Biraz yaşlanınca, kova ağır gelmiş, taşıyamamış kaynak suyunu dolu olarak!...
Bu arada kova da eski oldugundan, su kaçırmaya başlayınca, kabilesine dönene kadar hayli su eksilmiş... ihtiyar da buna göz yummuş; yükü hafifliyor diye... Ama kabilesi içine de boş kovayla dönmek hoş görünmeyecek... Oradaki kirli sulu bir kuyudan kovasındaki eksik suyun üstünü tamamlayıp girmiş kabilesinin içine...
- Size has kaynaktan su getirdim; diye...
Tadanların çok azı anlamış suyun saf kaynak suyu olmadığını, bulanıklığından, tadından!... Çoğunluk ise farkedememiş saf kaynak suyu olmadıgını; saf kaynak suyunu bilmediklerinden. Kaynağa gitmediklerinden!.... Getiren ihtiyara güvenip, has kaynak suyu diye içmişler o karışık bozulmuş suyu...
Herkese de başlamışlar konuşmaya, işte has kaynak suyu böyle olur, diye...
insanlar yaşlanınca beyinler daha yetersiz çalışmaya başlıyor...
Akıl yeterli gelmiyor bazı konuları detaylı kavramaya... Hele gençler akla gelmedik sorularla çıkınca insanın karşısına, hepten bocalayıp, yakıştırma, tutarsız cevaplar verilmeye başlanıyor ana konuya yama olarak!. Kaynakla bağlantı koptuğu için, kaynağa gidilmediği için.
alıntı
Aklı yaratan allah(c.c) onu üstün özelliklerle bezedikten sonra beyne oturtmuş!. Ama akıl bakmış ki çevresine hiçbir şey görünmüyor!.
Şaşırmış. Etraf mı karanlık ben mi körüm, diye düşünmüş..
Çözememiş olayı ve sormuş allah a:
-- allah ım beni mükemmel yarattın ama galiba körüm!... Beni hareketli, oynak, kıvrak, her şeye anında adapte olabilir yarattın ama önümü, çevremi göremiyorum, bulunduğum yeri göremiyorum!.. Sadece bulunduğum yerden bana gelenleri değerlendirip onları amaçlarına göre en mükemmel şekilde yönlendiriyorum..
allah cevap vermiş:
-- Seni öylesine mükemmel yarattım ki, ayrıca bir de göze ihtiyacın yok!.. Kör olman daha hayırlı; işlevini hakkıyla yapabilmen için!.. Seni öyle bir mekâna yerleştirdim ki, orada her şey, sana ulaşabilecek şekilde var!. Sana, sadece gelen verileri değerlendirmek kalıyor!.. Sen evrenin merkezindesin bulunduğun mekân itibariyle!. Orada sana gelen verileri değerlendirirsen bulunduğun ortamın sultanı olursun!. Unutma ki çözümsüzlük anında sana yol gösterecek iman kuvvesini de koydum o mekâna hemen yanına!
oysa Kurân-ı Kerîm,ilimle diri olun;yeryüzünde halifesiniz (kadın-erkek ayrımsız olarak)düşünün, misâllerle anlattıklarımızın neye işaret etmekte olduğunu fark ve keşfedin derken; ;güdücüler insanları beyinsiz yaşama programlamak için ellerinden geleni yapıyorlar, taaa çocukluklarından başlayarak.
Kurân, ;akıl sahibi insanlara hitap eder; robotlaştırılmış, şuursuzca yaşayanlara değil!
Kurân isimli muhteşem bilgi kaynağı, insanlar anlamını anlamadan, kuru kuruya ezberleyip tekrar etsinler diye gelmemiştir!.
alıntı
Halktan daha üstün olduğunu ima etmek maksadıyla başını dik tutmadığın ve dünyaya karşı tamahkâr olmadığın halde yaptığın nasihattir.
