"ne, sigarayı bırakmak mı? allah onun belasını versin."
küçük ibo, asırlara damga vuran sözler.
hemen hemen her hafta denenir ve sonucunda bize yine hüsran kalır. resmen ve fiilen on kusurlu hareketten biri ama olmuyor. bu uğurda ne elektronik sigaralar heba oldu, ne nikotin bantları intihar etti. deneyen herkesin allah yar ve yardımcısı olsun, amin.
önce derliyorsun, sonra topluyorsun ve daha sonra da rahatlıyorsun. ve bir kere yapınca gerisi geliyor, alıp eve besleyesin geliyor ama sonra yer kaplamasın diye vazgeçiyorsun. bu kadar da naif bir akım kendisi. yeni gelin evleri facebook sayfası gibi fecaatleri gördükten sonra daha da ilaç gibi geliyor. insanoğlu ne kadar çok seçeneğe sahip olursa karar verme aşaması o oranda uzuyor, e haliyle bizi de sahip olduğumuz şeylerin bolluğu mahvediyor! neden yetmiş sekiz çift ayakkabım olsun ki? dertsiz başıma dert mi alayım? öze dön, sakin ol, yalın ol diyor minimalizm. deneyin, farkı görün.
------------- reklamlar bitti--------
tanım: çok kıymetli bir yaşam tarzı. parayla satın almayabiliyorsun.
Adettendir, yılın son günü olunca bir şeyler karalanır. Anılar çekmecelerden çıkar, birisi bir şiir okur, o da yetmezmiş gibi kar yağmaya başlar. Cüzdandaki son para sigara için çıkarılır, el titrer, üstüne bir de popkek alınır. Immm...limonlu olunca almamak imkansız. Dünyaya mutfak penceresinden bakıp uzak hayaller kurulur. O kadar uzaktır ki hayaller, kırıldığında hiç ses duymaz olur insan. En güzeli o değil mi? Risksiz hayal, umutsuz hayat, beyaza dönük gece. O gecelerde kim bilir neler olur? Gelecek planları, geçmiş gün sayımları, geçim derdi ve daha birsürü şey.
Şarkısız olmaz elbette, derinden gelen o acayip musikiler, saatler. "eskiden olsa"lı milyonlarca cümle, eskiye olan her şeye özlem, eksiksiz bir eski yadigarı olan küçük ama etkili dram dolu evler. O evlerdeki yemekler, çaylar, televizyonlar. Yaşamanın gerektirdiği "biri" olma hali. Bazen anne, bazen eş, bazen baba, arkadaş, işçi, öğrenci, müdür olunur. Evet, yaşarken her an herkese dönüşebilir insan. Yerine göre saygı, yerine göre sövgü ve çokça sevgi. Bazen o sevgiler ağır gelir, taşıyamaz olursun. Yükünü hafifletmek için bir ses, bir nefes ararsın. Paylaşıldıkça çoğalsın diye değil aslında, yorgunluğun az da olsa dinsin diye. Çünkü tek başınalık bu kadar sevgiyi kaldıramaz, çünkü tek başınalık sevgiler, sevgililer ve sevişmeler için yanlış bir adres. Öyleyse ne yapmalı? Her şeye rağmen alıp bağrına basmalı, gitmesin diye sıkı sıkı sarılmalı, kemiklerini hissedinceye kadar. Evet, yalnızlığın kemikleri var, ne yana dönsen batar. (ruhun şad olsun cahit zarifoğlu!) iyi bakılmayı, iyi beslenmeyi ve iyi saklanmayı hak ediyor. Hoş, son kullanma tarihi geçen her şey gibi o da zamanla raflardan kaldırılmaya mahkum.
O halde yolun sonu nereye varıyor? Düşünmemeye çalışıp, kahraman olma sevdasına kapıldıkça ne oluyor? Yalnızlık bile çekip gittikten sonra çıldırmamak için ne yapmak gerekiyor? En yakın sağlık kuruluşuna başvurup derdimizi anlatsak, annemizin uygun gördüğü, "münasip"liğiyle nam salmış biriyle evlensek geçer mi her şey? En az üç çocuk yapıp, "kaynımgillere oturmaya" gitsek hakikaten geçer mi? Öyleyse şuraya hemen bir nikah masası koyalım, birkaç yalancı şahit, biraz limonata ve biraz da kuru pasta. Teşekkürler memur bey, evet nikah cüzdanı tabi ki bende kalacak. Yuvayı bir dişi olarak benim yapacağımın en kalender belirtisi bu cüzdan. Onsuz naparım?
