pargalı ölecek ki suskunlardan hatırladığımız takoz irfan diziye bayan ferhunde'nin biricik eşi olarak dahil olsun. dahil olsun ki, entrika çarpı 1500 falan.
o, bu değil de bu akşam çakılıp izleyeceğim bir bölüm olacaktır o kesin.
sarı saç. hani şu safiye soyman sarısı var ya, o ve ona yakın bi sarı işte. dipleri de çıkarınca bildiğin leopar. ki o sarı saçın altına da, incecik şakaklara kadar süren kaşların varlığına bişey demiyorum şimdilik. ama şimdilik. lakin siz yine de lütfen simsiyah göze masmavi far ve kalem tercih etmeyin, insanlığı utandırmayın.
bir de sanki bu son jenerasyon biraz boy fukarası mı ne ? inatla mini etek/elbise tercihleri, boylarını bi karış yapıveriyor iyice. ben uyarayım da siz isterseniz yüz çevirin.
haa, bana dersen ki; üff snne be slk ve 20 cm boyla mini giymeye devam edersen çok sıradan olursun bebeğim. platform dediğin şeyde onu çıkarıncaya kadar beylik sürer kapiş ?
geçen zaman bu adama ters etki yapıyor. yaşlandıkça daha bi karizmatik. ve hala gözbebeğim. açlığa doymakda da izledim kendisini o gün bugündür rüyalarım tek tip. ayrıca her adama bir soner olmak bu kadar yakışmaz.
gitmeden; evsigün bir adet haberini, bir de röportajını okumuştum. edindiğim bilgilere göre kendisi namaz filan da kılarmış. tasavvufdan hoşlanır sık sık tevekkül edermiş. yerim ben onu. yavrimu.
Turan Dursun, kendisini ateist olmaya götüren düşünce dolu bilimsel deneyini(!), Yüzyıl Dergisi'nde kendi ağzından şöyle anlatır: Allaha inanıyordum. Ancak deneyimler yaptım kendi kendime. Su dolu kovanın içine süpürgeyi batırıp duvara sürdüm. Şekiller bir rastlantı.. Dünyanın oluşumu da öyle olmasın.. Bu arada o da tümden silindi.
Eveeeet T. Dursun duvardaki şekillere bakarak, dünyanın da böyle bir rastlantı sonucu olabileceğini savunuyor. Yani duvardaki şekiller eşittir dünyadaki düzen. Aklı ve mantığı olan hiçbir insan bunu kabul etmez. Bir düşünün güneş sistemi, gezegenler, dünyanın etrafını saran atmosfer ve tüm bunları kıyasladığı duvardaki şekiller! ki bugün darwin teorisi bile yerle yekzan olmuşken.
yani kendisinin zekasının durduğu ve ilme nasıl yaklaştığı böylece tescil edilmiş oluyor. Lakin, bilim bu arada boş durmuyor, işin gerçeğini şöyle açıklıyor: Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile ötesinde oluşması imkanı bulunmayan kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir kovadrilyonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer. Üstelik evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır. (Bilim ve Teknik, Sayı 201, s.16)
T. Dursunun ateizm deneyi gibi, ilgi çekme deneyi de çok çarpıcı; Şişman bir kıza aşık olmuş, kızın ilgisini nasıl çeksin, kendini nasıl beğendirsin. iç çamaşırını görürse belki. Çok çaba harcamış ama olmamış (Yüzyıl, s6).
Yine T.Dursun islamın akıl ve ilimle olan bağlantısını çarpıtıyor, düşünce ve akılla ilgili yüzlerce ayeti gözardı ederek şöyle diyor: Din varken kafanızı daha ileri daha güzel şeyleri yapmaya kullanamıyorsunuz. Kullandığınız zaman engeller çıkıyor (s16)
Şimdi soralım bağalım;
Harizmi sıfırı bulup kullandığında islam buna engel mi oldu? El-Cezeri tarihte ilk robotları yaparken ve Abdüsselam kendisine 1979 Nobel Ödülünü kazandıran teoriyi düşünürken din engel mi oldu?
bir avuçsunuz bir. ne olduğunuz neden var olduğunuz umrumda bile değil. ama sol frame de imanı zayıf olanları imasızlığa sürükleyecek her türlü başlığınızdan ve mantığınızdan iğreniyorum. merhamet namına zarre taşımadığınızı düşündüğüm gibi akıl noksanlığı tespitim de mevcuttur hani.
türkiyenin yarısına sahip olan adamlar kendilerinden 40 yaş küçük hanımlarla şaşalı bi tören eşliğinde dünya evine girebiliyorsa..
