Kuzgunum atin kafeste
0 (düz adam)
onuncu nesil yazar 1 takipçi 1.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    güz taşıyan

    1.
  1. Güneşin sönmek için çelimsiz bir nefes beklediği yıllar çoktan gelmişti, dünya karanlığın ve keskin soğuğun kollarında titrerken son koloniler ayakta kalmak için ısının sabit olduğu toprağın altına yerleşmişlerdi. Yeryüzünü en son görenlerin torunları, dedelerinden kalma hikayelerle bildikleri gökyüzüne inanmayı bırakmışlardı. Şehirler ve ülkeler arası devasa solucan delikleri çoktan kurulmuştu, devletler yıkılmaya yüz tutmuş, güçlü gruplar, direnişçiler yeni dünya düzeninde eski dünyanın korsanlarını aratmayacak bir şekilde zalimlikle hüküm sürüyordu. Kolonilerin \"gevşeyen gökyüzü\" adını verdikleri dev kubbeleri ayakta tutmaları için rutin görevleri vardı, sağlamlaştırma için metal, beton hatta organik yapı bileşenleri bile zor bulunuyordu. insanlar yüzyıllar önce doğanın bağrından sökerek aldıkları her şeyi geri vermek zorunda kalmıştı. Ekolojik dengenin bozulması beslenme zinciri ve türlerin genetik yapıları üstünde büyük faktörde etkiye sebep olmuştu. Köpek balığı dişlerine sahip, bedeni keskin kitinle kaplı devasa solucanlar, yırtıcı türlerden sadece biriydi. insanların su kaynaklarına erişimi zorlaşıyordu, açılan yeni tüneller bazen su altı kuyularına denk gelip, koca bir şehri sular altında bırakıyordu, kan, balçık ve karanlık insanı da hırçınlaştırıyordu.

    Dünya nüfusu yüz milyondan fazla değildi, enerji kaynağı olarak yeraltı sularına kurulan hidrolik santraller tutunacakları tek çareydi ama sık yapılan sabotajlar ve suyun düzensiz hareketi son dalı bile çürütmeye başlamıştı. Güneşin olmadığı dünya düzeninde bitkilerin artık can bulmadığı, ağaçların hatta çiçeklerin solaryum etkisi veren ışık düzenleriyle fotosentezi sağlanıp ayakta tutuluyordu. Artık bir çok sebze ve meyvenin şekilleri ve tatları sadece sayılı insan tarafından tüketilip biliniyordu.

    Bunca hengamenin arasında insanlar durma noktasına gelen üretim yüzünden, yaşamlarını sürdürmelerine yetecek ihtiyaçları bile zor karşılıyordu. iş olmadığından işsizlikle gelen bu buhran toprak korsanlarının büyümesine en büyük neden olmuştu. Yağcılar, suikastçiler ve en azılı ideolojiye sahip \"nefes kesiciler\" bu grup kısıtlı elde edilebilen oksijen, hava tribünlerini ele geçirip bunlara yakın tüm yerleşimleri katlederek büyüyordu. Bu sona fark etmeden yaklaşan Güz Damlası kasabasında aslında her şey sıradan gidiyordu.

    B-ölüm I

    ( Tunç )

    Yeraltı su kaynağına yakın olan bu kasabada ağır yosun kokusu hakimdi, dev kayanın kovuğuna sığınmış, ışık kaynakları artık tükenmekte olan, yanıp sönen büyük ampullerin etrafında dev güveler dans etmeye başlamıştı. Kasabanın ilk yerleşimcilerinden olan Laza ailesi parçalanmış bir çok ferdini, başka yerleşim birimlerine yollamıştı. Aile Katran solucanlarının kalın kitin zırhlarını delmek için kullanılan silahı yapan Ugra\'nın soyuydu ve silah adını buran alıyordu. Aynı dna dan mıdır bilinmez bu soydan gelen herkesin yaşamlarını kolaylaştıracak makineler üretmeye hevesi vardı. Onların en başında güneş görmemiş beyaz teni, açık mavi göz bebekleriyle Toprak geliyordu. Bütün gününü üstü başı kir pas içinde evinin bulunduğu oyuğun yanında girişi dar küçük bir mağarada geçiriyordu. Yaklaşan tehlikeyi dedikodulardan biliyordu. Mağaranın köşesinde tozlanmış gramofonda, kimden kaldığını bilmediği plakları dinliyordu \"Joan jett-Bad Reputation\" eşliğinde elinde lehim aleti, yeni silahının devresindeki son rötuşları yapıyordu. Toprak\'a büyük babasından kalan metal çöplüğünü hemen hemen hepsini bu silahı oluşturmak için tüketmişti. Kolay işlenebilirliği ve hafifliği yüzünden tunçla dövmüştü iskeleti, bu yüzden şimdiden adının Tunç olması kararı verilmişti.

