(resim:#1)
Öncelikli destek amaçlı eski entry oylayan arkadaşlara teşekkür ederim.
Birkaç ergenle tartışmamak adına, dahası sevgilime daha fazla zaman ayırmak üzere Hesabımı siliyorum. Bilen bilir zaten zamanım yok. arada bir giriyordum. işsiz değilim yani *
O birkaç ergenin dışındaki yazar arkadaşlardan tek ricam. Entry okunma oranlarımı gözden geçirmeleri.
bekle beni briç ustaları geliyorum sevgilim..
hoşçakalın sevgili yazar arkadaşlarım.
-lütfen eksi oylarınızı eksik etmeyin birkaç ezik tatmin olsun..
"evet, elimde bavulumla oturuyorum. sürekli açılan sonra yeniden toplanan bir bavul. ama insan yalnızca giysilerini koymuyor onun içine bir yerden ayrılırken...bütün zamanın içinde birikmiş duyguları, hüzünleri, mutlulukları, acıları, yıpranmışlığı, anıları ve her seferinde kendi kendine sorduğu ama cevabını pek bulamadığı bir sürü soruyu da doldurup gidiyor"
yargı tekelleşmesinin resmidir bu.
türkiye cumhuriyetinin kurucusuna hakaret edilirken
savcılar(ı)mız görevini yapamamış olmanın rahatlığıyle
şefkat göstersinler çocuklarına eşlerine mutlu yuvalarında..
içleri rahat olsun. bu vatan onlardan ibaret değildir..
çok değil birkaç seneye kalmaz devlet içindeki çekirdek kadrolarını genişleterek, henüz girmedilerse emperyal bir gücün hizmetine girerek bir 30-40 yılımızı daha çalmaları işten bile değil. ama bu iş fetö gibi uzun yılları bulmaz 1 seneye kalmaz buralar çok değerlenir..!
ş.urfada dayısının ve ağabeyinin tecavüz ettiği 14 yaşındaki çocuk haberini, bir ensar rezaletini, bügün yaşanan 12 yaşındaki çocuk istismarını posta güvercininden almadık.. magazin sayfalarındaki resimlerden tahrik olduğunu iddia ederek sapık zihniyetlerine kılıf arayanlarla 'hamile kadınlar sokağa çıkmasın tahrik oluyoruz' saçmalığını kusanlar aynı kafanın versuslarıdır.
16 yıldır akp'nin iktidarda tutunmasında koltuk değneyi olarak destek olan
son olarak başkanlık sisteminin yaratıcısı ve mimarı devlet bahçelinin
sistemin işleyişiyle birlikte ortalardan kaybolması endişe yaratmaktadır.
sarayın bahçesinde 'ibibik yumurtalarından' sorumlu olması beklenen şahsın,
'bahçe' bile teslim edilmemesinin ardından kayıplara karışmış olması,
akıllara osmaniyede kabzımallığa başlamış olabileceği ihtimalini getirmiştir.
muhtemelen çarşı izninde bir fotoğtafcıya gidilir
daha önce hazırlanmış ağzında komando bıçağı olan panodaki
platoya kafa yerleştirmek suretiyle resim çektirilir.
altına uygun kelimeler (komandoyuz biz yüce dağlar aşarız!
anne baba terk eder, vatan için koşarız) eklendikten sonra
sosyal medyaya servis edilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 'bedelli askerlik' açıklaması.
"Bedelli askerlik şu anda hükümetimizin gündeminde değil, böyle bir durum yok. Hele hele bir tarafta Afrin, bir tarafta malum Fırat Kalkanı Harekatı. Bunların olduğu bir dönemde bunu gündemimize almak şehitlerimize, özellikle gazilerimize, onlara karşı bir saygısızlık olur.
yıllar önce mahalleden fuat amcanın her konu başlığında kullandığı cümleydi..
nereden esinlendi bilmiyorum. sonradan 'ağır abilerin' dillerinde şekillendi.
şu koskocaman şehrin sokaklarında dolaşanların yüzlerine bakın... yüz mü bunlar! sararmış, uzamış... gülmeyi unutmuş... bu yüzler sevinci unutmuş. sevmeyi unutmuş. şöyle yürek dolusu, can dolusu, kucak dolusu sevmeyi unutmuş. ağız dolusu öpmeyi unutmuş bunlar. şöyle sağlıklı, kütür kütür öpmeyi unutmuşlar. gözleri kırgın, yılgın, paslı... kuşkulu, korkulu, düşmanca... ben bu şehirden korkuyorum, bu şehirde hasta oluyorum, deliriyorum... içimden her şeyi bırakıp kaçmak geliyor. kirlenmiş, bitlenmiş, çamur içinde bir şehir.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1710616/+
Yalama! Kuyruğundaki insanlar iştahla bekliyor.
