yeni öğretim üyesi olmuş hoca tipi: bu hocalarımız derse gelir ve pek etrafa bakmadan monitöre bakarak anlatırlar bütün dersi, bazen öğrencilerin şakalrına maruz kalabilirler. sınavlarından iyi not alınabilir
hayatı taşkala erkek hoca: derse gelir sürekli muhabbet etme amacında olan,yer yer müstehcen espriler de yapan hatta öğrencilere el şakaları bile yapabilir,soruları verir sülalesi rahattır pek umursamaz.
evde kalmış kokoş bayan hoca: bu hocalarımız ise 30'lu yaşlarının son demlerini yaşayan armudun sapı üzümün cöpü diyerek bir koca bulamamış, genelde sarışın, derse zamanında gelip zamanında giden, dersi de iyi anlatan hocalarımızdır. soruları zor sayılır.
çok alıngan balık etli bayan hoca: alınganlığı kilo takıntısına bağlıdır bu hocamızın, dersi anlatırken de hep bi telaşbi heyecan bi ııı'lama olur. yeri gelirse alınıp dersi bırakıp sınıftan çıkar, sorularını en zorundan hazırlamaya çalışır.
aşırı mülayim hoca tipi: bu tipimizde cinsiyet ayrımı yoktur kadın erkek olsun mülayimdir işte bunlar, etliye sütlüye bulaşmaz,dersini anlatır önemli yeri söyler gider.
zengin ve yavşak erkek hoca: bu var ya bu en tehlikelilerdendir, hep fiyakalı giyinir sınıfın abaza not delisi kızları da hocanın egosunu tavan yaptırmıştır zaten. sosyal ortamı da iyi kullanır, ders soru vs. de pek sallamaz.
literatür delisi yayıncı tip: derslerinde sürekli şu kadar yayınım var, vay efendim filanca dergide yayınlanan makalelerim var da var işte bunda, soruları da yayınlarıyla orantılı olarak zorlaşmaktadır.
prof'um ben tipi: ilk cümlesi ben prof'um olandan pek hayır gelmez, kendisini üstün görür öğrenciyi küçümser, sevilecek yanı yoktur.
evde her şeyden sıkıldığın anlarda aklına gelir bu eylem. ne tv izleyesin gelir ne yemek yemek ne de biriyle konuşmak işte böyle sıkılmış ve amaçsız olunan anlarda gidip tuvalate zaman geçirmek en iyisi tavsiye ederim.
tanım: suriyedeki iç savaş nedeni ile ülkelerini terk edip türkiyeye kaçıp gelen suriyeli sığınmacılara evlerini kiralayan ve 'yazık işte garibanlara ev veriyoruz' diyen insanlardır.
efendim önce tanımı yaptım ki şimdi uzun uzun yazabileyim.. malumunuz bu suriyeli sığınmacıların en çok ikamet ettiği şehirlerden biri hataydır.elinizi sallasanız suriyeliye çarpıyor; hastanede, pazarda, sokakta vs vs heryerde bunlar var.
ve bizim yardımsever(!) müslüman ev sahiplerimiz onlara evlerini kiralıyor, gel gelelim normal kiranın iki misline. sıradan bir aileye 250 300 lira aylık kira alırken söz konusu suriyeli olunca kiralar 400 500'den başlıyor.tabii adam istediği paraya kiralar diyenler olabilir aranızda ama benim esas değinmek istediğim o ev sahiplerinin etrafta 'yazık garibanlara, müslüman kardeşlerimize başlarını sokacak evleri yoktu sahip çıktık onlara' diyerek dolanmaları..
ayrıca bu tip uyanık* türkler bunlarla da sınırlı değil. suriyelileri inşaatlarda bir amelenin günlük yevmiyesinin yarı parasına çalıştıran inşaat sahipleri,suriyeli kadınlara tandırda ekmek yapması için izin verip her ekmek yapandan 3 5 ekmek haraç alan tandır sahipleri de vardır. örnekler çoğaltılabilir..
sonuç olarak bu sığınmacıları sevmeyebilirsiniz* ama esas mesele vicdanı kaybetmemek, onlar da insan ve fırsatçılığın lüzumü yok.
edit1:imla
edit2: iki ay sonra bana entry yazdıracak kadar dolmuşum bu adamlara.
bunlar eski samimi mahallelerde hâlâ varlığını sürdüren, kendi evlatları evlenip çocuğa karışmış olan teyzelerdir. aslında pek orta yaşlı da sayılmazlar, yaşını başını almış teyzelerimizdir ama bi kere başlığı orta yaşlı diye açtım, neyse bunlar sizi pek ilgilendirmiyor..
gelelim esas özelliklerineee.. efendim bunlar akşam üstleri evlerinin balkonlarına gizlenip sessizce meyve yiyip ya da çekirdek çitleyip zaman geçiren zararsız teyzelerdir. bunları esas özel kılan özellikleri ise gün içinde bakkala giden erkek çocuklarını her seferinde yakalayıp boş geçmemeleridir.