    Nefes kesicilerin lideri Korbay yanındaki ekip başlarına kamp emri vermişti. Bineği ehli kör köstebeğin sırtından inerken çantasından çıkardığı tütün torbasını alıp yanındaki kadınlardan birine fırlattı. Saçlarını geride toplamış belirgin elmacık kemikli zayıf yüz halarının arasında keskin bakışlarıyla \"rahatlat bizi\" diyerek sigaranın yapılmasını emretti. Kadın, çantasından sigara kağıdını çıkarıp Korbay\'ın kucağına oturarak sarmaya başladı, tütün tanelerini düşürmemek için öyle özen gösteriyordu ki telaşı sıkça açılıp kapanan göz kapaklarından beliydi. Tütün, bu devrin en zor bulunan keyif verici maddesiydi.

    Toprak plağı tırmalayan iğneyi kaldırıp atölyesinden mola için evine yöneldi. Bir yandan kasabanın dar yollarındaki kalabalığı süzüyordu, herkes yüklenmiş çıkış yolunda kuyruklar oluşmuştu. Evde de durum farksız değildi, taşınabilecek ivedisi yüksek eşyalar toplanmış, evde sessiz ama panik kokan atmosfer vardı. Kaçmanın çözüm olmadığını, direnmek gerektiğini savunan Toprak, bu duruma doğası gereği anlam veremiyordu ama öte yandan kaçınılmaz bir vedanın eşiğinde olduğunu biliyordu. Sevdiği, sevebileceği ve insan olduğunu hatırlan şeyin o eşyalarla birlikte varlığını terk edeceğinin farkındaydı.

    Son kolileri yükleyen ailesini kapının eşiğinde izlerken aklında hala Tunç vardı, güç kaynağı ve hareket yeteneğini arttırmak için bir çözüm bulmalıydı. Tam o esnada babası onu daldığı bu düşünceden çeken hareketi yaptı, omuzuna yavaşça ellerini koydu. \"Toprak, bizimle gelmelisin. Anlıyorum, gideceğimiz yerde durum bundan farklı olmayacak ama daha çok vakit kazanmalısın.\" dedi ve yanaştı, yüzüne bakacak gücü bulamadığından, omuzunu omuzuna değdirip onunla aynı noktaya baktı. Toprak, kararlı ve sakin bir ses tonuyla \" Peşinizden geleceğim ama yapmam gereken şeyler var biliyorsun.\" Babası ona güveniyordu, başarısız da olsa bir amaç uğruna ölmek bu yüz yılda gerçekten onur kaynağıydı. Yavaş yavaş tekerleri yerine paletleri olan ve görünüşü bir arabadan çok gemiyi andıran aracına gitti ve ahşap bir kutu getirdi. Toprak\'ın önüne bıraktı, ardından son konuşma ses tonuyla, tane tane sözcükleri nefesiyle canlandırmaya başladı \"Ben yıllarca bu kasabanın ayakta durması için çalıştım, silah yapmadım, sadece yaşamımızı sürdürecek şeyler peşinde ter döktüm. O yüzden bu hiç işime yaramadı, kutunun içinde Ugra\'dan kalan bir hediye var umarım işine yarar.\" dedi ve kutuyu önüne bıraktıktan sonra omuzundan tutup hafifçe silkeledi, tam bu esnada Toprak, ağaçların gövdesine dolanan sarmaşıklar gibi babasının sarıldı. \" Bu bir veda değil, peşinizden geleceğim\" diye fısıldadı babasının kulağına, arkalarından baktı uzun uzun.