şu açıdan bakın bir de; rasulu ekrem efendimiz bir numunedir. yaradan nasıl yaşayacağımızı, neler yapmamız gerektiğini ve bu tip bi çok şeyi ondan öğrenip en oluruyla hayata geçirebilmemiz için bize " alın size bir de numune verdim, ona bakın onun gibi olun " diyor.
ve bildiğiniz üzre peygamber efendimiz hadis şerif vasıtası ile bi çok genel / genel olmayan mevzuuya açıklık getiriyor. soruları cevaplıyor, nasıl bi yol izleyeceğimizi belirtiyor. bir de üşenmeden gece gündüz bizim için mağfiret diliyor. ama bu hadis meselesi biraz zahmetli bir iş olduğundan ( aktarımı vs ) cinsel mevzuularda, ailevi hususlarda, detaylı bilgiyi aktarmak adına ( yani koskoca peygamber tutup da cinsel mevzuuları sohbetlerinde yahut kadın - erkek karışık bir ortamda anlatamayacağına göre, ya da kadınlar gelip ona soramayacağına göre ) evliliğinde aişe (ra) yı seçmiştir. aişe nin genç olması, ve hakikaten bugun bir çok hadisi şerifin ondan naklediliyor olması bunun böyle olduğunu mühürler vaziyettedir.
ve burdan rasulu ekrem efendimizin neden çok evlilik yaptığı sorusuna da bi cevap bulabilirsiniz. çünkü aynı mantıkla aynı güzergahtan gidiliyor. zor değil..
ki ayrıca insan olan aşık da olabilir öyle değil mi ? bugün evliyim diyen milyonların en az ikisi sarışın olmak üzre dört metresi filan vardır. sorsan çok aşıkdır.
siz o zina çamurunun içinden ben aşık oldum ammmaa * diye höykürebiliyorsanız koskoca kainatın efendisi aşık olduğunda, eşlerinin rızasını alarak ve aşık olmamda da vardır bi keramet diyerek ( ki o kerameti yukarda açıkladık) usulüyle evlenmesinin nesi bikbikbikcakcekcuk?
Turan dursun ilkokulu askerlikten sonra bitirmiş, sistematik bir eğitim almamış dogru dürüst arapcasi olmayan bir sahsiyettir.
Aşağıdaki cümleler Turan dursun un Şule Perinçekle yaptığı röportajdan alınmıştır.
Dini Eğitimi:
Babam imamlık yapmaya başlayınca , o yarım yamalak dinsel bilgisi ile beni de Şeyh Ramazan diye birisinin yanına vermişti. Kargalık köyünden Orda burda işte Erzurumun, Ağrının, Muşun değişik köylerinde bulabildiğim, işitebildiğim, çok iyi olduğunu işittiğim Kürt hocalarının yanında okudum Orada okuyacağım kadarını bitirdim. Şafilerin içinde, Kürtlerin içinde okuyacağım kadarını okudum Ve sonra başladım Türk hocaları aramaya. Çerkez hocasında biraz okudum, Türk hocalarında biraz okudum. Ve Türk hocalarında okuduklarımla da en son basamağa kadar çıktım!
Okul Hayatı:
ilkokula gitmedim ilkokul diplomasını askerlikten sonra istanbulda Mahmutpaşa ilkokulundan aldım. Yoksa müftülük elden gidecekti. Ortaokulu ise Sivas Müftüsü iken dışarıdan bitirdim.
Türkçe Bilgisi:
Ailemin yanına bazen giderdim, zor konuşurdum Türkçeyi Türklerdeki ilk başlayışım Adananın Dörtyol ilçesinde oldu Çok az bildiğim Türkçe, hep Doğudaki Kürtçe ile karışık olan Türkçeydi. O bozuk Türkçeyle bitirdim Türk kesimindeki okumalarımı. icazeti aldıktan sonra Diyanete geldim. Müftü ve vaiz olmak istiyorum. Git, sen daha Türkçe bilmiyorsun, askerliğini yap, ondan sonra dediler. Dilimde sakatlık vardı.
Aşk Hayatı:
ilk don giydiğim zaman Adanadaydım. Donumu görsünler diye Şişman bir kız sevmiştim karşıda oturuyor,şişman mişman, kız olsun da ne olursa olsun, gördüm beğendim. Bu kıza nasıl kendimi beğendiririm, donumu görürse Dama çıkmıştım, çabalıyorum ki, kız bana doğru baksın. Bir türlü bakmıyordu. Yani epeyce çaba harcamıştım, kızın ilgisini çekmek için, donuma baksın diye Bir de Kargalık köyündeyken aşık olmuştum. Safi diye bir kız. Allahla kavgalaştığım zamanlardan birindeydi kızla arkadaşlığım. Sevgili olmuştuk. Kız beni ayartmıştı. Kız soyun, işte şöyle, böyle, yani benim hiç bilmediğim şeyleri kız göstermişti o sıralar.
Niçin islamı Terk Etti?
Biz de Hıristiyanlar konusunda birtakım şeyler biliyoruz ama islamın aktardıklarını biliyoruz. Acaba bunların kendi kaynaklarında ne diyor? Aaa, daha ilk elime aldığımda sahtekarlığını görebildim. ilk elime aldığımda! Bir bakıyorum, Tevratın filanca yerinde şunlar var. Aaa filanca surede aynen var, ya da değiştirilmiş biçimiyle var. Zaten epeydir de sorular vardı. Tamam dedim bu adam sahtekardır. Ama ne fena oldum. Öyle bir hınç oluştu ki! Çünkü o benim gençliğimi aldı, çocukluğumu aldı. Ben ondan dolayı gençliğimi, çocukluğumu yaşayamadım. Nice insanlar ondan dolayı yaşayamıyor.
