük saplı cezveyle ve yanında sert küp şekerle-mis gibi kokulu lokumla ikram edilen türk kahvesi. bunun dışında kendi markalarını yaratıp, filtre kahveyi ucuza getirmişler.
haziran 2006'da izninin bir haftasını bu ülkede geçiren ben, Bosna-Hersek hakkında kısaca bilgi verip, keyifli ama bir o kadar da hüzünlü gezimi anlatmaya başlayayım.
1 Mart 1992'de Yugoslavya'dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden, Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin yerel ismi Bosna i Hercegovina. Avrupa'nın güneydoğusunda, 20 km.lik bir kısmı Adriyatik kıyısında olan (ki Nuzi isimli bu kent Hırvatistan'ı ikiye bölüyor, savaş sonrasında size de denizden biraz pay düşsün diye lütfetmişler burayı), Hırvatistan ve Yugoslavya'yla sınır, yazları sıcak, kışları soğuk geçen, her yanı dağlar ve vadilerle çevrilmiş bir Balkan ülkesi. Başkent Saraybosna. Yönetim şekli Başkanlık tip Cumhuriyet. Meclisi, temsilciler ve halk meclisi olmak üzere iki aşamalı ve 6 ayda bir değişmektedir. Anayasa, genel hukuk kuralları çerçevesinde düzenlenmiş, Dayton Anlaşması'yla 14 Aralık 1995'de kabul edilmiş. 3,5 yıl süren ve soykırıma kadar giden savaş, ülke kaynaklarının tükenmesine sebep olmuş. Sanayi altyapısına sahip olmasına karşın Bosna-Hersek, Makedonya'dan sonra eski Yugoslav devletleri arasında milli geliri en düşük ülke. KM diye adlandırılan para birimi convertible mark. (okunuş itibariyle kaem ama her şeyi kendimize uyarlamayı pek seven bir millet olarak, gaymeden geliyor bu isim demişliğimiz de vardır gezi boyunca.) 1 KM 1 TLye denk. Bu da size alışveriş yaparken ne kadar para harcadığınızı kontrol edebilme kolaylığı sağlıyor. Gazlı içecekler 0,85-1,5 KM arası, kahve 1 KM, su 0,75 KM, yiyecekler ise yerine göre değişmekler birlikte 3-5 KM civarı. Ziraat Bankası hem şube olarak hem de ATM makinesiyle karşınıza çıkıp hoş bir sürpriz yapıyor. Para bozdurmanız kolay ayrıca euro ve doları alışverişlerinizde de kullanabiliyorsunuz.
arkadaşlar malum yaz geldi kapıya dayandı. kış aylarında kazakların altına saklanan göbüşler bir bir ortaya çıkıyor. kadın erkek fark etmez diyerek her yaz bir ay boyunca yaptığım ve faydasını gördüğüm bir diyeti sizlerle paylaşmak boynumun borcu. unutmadan bu diyet üç gün uygulanıyor, 4 gün ara verip tekrarlanabiliyor. arada abartmadan yemeye devam ediyorsunuz. sonuç mükemmel.
1. gün
sabah : ½ greyfurt, 1 dilim kemek ekmeği, 2 yemek kaşığı fıstık ezmesi, şekersiz, sütsüz çay veya kahve.
öğle : 100gr. ton balığı, 1 dl. kepek ekmeği, sade kahve çay veya soda
akşam : 100gr. herhangi bir çeşit et, 200gr. taze fasülye, 1 küçük elma, bir küçük kase vanilyalı dondurma.
(et ve fasülyeleri bir arada teflon tavada soteliyorum. haşlama yemektense daha lezzetli oluyor)
2. gün
sabah : 1 katı haşlanmış yumurta, 1 dilim kepek ekmek, şekersiz çay veya kahve.
öğle : 200 gr. lor peyniri, 5 adet eti form/altınbaşak
akşam : 2 adet sosis, 200gr. brokoli, 100 gr.havuç, yarım muz, yarım kase vanilyalı dondurma.
(brokoli ve küçük doğradığım sosisleri az suyla teflon tavada pişirip, rendelediğim orta boy havuçla süsleyip salata çanağında tv karşısında yiyorum.)
3. gün
sabah : 1 dilim cheddar peyniri, 5 adet form bisküvi, bir küçük elma. sade çay veya kahve
öğle : 1 katı haşlanmış yumurta, bir dilim kepek ekmeği.
akşam : 200 gr. ton balığı, 200 gr. karnıbahar(bu mevsimde pek olmuyor yerine brokoli. bir kutunun yarısını bir önceki akşam kullanıp kalanı bu akşam tüketebilirsiniz.) yarım kase vanilyalı dondurma ve küçük olanlardan yarım kavun.
yemek aralarında mümkünse su-soda dışında bişey tüketmeyin deniyor ama ben açık şekersiz çay içiyorum. siz bilirsiniz :)
herkese sağlıklı, huzurlu, yağsız günler dilerim.