    Ahşap, üstünde Ugra\'nın tüm makinelerinde kullandığı sembol bulunan kutuyu küçük atölyesine götürdü. içinde yersiz çocuk telaşı baskındı ama bir yandan zamanı oldukça kısıtlıydı, saatin diğer tarafındaki kumlar, artık üzerine akıyordu. vakit kaybetmeden kuyu açtı, içinde tüm veri iletim yolları altınla yapılmış bir devre, parmaklığı ve durmayan hareketiyle göz yoran birde güç kaynağı vardı. işin garip yanı, güç kaynağında hiç bir kutup başı bulunmuyordu. Uzun süre devreyi inceledikten sonra içindeki yazılımı ve işleyiş sistemini anlamak için onu bilgisayarına bağladı. Kısa bir ön yüklemeden sonra karşısına tekrar Ugra\'nın sembolüyle başlayan bir yazılım çıktı, içinde yüzlerce projenin yer bulduğu dosyalar, kurulum ve düzenekler vardı. Ama onun merak ettiği şey gözünü yoran ışığa sahip olan, malum güç kaynağıydı. Temassız devre elemanları dosyasını kurcalarken tamda buna banzer bir modele rastladı ama görünüşü çok farklıydı. Tek yol vardı artık, o da bunu Tunç da denemek. Yıllardır üstünde uğraştığı makinesinin yanına gitti, heyecandan titreyen ellerini onun üstünde şefkatle gezdirdi. Tunç\'un göğsünde bulunan kapağı boynundaki anahtarla açtı ve enerji kaynağı için boş bıraktığı yere elindeki geometrik hatları ne kadar elipse benzese de sonsuzluk işaretini andıran kaynağı bıraktı. Yavaşça kapağı kapattı. Artık, sadece devreyi açması için tasarlanan düdüğü çalmak kalmıştı. Siyah tüylerle kaplı mekanik kuzgun Tunç, Toprağın dudağının arasındaki düdükten çıkacak o keskin sesi bekliyordu...

    Bölüm sonu-

    Devamı, ben sıkılınca.

    http://4.bp.blogspot.com/...NIcJCk/s1600/IMAG0107.jpg
    0 ...
  2. rastgele madde

    1.
  3. Ne aradığını ve hatta ne için aradığını bilmezsin de sığınırsın ya işte o butonun kendileri.
    0 ...
  4. wikipedia türkiye

    1.
  5. Milletlere göre Rastgele madde butonu yapan site zira türkiye ne zaman bassam il, ilçe, köy tanıtımlarından ötesi yok. Hani bu millet anca bunları merak eder kafasıyla mı programlanmış o buton anlamadım. iki salvo yapacağız ağız tadıyla, onu da yaptırmıyorlar.
    0 ...
  6. sik gibi tablolara bir dünya para veren zenginler

    7.
  7. yeri gelir o benzetme edatı bile olmaz, miras olan tek şey para değil doyumsuzluk ve kendini farklı gösterme adı altında kendini iyi hissetme hastalığı olabilir.
    0 ...
  8. türkiye de sarışın kızların çakma sarışın olması

    10.
  9. Türk genlerinden sarışın çıkmasını beklemek kadar absürt olmasa gerek.
    0 ...
  10. beyaz tenli kızlar

    225.
  11. Tek dezavantajı kıllarının belirgin olmasıdır.
    1 ...
  12. yolun ortasında durup ayakkabısını bağlayan kız

    8.
  13. Kiminin bağcığının çözülmesi, kiminin dizlerinin bağının çözülmesine yol açabilir.
    0 ...
  14. az sayıda müslümanın bildiği süper sevaplar

    4.
  15. Sizi tek bir hamlede cennete götürecek sevaplar;
    -Yerdeki ekmek veya nimet kümesinde toplayabileceğimiz şeyleri üç kere öpüp alnımıza koyup yüksek bir yere kaldırmak (dikkat bu hareketi muza yapmak görsel açıdan garip durabilir).
    1 ...
  16. bilgisayar kullanmaya çalışan anne

    1.
  17. windows'un açılış sesiyle birlikte besmeleyle tüm virüs(şeytan) ları bertaraf eden aile bireyi.
    0 ...
  18. eve hırsız girmesi

    25.
  19. sene 2006, bahar taze çiçek kokan rüzgalarıyla evin içinde dolaşıyor. o zamanlar bir bilardo salonumuz var, şiddet dolu bir aile olduğumuzdan değil ama ıstakaların bir kaç tanesi evin giriş kapısının arkasında duruyor (nedenini hala bilmiyorum) bizim aile baykuşvari bir hayat sürer en erken 00:00 sularında esnemeye başlar 01:00 gibi çayın altını kapatırız. saatler 23:00 falan, hırsız kapıda kırıp çırıp tıpırt seslerle kilidi açmaya uğraşıyor. bu sese kulak veren aile bireyleri sanki daha önce anlaşma yapmışçasına parmak uclarında ses çıkarmadan kapıya yürüyor. evdeki 5 bir birden silahlanıyor, 4 ünün elinde bilardo sopasının dibi (ıstaka altı) birinin elinde tava (tavanın kimde olduğunu söylememe gerek yok sanırım) herkes sinan çetin'in şu kayıpları, küsleri birleştirdiği programın kapısına bakan tipler gibi gözlerini dikti kapıya. kapı açılır ve hırsız 5 saniyelik bir şoka girer o arada babamın "destur ya allah!" nidası atmasa da ilk darbeyi vurmasıyla hırsızın kafasını tutarak merdivenlerden road runner'ı kıskandıracak bir performansla kaçması hala aklımdadır. bizim eve girmek avrupa birliğine girmekten daha zor olabilir...
    2 ...
  20. hotmail

