başlık konusunun tribün içerisinde yaşananlar olduğunu anlamayanlara tekrar tekrar anlatılabilecek durumdur.
sen o adamların kafasına meşale atarken holigan olmuyorsun değil mi?
benim kadar özeleştiri yapabil, ondan sonra gel sana hakaret etme hakkı vereyim.
bu taraftar deplasmanına dokunmasınlar diye seninle aynı safta yer almıştır, seni stadına davet etmiştir. sen müze kapısını kırınca kendini gladyatör sanacak kadar sarı lacivert bakarsan * elbette anlayamazsın.
bu ilk değildir, beşiktaş taraftarına özgü değildir. 'şerefsiz'ce tahriklerle maalesef son da olmayacaktır. savunulacak tek bir tarafı olmamakla birlikte, beşiktaş tü kaka denmesinin anlamı yoktur.
sevgilisini size parlayan gözlerle anlattığı anlarda yaşanan diyaloglardır. en güvendiğiniz adamın annenizi aldattığı ortaya çıkınca bunu mantıklı sebeplere dayandırmaya çalışmasına kıçınızla gülmek istersiniz.
kendi taraftarının stadda uslu uslu oturduğunu, çıkarken bastığı yerleri temizlediğini zanneden yazarın çetelesidir. savunulacak bir şey olmamakla beraber ilk defa olmuş gibi ağlamanın melislikten başka açıklaması yoktur.
Beşiktaşımın gençlerinin efsane olma yolunda büyük adım atabilecekleri fırsat maçıdır.
futbolun; futbolcu ederiyle, yıldızıyla değil, akılla, mücadeleyle güzel olduğunu ve bu tarz maçlarda alınan paranın değil forma aşkının öne geçtiğini idrak ederlerse sonuç çok tatlı olur. Aksi takdirde bariz Fenerbahçe şanslı maalesef.
tribünlere gelirsek; taraftarıyla amigolarıyla olması gereken dostça yaklaşımlarla tüm baltalamalara güzel yanıt verilmiştir, böyle devam eder umarım. futbol deplasmanıyla güzel.
gayet yerinde bir şey yapan kişidir. asıl sorun kişileri savunan kişidedir. camiayı, sevdalısı olduğu renkleri savunan zaten 'taraftar'dır; sen gibi, ben gibi...
sorun, camiana leke süren isimleri savunduğun an başlar.
16 ocak 2012 istanbul kar yağışı sebebiyle ben sıcak servisime kapağı atmışken metrobüs durağında mahsur kalan ve donmak üzere olan sevdiceğime moral vermeye, alternatif sunmaya çalışıyorum. anadolu'dan avrupa'ya geçmeye çalışan mültecileriz bugünlük.
ilk konuşmamızda çok parlak fikirler üretemedim, telefonu kapattık. daha sonra saksıyı daha süper çalıştırabileceğime inandığım konuma, yani servisin koltuğunu yatırarak ve ayaklarımı kalorifere daha da yaklaştırarak gayet rahat bir konuma geçtim. (birileri soğukta donarken birileri sıcağın tadını çıkarmalı dostum üzgünüm) o an radyodan trenlerin çok sağlıklı bir şekilde seferlerine devam ettiği haberi kulağıma çalındı. işte dahiyane fikir ayağıma gelmişti. hemen söğütlüçeşme metrobüs durağındaki buz tutmuş sevgiliyi aradım. söylediğimden, adım kadar emin olduğum ses tonumla; 'hemen trene biniyorsun, bakırköy'de inersin' dedim. 'denizi de trenle mi geçeceğim?' dediği an telefonu kapatıp norveçli balıkçılarla yaşamaya karar vermiştim.
kendisi hala beni sevdiğini söylüyor, ben kendimi nasıl seveyim sevgili?
ayrıca yıl olmuş 2012 hala anadolu ile avrupa'yı bağlayan raylı sistemimiz yoksa bu benim suçum mu?*
Yüzüncü yıl kadrosuyla içtima alarak nostalji yapmıştır. sol frame'in canına okuması konunun Beşiktaş olması ve sabahın körü olması sebebiyle bence göz ardı edilebilir. *
vefatı ile sadece Fenerlilere değil futbola gönlünü kaptırmış tüm taraftarlara yas tutturmuş efsanedir.
önce renkdaşı Emre belözoğlu gibilerin, sonra olayın topu sadece üç direk arasına sokmak olmadığını idrak edemeyenlerin örnek alması gereken, bugün Fenerbahçelilerin onu son yolculuğuna yakışır şekilde uğurladığı efsane forvettir.
etiket kaygısına düşmek. hayallerin ötesinde, sonradan olma zenginlerde istemsiz gelişen şey; 'para gani, niye gucci varken swatch alayım, hem buğracan'da da laciverti var'cılıktır. *
kısa ve özdür. çoğunun çıkış noktası evlatlarıyla konuşmanın bittiği andır. ay ayşe'ye de bye diyeyim, fatma'ya da pastanın tarifini sorayım gibi oyalanmalar yoktur. soruyu sorarlar, cevabı alırlar ve çat diye kapanır o msn, çat diye.
istanbul'dan samsun'a giden 400 kadar beşiktaş taraftarının alkollü oldukları gerekçesiyle içeri alınmadığı, bu 400 civarı kişinin stad önünde radyodan dinlediği maçtır. samsunlular içmez tabii, haşa! o nasıl laf!
kendine bunu yapabilip, cinayet işleyip sonrasında hala hamile kalabilenler varken, yıllarca tedavi görüp de çocuk sahibi olamayanların varlığı inanılmaz mantık hatasıdır.
selanik istanbul'a, atina ankara'ya, kavala izmir'e fena halde benzer. kafanı çevirdiğin yerde mutlaka bir türk'e rastlayacağın komşudur.
bizim gibi içen, bizim gibi sofra kültürleri olan, şirin meyhaneleri, tavernaları olan ülkedir. gidildiğinde yadırganacak, türkiye'den farklılaşacak tek* noktası ezan sesi yerine çan sesi duyacak olmanızdır.
kampanyayı başlatan ya da destekleyen beyinsizlere çok rahatsız ediyorsa sağ üstte çarpı var kapatın demek istediğim lakin kendilerinin bunu anlayacak kapasitede, amaçta olmadığını bildiğimden sustuğum, saçma sapan bir uğraştır.
istanbul valiliğinin sitesinde maçla ilgili emniyet tedbirlerinde diğer maçlar için varken, bjk-fb maçı için misafir takım ile ilgili bir madde yok. yine de böyle bir karar alınmamıştır, haberimiz yok, valla biz masumuz, kim çıkarıyor bunları yauu denebiliyor.
biz dün bir bok yedik, şimdi de sıvıyoruzun türkçesidir.
kuzey güney'in bu akşam yayınlanacak yeni bölümünden sonra unutulacak saldırıdır. hiç olmadı birden şike iddiaları ile ilgili flaş bir gelişme olur, gündem değiştirilir. ne 24'lere alıştırdılar bizi, nasıl yavaş yavaş uyuttular, yine unuturuz biz. acı büyük, 24 eve düşen acı daha da büyük, allah sabır versin. yine beyhude umuyorum; umarım tekrarı olmaz.