geçenlerde izmir'de bir kızdan duyduğum soru. kendisine imsak vaktini soran babannesine bu soruyla karşılık vermiştir bu kız. e tabi öğretmemişler ona imsağı iftarı, ne bilsin...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman'ın son açıklaması. sabah sabah güldürmüştür. hatta bu entryi ekşi sözlükte yazıyor olsaydım sandalyeden bile düşebilirdim. o derece.
maksimum iki dakikada anlatabilecekleri bir konuyu kekeleyerek ve ııııııı'layarak 15 dakikada anlatmaları durumudur. bu yaşa gelmişler insan topun peşinden koşacağına azıcık konuşma dersi alır. yazık, gerçekten çok yazık...
geçen sene ramazan ayında iş için izmir'e gitmek durumunda kalmıştım. beni bilen bilir, normalde mecbur kalmadıkça gitmem o imansız şehire. ama iş olunca gidiyor insan mecburen. neyse. uçaktan inmiş ve çıkışa doğru ilerlemekteydim. o sıra telefonumu açtım ve telefonu açar açmaz beni karşılayacak olan arkadaş arayıp yarım saat gecikeceğini söyledi. ben de dışarıda 1-2 sigara içer zaman geçiririm derken havaş otobüsünün kalkmak üzere olduğunu gördüm. normalde sosyal statüsü düşük insanların bindiği toplu taşıma araçları ile işim olmaz fakat o an dışarıda dikilmek sureti ile beklemek zor geldiğinden bindim otobüse. boş koltuklardan birine oturdum. önümde izmirli oldukları göğüs dekolteli kıyafetlerinden belli olan, bir karışlık kumaş parçasından bozma mini etekleri ile orasını burasını herkese teşhir eden iki kız oturmaktaydı. kulaklığım bozulduğu için telefonumdan müzik dinleyemedim ve mecburen sessiz otobüste o ahlaksız iki kızın muhabbetine kulak misafiri oldum.
kızlardan kısa saçlı leopar desenli badili olanı diğerine 'bu aralar yediğime içtiğime dikkat edemiyorum, sağlığım çok bozuldu.' gibilerinden birşeyler söyledi. diğeri de seni bir doktora götürelim gibilerinden zırvalarken araya ben girdim ve kızın yüzüne bakarak sizin ilacınız oruç dedim. oruç sizin bu durumunuzu düzeltmenize yardımcı olabilir diye de ekledim.
ikisi de bir süre şaşkın şaşkın bana baktılar. sonra leopar desenli olan bombayı patlattı:
'oruç dediğiniz şeay iskambil oyunu falan mıığaa? eğer öyleyse ben hastayım, can sıkıntıma ilaç aramıyorum tamam mıığğaa?' dedi.
büyük ihtimalle oruç ile briç'i birbirine karıştırmıştı bu hanım kızımız...
ben ise dumur olmuş, şöföre hemen otobüsü durdurmasını emretmiş ve hemen otobüsten inmiştim. çünkü böyle imansız ve cahil izmirli insanlarla aynı otobüse binmektense gideceğim o kilometrelerce yolu yürürüm daha iyiydi...
yaptıkları işlere ve performanslarına baktığımızda hakettiklerinden çok daha fazla para kazanan mesleklerdir. bu mesleklere verilebilecek ne güzel iki örnek öğretmenlik ve devlet memurluğudur efendim.
öğretmenlere bakıyoruz, sabah derslere girmeye başlayıp öğleden sonra okuldan çıkıyorlar. ayda birkaç kez sınav hazırlayıp onları okuyup değerlendirip yatışa geçiyorlar. bu da yetmezmiş gibi yazları 3 ay tatillerini yapıp maaşlarını çatır çatır alıyorlar.
memurlara baktığımızda ise mesai saatini doldurduğu an eve dönüş yoluna geçerler bunlar. sanki bütün çalışma saatlerini %100 verimli geçirmişler gibi saat beş oldu mu anında tüyerler. bu arada çalışma saatleri falan dediğime bakmayın, lafın gelişi yani. aslında bu saatlerin çoğunu çay içerek, muhabbet ederek, örgü örerek, bilgisayarda solitaire oynayarak geçirirler. ara sıra iş yapmaya kalkıştıklarında ise buna pek alışık olmadıkları için binbir türlü suratla yaparlar bu işi de...
işin ilginç yanı da bu iki meslek grubu maaşlarını hizmet ettikleri vatandaşın ödediği vergilerden alıyor olması.
ben şahsen helal etmiyorum verdiğim vergiler ile cebinize giren o paraları. haketmiyorsunuz çünkü bunu.
