not: iyi oynadık ama keşke kaybetseydik, o penaltı ne öyle ya? neyse en azından beşiktaş'ın hala oyunda olduğunu görmek güzeldi. tek rakibinin fenerbahçe olmasının ne demek olduğunu bilenler bilir çünkü. * :)
izlediğim en iyi belgesellerden biridir. evrenin oluşumuna, ilk patlamayı farklı görüşleri ele alarak bilimsel ve inançsal görüşleri bir arada izleyiciye sunması ve bunu izleyiciyi yönlendirmeden kendi tercihine bırakması açısından bambaşka bir yerdedir.
bilim adamlarının görüşlerinden tutun, din adamlarının görüşlerine, darwin'sel evrimsel inanışlarına pek çok farklı görüşü aynı bölüm içerisinde izleyicisine sunar.
bir de uzayla ilgili çok güzel görüntüler var, ses kısılıp sırf onun için bile izlenebilir. *
sadece çin'lilere özgü olmayan, uzak doğu'da çok yaygın olarak gerçekleştirilen eylem.
koreli birini anlattığına göre, her cins köpek yenmiyormuş, belirli olarak özel yetiştirilen bir kaç cins büyük köpek türü varmış, genelde onlar yeniliyormuş.
gastronominin kültürel bir olay olduğunu düşünürsek, bize bu konuda sadece "afiyet olsun" demek düşer diye düşünüyorum.
bunların kabin perdelerinden inanılmaz rahatsız olan bir tek ben miyim acaba? tavandan zemine kadar uzanan perdeleri kapatırken inanılmaz zorlanıyorum.
bir de tam olarak kapanmıyor istediğim kıyafeti denerken "kapandı mı, kapanmadı mı, dışarıdan içerisi gözüküyor mu?" gibi sorulara odaklanmaktan "s beden iyi mi oldu, m bedeni mi denesem" sorularına vakit bulamıyorum.
bunu da gözü yaşlı anlatıp basına demeç verirmiş. biz zaten biliyorduk ki bunu rihanna'cığım.
"man down" şarkısında onu anlattığını biz anlamadık mı sanıyorsun?
geçtiğimiz aylarda siyah dip boyaları çıkmış izlenimini verdiğin sarı saçlarınla onunla yan yana bir gece klübünde çekildiğin fotolarda gözlerindeki mutluluğu fark etmedik mi sanıyorsun?
takma kafana, hepimizin unutamadığı bir aşkı var. kimse anlamasa da ben seni anlıyorum. önüne bakmaya çalış, hepimizin başına bir kez gelmiştir. zamanla geçiyor ama.
bir galatasaray taraftarı olarak bizimkilerin "fark atarız" iddialarına gülüp geçtiğim, beşiktaş taraftarlarının da "maça çıkmadan 3-0 hükmen malup ilan edilsek daha iyi olur" görüşlerini hayretle izlediğim maçtır.
inönü atmosferini görmüş birisi olarak tribünlerin maça çok fazla etki edeceğine düşünüyorum, maçı kazanmaya daha çok ihtiyacı olan taraf şu an için beşiktaş'tır. bu durum onun lehine olabileceği gibi aleyhine de olabilir.
eboue ve melo gibi "beşiktaşlıların çok sevdiği" futbolcularımızın tribünleri çok kızdırmaz umarım, yani eboue'yi dövmek isteyen taraftarları bu kez sahada görmeyiz inşallah. ırkçı yaklaşımı da nouma'ya olan sevgilerinden dolayı beşiktaş taraftarına hiç yakıştıramıyorum.
sonuçta tipik bir galatasaray taraftarı olarak yenilirsek:
"olsun bizim uefa kupamız var."
yenersek de:
" bu sene şampiyonlar ligi kesin kupası bizim, inşallah kuradan barcelona çıkar." diyeceğim maçtır.
"oh romeo romeo, neden 16 kasım doğumlusun sen?
inkar et burcunu, yadsı yıldızını."
shakespeare'in yazıp, juliet'e söylettiği dizeler tam olarak böyle olmasa da, işte öyle bir şey.
bence dünya henüz bu akrep-akrep ilişkisine hazır değil. arada çekim falan yok, olmadı öyle bir şey.
son güncellemesinde nasa'yla iş birliği yapmışlar.
bu defa domuzcuklar bizim mars'a giden curiosity'i kaçırıyorlar ve eğlence başlıyor. hala indirmediyseniz mutlaka indirin. son hali müthiş olmuş, müthiş. :)
mail'lerde kullanılan @ işaretinin 500 yıl önce tahılda ölçü birimi olan "amphora"nin sembolü olduğu ve uzak mesafeler arasi ticareti belirtmek için kullanıldığı.
düşünülünce yıllar onu ve anlamını pek de değiştirmemiş.
ispanya-fransa arasındaki hristiyanlara ait hac yolu.