Şehrazat'ın şarkıcı olarak bilindiği günlerden bir şarkı. O yıllarda çok sevilen filmlerinden biri olan "Kelebek"in müziğine Fecri Ebcioğlu söz yazmış ve Şehrazat söylemiş. pek de güzel olmuş. dinlemekten sıkılmadığım bir şarkı. odeondan çıkan bak bir varmış bir yokmuş albümünde var. sözleri de şöyle.
Sen her bahar duyduğum en güzel aşk masalı
Seni rüzgarlardan yağmurdan herşeyden saklamalı
Sen her bahar duyduğum en güzel aşk masalı
Seni ellerle değil gözle sevip okşamalı
Aşkın sanki bir kelebek seni sevmek ölmek demek
Sensiz bahar olmuyor tıpkı benim kalbim gibi
Kimse beni sormuyor demek ki bahar bitti
Aşkın sanki bir kelebek seni sevmek ölmek demek
Sen bahar duyduğum en güzel aşk masalı
Seni ellerle değil evet sevgilim gözle sevip okşamalı
(bu kısım müziksiz şiir gibi okunur. o zamanın rap tarzı)
Aşkın sanki bir kelebek seni sevmek ölmek demek laylay layyy
açılan başlıklarla geçmişe dönmek, yazdığınız her kelimeyle o anı yeniden yaşamak pek bi keyiftir. bunu bize yaşatan sözlük var olsundur, çok yaşasındır.
hasan'ın tribünlerden gelen gol haberiyle maçı bırakıp sevinmeye başladığı ve ne yaptığını bilemeden dönüp durduğu, bizim kapalıda ağladığımız, çıldırdığımız, şampiyonluk ilan edilsin diye beklerken, ömrümüzün bi kaç yılını da sigara üstüne sigara içerek kısalttığımız, anamızın ak sütü gibi helal bir galibiyetle şampiyonluğu kutlandığımız maçtır... saatleri 20.45e ayarlayıp maça başlamışızdır. bu da bizim uğur denememizdi. *
Bana kapalı üstte, koca tribünü öptüren şampiyonluktur. sabrinin attığı 2.golden sonra soluk alıp, denizlinin golüyle ağlamaya başladığım, febe maçının son 10 dakikasının ömrümden 3 yıl götürdüğü ama allah'ım, yumurtaya can veren rabbim, şu azizi bildiğin gibi yaptın yaaaa, sana şükür allahım dedirten şampiyonluktur. neymiş aziz efendiiii, senden büyük Allah varmış. maça gitcem diye anneme bile gitmemiş, telefonla anneler gününü kutlayıp, sana kupayla döncem annemmmm demiştim. gece yarısı yanına uğrayıp, şampiyon anneciğim ne istersen iste bendennnn diye şarkılar söylerken eeee artık bi burma bilezik alırsın bana demesiyle, olduğumuz yer bir bardı, neeeee düdüklü tencere mi diyerek sıyırmaya çalıştığım 14 mayıs 2006 gecesi, 30 kusür senelik hayatımın en güzel gecesidir. bir de kendimi, gecenin 3ünde tvde uçaktan inen azize'ye doğru parmak hareketi yaparken yakalamışlığım vardır ki, helal demişimdir kendime. bir de unutmadan eklememeliyim ki, en son ağladığım şampiyonluk 13 senenin üstüne şampiyon olduğumuz ve benim hiç şampiyon olmadan galatasaraylı olduğum zamandır. kapalıdan bi arkadaşın da bana sarılıp, sezonun başından beri buradasın, bu şampiyonluk senin ablaaaaa demesidir ki, beni daha da ağlatmıştır. *
hiç kimsenin bjk yattı demeye hakkı olmadığı gibi bütün galatasaraylıların ölüp ölüp dirilmesine sebebiyet vermiş bir maçtır.1-0, 1-1, 90+3de 1-2 olan inanılmaz keyifli bir maçtır. Bu nasıl bir satılmış maçsa, uzatmanın son saniyesinde top hasan kabzenin ayağına gelecek vuracak ve gol olacaktır. ondan birkaç dakika önce de ibrahim vuracak ve mondragon köşeden topu çıkaracaktır, necati penaltıda topu direğe nişanlayacaktır. tertemiz bir maçtır ve hakan'ın gözyaşları bunun kanıtıdır. nereden biliyorum çünkü ben de kendimi o kadar sıkmışım ki golden sonra ağladım. herkes üzerine düşeni yapmış, bjklı futbolcular tüm söylentilere karşı harika oynamış ve gs taraftarının da saygısını kazanmıştır. Sanki cimbomum son dakikada hiç gol atmamış *, bjk sahasında bu sene hiç yenilgi almamış gibi... sadece yıldırım demirören'in talihsiz açıklaması ve adnan polat'la yenen yemek herkesi rahatsız etmiş, keyifli bir derbiyi tatsızlaştırmıştır. bu 3 takımın (gs-bjk-fb) yıllarca kendi aralarında oynamış olduğu maçlar 3 ihtimalli maçlarken, niye son 4 senedir tatsızlaştırıldığını anlayamıyorum. lütfen futboldan bizi soğutmasınlar. nerede o eski maçlar, nerede o başkanlar, nerede o güzel tribünler dedirtmesinler. lütfen. sezon sonuna kadar yüreğimiz ağzımızda, heyecanlı geçen ligi, boğazımıza tıkamasınlar.
