kafasını boşaltmak ve kendini iyi hissetmek üzere deniz kıyısında dolaşmaya çıkmış kişinin kumsala oturduktan sonra gerçekleştirdiği rahatlatıcı aktivite.
maraton programına göre, galatasaray başkanı dursun aydın özbek" in, 3-1" lik kasımpaşa yenilgisinden sonra soyunma odasında çıkan tartışmada, nigel de jong" un " 25 futbolcuyu birden gönderemeyeceğinize göre teknik direktör gitmeli " sözlerine verdiği yanıtı içeren cümle. tam şekli " öyle bir durumdayım ki 25 futbolcuyu birden gönderirim tudor kalır " biçimindedir.
ilk defa başkana saygı duydum bu sözlerinden sonra. helal olsun.
engellenemeyen obsesyonlar - tekrar eden takıntılar - ve onları engellemek için oluşturulan kompülsiyonlar eşliğinde yorucu, yıpratıcı hatta yıkıcı bir seyre sahip kişilik bozukluğudur.
tedavisinde terapi mutlaka gereklidir. ancak uzun süreli terapi ve ilaç tedavisine rağmen hastalığın sadece gerileyip devam ettiği de görülmüştür. hayat boyunca devam edip insanı sinir sahibi yapabilme olasılığına sahiptir.
iki futbolcusunun fetö ile bağı olduğu için rakip takım fanatiklerinin iftira atıp karaladığı takımdır. ama sahipsiz değildir bu takım haberiniz olsun, ona göre.
fetö ile alakası olmayan kulüp. iki futbolcusunun fetö ile bağı var haberi çıkınca bazı selek rakip takım fanatikleri fırsatı bulup bunu galatasaray" a karşı kullanmaya başladı. yoksa bu kulübün fetö ile bir bağlantısı falan yok.
kimse merak etmesin, bu takım çatır çatır kendine gelecek, çatır çatır top oynayacak, çatır çatır lig ve avrupa" da fırtına estirecek. yoksa " yok x grubu y grubu ile çatışma halinde olduğundan takım sorun yaşıyor " safsataları falan tümden asılsızdır.
bu takım daha önce 2003-2004, 2010-2011 ve son iki sezonda da düşüş yaşadı. olabilir. futbol böyle bir şey... bakın yılların devi ac milan sahasında roma ve napoli" den 4 yiyor. ajax 10 sene falan kayıptı. inter" in ne yaptığı hala belli değil...
yapılacak şeyler var. en başta idari yönetim gitmeli. ikinci olarak ruhsuz ve hırssız tüm futbolcular tespit edilip gönderilmeli. çalışkan, genç, terini akıtan futbolcular getirilmeli. bir de yumruğunu masaya vurmayı bilen bir teknik direktör de gelirse iyi günlere doğru yavaş yavaş gideriz.
siz bakmayın komplo teorisyenlerine. onlara göre her taşın altından bir şey çıkar. bu takım ayağa kalkacak. daha önce kalktığı gibi yine ayağa kalkacak. rakipleri o zaman göreceğiz işte.
beni sergio davet etmişti. " zor " demiştim " şu an işsizim, üstelik meksika tehlikeli diyorlar ". gülümseme emojisi yollayıp " tekilamız ve sinyoralarımızla tanışmadın " demişti. gülmüştüm. olanaksız ama güzel bir hayaldi bu. çoğu hayal gibi uzak geliyordu. bulutların arkasındaydı. ne olduysa 3 ay sonra oldu. patronum beni odasına çağırdı. masasının kenarına oturmuş, ellerini dizlerine koymuştu. son yazdığım senaryonun bir meksika film yapım şirketi tarafından çok beğenildiğini ve istendiğini yazan bir mailden bahsetti. işin ucunda bolca para vardı. el sıkıştık. rüya gibi ama meksika" ya gidiyordum. sergio" ya mail attım ve beni karşılayacağını söyledi.
uçak yolculuğu bol uyku hapı sayesinde sorunsuz geçti. indiğimizde hafif mide bulantısı ve baş ağrısı yaşasam da renkli topraklarda olmak içimi ısıtıyordu. sergio ismimin yazılı olduğu bir karton tutarak beni karşıladı. 30" lu yaşlarındaydı ve fotoğraftaki görüntüsünden daha yaşlı görünüyordu. güldüğünde gözlerinin etrafırdaki çizgiler derinleşip grileşiyordu. acılı bir yemek yediğimiz restauranta gittiğimizde öğle vaktiydi. 3 yıldızlı otel odamda uyudum. sergio akşam beni dışarı çıkardı ve bir restauranta götürdü. bu öğlenkinden farklıydı. daha cıvıl cıvıl, müzikli, içkiliydi. tekilayı solucanı batırıp içtim ve komik, tatlı bir baş dönmesi hissettim. meksikalı güzel bir kadınla tanıştığımı ve dans ettiğimi hatırlıyorum. uzun eteği dalgalanırken rüya gibiydi ve gül kokusu salıyordu etrafına. onu öptüğümde kumsala nasıl geldiğimi anlamamıştım ama oradaydım işte. dalgalar ve kumlara bata çıka çıplak ayakla yürürken gülüşüyorduk.
yıldızların yolu aydınlattığı, büyüleyici bir tecrübe.
bir başka aktivite ile karşınızdayız. genelde bu tip aktivitelere dövüş filminde rastlıyoruz.
kahramanımız sessiz sakin yolda yürümekte olan, günlük giysilerini giymiş bir dövüşçüdür. karanlık bir sokaktan geçerken bir anda sağından solundan fırlayan serseriler buna sataşır. kendisi " dostum sorun istemiyorum tamam mı ? " dese de bu herifler rahat durmaz ve üstüne üstüne yürür. içlerinden biri bizimkine saldırınca delikanlımız da boş durmaz ve hepsini dakikalar içinde pataklar.
akıllara jean claude van damme filmlerini getiren zorlu, ustalık isteyen aktivite.
polisiye film ve dizilerde dedektif yahut fbi ajanı tarafından sessizce, bir seri katil ya da şüphelinin evinde gerçekleştirilen aktivite.
genelde şüpheli/ unsub/ katil bodrumda sinsi biçimde beklemektedir ve dedektifi/ ajanı düşürmesiyle bir boğuşma yaşanır. ancak süvariler geç de olsa yetişir ve iyilik galip gelir.
kafanız doludur. uykunuz kaçmıştır. üstünüze bir şeyler alır ve gecenin loş sokaklarına kendinizi bırakırsınız. usul usul yürürken arkanızdan gelen tıkırtılar duyarsınız. başınızı çevirdiğinizde beslediğiniz sokak köpeklerini görürsünüz. onları okşar, sever, marketten aldığınız mama ile doyurur ve onlarla birlikte mahallenizde tur atarsınız.
insanın güven ve rahatlık duyarak gerçekleştirdiği aktivite.