Uzun zamandır hayatımda tek değişmeyen şey bu adam amk. Hayır hayatımda da değil aslında sadece sözlüğe girdiğim zaman illa ki denk geliyorum entrylerine, gülüp geçiyorum ama 5 senedir falan bu böyle hep. Bu 5 sene içinde askere gittim, geldim, evlendim, çocuğum oldu, ülke değiştirdim ülke, yaşadığım ülkeyi değiştirdim, hala aynı bu herif.
ilginç amk. Şimdi de askere gidiyormuş, yolun açık olsun bakalım, sağ salim git gel.
Zayıf rakiplerin aday olduğunu gördükten sonra artislik yapmak da sana yakışırdı zaten. Göt yer miydi ümit karan ya da adem Aday olsaydı bu artisliği yapmaya? Ama ben mustafa kemal olsam direkt derim “eğer gideceğini bilsem adını şu dakika söylerim de karşındaki adaylar güçsüz” diye...
Ayrıca şu oy verme olayı da bu göte yaradı en çok. En başta bunun ne mal olduğunu anlamayanlar ya da bilmeyenler oy verdi, bu saatten sonra nasıl olsa oy verme yok, istediği gibi at koşturacak. Acun yine sıçtı sıvadı yani.
An itibariyle gerçekleştirdiğim... şu güzelim memleketi o kadar çok orospu çocuğuyla paylaşıyoruz ki gider ayak yine tribe sokuyorlar adamı!
Pasaport kontrolden sonra ki güvenlik kontrolünde aşırı sıra birikince beklemem gerektiğini “şunu bekletin, çizgiyi geçmesin” diyerek yanındaki güvenlik görevlisine talimat vermesi bile bu kararımda ne kadar haklı olduğumu kanıtlıyor. “Şu” sensin çizgi de sana girsin amına koduğmun çomarı! Neyse ki şu ne la düzgün hitap et deyince hemen geri vites yapıyor kodugmun çomarları! Eğitimsizlik böyle bir şey işte.
Kurulacak yeni ülkenin geleceğini çocuklar oluşturacaktı, bir önceki dönemde olduğu gibi 1 tane adamın oğulları yönetime gelmek için birbirlerini öldürmeyecekti. Dolayısıyla bu cumhuriyetin en önemli günlerinden birinin çocuklara armağan edilmesi çok anlamlıdır, anlayana.
Sorulan net sorulara bile kıvrandırmadan cevap vermemeleri. Artık karşımda karadenizli olduğunu anladığım biri olduğunda soru sormuyorum. Adama geçen gün kaç saatte gelirsin diyorum, “durmayruz haçam geliyruz işte” diyo, tamam da dayı kaç saate burda olursun diyorum “geleyruz işte ölmez sağ kalursak geleceğuz” diyo. Tamam dedim amk.
1 haftadır boğazımda düğüm var, acıyor, kafam yerinde değil, parçam eksik, nefes almakta bile zorlanıyorum, sürekli uyumak istiyorum ama gece olunca uyuyamıyorum, içim acıyor. Gün içinde kaçıyorum birçok şeyden, iş gereği toplantılara girip çıkıyorum ama yalandan. Kafamın yerinde olmadığı o kadar belli ki son 2 gündür zaten toplantılara da çağırmıyorlar... yorgunum. Ama daha çok yorulmak istiyorum ki bir yerde bayılıp kalayım, bir şekilde uyumalıyım ya da yemek yemeliyim ama hiçbiri gelmiyor içimden. Az kaldı biliyorum, sabretmeliyim biliyorum, dayanmam gerek biliyorum ama olmuyor. En zoru da anlatamıyorum. Birisini gerçekten özlediğinde özledim diyemiyormuş insan. Bunu da anladım. Diyemiyorsun. için acıyor ama söyleyemiyorsun. Söylesen değişecek bir durum yok ortada, bu daha büyük acı...
Demem o ki Çok zor. Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın.