1-Hz. Aişe: Hz. Ebu bekirin kızı olan Aişe, Peygamberimizin dul olmayan tek eşidir. Hz. Peygamberi Aişe ile çocuk yaşta evlendiğini anlatmaya çalışan turan Dursun ve yandaşları işlerine gelen rivayetleri almakta ve amaçlarına ulaşmak için makyavelist bir felsefeyle her yolu mubah görmektedirler. Hz. Aişenin 9 yaşında olduğunu gösteren bazı rivayetlere Dursun mal bulmuş mağribi gibi saldırmış, yaşının 17-18 yaşında olduğunu gösteren diğer rivayetleri hiç görmemiş ya da ya da anlayamadığı için es geçmiştir. işin aslı şudur;
Hz. Aişe evlendiğinde yaşının kaç olduğu kesin bilinmediği için değişik bir takım rivayetler mevcuttur. Bu o döneme has bir problem değildir. Bırakın 7. yüzyılı daha 20-30 sene öncesine kadar Anadoluda da aynı problem vardı. Doğan bebeklerin yaşları önemli bir olay öncesi ya da sonrasıyla tayin edilirdi.
1.1-Hz. Aişenin ablası Esma yüz yaşına kadar yaşamış, hicretin 73. senesinde ölmüştür. Hz. Esma kardeşi Aişeden on yaş büyüktü ve Esma hicrette 27 yaşındaydı. Hz. Aişe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre hicrette 17 yaşındaydı (el-Mesudi, Murucuz-Zeheb,II,309; ibni Asakir, Teracimun-Nisa, 9,10,28; et-Tebrizi, el-ikmal, III, 610).
1.2-Ayrıca Hz. Aişe peygamberimizden önce Cübeyrle nişanlanmış, daha sonra nişan dini nedenlerden dolayı karşı tarafın isteğiyle bozulmuştur. Hz. Peygamber, Hz. Aişeyle nişanlanmış Hicretin II. yılında iki bayram arası olan Şevval ayında da evlenmiştir. Demek ki evlenecek çağda bir kızdı, daha önce bir başkasıyla nişanlanmış, nişanı bozulmuş, sonra da peygamberimizle evlenmiştir.
1.3- Hz. Aişe şöyle der: . Hz. Muhammed (a.s.) Mekkede iken ve ben de henüz oynayan bir çocuk idim ki Onların vadeleri, kıyamettir. Kıyamet ne dehşetli, ne acıdır! (El-Kamer sûresi, ayet: 46) mealindeki ayet inmişti. Bakara ile Nisa sûreleri ise ben Onun yanında iken nazil olmuştu. (Sahîh-i Buharı, cild: 6, sayfa: 100, Telîfül-Kuran babı; istanbul Devlet matbaası)
Hz. Aişe, Kuranın Mekkî ayetlerinden Kamer suresi iniyorken, oynayan bir çocuk olduğunu ifade ediyor ve Kamer sûresinden olan âyetin kendisi sokakta oynayacak yaşta iken indiğini söylüyor yani Kamer suresinin nerede indiğini bilecek kadar büyük. Kuran-ı Kerîmin 54. sûresi olan Kamer sûresi, Mekkede, ilk inen surelerdendir. Hz. Aişenin bahis mevzu ettiği âyetler, yaklaşık Hz. Muhammedin peygamberliğin dördüncü senelerinde inmiştir. Hz. Aişe, bu sıralarda oynayan bir kız çocuğu, ben oynayan bir kız çocuğu idim dediğine ve o zamanki hal ve olayları ayrıntısıyla hatırladığına göre, mantıken altı-yedi yaşında ya da daha büyük olması ve bisetten 23 yıl önce doğmuş olması gerekir. Hz. Peygamberin, Hicretin ikinci senesinde Hz. Aişe ile evlendiğine göre onun 1718 yaşında olduğu gün gibi aşikârdır. Turan istemese de.
1.4- ifk hadisesinde sorguya çekilen Hz. Aişenin cariyesi Berire, Hz. Aişe için O evinde hamurunu yoğururken uyuyakalan ve hamurunu kuzuya yediren gencecik bir kadındır. Diyerek tek kusurunun bu olduğunu ve kendisinin masum olduğunu belirtmiş aynı zamanda Hz. Aişenin yaşının ne olduğu konusunda gencecik bir kadındır diyerek bilgi vermiştir. Hani 9 yaşında evlenmişti? Kafirler görmek istemese de..