-evladım bakkala mı?
+evet teyzecim..
-sana zahmet bana da bi ekmekle bi demet de maydanoz alır mısın sana zahmet, der ve elindeki bozukları hemen atar aşağı.. işte püf nokta da elinde para ile beklemeleridir zaten.*
onuncu nesil yazarların diğer nasillerdeki yazarlar gibi normal yazar olmaları durumudur.
ne troll ne salak ne şu ne bu ne x* olmamalarıdır. her nesilde olduğu kadar onlarda da troll olanlar vardır elbet ama onlar ezmek yerin dibine sokmak da nedir.
zamanın da biz de en son nesil çömez yazarlar olmuştuk bizi de hor gördüklerini istememiştik o yüzden herkese saygı duyalım.
özellikle evde kulaklık takıp müzik dinlediğiniz anlarda vuku bulan bir histir kendileri. gönül rahatlığı ile dinleyemezsiniz o şarkıyı, lan biri beni mi çağırdı acaba deyip on saniyede bir kulaklığı çıkarıp evi dinlersiniz ama kimse çağırmamıştır her zamanki gibi.
ilişki başlangıcında ya da bitişinde, hadi bunu geçtim daha hayati bir mesele olabilir, çok acil para gerekebilir vs durumlarda attığınız zaman iletilmeyen mesajdır. beklersin beklersin ümidin iyice kırılmaya başlar, içinden söversin sonra kafanda bi ışık belirir acaba mesaj iletildi mi diye, bir bakarsın ki iletilmemiştir. hıyamına diyerek bi daha atarsın..
bir aylin aslım şarkısıdır.
tekerleme gibi bi giriş:
işte sana bir tango
Son bir hatıram olsun
Beni hatırladıkça ah
Gözlerin yaşla dolsun
Bisiklete binersin
Bizim oradan geçersin
Gözlükleri takınca ah
Zeki Müren'e benzersin
şarkı:
Bu gece benim gecem
Önümde tek kişilik
Rakım mezem
Bu gece vedalaştım geçmişimle ben
Hala eski moda aşklara inanırken
Kanatlandı uçtu kalbim
Yeni bir zalim
Ağladım Zeki Müren'le
Coştum Müzeyyen'le
N'olmuş canımı yaktıysa
O yar benim kime ne.
Bu keder benim neşem
Aşıkların tangosu bitsin istemem
Bu gece vedalaştım geçmişimle ben
Hala eski moda aşklara inanırken
Kanatlandı uçtu kalbim
Yeni bir zalim
Ağladım Zeki Müren'le
Coştum Müzeyyen'le
N'olmuş canımı yaktıysa
O yar benim kime ne
isminin önünde ankaralıyazan çeşitli şarkıcıların sayesinde edindiğimiz coğrafya bilgileridir.
örnek verecek olursak;
--spoiler--
Ankarayla polatlının arası
Arabayla gidersen yetmiş kilometre
Geliyor kız kalbimde üç beş sefer dahası
--spoiler--
--spoiler--
Elmadağda dostun var atın havanı
Gölbaşında tarlan var surun sefanı
Yaşlanınca görecem yavrum ben seni
Bulabilecen mi böyle balı receli
--spoiler--
--spoiler--
Ankara'nın bağları da
Büklüm, büklüm yolları
--spoiler--
--spoiler--
Burası başkent Ankara
Pabuç bırakmayız adama
Memleketimiz dere koçum
--spoiler--
--spoiler--
Şu Ayaş dedikleri Şu Ayaş dedikleri
bazlamadır yedikleri kara dut'dur yedikleri ve KızılcaHaman dedikleri Kızılcahaman dedikleri
Ahcitdir Giydikler ve
Beypazar dedikleri Beypazar dedikleri
Havuçtur yedikleri kesirdir yedikleri
--spoiler--
--spoiler--
Çorum ile Ankara'nın arası arası
Yaktı beni kaşlarının karası aman aman ey
--spoiler--
çevrede yeni yeni türeyen teyzelerdir. hatta sadece teyze değil böyle dayılarda mevcut olmuştur. şimdi efenim okuduğumuz bölüm itibariyle artık akraba, eş dost, konu komşu herkes rahatsızlığı ile ilgili bir doktora görünmek istiyor ve biz tıp öğrencilerine danışmaktadır:
-yeğenim sizin hastanede kalp profesörü* var mı?