Şimdi bunu küçükken sevip okşar büyütürsen
ileride bir tarafına elbette kaçacaktır.
işte o zaman ağlamayacaksın. Ağzında büyüten sensin.
15 temmuz darbe girişiminde, birinin otelden çarşaf giyerek helikoptere kaçtığı duyulmuştu.
kaçmak! için hiçbir nedeni olmayan atatürkün aynı cümlede kullanılması, bu gerçekliliği onaylar niteliğindedir.
inanmak, en kolay sonuçtur. Hayatta her bir eylem, her bir soru, her bir durum, her bir sorun için bir sonuç gerekir. En kolay sonuç, bireyin kendi çabası ve emeği ile bulup ulaştığı değil, ona sunulan sonuçtur. Yani herhangi bir sonuca ve son karara varmak için yıllarını vermek, araştırmak, engellerle savaşmak, deneyler yapmak, tecrübeler yaşamak, mücadeleler vermek, eğitim görmek, çalışmak, çabalamak hiç de kolay bir iş değildir. Oysa bütün bunların yerine, “sonuç” birileri tarafından hazırca sunulsa, elbette tüm bu uğraşlar karşısında tercihen kabul görecektir. Bu kolaycılığa ve hazırcılığa “hayır” diyecek insanoğlu çok azdır.
bu açıdan bakıldığında, dinlerin uydurma yada gerçekliliğine ulaşmış oluruz..
devlet tiyatroları kapatılmıyor. repertuar oluşturma görevini sanat yönetmenlerinden alıp, kendi atadığı bürokratlara vererek 'milli-manevi duyguları pekiştirmek için' sadece yerli oyunları proğramına alarak devam edecek.
ancak, bu durum tiyatroyu bir sanat dalı olmaktan çıkarmakla kalmayıp rejimin propaganda aracı haline getirecektir. geçmiş tarihlerdeki dikta rejimlerde sık görülen bir yöntemdir.
yeni türkiye ileri demokrasi! adımları atılmaya 'dünya klasikleri' olan sanat-tan başlanmıştır. hayırlı olsun..
şimdi beşiktaşta olmak vardı. çelebi oğlu sokakta kahvaltı etmek, ellerinden.
"sınırsız çay" seanslarında gözlerinde hüznü seyretmek.."10 dakika ara" vermeden..
kadıköy rıhtımda el ele gezmek, barlar sokağında akşam sefası.
şimdi istanbulda olmak vardı. ben senden gitmeden...
Şehrin en işlek caddesinde, bir başıma yaşadığım çatı katındaki evimde olsak...sabaha kadar bıkmadan usanmadan yaşadığımız günleri, biz olmayınca yüzünün hiç gülmediğine inandığım çay bahçelerini, gri renkli otobüs duraklarını, tenha sokakları, o yangın zamanları, ders notlarını, amfileri, dostlarımızı, fakülte kantinlerini, ilgimi çekmediği gibi bi şey de anlamadığım sırf ortak anımız adına, - uygarlık tarihinden konuşsak.. gecenin dördünde çay demlesek..daha doğrusu,ben açık yaparım diye sen demlesen. Bi şeyler yemeden sigara içmene kaşlarımı çatarak izin vermesem...
Acele ile ekmeğin arasına sıkıştırdıklarını, yarısını benim yemem şartıyla kabul Etsen...
Ayrılık getirir diye gözlerimden öptürmesem..sende kaşlarımın kenarından öpsen...
- bir kadınla üç şey yapabilirsin, ya onu seversin,
Ya onun için acı çekersin yada onu yazarsın...
onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… haydi bunların hepsini yapayım. fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? nasıl onlar gibi hissedebilirim?
hayatta herşey mümkün.
bir gün başkaları sizi düşünürken,
diğer gün başkalarını siz düşünmeye başlarsınız.
bir gün ezerken,
başka bir gün ezilirken bulursunuz kendinizi.
boşuna değil o kalp grafilerinin zikzaklı oluşu.
yanında sandıkların gidebilir. sevdiklerin üzebilir.
hayallerin kırılır, en önemlisi insanlar değişebilir.
ama baş yastığa koyulduğunda, başkalarının sesi değil yüreğin sesini dinlemeli.
unutulmuş ise, zaten sevilmemiştir giden..
yazmak gibi fotoğraf çekmek de büyük tutkularındanmış sabahattin ali'nin.
bu hususta eşi aliye ali şöyle konuşmuş:
“nereye giderse gitsin, kodak kutu makinesini ve üç ayağını hiç eksik etmezdi yanından. yazı dışında en büyük merakı fotoğraftı. evde saatlerce bir lamba ışığı altında fotoğraflarımızı çekerdi. üç ayağı saklıyoruz ama, makineye kimbilir ne oldu?”
t- sabahattin ali'nin 2 fotoğraf makinesi olduğu bilinse de birine hiç ulaşılamamış. öldürüldüğü vakit çalındığı düşünülüyor.