Kendini başkalarından daha iyi bilerek öğüt veriyorsan öğütlerin aslını yitirmişsin demektir. Hatırla ki Mûsa [as] kavminden kavmin en iyisini yanına getirmelerini istemişti. Derken mahcup bir adamı getirmişlerdi de Mûsa [as] ondan da bu kavmin en kötüsünü bulup yanına getirmesini istemişti. Sonunda adam eli boş dönmüştü. Yine mahcuptu; "benden kötüsünü boş yere aradım!" demişti. Günahlarını en çok bildiği hatalarına en çok aşina olduğu adamı alıp gelmişti yanında. Kendisini getirmişti. "Bu kavmin en kötüsü benim!" demişti de işte o zaman Mûsa [as] "Sen sahiden bu kavmin en iyisiymişsin" demişti. Sen de kavmine "kavmin en iyisiyim" diye konuşuyorsan git kendine iyi bir öğütçü bul. Öğütlerin başını unutup kendini öğütçü bellemen ne kadar acı... Önce nefsini ıslah et. Islah etmen için de önce nefsini kötü bil. "Herkesin nefsinden kötüsü benimkidir" de... Öğütlerini içine yönelt.
alıntı.
Kalbin dudaklarına yetişemiyor. Dudağının söylediğine elin katılmıyor. Yoksa sen söylediklerini yap(a)mayanlardan mısın? Yahut yap(a)mayacaklarını söyleyenlerden misin? Dudağını kalbine bandırarak söyleseydin bunca uzun söylemene gerek kalmazdı. Belki söylemene bile gerek kalmazdı. Söylediğini dinleyenler söyleyemediklerini de eşsiz bir çağıltı gibi kalplerine misafir ederlerdi. Dilini kalbine değdir ki söylediğin doğru olsun doğrultsun. Dilini kalbine değdirme kaygısı olmayanlar seni kalpsiz sanıyorlar yahut kalbini yok sayıyorlar. Aklını gözüne indirdikleri gibi kalbini de kulaklarına indirgiyorlar. Sen kalbin değdiği dudaklara kulak ol.
alıntı
Ömrünü bitmiş say ve son nefesinin gelip iki dudağının arasından çıkmak üzere durduğunu düşün.
Ömür dediğin zaten iki nefeslik bir şey değil mi? Aldığın nefes Hayy olanın ikramıdır. Nefes göğsüne sokuldukça hayattan nasibini alırsın. Hayy'ın hayat vaadine kanarsın. Verdiğin nefes ise Kayyûm'a çağrındır. Hayatın için devam istersin verdiğin nefesle. Yeni bir nefese muhtaç olduğunu söylersin. Hayy'dan gelir nefesin ve Hû'ya gider. Sanki aldığın nefesle "yalnız Sana yalnız Sana kulluk ederim" demen istenir. Verdiğinin ise "yalnız Sen'den yalnız Sen'den yardım dilerim" yakarışının ruhu olması beklenir. Ömrünün bittiği anı uzakta sanma şimdi şu an geride bıraktığın ve senin adını verdikleri ölülerin başında duruyor gövden. Geride bıraktığın günlerde bitirdiğin mevsimlerde veda ettiğin yıllarda terk ettiğin anlarda yaşayıp artık hatırası kalmış "sen"ler var; hepsi öldüler. Yalnız sen varsın diye hatırlanıyor onlar. Sen onları hatırlatan bir mezar taşı gibi dikiliyorsun gövdenle. Aslında dudaklarının arasına kazınıyor doğum ve ölüm tarihlerin. Hüve'l Bâkî/Senai Demirci/Doğumu: aldığı ilk nefes-Ölümü: verdiği son nefes. iki dudağının arasında saklı ömrün. Şimdi aldın ve şimdi verdin. Şimdi verdiğin son nefestir. Uyan. Yan. An.
Kalbinde çözülmeden, kalan her şey için
sabırlı ol. Soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi.Cevapları şimdi arama. Şu anda cevaplar sana verilemez çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın.
Bu, herşeyi yaşama meselesidir. Şu anda senin soruyu yaşaman gerekiyor. Belki daha ileride, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın.