    114.
  21. "kanka kız mesenesi yok mu ya?" yıllarında mavi ve yeşil kel adamların semahı ile başlayan sohbet girdabı.
    0 ...
  22. pipo

    49.
  23. insanların bitkileri kurutup solumun yoluyla almaya başlamasıyla cereyan eden serüvenin en asil ve tahtını kaybetmeyen temsilcisi. çömlek gibi ağzı ve ince uzun ağızlığıyla binlerce tasarıma bürünmüştür. mısırda hiyerogliflerde, asyada çin kaynaklarında, amerikada kızılderililer ve cowboy(bizdeki çoban) gibi bir çok yansımada görürüz. sinema yada tiyatroda sanatçı karakterlerde kullanılır pek genelde. aslında her ne kadar, berke'nin, hasan'ın yada "pipo ne havalı ya" diyen kezban'ın sözleri olsa da pipo yaş ortalaması olarak 45 yaş üstüne hitap etmektedir. tütün ve ürünlerinin ağız, solunum yolu ve akciğer kanseri riskini arttırdığı tezi sunulduktan sonra ki bu 2. dünya savaşına tekabül ediyor kullanımı avrupada hızla düşmüştür. toplumda ağız tiryakisi olarak adlandırılan insanların tercihi. temizlemesi, tütünü yerleştirme aşaması, belirli zaman aralıklarıyla tekrardan ateşlendirilmesi buna gönül vermeden katlanılmayacak eylemler. öte yandan, ağız çevresinde bıraktığı keskin tat, dil uyuşması ve diş etlerine verdiği zararı da göz önünde bulundurursak gerçekten yaşlanmak lazım içmek için (benim hayattan bir beklentim kalmadı, bari kendimi keyfe vereyim) demenin en ağır kokulu yolu. tarihi olarak bu işi en güzel yapanlar aslında sağa sola tükürerek tütün çiğneyen cowboylar değil, oturduğu yerde dingin bir tavırla hüpleten kızılderililer sanırım dumanla haberleşmeyi tetikleyen icat da bu olabilir, ağzından yuvarlak çıkaran ilk kızılderiliyi merak ettim şu an. sonuç olarak, endüstriye inatla direnen ve hızlı yaşayan toplumu keyfe çağıran hobi, "hobi" yazınca aklıma pipo içen hobit bilbo baggins ve gandalf'ın duman yarışının gelmesi ayrı bir etki.
    1 ...
  24. ayna

    219.
  25. tamam böyle bir müzik grubu koca bir neslin "biz arabesk miyiz, rocker mıyız, yoksa romantik miyiz" demesine neden olmuş olabilir lakin konuya tamamen meta olarak yaklaşmalıyım.
    insanların kendi yansıması gördüğü günden beri focuslamak için ciddi bir simya bilgisi edindiği eşyadır kendileri. çağımızda sıradanlaşmış olabilir ama yüzyıllar öncesine dönecek olursak şimdilerin iphone tutkusuna benziyor. ulaşmak her gelir düzeyi için mümkün değil, kredi kartı da yok malum. aynanın en afilli yüzü, aslında arkasıdır. kendilerine sır denilir. sanatın soylulara hizmet ettiği ki orta çağ ve fransız ihtilali sonrasını saymazsak pek bir şey değişmedi, neyse o dönemlerde soylu kadınlar ki bu hatun kişilere yaşadıkları kültür ve coğrafyaya göre lakapla verilirdi, düşes, prenses, kontes vb portrelerinde her zaman ellerinde ayna vardır. çin minyatür çizimlerinde, asalet simgesi olarak hep yerini korumuştur. bunun yanı sıra masallarda dillenen ayna, bir çok entrikaya yol açmıştır ki bunun nedeni doğruyu asla sektirmeden söylemesi. burada masalcının subliminal mesajı bu olsa gerek. insanın doğasında olan, ben üstünüm, dünyanın merkeziyim, mükemmelim güdüleri aynayı vazgeçilmez haline getirmekte pekte geciktirmedi. insanlar kusurlarını aynada gördükçe bunu yamamaya başladı ve kusurunun farkına varan insan doğada ve diğer insanlarda kusur arayarak metropolleri ve betonla dolu yalanları yaratmaya başladı. velhasıl kelam ayna ve serüveni öyle küçümsenecek ve gözardı edilecek bir cisim değildir.
    0 ...
  26. kuzgun