+prof yok ama doçent var, yar doç var uzman var onlar olmaz mı teyze?
-olmaz evladım benim derdimi profesör anlar sadece
+o zaman başka bi hastaneye bak teyzecim.(içses:sanki önceden prof'a giderdiniz amk, beş seneye kadar kocakarı ilacı yapan bendim sanki)
en basitinden bu şekilde örnekler vardır. işte bunlar hep sosyete özentiliği.
yaklaşık 40 gün önceye kadar sahip olduğum görüştür. etrafta birbirini seven mutlu çiftler görüp 'insanlar gerçekten birbirlerini seviyorlar, ama ben böyle birini sevecek bir adam değilim, sevgi aşk işleri bana göre değil. ben beceremem birini sevemem' derdim..amma taa ki beni seven biriyle karşılaşıncaya kadar..
insan gerçekten birini sevebiliyor, sürekli onu düşünmeye başlayabiliyor, sürekli onun yanında olmak isteyebilir, gerçekten çok güzel bir şeymiş, siz siz olun benim gibi bu düşünceye kapılmayın ve allah herkese bunu yaşatsın,amin.
tam başlık: açılan ilaç prospektüsünü tekrar eskisi gibi katlayabilmek.
alınan ilacın ne işe yaradığını, zararını falan anlamak için okuduğumuz prospektüsü, işimiz bittikten sonra tekrar aynen eskisi gibi katlamak çok zor başarılabilen bir şey olsa gerek. eski katlama izleri üzerinden bile katlamak kolay olmamaktadır.
tabi bazıları hariç, dört kez katlananlar falan çok basit.
çevremizdeki yollarda sık sık görebileceğimiz ve mühendislik harikası(!) olan rögar kapaklarıdır. nasıl oluyor da binlerce kapaktan bir tanesi bile asfaltla aynı sevide olmaz.. kimisi daha alçakta kimisi daha yüksekte, illa zıplatacaklar o yolda.
ezeli rakip, ebedi dosttur. futbol ve camia işi sadece sanal ortamda ya da transfer piyasasından ibaret değildir, önemli olan türk futbolu ve bu oyunun keyfini çıkarmaktır.
tabi ki yenen takım yenilene takılacak, ama abartmamak hakaret boyutuna getirmemek lazımdır, kısaca fener olmazsa cimbom böyle büyük olmazdı, cimbom olmazsa fener böyle büyük olmazdı..
televizyonlarımızda bolca şahit olduğumuz spiker ve onların yanlarında yorum yapan dır dır konuşan yorumcu abilerimizdir.
ağız tadıyla bir maç izlemek artık zehir olmuştur, her pozisyona, şuta, pasa gerekli gereksiz yorumlarda bulunmak, sürekli futbolumuzu kötülemek, barcelona ile karşılaştırmaktan başka bir şey bilmeyen kişilerle bu maçları izler olduk. radyodan dinlemek daha zevkli oluyor bazen
hani vardır ya, abi önce bi muhabbeti kurarım sonra işi aşk meşk konularına getiririm baktım boşta sevgili oluruz, amacı gütmeden sadece hoş sohbet etmek için bir kızla konuşmaktır.
ama bu konuşma kız kanka olayı gibi de değildir. yani yakın kız arkadaşlarımız vardır onlarla her şeyi paylaşırız dertleri sevinçleri falan, öyle de değil.
karşıdaki kız, yani öbür gözle bakabileceğiniz biz kız* ama sadece sohbeti, sizi güldürebilmesi, moral vermesi falan işte ne bileyim..*
Virginialı çiftçi, Amerikan Bağımsızlık Savaşı sırasında ingilizlerden yana olanları cezalandıran düzmece mahkemenin başkanı. Linç etmek fiili onun adından gelmektedir.
Yozgat Müftü Yardımcısı Nasuf Yaylagül'dür kendileri.
yaptığı bir açıklamada
--spoiler--
Sen kızın, eşin oynarken bakacaksın, susacaksın. Lise Caddesi'nde kızlarla, oğlanlar bir araya gelmiş konuşuyorlar, bunun adı deyyusluktur
--spoiler--
demiştir.
yorum sizlere kalmıştır.