derya civelekin 2001'de sual dergisinde yayınladığı şiiri.
BU BÖYLE NEREYE KADAR GiDECEK
bu böyle nereye kadar gidecek
kaç şeritli yoldayız ki bize yol vermiyorlar
ne dirençli akıl bizimkisi de
ters yoldan gitmeye diretiyoruz
kime soracağız hangi şehre hangi yoldan gidilir
düz yolda yolumuzu kaybettik
tabelalarda alkol isimleri
karanlıkta mum aramak gibi bizimkisi
kibritler rüzgarla sönüyor
tütünün ateşini güneşte arıyoruz
nereye kadar gidecek bu böyle
bu yol cenneti gösteriyor, girmeyelim
bu güzellik düşünceye ket vuracak,
sevmeyelim
ölene değin çay içelim
çayımızı yüreğimizde demleyelim
bu böyle nereye kadar gidecek
kim söyleyecek nerede olduğumuzu
mutlu olmak bizi öldürecek
düşünmeyelim
facebooktaki ortak yaşam portalı sayfasının iddiası.
‎-SON DAKIKA- Türkiye Savaşa girdi!
Bazı görgü tanıklarının aktarımına göre TC'ye ait 14 askeri araç Ceylanpınar'dan Suriye Topraklarındaki Serêkaniyê'ye giriş yaptı. 8 Ocaktan beri Türkiye den tahsis edilen iki tankın da Kürtlere ait sivil yerleşim yerlerini bombaladığı gelen bilgiler arasında
tam anlamıyla eşşek şakasıdır. olay şöyle cereyan etti;
benzin almak için hyundai h100'le girdiğimiz benzincide hakan'ın tuvalete gideceği tuttu. hakan'ın amcaoğlu ramazanın acemi şoförlüğüne güvenerek arabayı kaçırıp biraz eğlenme kararına vardık. hakan'ın gelmesiyle benzinciden yavaşça çıkıp ara sokağa yöneldik. hakan ise peşimizden yavaşça geliyordu, ramazan'ın cesaret edemeyeceğini düşünüyordu. ara sokağın başında hakan'ın gelişini kafamı pencereden çıkarmış izliyordum. hakan, "beklesenize" gibi şeyler söylüyordu. tam kapıya açmak için elini uzattığında gaza biraz yüklendi ramazan. hakan da bu sefer gülerek hızlandı. o hızlanınca ramazan biraz daha bastı gaza. bunun üzerine hakan, ciddileşmeye çalışıyordu lakin beceremiyordu. araba abisinindi, ramazan da epey acemiydi. yani bir kaza olsaydı... hakan, bunu düşünmek dahi istemiyordu. hakan koşarken, "sokağın sonunda dönerken yavaşlamak zorunda kalır, ben de kapıyı açar, binerim arabaya" diye düşünüyordu sanırım. ancak işler onun sandığı gibi olmadı.
sokağın sonuna gelirken ramazan biraz yavaşladı, dönmek için epey hazırlandı ve hızlı bir dönüş yaptı. hakan bir yandan ramazan'ın nasıl böyle araba kullandığına şaşırıyor, -ki hakan dahi böyle bir viraj alamazdı- bir yandan da küfür ediyordu. aradaki mesafe 50-60 metre olunca arabadan inip, el kol hareketleri yapmaya başladık hakan'a. hakan iyice kudurmuştu. yine depar atmaya başladı. bir an gözümde holosko gibi göründü. biz arabaya atlayıp kaçtık. hakan arayıp tehdit etmeye başladı. biraz da şiveli bir konuşması var ki hali hazırda komik olan durumu inanılmaz komik kılıyor ve bizim kahkahalarımız sokakları inletmeye başlıyordu.
artık şakayı bitirmeye karar vermiştik. tanıdık dönercinin önüne park edip, anahtarı dönerciye teslim ettik. sote bir yerden dönerciyi izlemeye koyulduk. hakan söylenerek geliyordu. arabayı gördü, içine baktı, hasar var mı diye sağına soluna baktı. kapıyı açmaya çalışırken dönerci anahtarı verdi hakan'a. bir süre dönerciyle konuştuktan sonra arabaya atladı ve gitti.