"AŞK" Dün ayrılırken kalbini çuvalayıp sevgilisine veren yürekli insanların gururuydu,bugün ise fiyat etiketini alnına yapıştıran insanların gururu!.. "AŞK" DÜN ömür boyu kader ortaklığıydı bugün ise yap, işlet, devret, modeli oldu!.."AŞK" DÜN samanyoluydu, bugün ise yatak odasının yolu!..."AŞK" DÜN ya benimsin ya toprağın,bugün ise' önce benim ol sonra kimin istersen onun' diyenlerin gecelik arzusu!.. "AŞK" DÜN midye kabuğunda iki kişiydi, bugün ise bir yürekte bilmem kaç kişi? "AŞK" DÜN HERŞEYDi BUGÜN HiÇ BiRŞEY...!!!
Bir bavul dolusu cümle var defterimde. Yara bandı tutmayacak kadar derin tümcelerim. Sen yollarına yirmi dokuz harfle acı döşeyen birine, "Yara"değilde, "Yâr" diyebilir misin?
Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş.
Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş.
Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen Profesör sonunda seyise sormuş:
- Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konu...şmamalı mıyım?
Seyis cevap vermiş:
- Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam.Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamiş.iki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
- Konuşmamı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
- Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim.Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.
0 ;dan onunla başlarsın hayata 1 bakmışsın girivermiş hayatına 2 de bir düşüverir aklına 3 günlük dünyada tek zevkindir aslında 4 dörtlük gecer zamanın onla 5 vakit namaza yoktur bu bağlılık 6 üstü bi insan aslında 7 cihanda yoktur olan onda 8 köşe olursun konuşurken onunla 9 doğurursun göremeyip konuşamayınca 10 u seversin çok sevmek.
Ömründe ayna nedir bilmeyen bir zencinin gözleri yolda toz toprak arasında parıldayan bir ayna parçasına takılmış. Adam eğilip bu parlak nesneyi almış ve eteğinin kenarıyla tozunu silip yüzüne tutmuş. Tutmuş tutmasına ama gördüğü o kapkara surat hiç hoşuna gitmemiş. Öfkeyle elindeki parçayı yere fırlatmış ve şöyle demiş: "Sen ne fena aynasın böyle! Zaten çirkin göstermeseydin insanlar seni bu mezbeleliğe atmazlardı!
Allah(c.c) Nebi(sav) kuran vatan millet bayrak ecdad aşklarını bir yürekte sıralamasını bilerek, ayrıştırmadan ve çarpıştırmadan yaşabilecek kadar manalarına hakim, bilinçli, bilgi sahibi olup özellikle bu bilgileri hazmeden kişilikler.selam olsun denilesi bireylerdir.
Mangal gibi yürek olacak adam dediğinde. Öyle her patırtıya pabuç bırakmayacak. Bakışından toz olacak, bakışıyla şad olacaksın. Bakmayacaksın beylik laflar etmediğine, bileceksin ki yeri ve zamanı geldiğinde icraatıyla konuşacak.Adam dediğin konuşacağı yerde susup, susacağı yerde konuşmayacak. Az ama öz konuşacak. Kodu...m mu oturtacak tek bir lafıyla. Sözünü sohbetini dinletecek. Espriyle vakar, ciddiyetle saygı arasındaki çizgiyi ince çizecek. Sesindeki tını dan ayırt edebileceksin sevincini, kederini
Adam dediğin yüce gönüllü olacak. Öyle her koşana, her zorlayana açmayacak yüreğinin kapılarını. iki cicim bicime kanmayacak. Dudaktan dökülenle yürekten akanın ayrımına varabilecek. Yalnız kalmayı becerebilecek. Hayatın her evresinde kendi kendine yetebilecek. Duygusal karmaşalarda hata üstüne hata yapmayacak. Şişenin dibini de görecek gerekirse. Ama illa ki ağzıyla içecek. Acıyı da mutluluğu da Allahına kadar yaşamayı bilecek adam dediğin.
Kendine özgü bir duruşu olacak adam dediğinin. Örneğin merhametle şecaatin, sadakatle ihanetin, cehaletle nedametin ayrımına varabilecek. Söyledikleriyle yaptıkları çelişmeyecek.