    95.
  27. kendileri karga gillerden, gençken gri yaşlandıkça saf siyaha dönen kuş. fiziksel özelliklerinden ziyade zekası ile beni hayran bırakan kuş, hani şu "kuş beyinli" deyimini alt-üst eden cinsten. beyin ağırlığı, vücut ağırlığıyla orantılandığında insandan sonra en büyük beyne sahip olan canlılar listesinde top 5 de kendileri. enteresan takıntılara sahipler, fosforlu ve göz alıcı renkli cisimleri araklayıp biriktirirler bu yüzden elmas ve değerli zimmet eşyalarının hırsızı olarak bilinirler. kainlerin, paganların, şamanların en sadık yoldaşlarıdırlar. gerilim, korku filmlerinde bol bol yer alırlar hele ki konu mistikse, birde büyücü falan varsa dekorun olmazsa olmazıdırlar. motor çeteleri gibi kalabalık gezinmeyi seveler ama bu nitelik enteresan şekilde gençleri için geçerlidir. kuzgunlar yaşlandıkça daha tenha yerlerde yalnız veya eşleriyle hayat sürdüklerini görürüz. bir rivayete göre ki abartı olabilir tek eşlidirler bu kuşlarda penguenler hariç görülmeyen bir niteliktir. siyahın asilleştirmediği bir şey yoktur, insan ve gölgesi dışında. bu yüzden kuzgun en asil kuş olabilir. tüm yırtıcılara karşı çok hızlı bir şekilde birlik olurlar ve göç yollarını sık değiştirirler. enteresan şekilde her isim veya kelimenin ingilizcesi havalı dururken kuzgun ağız doyuran bir kalıp
    0 ...
  28. karanlık

    98.
  29. var oluştan bu yana "madalyonun diğer yüzü" olarak bilinen, ışığın yoksunluğunun doğurduğu kavram. insanın içinin ışık almadığını düşünürsek ve bireysel iç seslerimizi yani beynimizi karanlıkta bıraktığımızı var sayarsak aslında dünyadaki hiç tükenmeyen karanlığı biz insanlar, birde keşfi zor derin mağaralarda bulabiliriz. insanın en derin kişiliği ve kimi zaman ölene kadar en yakınından bile sakladığı yüzü tam olarak bu olsa gerek.

    karanlığı ve aydınlığı yaratan döngü, gezegen olmanın verdiği sorumluluk olan şu eksen dansı. belki ıslığın bulunmasının nedeni budur, deniz fenerleri, meşalenin yani insanın karanlığa duyduğu korkunun ve bilinmezliğe karşı dirençsizliğinin eseri şu an kaliteli bir yaşam sürmemizi sağlayan buluşların yok etmek için güdümlendiği kavram.

    gece; sanırım karanlığı iliğine kadar yaşatan tek olgu, her ne kadar sokak ışıkları ve baş ağrıtan elektrikli cihazlara sığınsak da. gece vücutların afrodizyağı, düşüncelerin yoğunlaştığı, metabolizmanın yavaşladığı, bizimse günü devretmek için gelmiş bir bekçi saydığımız zaman dilimi. tamda burada karanlığın etkisini görüyoruz.

    fazla karanlıkta kalan insanlarda retina bozulmasına bağlı körlük riski, güneşten beslenemeyen tenin hassasiyetinden doğan hastalıklar ve bunların yan getirileri olabilecek sosyal bozukluklar. velhasıl karanlığın kötüyü sembolize etmesi pekte tesadüf değil.

    içinde "karanlık" geçen her cümlenin olumsuzluğu beyne nasıl nakşetirildiyse, dünya ve içindeki canlılara da öyle işlenmiştir. en yırtıcı hayvanlar gece avlanır ve gece yaşayan yada geceyi seven hayvanlar korkutucu sayılır, nihayetinde bu korku film, roman yani insan bilincinin servis ettiği bütün araçlarla topluma işlenir. insanlar, kendilerini dizginlemek için korkacak ve tapacak bir şey bulmakta çok iyidirler ve karanlık yaşamın başladığı günden beri avcının en iyi kamuflajı, doğanın çocuklarının ilk korkusu olmuştur.
    0 ...
  30. müzik