1.5-Peygamberimiz Hz. Aişe ile 18-19 yaşında evlenmiştir. Daha sübyan (akil baliğ olmamış çocuk) bir kız ile evlenme diye bir şey asla söz konusu değil. Çünkü Araplar kızları diri diri toprağa gömen bir toplum olduklarından, yeni doğan kızların yaşlarını tutmazlardı. Kız ancak akil baliğ yaşına ulaşınca yani ay hali görmeye başlayınca adamdan sayılır ve yaşı hesaplanmaya başlanırdı. Bu durumda Hz. Aişe evlendiğinde 9 yaşındaydı demek , Akil baliğ olalı 9 yıl olmuştu, 9 yıldır ay hali görüyordu demektir. O devirde ortalama bir kız 12-13 yaşında ay hali görmeye başladığına göre Hz. Aişe 18-19 yaşlarında olmuş olur. Nitekim başka hesaplar da tamı tamına bunu uyuyor. Hz. Aişe Peygamberimizle 9 yıl evli kalmıştı ve Peygamberimiz öldüğünde 28 yaşındaydı. Buradan da 18-19 yaşında olduğu ortaya çıkar. Kafirler, islamı ve islami kaynakları bilmediği ya da bazılarını bilsede işlerine geleni işlerine geldiği gibi kullandıkları için bunları bilip anlatmaları insaf olurdu ki kafirlerde insaf yoktur.
2.1-Ayet şöyledir: Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur
Hz. Aişenin sözü: Mâ erâ (urâ) rabbeke illâ yüsâriu hevâke (Bkz. Buharî, es-Sahih, Kitabut-Tefsîr/33/7, Kitabun-Nikâh/29; Diyanet yayınlarından Tecrîd, hadis no: 1721; Müslim, e´s-Sahih, Kitabur-Rıdâ/49, hadis no: 1464; Ibn Mace Sünen, Kitabun-Nikâh/57, hadis no: 200; Ahmed ibnHanbel, 6/134-158.)
Yapılan tercümeler:
Vallahi Rabbinin, senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum. (A Davudoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi. 7/ 402)
Rabbin şüphesiz senin dilek ve arzunu geciktirmeden derhal gerçekleştirir. (H. Hatiboğlu Sünen-i Ibn-i Mace Tercümesi ve Şerhi, 5/495.)
Rabbin Teâlâ (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna müsâraat ediyor. (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, hadis no: 1721, çev. Kamil Miras, Diyanet yayınlarından)
TURAN ın yaptığı tercüme: Görüyorum ki, senin Allahın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.
Son zamanlarda yetişen en büyük âlimlerden olan Molla Sadreddin YÜKSEL şöyle der: Hz. Âişenin söylediği sözden maksadı şudur: Ben evvelâ mehirsiz olarak kendilerini Peygambere hibe eden kadınları kadınlık hissiyle kınıyordum. Sonra baktım ki, Allah c.c. gerçekten Onun arzu ve isteğini meselâ eşleri arasında nöbet usulünün uygulanmasından muaf tutulmasını süratle yerine getiriyor. Artık ben de kınamayı bıraktım. Çünkü benim kınamam Onu da Peygamberi de rahatsız edebilirdi.
Ayrıca Molla S.Yüksel şunu da ilave eder: Hz. Aişe, Hz. Peygamberin(a.s) huzurunda böyle konuştuysa niçin Peygamber (a.s) onu Tecdidi imana davet etmemiştir? Davet etmesi gerekirdi. Demek ki, Hz. Aişe kesinlikle bu şekilde konuşmamıştır. Ve öyle bir manayı da kast etmemiştir. (Kuran dan Cevaplar, S. YÜKSEL, 8-9)
Ayrıca Ahzab suresinde Eşlerinden dilediği(nin nöbetini) geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Bunda senin üzerine bir günah yoktur ayetinden çıkan hükümler şunlardır:
1-Eşlerinin arasında nöbet usulünü uygulamak zorunda değilsin.
2-Talak-ı reci ile boşadığın eşini de arzu ettiğin takdirde tekrar geri alabilirsin. Kaldı ki bu sadece Peygambere has bir durum değildir, Reci talak ile boşanan eşler isterlerse tekrar bir araya gelip evliliklerine devam edebilirler.
Bu sure inice Hz. Aişe: Kanaatim şudur ki, Rabbin senin arzu ve isteğini geciktirmeden hemen (ayeti indirmek suretiyle) yerine getirir. Diyor.
Nerde çarpılmış DURSUNun dediği Görüyorum ki, senin Allahın yanlızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor. Sözü, nerede Hz. Aişenin sözleri? Bunu neresinden çıkarıyorsa?
Dürüst T. DURSUNun dürüstlüğü dursun, o çarpıtmalara devam etsin nasılsa okuyucusu anlamayacak ya!
3-Muhammedin çok karısı vardı 1.2.3.4.5 Böyle gidiyor. Yaşlanmış olan Şevde Bint Zemanın dışında hepsi genç, hepsi güzel. Ve hepsi de cinsel istekli. Adalet olsun diye, Muhammedin bunlarla cinsel birleşmesi sıraya konmuştur. Sevdenin dışında kimse, sırasını başkasına kaptırmak istemiyor, işte bu böyleyken, âyet geliyor; durumu değiştiriyor:
Şule Perinçekle yapılan röportajdan anlaşıldığına göre; Küçük yaşlarda sevgilisi Safi den çok şey öğrenen Turanın evlendikten sonra da çok Sevgilisi olmuş 1.2.3.4.5 .Böyle gidiyor ve Turanın karısı da buna hiç ses çıkarmamış, çıkaramamış ya da ses çıkarmış da sesi bize kadar ulaşmadı .Ha bu arada T.Dursun, Hz. Peygamberin zevcelerinin hepsini görmüşte güzel olduklarının haberini bile veriyor. Şeytandan vahiy gelmiş herhalde.
