Kralın soytarılarına kapak olmuş maçtır. O değil de ramosa penaltı attırmak nasıl bir özgüven ve angutluk karışımıdır arkadaş. ikerin emegine de mi acımadın hiç morinyo?
Kentte bir tabanı olmadıgını bile bile günler öncesinden kente yığınak yaptıran , miting günü Otobüslerle yandaş yığarak provokasyonu bizzat hazırlayan padişah beyanatı .
Halk olmak yerine ümmet olmayı tercih edenler tarafından katledilmesinin normallestirilmeye çalışıldığı eğitimci . Ama yetmez , topunuzla , panzerinizle , ordunuzla , gaz bombalarinizla, imaminizla , sermayenizle, telekulaginizla , kasetlerinizle, rusvetlerinizle , Kömürünüzle, katliamlarinizla , faşizminizle , kadrolaşmalarınızla bu memleketin ınsanına hala diz cöktüremediniz , padişahınıza boyun egdiremediniz
Öfkeniz ve hakaretleriniz bu yuzdendir biliyorum. Korkutuyor sizi çünkü , başbakanınız gibi sizden olmayı istemeyen herkese eşkıya deyip aklınızca hakkını arayan insanları marjinal ilan edeceksiniz . Bu da kurtaramaz sizi , tarih önünde hesap vereceksiniz . katilleri cesaretlendiren , aklayan sikko zihniyetiniz , manipülatif hönkürmeleriniz inanın hiç ise yaramıyor.
Bizzat imamın ordusu tarafından katledilen yiğit devrimci bir eğitimcinin ölüsünden bile korkuldugunun kanıtıdır . Devletin polisi öyle mi ? Derelerine, ekosistemine sahip çıkan insanların üstüne cevre illerden topladığın ordunu Salacaksın sonra da taş attı , bik bik .devletin kimler için varolduğunu aklına bile getirmeyen güç sevdalısı yavsaklar , halkın cocuklarının katledilmesini böyle meşru görüp katlı vacip ilan ediyorlar iste . imamın tebaası olmak böyle bir şey zaar .
Tarihi eserlerin uzende kahvaltı yapan , haremindeki tahtı lojmanına taşıttırmak isteyen bir müdürünün olduğu saray. Heykel yıktıran , ben böyle sanatın icine tükürürüm diyen zihniyetin izdüşümü olsa gerek.
Yav o değil de her seçimde şu -oylar bölünmesin- geyiği yok mu , iyiden iyiye gına getirdi yani. AKP ye karsı onun laciverti cumhuriyet ak partisinde mı birleşelim ? Tkp , beğeniriz veya beğenmeyiz fakat işçi sınıfının iktidarını savunan ve öncü olma iddiası olan bir siyasi hareket ne yapsın gidip ato baskanı Sinan Aygün'ü mü desteklesin ? Yoksa ıstanbulda eski bir tekstil işçisi olan sendika liderini ( s. Celebi )3. Sıradan , tekstil patronunu ise 1. Sıradan aday gösteren bir partiyi mı desteklesin ? Oylar bölünmesin diye - cemaatlerla sorunumuz yok - diyenlerin , secim vaatleri arasinda iktidar olunca ulkedeki amerikan karsitligini dizginleyecegini okyanus ötesine begendirmeye çalışanların pesinden mı gitsin ? Biraz akıl biraz mantık lütfen .
Tanım ; boyun etmeyenlerin sesinin daha gür çıkmasına katkı koymaktir. Mevcut düzene Bir itiraz , bir cürettir.
çürüten bir düzenin çürümekte olan insanlarına "örnek alınması gereken zeka parıltısı, büyük prodüktör" olarak yutturulmaya çalışılan kişi. uludag sözlüğü beğeniyormuş diye bin türlü yalakalık örneğini sahneleyenlere de bir sözüm yok elbet, onlar tam da buna layıklar zaten.