her sene 6 mayısta kutlanan, hızır ve ilyas peygamberlerin buluştuğu gündür. doğanın yeniden canlanmasıdır. çocukluğumun 1980lerdeki eyüp semtini ve komşuluklarını anmama vesile bir gündür. üzerinden atlanan kocaman ateşler, gece yarısına kadar sokakta kalmanın sevinci, gül ağacına asılan kırmızı keseler, ağaç altına taşlardan yapılan evler, arabalar, kocalar :) islamiyet de bugünü kabul eder ama dinin haram kıldığı şeyleri yapmamak gerektiğini de belirtir. biz çocuktuk, eğlenmek hakkımızdı.
bu sene roman prensesi de ülkemize gelip, eğlenceye katılacakmış.
alırım veririm yapan iki şeker oğlanın, maç için eleman seçmeleriyle, adidas'ın son reklamı beni benden almıştır. kaptan benim diyerek yerden parayı alan parmaklarını yerim senin 10+ jose. *
ahaaa şimdi hakan hasan'a bascak tokatı dediğim, yine taraftarın 3-0 4-0 olur bu maç lafları arasında iki farkla yenersek öpüp başımıza koyalım dediğim, sinirden yine yarım paket sigara, bir paket çekirdek bitirdiğim, song sakatlanıp çıktığında forması soyunma odasında kalan emre yerine, hazır hoplayıp zıplamış ısınmışken ben gireyim bari oyuna dediğim, fth'nin dediği gibi sezon sonuna doğru maça gelip koltuk tepesine çıkanlara küfrettiğim bir maç olmuştur netekim. haaa eğlendim mi, çokkkk :)
acayip filmdi. içinde bir tane meme, popo olmadan çekilen ama erotizmi de hissettiren hala ne olduğunu anlayamadım sinemaskop yapım. bana niyeyse sonu itibariyle selvi boylum al yazmalım'ı hatırlattı. aşk çaba ister, aşk emek ister diye. yaaa kaptan smith öööle; bana güvenme, bana güvenme diye dolaşırsan, sevgiliyi sevgiye kaptırırsın. *
her uçuş için 3-5 koltuk ayırıp, hepsinin acenta çalışanlarının eşine dostuna satılmasıyla sonuçlanan kampanya. kampanyayı haber veren acentacı arkadaş aradıktan 5 dk. sonra bütün biletler bitti.
saç boyası markası. ateş kızılı, nar kızılı, bilumum kızılları diğer boyalar gibi akıp oranızı buranızı boyamaz. hatta uzun zamannnn akmaz. ucuz ama güzeldir.
bakkala gazete ve ekmek almaya gönderilip, paranın kalanıyla da arkadaşlarıma leblebi tozu ısmarlayıp, eve bir saat sonra gidince güzel bi dayak yemiştim. çok acımıştı canım. habersiz evden uzaklaşmamak lazım demişti babam. bir daha yapar mıyım? evet yaparım :) amannn be sözlük yine anılara daldım *
5 sezon önce santra yakınlarından diyarbakırspor'a attığı golü unutamadığım, galatasaray'dan böyle gidişine ise asla alışamayacağım, kanı sarı kırmızı akan, sahaların hırçın ama en güzel gülen defans oyuncusu.
mehmet murat somer'in burçak veral :) adlı travesti karakteri gibi bir gay arkadaşım olmasını isterdim. gündüz yazarın tabiriyle "aslan gibi" delikanlı, geceleri travesti bar işletmecisi. akıllı, kültürlü, tutkulu, bakımlı... **
11 Ekim 1922 de yapılan Mudanya Mütarekesi'yle Türk-Yunan savaşı sona erdi. Mütarekeyi, Türk orduları başkomutanı adına Batı Cephesi komutanı ismet Paşa imzalarken, Yunan delegeleri yetkileri olmadığını söyleyerek imzadan kaçındılar.