3.2-Yaşlanmış olan Şevde Bint Zemanın dışında hepsi genç, hepsi güzel diyen Turanın ne denli doğruyu yansıttığını, Hz. Peygamberler evlendiğinde, eşleri ve kendisinin kaç yaşında olduğu konusunda ki doğru bilgi için Hz. Peygamberin Evlilikleri makalesine bakınız.
3.3-Peygamberin (a.v) dilediği kadını alma hakkı vardı. Kimi kadınlar kendilerini Peygambere armağan ediyordu.
Ha evet! Tarkanın ya da M. Jacksonın konserlerindeki gibi herkes üstünü başını da yırtıyordur herhalde? Sanki görmüş gibi kadınların tavrını tarif ediyor, tam havaya girmiş anlaşılan hele bir de kafa dumanlıysa daha ne senaryolar çıkar o kafadan?
4-iFK HADiSESi: Adını, Kurandaki olaya ilişkin âyetlerde (en-Nûr 24/11-22) iki defa geçen (en-Nûr 24/11, 12) ifk kelimesinden alır. ifk iftira, en kötü ve en çirkin yalan demektir. ifk, Kuranda ayrıca iki yerde (el-Furkân 25/4, Sebe 34/43) sözlük anlamında geçmektedir. iftiraya yol açan ve hemen hemen bütün kaynaklarca Hz. Aişeden aynı şekilde nakledilen hadise şöyle gelişmiştir:
Resûl-i Ekrem Mustalik (Müreysî) Gazvesinden dönerken beraberinde götürdüğü eşi Âişe, konakladıkları bir yerde sabaha karşı tekrar hareket emri verildiğinde tabii ihtiyacını gidermek üzere ordugâhtan uzaklaşır. Geri gelirken boynundaki Yemen (Zafâr) akiği gerdanlığın düşmüş olduğunu fark eder ve kendisini bekleyecekleri düşüncesiyle dönüp aramaya koyulur; ancak karanlıkta onu bulup el yordamıyla tanelerini toplayıncaya kadar çok vakit kaybeder. Konak yerine geldiğinde diğerlerinin hareket ettiğini görür ve yokluğunu anlayınca aramaya çıkacakları inancıyla orada beklemeye başlar; bu arada uyuyakalır. Ordunun artçılarından Safvân b. Muattal es-Sülemî görevi gereği kamp yerini kontrol ederken onu bulur ve devesine bindirip hayvanı yederek orduya yetiştirir; fakat hızlı yürümekle birlikte kendisi yaya olduğu için kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri zaman ulaşabilir.
Söz konusu gecikme başlangıçta kötüye yorumlanmamış, hatta kimsenin dikkatini bile çekmemişken, hicretten önce Hazrec kabilesinin reisi olan ve Medinenin yönetimi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamberin gelmesiyle bundan mahrum kalan Abdullah b. Übey b. Selûlün başlattığı dedikoduyla birlikte iç huzursuzluklara yol açan önemli bir olay halini almıştır. islâmiyeti istemeyerek kabul ettiği için münafıkların reisi diye bilinen Abdullah b. Übey ile adamlarının Resûl-i Ekremi ve kayınpederi Hz. Ebû Bekiri küçük düşürmeye ve aralarını açmaya yönelik sözleri, bazı müminlerin de katılmasıyla (kaynaklar bunlardan Hassan b. Sabit, Mistah b. Üsâse ve Hamne bint Cahşın adını vermektedir) kısa zamanda yayılma istidadı göstermişti. Sefer dönüşü rahatızlanarak bir ay kadar yatan Hz. Âişe ise bunu duymamış, sadece bu süre içerisinde daha önceki rahatsızlıklarında gösterdiği ilgiyi göstermeyen Resûlullahın odasına seyrek uğramasından bir şeyler olduğunu sezmişti. Hz. Âişe, hastalığının nekahet döneminde bir tesadüfle babasının teyze kızı Ümmü Mistahtan oğlunun bu dedikoduyu anlattığını duymuş ve üzüntüsünden tekrar hastalanmış, arkasından da Hz. Peygamberden izin alıp babasının evine gitmişti .. (islam Ans. T.D.V. 21/507509) olay bundan ibarettir.
5.1-Siz bu olayı bir senariste verseniz belki 10 tane film yapar ama bu sadece film olmaktan ileri gitmez. Dursunun yazdığı senaryo da belki en kötülerinden olurdu.
5.2-Ali, gerçeği öğrenmek için Aişenin cariyesi Berirenin tanıklığına da başvurulabileceğini söylüyor Muhammede. Muhammed bu tanıklığa başvurduğunda, cariye, hanımı için iyilikten başka bir şey bilmediğini söylüyor.
Berire, Hz. Aişeyle sürekli beraberdi, belki de Hz. Peygamberden daha fazla yanında oluyordu. T. Dursun Berirenin sözünü kabul etmiyor, görmezden geliyor ve hemen geçiştiriyor.