Doğal olacak adam dediğin. işine geldiği gibi davranmayacak. Özü neyse sözü de o olacak. Kırk yerinden eğip bükmeyecek lafı. Söylemeden önce ölçüp biçecek, söylediğinde de sözünün arkasında durmayı bilecek.
Adam dediğinde izzet i nefis olacak. Midesi değil, yüreği geniş olacak. Kadını önce ana bilecek. Kızına da oğlu kadar evlat diyebilecek. Bacım dediğine meyil etmeyecek. Yar dediğini sahiplenecek. Duracağı yeri de durduracağı yeri de bilecek. Öyle kazanında her şey kaynamayacak.
Sevmeyi bilecek adam dediğin. Aşkın belden aşağıda değil sol yanında olduğunun farkında olacak. Ruhundaki tek korku sevdiğini incitmek, kaybetmek olacak. Yar yâdına düşende yaprak gibi titreyecek.
Adam dediğin haysiyetli olacak. Ben erkeğim yaparım!demeyecek. Namusun bacak arasında değil yürekle beyin arasındaki o devasa arena da olduğunu bilecek. Sapla samanı karıştırmayacak. Yürekte başka, parmakta başka yüzük taşımayacak. Bir gönüle iki Leyla sığdırmaya kalkacak kadar aptal olmayacak.
Adam dediğin zeki olacak ve ikinci kez kandırılamayacak kadar da akıllı. Kadınca entrikaları yemeyecek. Bir lafı anlatana kadar kırk deveyi hendekten atlatmayacaksın. Sen konuşurken yüzüne bakacak. Sustuklarını da gözlerinden okuyacak.
Adam dediğin ağlamaktan korkmayacak. Takılmayacak öyle erkek dediğin.safsatalarına. Vara yoğa değil elbette. Ama ağlamanın kadına değil, insana özgü bir davranış olduğunun da bilincinde olacak. Gocunmadan ağlayacak gerektiğinde.
Adam dediğin derin olacak. Derinliklerinde gezinebilecek, lakin kaybolmayacaksın. En bildiğini sandığın şeyi aslında hiç bilmediğini gösterecek kadar derin olacak. Ve başını döndürecek kadar gizemli. Bileceksin ki bir okyanusta yüzüyorsun. Her kulaç atışında enginlere yol alacaksın. Unutmayacaksın muhteşem güzelliklere gidilen yolda yunuslar da var köpek balıkları da. Onun seni kaybetmekten korktuğu kadar sende korkacaksın yitirmekten. Aidiyet sınırına tecavüz etmeden bağlı kalacaksın.
Okuyacak adam dediğin ama öyle laf olsun diye değil, bilinçli okuyacak. Elif i görünce övendere sanmayacak. Sadece tarzını değil bilakis tarzı olmayanı da okuyacak ki duruşunun hakkını verebilsin. Küçük veya büyük bir kütüphanesi olacak örneğin ve her konuda az çok söyleyebileceği bir sözü. Amma velâkin şiire Fransız kalmayacak. Ya yazacak ya okuyacak ya da dinlemekten keyif alacak.
Adam dediğin utanmayı bilecek. Arın, edebin insana mahsus meziyetler olduğunu aklından çıkarmayacak. Erkeklik kisvesine sığınıp her şeyin mubah olduğu yanlışına düşmeyecek. Dejenere olmayacak adam dediğin. Biraz çocuk, biraz baba, biraz abi, çokça da sevgili olacak. Amma illa ki biraz ukala olacak. Farkının farkındalığından kaynaklanan, küstahlık sınırına asla dayanmayan, zekâ ve aklın birleşiminden mürekkep ukalalıklar biçilmiş kaftan gibi cuk diye oturacak üzerine. Ve sen ukalalığın böylesine şık duruşuna şapka çıkaracaksın.
Adam dediğin kale gibi duracak. Korkmadan dönebileceksin arkanı. Bileceksin ki, o vurursa alnının ortasından vurur. Sırtından değil.. Cümle âlem tersini iddia etse de, o öyle diyorsa öyle olduğuna şeksiz şüphesiz inanacaksın. Aklın sadece özlediğin için onda olacak. Nerdedir, kiminledir krizlerine girmeyeceksin. Bilecek sin ki nerede olursa olsun seninledir.
