bitmek bilmeyen kabustur. sürekli birlikte olduğunuz kadının eski sevgilileri çıkar durur karşınıza. onlar çıkmasa da sevgiliniz çıkartmak için çabalar, durur.
size olan saygısını gösteren yegane ölçüdür. seni seviyorumlar, hayatımlar, canımlar, bi'tanemler, herkesi karşıma aldımlar, birlikte yaşlanalımlar falan hepsi boştur. eski sevgili sendromundan kurtulamayan sevgiliniz, ömrünüzü tüketmeye and içmiş bir hastalık gibidir. hem saygısızdır, hem ölümcül. yalancılığı da bonus... bir an samimiyetsizliğini eklemeyi unutuyordum. samimiyetsizdir de... sanki birtek o'nun eski sevgilileri varmış gibi davranmakta ısrarcıdır.
ikide bir onlardan bahseder. söylersin. bu rahatsız edici birşey dersin. şakaya vurursun. hep mi böyleydin benden önce, her zaman eski sevgililerini yeni sevgililerine mi anlatırdın, dersin. yok ya, galiba bir tek sana böyleyim galiba, diye açık yaranıza tuz basar. hem de gözünüzün içine baka baka...
eski sevgilelerini sınıflandırır. bana hiç yalan söylemeyen, evlenmeyi düşündüğüm tek kişi, yurtdışına gitmeyi benle birlikte kalıp basit bir hayat yaşamaya tercih eden, dünyanın herhangi bir yerinde bana istediğim hayatı kurmaya hazır olan gibi kriterlerini paylaşır seninle. sen de kös kös oturup dinlersin. ne garip, dersin içinden. neler anlatıyor bana. o'na yabancılaştığını hissedersin. o kim lan, kendine bile yabancılaşırsın böyle anlarda. kafan güzel olur anında. ama istemediğin bir kafadır bu. yıllarca kaçtığın kötü, eski ama çok iyi tanıdığın birisi gibidir.
sonra kendine, yetmez mi bu kadarı, dersin. daha ne kadar yaralayabilirsin ki beni? söyledim, olmadı. rica ettim, olmadı. bağırdım, olmadı. ağladım, olmadı. vurdum, olmadı.
artık sizin de o'nun hayatında eski sevgili olma zamanınız gelmiştir. paradoksun en ilginç yanı, eski sevgili müessesesinden tiksinirken, bir adama eski sevgili kabusu yaşatacak muhtemel baş karakterlerden birisi haline gelmenizdir. alışmadık götte dondurmazmış misali, aynısı kim bilir kimlere kaç defa yapacaktır?
o adam da gelip, bu başlığa yazacaktır belki birgün... benzer şeyleri, farklı kelimlerle... ve sonraki... ve sonraki...
geyik muhabbeti
ne geyiği
ren geyiği
ne reni
el freni
ne eli
hanımeli
ne hanımı
ev hanımı
ne evi
dağ evi
ne dağı
ağrı dağı
ne ağrısı
baş ağrısı
ne başı
kuşbaşı
ne kuşu
muhabbet kuşu
ne muhabbeti
geyik muhabbeti
ne geyi
ren geyiği
ne reni
el freni
ne eli
hanımeli
ne hanımı
ev hanımı
ne evi
dağ evi
ne dağı
ağrı dağı
ne ağrısı
baş ağrısı
ne başı
kuşbaşı
ne kuşu
muhabbet kuşu
ne muhabbeti
geyik muhabbeti
ne geyiği
.
.
.
biraz bunalım, biraz günlük konuşmalar
anneye özlemler, babaya serzenişler
kediler ve kuşlar
ve çeşitli ölümler
kavuşamamak üstüne dizeler
aslında mutsuzluk da iyidir be gülüm
siz aşktan n'anlarsınız bayım?
negzel negzel
bu yüzden mezun olanların aldığı unvan Decepticon'tur. mesleki olarak 10 yılı ya da lisans sonrası akademik kariyerde 5 yılı tamamlayanlara Megatron ünvanı verilir.
haftasonunda oğlum ve eski karımla birlikte mangal yapmaya gittiğimiz yerde sevgilim, sevgilimin kızı ve sevgilimin eski kocası ile karşılaştık. eski eşlerimizin durumumuzdan habersiz olması yüzünden masaları birleştirip, hep beraber takılmak zorunda kaldık.
tam aksine, bazı zerzavatın ortaya çıkıp, "vay efendim biz gezi parkı olaylarından çok dersler çıkarttık, yok efendim gezi parkı olayları ülkemizdeki demokrasi anlayışının göstergesidir, aman efendim demokrasi öyle şahane bir şeydir ki, insanın yalayası gelir" şeklindeki açıklamalarına bakınca, kıymetleri daha da artmaktadır.
sözlerinin çevirisi tam olarak şu şekilde olan şarkıdır.
Mani mani din kitap allah kelam
Bitir işi dön köşeyi vesselam
Doğum mani ebe mani ölünce imam mani
Ana mani baba mani ölünce miras mani
Mani mani din kitap allah kelam
Bitir işi dön köşeyi vesselam
Mani mani gül mani ağla mani
Hem ağla hem dumanı bağla mani
Ahlak mani haya mani keyifte keder mani
Irz mani namus mani herkese peder mani
Mani mani din kitap allah kelam
Bitir işi dön köşeyi vesselam
Mani mani seni sevmeyen ölsün
Ölmez ise sürüm sürüm sürünsün
Sürünmekte ders olmazsa şaşkına
Zor iş ama uzun uzun düşünsün
zamanın birinde Antalya Antalya olmadan önce, şimdi ki Kaleiçi'nin olduğu yerde bir aile yaşarmış. tek geçim kaynağı balıkçılık olan bu ailenin reisi olan ramazan ismindeki adam, yine bir gün balığa çıkmak için sabah 3 civarı kalkıp hazırlanmaya başlamış. eşinin seslerine uyanan karısı, hemen ramazan'ın yanına gidip; "bir rüya gördüm. balığa gidip, dönmüyordun. ne olur gitme" demiş. tek geçim kaynakları balıkçılık olduğu için ramazan karısına sarılıp, vedalaşmış ve "merak etme, akşam döneceğim" demiş.
fakat, akşam karısının korktuğu başına gelmiş ve ramazan denizden dönememiş. karısı ve çocukları günlerce, gecelerce ramazan'ı beklemişler. yıllar boyu karısı sürekli denize doğru haykırmış: ramazaannnnnnn!!! ramazaaaaaannnnn!!!
böyle böyle 50 sene geçmiş. ramazan'ın eşi ve çocukları zamanla ölmüşler. bu sürede Antalya'nın bulunduğu yere küçük küçük yerleşimler başlamış. yerleşenler buraya bir isim düşünürken, Ramazan'ın denizden dönemediği günün 100. yıldönümünde yaşanan büyük bir fırtına sırasında, karısının 50 yıldır denize doğru bağırdığı "ramazan" haykırışları rüzgarla birlikte şehre dönmeye başlamış. olayı bir efsane olarak önceden duyan kişiler hemen durumu kavramışlar ve şehrin adını ramazan koymaya karar vermişler.
işte bu ramazan ismi, halk arasında zamanla değişerek Antalya haline dönüşmüş.