5.3-Hz. Peygamberin hanımlarından hiçbiri iftirada en ufak bir rol almadıkları gibi, onu tasvip edici en ufak bir söz bile söylemediler. O kadar ki, uğruna kız kardeşi Hamne bint-i Cahşın iftirada rol oynadığı Hz. Zeyneb bile rakibesi (Hz. Aişe) hakkında ancak iyi sözler etti. Bizzat Hz. Aişe (r.a) bunu şöyle açıklar: Hz. Peygamberin hanımları içinde Zeynep benim en güçlü rakibimdi. Fakat iftira olayıyla ilgili olarak Hz. Peygamber kendisine görüşünü sorduğunda, o şöyle cevap vermişti: Ey Allahın Rasûlü, Allaha yemin ederim ki, onda takvadan başka bir şey görmüş değilim. (Mevdudi,Tefhimül-Kuran 3/502)
5.4-Eğer Hz. Peygamber, Hz. Aişenin zina yaptığına inansa ve boşasaydı kim ne diyebilir di ki? Kaldı ki Hz. Ali boşamasını söylemiştir, ama Hz. Peygamber vahyi beklemiştir. Yüce Allahta onun masum olduğunu kafirlerin dedikodularıyla hareket edilemeyeceğini bildirmiştir.
5.5-Zina yapan kadınla kim beraber olmak ister ki, Hz. Peygamber olsun.
5.6-Bu olayı o zaman gündeme getiren siyasi amaç peşinde koşan, inanç olarak kâfir olan münafıklardı, onlar günümüzde de mevcuttur ve kıyamete kadar da olacaktır.
5.7-Rivayetlerde, söylentileri birkaç kişinin yaydığı ifade olunmaktadır. Bunlar da Abdullan b. Übeyy, Zeyd b. Rifa (muhtemelen Yahudi münafık Rifaa b. Zeyd in oğlu), Mistah b. Üsase, Hassan b. Sabit ve Hamne bint-i Cahştı. Bunlardan ilk ikisi münafık, kalan üçü ise yanlış anlama ve zayıflıktan dolayı şerre karışmış müslümanlardı. Şerre az veya çok bulaşmış başka kişilerin adlarına Hadis ve Siyer kitaplarında rastlanmamaktadır.
5.8-O gün ordunun artçısı olan Safvân b. Muattal es-Sülemîdir. Bir Müslümanın, Peygamberin eşine karşı anormal bir duygu taşıdığını hangi akıl kabul edebilir ki?
istanbul Eyyüb semtinde mezarı bulunan Eba eyyul el-Ensarinin karısı iftira söylentilerinden söz ettiğinde, bu büyük sahabi şöyle demiştir: Ey Eyyubun annesi, Aişenin yerinde orada sen olsaydın böyle bir şey yapar miydin? Karısının Allaha yemin olsun ki asla yapmazdım. demesi üzerine de şunu söylemiştir: O halde Aişe senden daha iyi bir kadındır. Bana gelince, Safvanın yerinde ben olsaydım, böylesine kötü bir düşünceyi aklımdan bile geçirmezdim. Safvan ise benden daha iyi bir müslümandır.(Mevdudi,Tefhimül-Kuran 3/503)
Böyle bir durumdan vazife çıkaran ayrıca kendisini hoca gibi lanse eden herhangi birisinin ders okuttuğu zamanlarda ki talebelerden birisinin, hocasının karısına sulandığını ya da var saymalı mıyız ? hı ?
üşenmeden okuyan kafirler, ışığı görmüş olmalı. sakız gibi ağızlarda dönüp duran hz. aişe ve 9 yaşındaki nikah mevzuunun astarına birde burdan bakın bakalım. sonra nasılsa başka bi yerden yapışıp mırç mırç küçüleceksiniz. gülücüh.
Evet, inancınıza hakaret etmedikleri sürece onlarla (gayrmüslim/ateeist ve diğer din mensupları) iyi geçinmek zorundasınız.
Resul-u Ekrem (s. a.v) şöyle buyuruyor: Kim, islam muahidlerine (anlaşma/sözleşme yapanlara) zulmederse ve gücünün yetmediği bir yük yüklerse kıyamette onun düşmanı ben olacağım. [Sadruddin Belaği, Adalet ve Kaza Der islam, s.57; Zeyn-ul Abidin Kurbani, islam ve Hukuk-u Beşer, s.397.]
Kim ehl-i zimmeye (islama sığınmış Yahudi, Hıristiyan ve Zerdüşte) eziyet ederse bana eziyet etmiştir. [Sadruddin Belaği, a. g.e.]
Hatta iyi davranmayı geçtik onların fakirlerine yardım dahi etmek zorundasınız.
ibn-i Abbas, Peygamberimizin (s. a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: Bütün ilahi dinlerin fakirlerine sadaka verin. [Afif Abdulfettah Tabbare, Ruh-ud Din-il islami, s.276.]
Kim Yahudiliğinde veya Hristiyanlığında kalmak istiyorsa, ona müdahale edilmez. (ibn Hişâm, es-Sîre, II, 586)
- Necran Hristiyanlarından gelen bir heyeti ağırlayan Hz. Peygamber (a. s.m), onların ibadetlerini yapmaları için Mescid-i Nebeviyi boşaltmış ve onlara tahsis etmiştir.