Oradan buradan şuradan bulacağınıza sözlükten bulun diyerek itibar arttırılmaya çalışılıyor ama bu da kurtarmaz gençler. Gerçek duygular, gerçek sevgiler yaşamak gerekiyor, o da burada imkansız.
Gerçek olmayan bir ortamda gerçek ne yaşayabilirsin? Sokağa çıkın. Barda tanıdığın kız diye küçümsenen kızla en azından ilk teması gözleriyle kurdun, burada ne teması? insanları kandırmayın.
Başıma gelmedi çok şükür ve ne kadar zor bir durum olduğunu az çok biliyorum. Zira babamın başına geldi.
9-10 yaşlarındaydım, okuldan eve geldiğimde babam ve amcalarım mutfakta bağrışıp konuşuyorlardı. Anneme ne olduğunu sordum ama geçiştirdi. Neden sonra anladım ki en küçük halam evden kaçmış. Hem de eniştemin kardeşine. Yani ablasının kocasının kardeşine. Durumu anlamak geç olmadı çünkü dedem vefat ettiğinden ve en büyükleri benim babam olduğundan bütün aile bizde toplandı bir karar almak için. Babam herkesi sakinleştirmeye çalışıyordu ama içten içe ne kadar üzüldüğünün de farkındaydım. Sonra ortak bir krar çıktı ve halama haber gönderdiler. Eğer geri dönerse 1 hafta içerisinde isteme nişan falan filan yapılacaktı. Halam da kabul etmiş olacak ki ertesi gün bize gelmeyi kabul etti.
Ertesi gün yine herkes bizim evde toplandı ve halamın gelmesi beklenmeye başladı. Bir süre sonra halam yanında müstakbel kocasıyla geldi, enişte bey bıraktı halamı ve kimseyle görüşmeden çıktı gitti. Tabi o andan sonrası kıyamet. Babannem oturduğu yerden fırlayıp halamın saçlarına yapıştı, amcalarım küfür kıyamet saldırıya geçti falan derken halamı koruyan yine babamdı. Sonunda babam herkesi gönderdi, herbiri kapıdan çıkana kadar babam ve annem hepsini uğurladı. Sonra içeri girdiler. Halam koltukta oturmuş ağlıyordu. Babam hiçbir şey söylemeden geçti oturdu yanına, halamın elini tuttu... kaldırdı başını sarıldılar... halam dedi sen kızmıyo musun bana abi? Babam güldü, kızıyorum ama dedi ne yapayım ki? Kardeşimsin. Canımsın.
Çok zor ama yine de elden bir şey gelmez. Sevmiş ne yapsın?
Kınamayın dostlar allah aşkına
Yalvardım yakardım dönmüyor geri
Çaresiz kalmışım çıldıracağım
Ağladım sızladım dönmüyor geri
işte dostlar budur halim
Görmedim ben böyle zalim
Bilsem o’nu sever miydim?
Dönmüyor, dönmüyor, dönmüyor geri...
Kolundan tutup da döndüremem ki?
Kendimi ben zorla sevdiremem ki!
Silahı çekip de öldüremem ki...
Dizine kapandım dönmüyor geri...
Şimdi ezbere bunları yazarken akla bırakın gitsin de geldi. Ama bana göre en dokunan şarkısıdır en güzel olanı. Biraz da ruh hali ve yaşanmışlıkları hatırlatması... dolayısıyla dönmüyor geri adlı şarkısı 1 numaradır benim gözümde.
Son oyunda cumali yarışmadı, hatırlatırım. Yani olay cumali kıl tüy değil. Bir tarafta birbirine kenetlenmiş çok güçlü bir takım ve diğer tarafta çok güçlü ama takım olmayı becerememiş bir grup. Bir de üstüne moral motivasyon eksikliği gelince, oyunlar kaybedildikçe gelen özgüven eksikliğini de sayarsak, bahanelere gerek yok, kaybetmeye mahkumsunuz.