Dört bir yanımız sahte kutsallıklarla çevriliyken hevesim kursağımda kalıyor. Sonra bir bakıyorum, aslında bir hevesim de kalmamış. Daha fazla para, daha fazla insan, daha fazla mutluluk için mi? Ne için, nasıl hevesleneyim? Hunharca heves satın alabileceğim, maximum kartımla taksit yaptırabileceğim bir mağaza yok mu? Bu ne biçim 21.yüzyıl? Her şey varken, neden o yok? Peki. Eğer olur da öyle bir yer açılırsa numaramı bıraksam beni arar mısınız? Çok teşekkür ederim şimdiden.
Teşekkür etmelere, özür dilemelere, seni seviyorum'lara doyamayan, aslında hiçbir şeye doyamayan milyonlarca insanız. Yaşayıp gidiyoruz, koşturuyoruz, sabahları erkenden kalkıp işe gidiyoruz, hiç tanımadığımız o büyük patronlar, daha da patron olsun diye kendimizden geçiyoruz. Kurumsallaşarak, gülümseyerek büyüyoruz. Alıyoruz, satıyoruz, tüketiyoruz ve daha fazlasını yapabilelim diye yine kalkıp kar kış demeden işe, okula, eve gidiyoruz. Arta kalan zamanımızda kitap okuyup, sinemaya giderek müthiş aktivitelere imza atıyoruz. Yediğimiz yemekten, içtiğimiz kahveye kadar "paylaş"ıyoruz. Beğeniyoruz, ekleşip güzelleşiyoruz. Yalan yok, insan kendini iyi hissetmek istiyor her daim. Fakat bunlarla, nereye kadar? Siz daha iyisini yapana kadar, en iyisi bu mu? Ona da tamam. Küsüp oynamasam, yataktan hiç çıkmasam olmaz mı? Öyle de olmuyor, böyle de olmuyor. Ama biz farkında olmadan sadece bir kere yaşayacağımız hayat koşarak uzaklaşıyor. Heyhat! Arkasından el sallamaktan başka çare yok, pişman bile değiliz. Sitem etmeye hakkımız yok.
bazen bazı kötü şeyler yalnızca onun dizlerine yatınca geçecekmiş gibi gelir, elleriyle saçlarınızı okşayınca tüm dünya yine, yeniden yeşillenir sanki. uzaktaysa ama siz kendinizle öylece kalakalırsınız. dizleri sihirli yaratık, dilleri tatlı yaratık, sesi aydınlık yaratık.
Esasında evlilik iyi de, çevresi kötü. Yoksa sevdiğin adamla/kadınla beraber yaşamak muazzam bir his olsa gerek. Bu işi sektör haline getirenler utansın, amin.
kendini tanımanın, daha doğrusu tanıdığını zannetmenin türlü türlü biçimlerini öğretiyor insana. üç beş günlüğüne ziyaretinize gelen ailenizi bile yadırgayıp, "ben bu kadar kötü müyüm ya?" diyorsunuz mütemadiyen. beş litrelik sırma su, biraz ekmek, çok az da makarnayla haftalarca yaşayabiliyorsunuz. bazen hijyen hastası oluyorsunuz, bazen de evin her yerini bok götürse bile umrunuzda olmuyor. yedek anahtarınız her an bir arkadaşınızın randevusu için temin edilebiliyor ya da karşı cinsle yapılan her sohbet mutlaka "evin boş" olduğuna işaret ettiğinden acayip senaryolar üretilebiliyor. hakikaten tam bir sınanma şekli. allah yar ve yardımcımız olsun, amin.
Allah gecinden versin ama yarın öbür gün öldüğünde badem gözlü ilan edilir, kıyıda köşede kalmış şarkılarını mabel matiz ve tayfası tarafından itinayla yorumlanır ve işte biz o gün tükeniriz.