- Medine dışında baş gösteren bir kıtlık münasebetiyle Medineye gelip sığınanlar arasında pek çok gayrimüslim de bulunuyordu. Bütün bunları sahabelerine taksim eden Hz. Peygamber (a. s.m) bizzat evinde -bir süreliğine- misafir ettiği kişi de gayrimüslim idi.
- Kuranın bir çok ayeti, Hz. Peygamber (a. s.m)in tebliğinde gayrimüslimlere ve inanmayanlara karşı çok nazik davrandığını göstermektedir.
peki sizin onunla alıp veremediğiniz nedir? diye sorarlar adama.
mürted ile ilgili cevabı da şu -->#16021888 entry ile yalayıp yutmuş olmanız lazım.
özetle; ilkokulu askerlikten sonra bitirmiş, sistematik bir eğitim almamış dogru dürüst arapcasi olmayan bir sahsiyet olan tursan dursun'un klonları, duymadığınız saygıyı kendinize gösteriverin bi ara. öptüm.
şu yazıya bi göz atmanın ne sakıncası olabilir abidin ?
"müslümanlar kabeyi putlaştırdı şeklindeki yorumu, gerçekten inanan, aydınlanan, aydınlanma çabasında olanları bence kapsamıyor Onun bu cümleyi kurarken vermek istediği mesaj bence, gerçek kabe insan gönlüdür, bina olarak kabe sadece bir semboldür Eğer kabeyi Allahın evi olarak gören ve sadece bina olarak kabede Allahı bulacağına, Allaha yakınlaşacağına inanan var ise gerçek bir yanılgıya düşmüş demektir çünkü Allah yine kuranda kainata sığmadım, mümin kişinin gönlüne sığdım mesajını vermektedir Dolayısıyla kabeyi Allahın evi olarak görüp bir kez o binayı ziyaret etmekle Allaha kavuşacağına inanan kimse kabe yi gerçekten de putlaştırmış olur Kabe bina olarak sadece bir semboldür, gerçek kabe gönlümüzdür, eğer gönlümüzü temiz tutarsak Allah gerçek evini, yani gönlümüzü ara sıra ziyaret etmeye başlar eğer bu ziyaretleri sırasında onu hakkıyla ağırlayabilirsek O, gönlümüzde kalıcı yerleşir Zaten Allahı kendi gönlünde kalıcı ağırlama şerefine erişebilmiş, yani eşref-i mahlukat olabilmiş bir müslüman, kabeyi sadece meraktan ziyarete gidecektir Orada birtakım ibadet, inanç veya Allah ile ilgili bir beklentisi yoktur onun, o kişi oradaki pozitif enerjiden faydalanmaya değil, oraya pozitif enerji aktarmaya gitmiştir olsa olsa. Çünkü o kişi salt %100 BiZden oluşmaktadır artık. Hz. Muhammed (s.a.v.) kendine ait olan bir hayatı değil, cüzzi iradeye bağlı olarak kurana ait bir hayatı yaşadığı için, onun çok önceden, hatta Medineye hicretinden hemen sonra vasiyet ettiği şekilde Mekke şehrinde kabenin yanında bir yere değil de, Medinede defnedilmesi olayı kabe ile ilişkilidir. Eğer O kabenin yanında bir yere defnedilmiş olsaydı, yine müslümanlar arasında Hz. Muhammedi ziyaret için gelenler ve kabeyi ziyaret için gelenler şeklinde ikilik ortaya çıkabilirdi Bu ikilik bile çok önceden bu sayede bertaraf edilmiştir Peki neden insanlar kabeye gidiyor/gitmek istiyor, hac yapıyor, kabeyi tavaf ediyor? derseniz, Kabeye hac ziyareti yapmanın temel amacı, aslında namaz kılmanın temel amacı ile aynıdır deriz. Her nasıl namazı bir kutlayış, arınma, ruhumuzu temizleme, Allah ile bir olmak amacı ile değil de; bir ibadet borcu, cehennem korkusu, cennet beklentisi gibi beşeri sebeplerle kılınca namazımızı farkında olmadan putlaştırıyorsak, kabeye de benzer sebeplerle hac yapmak için gidersek, tabi ki kabeyi de otomatikman putlaştırmış oluruz Hac olayı güzel bir ibadet olmaktan çıkar, pagan(puta tapanların dini) bir ibadet haline gelir. Bu gayet açık. Kabede hac zamanı (gerçi umre zamanlarında da baya kalabalık oluyordur eminim) oluşan yüzbinlerce, hatta milyonlarca müslüman güruhun oluşturduğu pozitif enerji kabe nin üzerinde büyük bir ruhaniyete sebep oluyor. işte hac olayını yüksek enerjili/ruhaniyetli yapan, insanlara çekici gelen, gitmek için can attıran hadisenin temelini de yine insanların kendisi oluşturmuş oluyor. Ne demiş sevgili Yunus Emre yanımız? Hacca, namaza zahmet etme eğer bir gönül kırmış isen!. Yani bir insanın gönlünü kırıyor isek, Allahın evlerinden birini yıkmışız anlamına geliyor. Allahın evini yıkan kişi, o evi onarmadan kabeyi ziyaret etse ne, etmese ne? Sevgili yazan, okuyan, düşünen, taşınan yanlarımız; kısaca sevgili BiZ, kabe bir sembol diyoruz ya, neyin sembolüdür biliyor musunuz? işte tek tek BiZi oluşturan o gönüllerimiz, yani Allahın hepimizde birer tane bulunan evleri var ya, işte onları tek binada sembolleştiren BiZ EVidir kabe. Evet kabe iNSAN GÖNLÜnü sembolize etmektedir."