bir saat sonra aradı, yerimizi söyledik, geldi. çok sakin ve naif bir şekilde "neden bana bunu yapıyorsunuz?" dedi. "ahahahahahah" diye cevap gelince hakan bağırmaya başladı. sonra tatlıya bağladık tabi. ama yaptığımız tam eşeklikti. pekala ramazan gerçek bir acemiydi. kaza yapabilirdi. hakan da zaten bunu düşünerek holosko gibi depar atmıştı. artık ramazan iyi bir şoför oldu. arabayı kaçırırken en azından içimiz rahat oluyor ve hakan eskisi gibi depar atmıyor. sadece arayıp küfür ediyor.
erkekler kimi zaman ağır taşak muhabbeti yaparlar. kimi erkek bundan hoşlanmaz. konuşacak başka konuları vardır, entelektüel birikimi vardır, o muhabbetten hoşlanmayabilir en nihayetinde. bunu dillendirdiği vakit adama ibne damgası vurulur. halbuki bir damga vurulacak kişi varsa o da ibne damgası vuranlardır, onlara dangalak damgası vurulmalıdır.
askerliğini yeni bitiren arkadaşımın anlattığı olay. tank kıbrıs çıkartması esnasında tutukluk yaptığı için elli yıl bir tepenin başında bekletiliyor. sanırım 20 yılı kalmıştı. o arkadaş "mantığın bittiği yerde askerlik başlar" demişti.
sonsuzluk yaşındaydı/ açtı şehrin kapısını/ yorgunluğu girdi
önce içeri/ yıkıldı yere/ ölü yorgunluğa bakıp, güldü çocuklar/
çocuklar dünya güzeli kahkaha/ öpücük yağmuru/ baharda dünya...
diriliği girdi sonra içeri/ durdu şehrin kapısında/ bir çocuklara
baktı/ çevirdi başını/ bir de düne
mutluluk özlem olmaktan çıkmış artık
korkusuzca oynuyorlar dolunay akşamları
gecelerin bile sevildiği dünyada
zamanından önce doğsun demiyorlar güneş
yarımacıklı gülüşle selamladı geçmişi/ çocuklar, dedi/ kısa
ömürlü kardeşlerin anısına/ koyalım bu şehrin adını uzun
ömürler şehri
gözlerinde ağlanmamış ölüler yatıyor
bak kardeşim
bu dünya seninle dönüyor
bu şehir seninle kuruldu
yaşanmamış güzelliklere gülüyordu gözlerin
gözlerin kardeşim dünya oldu
bağırdı çocuklar/ ağızları gökyüzü açıklığında/ yürek
atışlarıyla bozuldu sessizlik/ küçük yumruklar kalktı
havaya/ koyalım, dediler, bu şehrin adını uzun ömürler
şehri/ olsun, dediler, bu şehir koca dünyanın başşehri
bana verilmiş sözün var,
unutma
birlikte gireceğiz o şehre
ölülerimizden artakalan canımızı
öyküleyip, sunacağız yaşayanlara
sonra, dolaşacağız sokaklarında o şehrin
yüzyıllardır özlemini çektiğimiz
küçük adımların
yorulmaz duyarlığıyla
düşündü/ bundan kaç yüzyıl önce/ yazıyordu ak sakallı bir
adam/ yaşamın değerini, geçmişin geleceğini/ dili, hepimizin
dili/ sözü, hepimizin sözü/ bugünün gümüş yüzü/ çağırıyordu
dünyayı döndürmeye/ üretken gücü
sen de tut ucundan dünyanın döndür
daha hızlı döndür
daha daha hızlı döndür
dökülsün bütün pislikler
yalanlar dualar ağzıkalabalık konuşmalar
umarsız kahkahalar dökülsün
sen de tut ucundan dünyanın
tut
daha sıkı tut
daha
daha sıkı tut
tut ki
sevginin ekseninde dönsün
biliyordu/ döner de dönerdi dünya/ fabrikalar siren
düdüklerinde/ sonsuz devirde çarklar/ topraklar ekin ekin
patlamada/ boşa konuştuğumu sanma/ bak şimdiki dünyaya/
doğuma hazırlanıyor analar
bana bir dünya doğur sevgilim
mutluluğun çelişkilerinde bir dünya
sevinçleri şehir şehir
ağrılar içinde dünya/ kapılar kırılmakta, camlar/ sonsuzluk
yaşındadır savaşan/ gözlerinde döner geçmiş dünya/
gözlerinde döner yaşanan dünya/ gözlerinde döner gelecek
dünya/ gözlerinde dünya dönüyor/ bize dönüyor dünya
ii.