özellikle ispanya'nın kuzeyinde yol kenarlarında yürüyen insanlar görürseniz bilinki onlar hacı. bu yol üzerinde yürüyüp önemli kliselerde durup, "han"larda konaklıyorlar. bu süre içerisinde mütevazi bir hayat sürmeye çalışıyorlar.
ispanya'nın galicia bölgesindeki şirin sahil kenti.
yolunuz düşerse yapılması gerekenler: (zaten 2 tane var çok değil.)
1.kulesinin tepesine çıkın.
2. ginger ya da segway denen "100 yılın en önemli icadıyla" sahil kıyısında bir tur atın. korkmayın düşmek gerçekten imkansız. yarım saatliğine kiralamak gayet uygundu diye hatırlıyorum.
sevimli bir de stadı var, beşiktaş bu stadda maç yaptı diye anlatıyorlardı, ben tam bilmiyorum. güzel, sakin bir kent.
dün gece sayfasında "biliyoruz berbat bir iphone uygulamamız var, (uludağ sözlük'ün kadar olmasa da) bunun için sizden özür diliyoruz, üstünde çalıştık, yeni güncellemeyi indirin." tarzında bir açıklama yapan facebook ceo'su.
henüz update'i indirmedim, umarım söylediği gibi "hızlı ve kullanışlı" olmuştur.
update'den sonraki edit: tamam çok daha hızlı olduğu kesin ama neden "share" seçeneği yok mark'cığım. yani sadece "beğenip, yorum yapma" hakkım mı var, kendim paylaşamıyor muyum? bak twitter'da ne güzel retweet seçeneğini koymuşlar. hem onun ceo'su da senin gibi ortalıklarda dolanmıyor, daha underground daha cool biri bence.
ilk dinlediğimde imajını çok beğendiğim sesine hayran kaldığım ancak canlı performansını dinlediğimde çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadığım müzik dünyasının yeni gözdesi.
o saça takılan çiçekler, 70'lerin havası çok güzeldi lana'cığım da o canlı ses ne öyle?
bizim o born to die'da duyduğumuz ses var ya, işte aslında o ses yokmuş.
bir de seni amy'le, adale'le karşılaştırıyorlar ya ,işte ben o zaman daha da çok üzülüyorum.
hayal gücüne hayran olduğum, kitaplarını okurken bambaşka dünyalara gittiğim, tadına doyamadığım cümlelerini tekrar tekrar okuduğum yazar.
onun o muz ağaçlarıyla dolu, insanların uçabildiği, bir anda kaybolup geri döndüğü, sıcak dünyasında yaşamak vardı!
ayrıca internette dolaşan o meşhur veda mektubu hakkında: "insanların benim bu kadar çirkin bir şey yazabileceğime inandıkları için üzülüyorum." açıklamasını yapmıştır. biz ilk okuduğumuzda anlamıştık zaten, sen merak etme. :)
perşembe günleri taksim ıspanak cafe'de düzenlenen ispanyol ve latin amerikalılar dışında ispanyolca öğrenen türklerin katıldığı aktivite.
çok tatlı muhabbetler dönmekte, çok keyifli oyunlar oynanarak katılımcıların ispanyolca seviyesini arttırmaları bir yandan da yeni insanlarla tanışmaları hedeflenmektedir.
ispanyolca seviyenizin ne olduğu hiç önemli değil, biraz bile biliyorsanız bence kaçırmayın gidin mutlaka derim.
ben: zeytini özledim ya, normalde her gün kahvaltıda zeytin yiyoruz, burda yok ya değişik geldi.
arjantinli kız: (2-3 saniye düşündü) çok mu zenginsiniz?
bir kaç saniye birbirimize baktık. meğerse zeytin orada biraz pahalıymış, yani öyle her gün kahvaltıda yenilecek bir şey değilmiş. açıkladım tabi türkiye'de zeytin pahalı bir şey değil, her sofrada bulunur diye.
sonra "sen istanbul'a gel seni zeytine boğucam." dedim, davet falan ettim. sonra o da bana arjantin mate çayından ikram etti sağ olsun.
barcelona'nın en etkileyici yapılarından biridir. hani bir şey "çok mu güzel mi yoksa çok mu çirkin" karar vermezsiniz ya bazen, işte bu katedral de tam olarak öyle.
bu arada barcelona'ya gitmeyi düşünenlere çok içten bir şey söyleyeceğim: "tepesine çıkınca hiç birşey olmuyor."
içi bildiğiniz şantiye alanı gibi, mermerleri alçıları falan yerlere atmışlar. upuzun bir kuyruk var. 2-3 saat asansör bekliyorsunuz ve küçük balkonlarından artık ne kadar yer görebilirseniz barcelona'ya kuş bakışı bakmış oluyorsunuz. 15 dakika durup kalabalıktan sıkılıp iniyorsunuz zaten.
bunun tepesine çıkmakla harcayacağınız zamanı, bu yapıyı gören bir bankta oturmanız size daha çok keyif verecektir.
yok ben oturamam aktivite insanıyım diyorsanız metroya binip barcelonata durağında inip yüzün. hem o plajın devamında çıplaklar sahili varmış, ben gidenlerin yalancısıyım.
olmadı park güell'e gidin, sagrada familia'nın tepesinde bir şey yok.