ayrıca peygamber efendimizin doğup yaşadığı ve nice zorluklara rağmen onun kalbinde mühim bir yere sahip olan ve değer verdiği mübarek topraklara gitmenin, onun soluduğu havayı teneffüs etme çabasının, onun namaz kıldıgı yerde namaza durmanın, rutin ibadetlerden daha ayrı bi şekilde haz almanın neresi putlaşmışkrlltokrrkt ?
Allah temelinde seni sevdiği için var etti. seni daha kimse bilmezken tanımazken, varlığından yokluğundan anan bile bi haberken, o seni bildi. sevdi. ve var etti.
tabii sen durur musun, yapıştırdın cevabı; ehi ehi allah yok, muhammed yalan. ehi ehi ehi.
iyisin ki cehennem var ya. valla bak. şşş. bunlar sayesinde orada izdiham yaşanırsa artık. dil çıkaran smiley vesaire.
Aya giden, yıldıza giden milletlere imrenen Türk Gençliği!
Yirmi yaşındaki Fatih'in ahlak fezasından düştüğünüz bugünkü çöplüğe bakın ve utanın ! Necip Fazıl Kısakürek
vecizeye daha yatkın gibi ama naif dizeler neticede.
kendisine vahiy yoluyla indirilen ayette tiiiiiiiiiii asırlar evsi dünyanın en alçak yerinin lut gölü olduğu belirtilmiş. hani kuranı kerim de ki ayetleri kendisi uydurmuştu ve atmıştı ya. hah işte tutturma ihtimali nedir bi düşünelim bakalım. ama sahici düşünelim. 14 asır önceki teknolojik bilimsel vırt zırt bütün imkanları düşünelim ve ardından her hangi bi araştırma sitesinde dünyanın en alçak yerinin lut gölü olduğunun henüz daha yeni ispatlandığını anlatan bi kaç makale neyin okuyalım. sonra şey ederseniz biz yine burdayıh.
mucize, uydurdu denildiği kitapta asırlar evvel belirttiği fakat gerçekliği bilim adamlarınca henüz yeni ispatlanmış olan bir gerçek değildir de nedir a dostlar sorarım size ?
mucize bazen kapı gibi gerçeklerdir. suratınıza kapanmadığı sürece de ümit sahibisinizdir.
hayır anlamadığım madem herşey yalan dolan, madem bi yalanı yaşıyoruz ve hz. muhammed 14 yüzyıl boyunca kitleleri dudak ısırtacak cinsten peşinden sürükleyebilecek potansiyele sahip, o vakit neden bir tanrı uydursun da ben rasuluyum desin ? direkt ben tanrıyım derdi ve kendisine tapılmasını sağlardı. madem o kadar egosu yüksek biri olarak görüyosunuz onu, o halde ?
hem bak ne diyecem; senin yaklaşık 2 gr spermden ortalama 70 küsür kiloluk bi canlıya dönüşmende ki mucizeye inanıyor ve doğal karşılıyorsun da konu peygamber olunca nerene ne batıyor anlamadım ki* denilesi insanların cümlesi. dir. dür.
1400 seneden beri günümüze kadar olan zaman diliminde, gelmiş geçmiş bütün düşünürler, sosyologlar, bilim adamları, şairler ve her ne varsalar tarafından muazzam bi dille methedilmiş, dünyada yaklaşık 5 milyar insanın en azından saygı duyduğu büyük önder varken o diğeri kim ?
doğayı korumak için, yeşil giyinip kırmızı soyunuyorum, çöp yiyip pembe s.çıyorum ve plastik şişelerle dalga geçiyorum* gibi davranışları cevap olarak veren biri olaydı, çayçerdih.
tam hakkında iyi bişey yazacak oluyorum, karısı aklıma geliyor. sonra boşver kızım* diyorum, o utansın.
çok yakışıklı, çok çok yakışıklı, iyi oyuncu, şu, bu filan ama sanki biraz yapmacık gibi. bazen öyle bir gülüyor ki röportajlarında, rol gereği gülüşleri daha gerçekçi geliyor insana, o kadar yapmacık gülüyor. bişey var bu adamda bişey. çözemedim ama var o bişey. ben diyim, sizde inanıverin gaaali.
ama her ne olursa olsun, bak her ne olursa olsun, acayip bişeysin mete horozoğlu. mete horozoğlu. olur da google da adını aratırsan, mete horozoğlu. mete horozoğlu. mete horozoğ....
senin beğenmediklerin başkalarının bulamadıklarıdır* önermesi, bence bu mantığı iki kere söküp takmak için yeterli.
bulgur pilavını beğenmeyen alüminyum folyo yesin. malum milenyum olayları filan.