    212.
  31. yücelttiği eğlence aracı. "ritm nereden geldi yahu" demeyin şimdi, nabzınızı yani kalbinizin size verdiği ritmi nasıl unutursunuz, zombi olsanız anlarım, belkide vampir onlarda yokmuş ya kalp ve yaşayan organlar, her neyse. insanların müzik yapmak ve bunu geliştirip daha farklı ruh hallerini yansıtacak tonlara dönüştürmek için yarattığı enstrümanları düşünürsek uzun ve kronolojik bir dosya önümüze düşer. vurmalı çalgılar, telliler, üflemeliler ve diğerleri derken ilk çağdan bu yana listeyi büyütmüştür. her coğrafyanın kendine özgü müzik aletleri ve bunların doğurduğu müzikler vardır. şimdilerde müziğin evrenselliği, iletişimin ve global sınırsız dünyanın verdiği nitelikle daha da pekişmiştir.
    tapınırken bile müzik yapardı adem soyu, ölülerin ardından, doğumların neşesiyle, merasimler, uğurlamalar, anma günleri ve eğlence, evlilik aklınıza ne gelirse tüm toplumu bir araya getirme güdülü işlerde can alıcı nokta müziktir. seçim kampanyaları, direnişlerde, ayaklanmalar ki 2. dünya savaşında rusyanın direnişinde bile operalar büyük rol oynar. varlığını farklı ezgiler ve tonlar insan ruhuna işletmiştir.
    peki ya müzik susarsa ? sanırım insan olgusunun, her ne kadar beyin yada ruh olarak tartışılsa da en önemli parçası müzik. onları diğer canlılardan ayıran, hatta onların iletişim seslerinden esinlenip bile müzik yapan canlılar olarak farkımız sadece beyin yada ruh değil, bunların ikisinin en iyi harmanlandığı yer müzik.
    2 ...
  32. kibrit kutusu

    13.
  33. aslında kibriti nemden ve yanmasını engelleyecek diğer etkenlerden korunması için yapılan bir nevi kılıf. ama gelin görün ki öyle bir yerleşmiş pir yerleşmiş. bizim insanımız betimlemeyi ve benzetmeyi sever. sanatımız ve sanatçımız da. kibrit kutusuna sığmayacak şeyden çıkan olaylar ve yine aynı materyalle örneklendirerek verilen perhizler durumu açıklıyor. hepimizin elinde bir kere hiddetlenmiştir o kutu, içindeki tüm elemanları aynı anda tutuşturarak çıkardığımız galeyanlar roma yanarken keman çalan neron'un keyfine gölge düşürür cinsten olmuştur. kibrit çakmağa göre ne kadar ilkel görünse de icadı ondan çok çok sonradır. bir öğrencinin geliştirdiği ve kullan at mantığına dayandırdığı bu basit alevlendirme sistemi ucuzluğu ve pratikliği yüzünden kutulanıp hizmete sunulmuştur.
    0 ...
  34. mermer

    24.
  35. marmara mermeri dünyadaki diğer türlere kıyasla içerdiği kükürt oranının yüksekliğinden dolayı hamam, sauna gibi mekan yapımlarından tercih edilme nedeni olmuştur. çünkü kükürt mikropları ve bakterilerin üremesini ve yuvalamasını en aza indirger. şu an mermer ve mermer işleme kulvarında liderliği elinde taşıyan italyanın ilk mermer ocakları türkiye sınırlarındaydı, bir çok mermer taşıma, ebatlama tekniği anadolu topraklarında geliştirildi. ardından coğrafya farklılıklarından dolayı kalsit kristallerinin renk değişimiyle bir çok farklı mermer rengi türü keşfedildi lakin hiç biri marmara mermeri kadar sağlıklı bulunmadı. türleri araştırırsanız gerçekten çok ilgin, dikkat çekici ve etkileyici renkler, desenler göreceksiniz. guatemala mermerleri ve emperador türü mermermer iç mimarlıkta ve tasarımda taşın dönüşünü sağlamıştır. pahalılığı ve işlenişinin zahmetli oluşundan hala lüks olarak sınıflandırılmaktadır.
    0 ...
  36. © 2025 uludağ sözlük