yaşadığımız şehirdir bu bizim
bu bizim öldüğümüz şehirdir
bu şehir ki
uzun ömürler şehri'nin
insan iskeletleriyle
atılan temelidir
kimlerdir dolaşan sokakları/ bu susturulmuş şehirde, kimlerdir
ıslık çalan/ bu gece hiç doğan yok mu/ hep ölündü mü bu gece/
desene, sabaha cenazemiz çok yine/ yine taşıyacak kollarımız
acı ağırlıkları/ bunu biliyoruz/ biliyoruz ya/ tünel açıp, iskele
kurarken işçiler/ rayları niye ter keder trenler/ gemiler neden
karaya oturur/ işte, bunu bilmiyoruz/ desene, yine döğüşeceğiz
kendimizle/ ama niye kendimizle/ bırak bana kurşun sıkmayı,
beni öldürmeyi bırak/ nerede makinist, kaptan nerede/ bu şehir
kimsesiz değil/ bu şehir, kalabalıklar şehri/ makinist, makine
başına/ kaptan, dümen başına/ yolcular var taşınacak/ bu
şehir baştan kurulacak
geceleri gülmek yasaksa bize
bize şehirlerce gülmek yasaksa
geceleri de değiştiririz
şehirleri de
bu şehir resimlerle donatılmış/ bu şehir nasıl bir şehirdir ki,
insanları hep resimlere sığınmış/ çerçeveler içinde sıkışıp
kalmış bu şehir
ne zaman gördüysem seni
hep tablolardasın
sen hep resimlerde mi gülersin yaşlı kadın
sen hep resimlerde mi güleceksin yaşlı kadın
sen hiç yırtmayacak mısın ince gergin tuvalini
sen hiç bağırmayacak mısın
benim de dünyada yerim var sizin gibi
açılın
dökülmüş dişlerimle dünya meyvelerinden yiyeceğim
ağaçlar altında kahkahalarla güleceğim
hem de öyle bir güleceğim ki
tüm suskun resimler konuşacak
yırtılacak ince gergin tuvaller
çürük çerçeveler kırılacak
şaşıracak ressamlar, sergiler şaşıracak
bizim de
bizim de dünyada yerimiz olacak sizin gibi
sen hep
sen hep
sen hep
resim mi olacaksın yaşlı kadın
sen hiç
sen hiç
sen hiç
yaşamayacak mısın
hiçbir şeyi geride bırakmadan yürüyorum sokakları/ varsın
üzüntüler sürüklensin peşimden/ bana düşen görev ne/
uzanmak için geleceğin şehrine
ben içimde taşıdım hep o şehri
yaşarken bu şehrin kanlı sokaklarında
koştum, koştum o şehirde, mutluluk doluydu içim
işte, bunu anlatmaya çalıştım yılgın kardeşime
o şehrin mutluluk çığlıklarını duysun diye
o şehrin mutluluk çığlıklarını duysun diye
duysun diye
ben gördüm o şehri diyorum, inanın
inanın gördüm
gördüm diyorum size
ölen kardeşlerimin gözlerindeydi o şehir
neden inanmıyorsunuz bana
neden değiştirmiyorsunuz gözlerinizi
işte, bunu anlatmaya çalışıyorum size değiştirin gözlerinizi değiştirin ellerinizi
değiştirin kendinizi
değiştirin de
gelin
birlikte kuralım şehrimizi
iii.
durdular şehrin çıkışında/ gülümseyerek konuştu sonsuzluk
yaşındaki/ dedi, gitmenin zamanıdır yeni çağlara
ben o günlerden geldim
haritaların paramparça olduğu günlerden
kaldırın yorgunluğumu, gömün
kanlı şehirlerin kokusu var onda
üstünüze sinmesin
kaldırın, gömün yorgunluğumu
kanlı şehirlerin görüntüsü var onda
gözleriniz kirlenmesin
yorgunluğumu kaldırın, gömün
korkmayın, ağlamam
biliyorum
acılar yok olmaya zorunludur
yoksa nasıl doğardı mutluluklar
usulca çıkıyor şehirden sonsuzluk yaşındakinin diriliği/ ölü
yorgunluğu gömüyor çocuklar/ yeni yorgunluğa doğru yürüyor
zaman/ bir şarkıyla akarak...
dersimde 24 mkp gerillasının teslim olma olayı. iktidar iddiası olan sosyalist bir örgütün teslim olması ihanettir. ve bu ihanet gerekçelendirilerek meşrulaştırılıyor ise ihanetin özünü o gerillaların mensup olduğu örgüt içinde aramak gerekir.