izlediğim en klişe, en kötü animasyonlardan birisi.
Salak ve iyilik dolu orman perisi yaşasın müzik diyen köylüye aşık olur, ormanı yok etmen isteyen kötü karakter ölür falan filan.
Animasyon kalitesi de TRT 'de yayınlanan Keloğlan çizgi filminden hallice.
Hâlâ da izliyorum, çok kötü ya.
Dünyanın en zeki ve en gelişimi sayılırken bile kendimiz için en iyinin ne olacağı bilmiyoruz ve bu belirsizliğe tam olarak alışamıyoruz.
Aslında büyüyemeyen çocuklar gibiyiz, sadece kendimize isimler, unvanlar yaratıp onlara sığınmaya, o kalıpları doldurmaya çalışıyoruz.
Ne gerek var ki?
Dünya düzeni çok garip.
Kendinden vazgeçip kendini bulmak bu yüzden zor olabilir mi? Tüm bu dayatmalar, zorunluluklar yapma etmeler...
insanın nefesi bu denli kıymetliyken ciğerine çektiği canı bile unutuyor.
Uyanmak için büyümemiz gerekirken kimseye doğru dürüst verilmeyen sevginin eksikliği bizi takım elbise giymiş çocuklara döndürüyor.
Aslında kimseye tam oturmayan takım elbiseleri de hayat sanıyoruz.
Uyanmak istiyorum ama sadece gözüm aralı daha. Umarım gün ışığını görebilirim.
Bugün eskiden olduğu kadar buruk hissetmedim. içimdeki çocuk hâlâ prenses olmak ve doğum gününde plastik bile olsa taç takmak istiyor, ama olsun.
"içimdeki çocuk" tamlamasını önceleri sevmeyip şimdi neden önemli olduğunu anladığım yıllardayım. Olması ve anlamam gereken şeyleri yaşadım, yaşıyorum, yaşayacağım.
istediğim her şeyin hayalimden de iyi olacağını biliyorum.
Umarım hayat bana sağlıkla, neşeyle, bolluk, başarı ve aşkla gelir.
Evlenecek kadın yok derken evlenilecek adam olamama sorunu ile karşı karşıya kalıyor olabilir.
Tabii bunlar biraz da şans işi.
Dönemin ekonomik sorunları da çoook büyük bir etken. Erkek olsam ev geçindirme derdiyle (genel kanı bu diye diyorum, yoksa bence herkes elini taşın altına koymalı) uğraşmak yerine evlenmem daha iyi.
işin seks boyutu da mühim. Evet, 'aynı deliğe girmek' pek çok erkeğe sıkıcı geliyor da bunu kadın için düşündüğümüzde kadın yine yine yine yollu oluyor *...
Her anlamda birbirinden sıkılmayacak insanlar evlenmeli. Gerisi zorunluluk algısı yüzünden boşa giden yıllara dönüşüyor.
Korkak insandır.
Kaybedilmekten çok kaybetmekten korktuğu için sevdiği her şeyi kafese kapatmaya çalışır. Başarılı olamaz, çünkü insanlar her zaman kaçacak bir yer bulur.
Cem Yılmaz'ın arkadaşlarıyla dönem dekoru önünde eğlenmesinin kayıt altına alınmasıyla oluşan dizi.
Üstündeki emeğe özellikle dekor, kıyafetler konusundaki başarıya hiçbir laf edilemez. Gerçi sevgili cem yılmaz ve zafer algöz'e göre hiçbir şeyine laf edilemez ama ben asilik yapıp bir kaç şey yazacağım.
ilk çıktığında izleriz yaa şeklinde bir tutumum vardı. Oyuncular arasında ezgi mola*'yı görünce daha çok heveslendim. Sonrasındaki Twitter olayıyla iyice merak edip diziyi izledim.
Önyargılı başladım ve maalesef dedikleri gibi kadın organı şuraya erkek organı buraya eklenmiş şekilde, belaltının asla dilden düşmeyip kabak tadı verdiği bir şeyle karşılaştım. Tahmin edilebilen şakalar çok fazlaydı. Dizi sonradan daha akıcı hâle geliyor ancak başlarda garip bir oturmamışlık var.
Bir dizide öff dediğim an güldüğüm andan daha çoksa beğenmedim diyesim geliyor. Cem Yılmaz'ın stand-uplarını ezberlemiş birisi olarak bu diziyi açıp tekrar izlemem. Sadece bir kaç vay canına dediğim sahne var onlar da;
--spoiler--
1) ezgi mola*'nın göğüs sesiyle aaaah nasıl yollarına bakacağım kimbilir diye şarkıya girişi.
2) çağlar Çorumlu'nun atari bölümünde yoksunluğa düşmesi.
Onun haricinde bu ne amk dediğim en belirgin nokta; Erman bölümünde bilmemne gezegeninin kara parçalarının bile cinsel organlara benzetilmesiydi. Aşırı gereksiz ya.
--spoiler--
2. Sezonu acaba şaşırtacak mı diye bekliyorum.
Yeni "Şimdi almazsan hiç alamazsın" mottomu oluşturan gerçek.