Adam dediğinin detayları olacak. Senin bile farkında olmadığın ayrıntıları fark edecek. Şaşırtmayı da, şımartmayı da bilecek. Her haliyle içine sinecek, her halinle içine sindiğini bilmenin huzurunu duyacaksın
Adam dediğin;
Sarılacağı ve saracağı
Koşacağı ve duracağı
işiteceği ve duyacağı
Bakacağı ve göreceği
Dinleyeceği ve anlayacağı
Sezeceği ve bileceği
Gideceği ve kalacağı zamanın ayrımında olacak
Erkek olarak doğmak yazgıdır elbette. Ama adam olabilmektedir marifet. Her erkek adam değildir. Fakat her adam da sadece erkek değildir. Tıpkı,her kadının ana olamadığı gibi..
Çünkü adam olmak, aslında insan olmaktır.
Bu yüzdendir
Adam gibi adama da, adam gibi kadın gerekir.
alıntıdır.
eli ne kadar açık, ne kadar cömert olursa olsun kitaplarını emanet okumaya bile vermek istemeyen insandır.dosttur kitaplar onun için.yalnızlığınıda, dertlerinide,gecenin karanlığınıda sayfalarında kucaklamıştır,avunmuştur.ve her avunduğunu sandığı anda dostundan birşeyler almıştır aslında. O yüzden doyumsuzdur kitap konusunda. tek arkadan vurmayan, derdini dinleyen ve ona her satırda birşeyler katandır,karşılık beklemeden.
Gönül Calab'ın tahtı, Calap gönüle baktı
iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
yunus emre
calab : allah(c.c)demek
Diyen ve ilk mutasavvıf şairlerimizden olan Yunus, insandaki gönül denilen o ulvî cevheri; âlemlerin yaratıcısı, sahibi ve sultanı olan Allahın, ezelî ve ebedî tahtı, Onun baktığı
mukaddes bir yer olarak tavsif ve tasavvur etmektedir. Gönül, bu ulvî yaratılışıyla Cenâb-ı
Hakkın tecelli ettiği bir nazargâh-ı ilâhîdir. Bu itibarla, gönül yıkan bir kişiyi iki cihanın
bedbahtı olarak vasıflandıran ve bu işin büyük bir günah olduğunu ifade eden şair, ile
alakalı son derece önem arz eden bu ve benzeri duyuş ve telakkilerinde, kendinden sonra gelen
mutasavvıf şairlere yol açmış, ışık tutmuştur. Meselâ dünyayı azametli bir şehre, yaşanılan hayatı
ise çarçabuk toplanıp dağılan pazara teşbih eden Yunus; dünya şehrine bir lâhza olsun yaşamağa
gelen kişinin, bu dünyadan gidişini de dönülmez bir sefer olarak nitelendirir.
zorlukların üst üste geldiği, beklemelerin nöbeti geçiş dönemlerine devrettiği anlar umut el ayağını çekmiştir, omuzların düşmüştür.suskunsundur ama aslında sesine aşina kulaklar için avaz avaz bağırıyorsundur.
hayattttt drammmmm, yaşamak oldu haram.
Son günleri de bohçalayıp geçmişe teslim ettiğinde, artık günlerini tüketmiş, sararıp solmuş,ruhunun da terkettiği bedeni toprağa karmıştır. işte o an tüm renklerden arınır ve özü olur , toprak olur. Sararıp dökülen yaprakların toprağa karılması gibi karılır gider.
aşk sizi kendinizden alır götürür, kendiniz olamazsınız .siz bile tanımazsınız kendinizi.Bunu ben yapmam dediğiniz olmazsa olmazlarınızda bir bakarsınız eğrilen eğrilebilir olan , köşesiz, düzgün kenarlardan yoksun, cetvele gelmeyen, ölçüye vurulmayan, tartılamaz, ille de köşeli ve düz kenarlı kalıplara dökmeye niyetlenmişsinizdir..işte aşk sizi kıvrımları içine hapsetmiştir.ama bir gün bir bakarsınız Aşkınızın kıvrımlarını şu hayatın dar köşelerine sığdıramıyorsunuz.