doğuda devletin polisine taş atan, batıda ellerinde iphone 'anneeaa ben bu gece mervelerde kalcaaağğğm' diyen boş nesildir. ve evet bu nesil bizim, ülkemizin geleceği maalesef... sonra biz çok çalışıyoruz falan derler yüzsüzce.
buradaki benim veya senin gibi kelimelere takılmayınız, aslında olay bizim vergilerimiz... neyse.
koskoca bir sene boyunca maksimum bir hafta tatil yaparak * öküz gibi çalışıp ödediğimiz vergilerle maaşları ödenen ve senin benim ödediğim paralar ile 3 ay boyunca çalışmak adına kılını kıpırdatmadan tatil yapan meslek grubudur.
evet bu meslek grubu öğretmenlerden başkası değildir. ve biz vergi verenler onlar güzelce tatil yapsınlar diye vergimizi çatır çatır ve tam zamanında ödüyoruz. sonra türkiye'deki en çok yatan ve az çalışılan meslek öğretmenliktir dediğimizde de karşı çıkıyorlar, ağızlarından salyalar akıyor...
evet öğretmen kardeşim, sen şu an benim verdiğim paralar ile götünü büyütüyorsun tatilde ve aldığın o paraları sana helal etmiyorum ben. sistem böyle bıdı bıdı deme bana sakın, evet sistem böyle işliyor olabilir ama bu benim param ile cebini doldurduğun gerçeğini değiştirmiyor maalesef. ha aldığınız 3 kuruş para, orası ayrı konu. *
edit: 9 ay boyunca kıçımızı yırtıyoruz bıdı bıdı diyenler var. evet 9 ay boyunca kıçınızı yırtıyorsunuz ve yetiştirdiğiniz nesil ortada... yani ilk önce o 9 ayın hakkını verin.
egenin incisi izmir'de karşılaştığım bir bomba daha...
normalde hiç sevmem izmir'i, mecbur kalmadıkça da gitmem fakat bazen mecburen gidiyor insan iş için...
yine iş ziyaretlerimden biriydi. uçaktan inip adnan menderes havalimanı çıkışına doğru yürümekteydim. o sırada gerek dekolte kıyafetlerinden olsun gerekse mini etekleriyle olsun gerekse de konuşmalarından olsun 'biz izmir'liyiz!' diye bağıran iki kız * yanımda yürümekteydi. maalesef konuşmalarına kulak misafiri oldum. esmer olan röfleli olana 'ayh yhaa bu aralar içimde bir sıkıntı var geçmek bilmiyor sanırım depresyondayım acaba bir psikoloğa mı gitsem?' gibilerinden birşeyler söyledi. röfleli olan tam yorum yapacakken araya ben girdim ve 'geceleri yanlız kaldığınızda dua en iyi arkadaşınız olabilir ve bu sıkıntılarınızdan kurtulmanıza yardımcı olur' dedim. röfleli olan şaşkın bir biçimde bana baktığı anda esmer kız bombayı patlattı:
-dua dediğiniz nediiiaar? acabaa bir depresyon hapı mıığaa?
kaldım öylece sözlük. bir izmir'li dua kelimesini hayatında ilk kez duymuştu evet, bunun şaşkınlığını yaşadım uzun bir süre...
en büyük hayali trabzonspor'da başarılı olup, kendini gösterip galatarasay'a transfer olmak olan trabzonspor'lu futbolcudur. selçuk inan, burak yılmaz, engin baytar gibi isimlerin peşinden gitmek istiyor o da doğal olarak.
türkiye'de futbol denilince akla ilk gelen isimlerden olan müthiş spor yazarı ercan saatçi'nin son yazısının başlığı.
hamit adı onda saklı fenerbahçe'li bir futbolcuyu aramış ve gurbetçileri pek sevmediğini düşündüğü fatih terim ile çalışmak istemediği için kendisini aykut kocaman ile tanıştırmasını istemiş. sonrasında da galatasaray'a transfer olduğu için hamit'i eleştirmiş 'işte hamit duruşu' falan deyip...
işin esas mide bulandıran tarafı da böyle bir adamın yazısının sonunda kenan onuk gibi efendi ve spor bilgisi konusunda bokunun kıvrımı bile olamayacağı birisinin adını ağzına alması ve 'ahh eğer yaşıyor olsaydı' temalı saçmalaması...
neyse ben daha fazla sinirlendirmiyim kendimi. buyrun siz de okuyun.
galatasaray'ın özellikle son iki sezondur yaptığı transferlerden sonra nike'ın yeni tasarımla falan uğraşmayacağı formalardır. ismi lazım değil bir takımın eski formasının üstüne galatasaray amblemi yapıştırılıp geçilecekmiş...