Birikim yapayım demeyi bıraktım. Hâlâ param azalınca fakir mi olcam??? diye dövünüp üzülüyorum ancak adam akıllı gençlik yaşayamadığım için harcıyorum valla. Benden değerli mi be?
Gideyim de çanta alayım. Bu ay konsere de gitcem.
Param azaldı zaten. *
Tutar.
Hatta insanın feleği şaşar. Bu yüzden çok korkarım. En son kalbimin, zihnimin, ruhumun kontrolsüzce dağlara taşlara haykırdığı ah öyle fenaydı ki kendimden korktum. Sonra oluşan felaketi gördüm, bu kadarını istememiştim dedim. Ah ettiğim kişiye de söyledim bunu. Yapma dedi, hislerine güveniyorum hakkımda iyiyi de kötüyü de isteme dedi. Bıraktım ben de.
Artık kalbini söktüğümü düşlemiyorum.
Kesinlikle Övünülecek bir şey değil. Sadece sevginin tam tersinin neler yapabileceğini biliyorum.
Kaçınılmaz olandır.
arada kendime sözlüğü ne zaman bırakacaksın sevgili lavandula diye sorardım, cevabım yoktu.
Sonra sözlüğün görüntüsünü, arayüzünü vs. değiştirdiler ve soğudum. Girip yazasım gelmiyor.
Alışkanlık değiştirmeyi sevmiyorum zall, lütfen eskiye dönebilir miyiz? *
Dün arkadaşlarımla oturup her gencin yaptığı gibi ulan ülke rezil durumda ne bok yiyeceğiz diye tartışırken, içlerinden biri valla ben artık oyum AKP'ye diyeni nerde olursa olsun bulup döveceğim dedi. Gülmüştüm ama bugün anlıyorum ki çok haklıymış.
Güzel çocuk. Bana sevimli ve ergen bir gorilmiş gibi geliyor, sushi görünce göğsünü döven hiperaktif cinsten.
Böyle çam yarması tipleri oldum olası sevmişimdir. Görünüşündeki tehlikeye ve testosterona rağmen oldukça neşeli birisi sanki.
Ancak yemek yerken içinden çıkan mağara adamına "Tuna'cım yapma bitanem hayır ama" diyip ağzını peçeteyle silmek istiyorum. Yemek yiyişini izlerken canını çektiren kişilerin anti versiyonu olarak doğmuş.
Ps: benim Instagram mesajıma cevap vermemişti. Kınadım...
Güzel hissetmek için. Evde beni sadece duvarlarım izlerken kıpkırmızı ruj sürüp havalı havalı salınmamın sebebi tam olarak budur.
alev saçan kıyafetler giymemizin sebebi de bu. Başkalarına iyi görünmek için olsa, kimsenin görmediği seksi bir iç çamaşırı takımı giydiğimizde dünya'yı fethedecek gibi hissetmezdik.
insanın yürüyüşü bile değişiyor be*
Alışamadığım tasarımdır.
Açık oy verme sevdalısı olarak açık oy butonunu bulamıyorum, çok hüzünlüyüm. Kaldırıldı mı yoksa ben teknoloji cahili miyim lütfen aydınlatın tşkler.
Çocuk doğurmak. Dünya'daki en zor iş.
Doğurup bırakmıyorsun ki, bakıyorsun büyütüyorsun yeri gelince herkesten korumaya çalışıyorsun. Sıkıntısını görünce kahroluyorsun elinden de bir şey gelmiyorsa dünyaları yakasın geliyor yapamıyorsun. Tüm bu sorumluluğu almak ve yanında gelen stresi sırtlayabilmek inanılmaz büyük bir karar. bunu yaparsam sevdiğim baş tacım olduğuna inanmak zorunda, kimse kusura bakmasın.
Hoş, sonradan çocuğun çocuğu yaptığın kişiden de önemli oluyor ama olsun.
Bir erkek uğruna kendisinden vazgeçip "aşık oldum" cümlesine sığınan zayıf karakterli kadınlara kızıyorum. Bir de dövüp söven kişileri savunup yia normalde çok iyi biri ühühü diye zırlamaları yok mu?
Erkeklerin de böyle tipleri kendi ego ve eksikliklerini tammış gibi hissettirdikleri için yanlarında tutup seviyormuş gibi yaptıklarına inanıyorum.
Şimdilerde kalbimi zorlatmaya başlamış olan şey.
Görülen rüyalardan, en ufak kelime seçimlerinden, soğuk bir bakıştan bile nem kapmayı içerir. Bazen her şey güllük gülistanlıkken etrafı hiç yoktan kara bulutlar kaplar, sen de kesin bu sefer her şey birbirine girecek der, sığınacak yer ararsın. insanı sürekli bir yerlerden korkunç bir şey çıkacak diye tetikte bekletir.
Çok strese soksa da bu his yüzünden hazırlıklı olarak yakalandığım fırtınalar, kasırgalar oldu. O yüzden kendisine teşekkür ederim. Biraz olsun sakinleşmesini diliyorum sadece. Yangın sireni gibi ortalığı inletmek yerine tatlı bir piyano eseri gibi çalabilir mesela.