insanca işlenmemiş her söz gürültüleşir; çirkinleşir. Gürültü gibi destursuz, zamansız, faydasız, içeriksizdir. S/özünü yükseltmeden sesini yükseltenler, "eşek sesi çirkinliği"ne bulaşmış olabilir (mi?) Yükseltmeye değer olmayan sözü değmediği yükseklikte seslendirmeler, "eşek sesi" nitelemesini hak etmez mi? Eşek sesi de öyle değil mi: her kulağa ulaşır ama hiçbir kalbe değmez. Alçak söze yüksek ses olmaz.
alıntı
Buna anlamca vaveyla denir. Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin
halidir. Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır. Azrail budadıkça nefesleri
daha gür çıkar sesleri. Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o
ağacın gölgesine sığınır.Ve Allah insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan
mesajı hem dal hem vav ol der insana.
Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için bu bir eksikliktir;
başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise bu bi fazlalıktır.
Erkeğin hayatında belki bir aşka yer vardır.
Kadının ise aşkında belki bir hayata...
Erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar.
Kadınlar ise Akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delilirler.
Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler.
Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz.
Aşık olan erkeğin gözünde ise her şey yeniden değerlenir.
Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder.
Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla...
Aşık kadınlar bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar;
aşık erkekler melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.
Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla. Kadına yakışan sadece aşktır.
Aşksız bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder, aşksız bir kadın ise efendisiz bir köle.
Kadın Ne ister? Ne mi ister? Hepsini ister. Ve aynı anda.
Peki erkekler ne ister?
Hem sevgili karıları hem de haremleri olsun isterler. Peki neden korkarlar?
Hem karısız hem de haremsiz kalmaktan korkarlar.
Kadın erkeğinin kendisine kul köle olmasını ister; olunca da ondan nefret eder.
Erkek ise kadının kendisine köle olmasını istemez; olunca da onu sever.
Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder;
bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için.
Arada çok önemli bir fark var.
Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar.
Bir kadın ise doyamadığı için erkeğinden sıkılır.
Erkek kadının fiziksel görüntüsüyle; kadın ise erkeğin şehvetiyle tahrik olur.
Onun için kadınlar karşılarındakini anlarlar; erkekler ise sadece görünen dünyayı.
Kadın terk edildiği ve aldatıldığı zamanlarda, bir de boşanırken hiç tereddüt etmez.
Kararlı, şuurlu ve son derece
akıllı biçimde bütün strateji ve
nokta hücumu taktikleriyle delirir.
Delilik, kadınların aklıdır.
Ve sadece bu özellikleri bile, onların erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir.
Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler.
Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler.
Kadınlar her şeyi görürler. Göremediklerini duyarlar. Duyamadıklarını ise sezerler.
Dişilik yalnız algı kapılarını değil,bütün telepati, sezgi, altıncı his ve üçüncü göz kapılarını açan, Mescaline, Psilosibin kadar güçlü bir iksirdir.
Kadınların sezgileri o kadar olağanüstüdür ki, onları erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok.
Sezgi de neymiş mi dediniz? Aklın eli, kolu, gözü,kulağı ve burnudur.
Aklın dürbünü, pusulası ve radarıdır.
Şahini ve tazısıdır. Kapanı, tuzağı ve oltasıdır. Sezgi en kurnaz avcıdır.
Sezgi olmasa ne bilim ne felsefe ne sanat olurdu.
Akıl mı? Akıl sezginin uşağıdır. O kadar..
Sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadınlar kadar itici yaratıklar düşünemem.
Akıllıları ve kültürlüleri ise itici değillerdir ama sıkıcı olurlar çoğu zaman.
Kadına en çok yaraşan ne akıl, ne bilgi, ne de kültürdür. ince ve şuh bir zekadır...
en büyük hayalini kilitleyip sandığa koymuş ve adınıda sonra koymuş biri. önce geleceğimi elime alayım, ayaklarımın üstüne basıp diyerek hep ertelemiştir.