her neyse yaptığı programların vasat oluşunu bir kenara bırakıyorum lakin gelin görün ki ben bu adamın henüz acun firarda'yı çektiği bir dönemde hangi televizyon olduğunu unuttuğum bir röportajına denk gelmiştim, yanında eşiyle birlikte. kendisi o dönem bahamalar senin maldivler benim gezerken, nice latin kızlarının sırf muzur sunucu ayağına orasına burasını mıncıklarken o röportajda eşiyle ilgili söyledikleri, kendisinin kadına bakışıyla alakalı düşünceleri karşısında oha demekten kendimi alamamıştım. eh tabi adını "maço erkek" "taşfırın erkek" gibi sevimliliklerle meşrulaştırıp kadının bütün yaşamına aleni bir şekilde müdahale etmek, onu kişiliksizleştirip eve hapsetmek, maddi koşullar nedeniyle kendinize mecbur bırakıp köleleştirmek, başörtüsüne hapsetmek sizin tabiyatınız gereği. kendin dünyanın bilmem neresinde jennıfer'lardan öpücük alıp kur yaparken iyi, ama iş kadına gelince "benim karım yalnız başına dışarı çıkamaz" "benim karım çalışamaz" armutluğunu yapmak ve öte yandan bu armutluğa kucak dolusu alkış toplamak ancak böylesi bir toplumsal düzenin ürünü olabilir. şimdilerde sadaka dağıtan başbakan'ının sadaka dağıtan sunucusu olmayı ihmal etmiyor, bu da sosyal devlet'in sosyal sunuculuk anlayışından olsa gerek kim bilir! *
+ anamız orospu olmuş gülcan
- hep o nuri amcamın orospu çocukluğu yüzünden abiciğim
+ amcamız orospu çocuğu olmuş gülcan
- eeh yeter be sende,sünepe ipne, git bi silah al da namusumuzu temizle bari, gavvat mısın sen ?
+ ?!?%^^
başta abd olmak üzere kapitalist ülkelerce her ne kadar inkar edip unutturulmaya-saklanmaya çalışılsa da faşizmi miyonlarca sovyet insanının canıyla kanıyla verdiği ana yurt savaşı ile tarihin çöplüğüne gömen ülkedir.
ha bir de şu vardır; kendi ülkeleri bir zamanlar nazilerle gizli gizli işbirliği yapanlar ise hala nasıl yüzleri kızarmadan bu inkarcı tutuma ortak olurlar o da ayrı bir tartışma konusu tabi.
anlamlı ve yerinde bir açıklamaydı. hele ki her iki tarafın da ne yaptığından habersiz sadece halklar arasındaki mesafenin açılmasına hizmet edecek bir manteliteyle hareket etmesiyle birlikte söylenebilecek en doğru şeyler olduğu kanısındayım. bırakın bunları da "biz abd'ye düşman değiliz, kürt sorunu barışçıl yoldan çözülürse abd- türkiye ittifakı daha da güçlenir" diyen murat karayılan'ı konuşalım derim.
(bkz: gündemi 1 ay geriden takip eden insan)
hızını alamayıp bu kez de beyaz show' a katılan helin avşar' ın türkiyenin siyasi atmosferine yön verecek açıklamalarından biridir . eh ne de olsa ne mutlu türkiye bi yerde .
abd'nin büyük ortadoğu projesi kapsamında türkiye'ye biçtiği deli gömleği. piyasayla barışık, alabildiğine işbirlikçi ve tüm bu koşulların iç dengelerde ağrısız sızısız hazmedilmesi için kendi içinde bir o kadar da gerici olmanın amerkancası.
tam bir körler sağırlar birbirini ağırlar vakası olan sosyalist enternasyonal'in sanki adı dışında sosyalistlikle çok alakası varmış gibi chp'nin üyeliğini iptal etmesi, üstelik bunun da türkiye'de böylesine tartışma konusu olması komedi ötesi bir şeydir. ulan bu enternasyonal değil mi abd'nin kan gölüne çevirdiği ırak işgalini alkışlayıp desteklerini sunan yoksa ben mi kaba yerimden uyduruyorum ?
derler ki anasıdır ayların ocak... o kadar mı yalnız?... belki acının ve hüznün... başlayan ve bitenin... umudun belki de... kimbilir?...
buza kesmiş bir sabaha uyandığında koca yaz, yanmaz mı dağ menekşesi suyu damarlarında donmuş taze fidana?... sonbahar ki kışa hazırlığın adıdır, hey canım gel dertleşelim zamansız ayrılığımıza...
bu kez amansız bastırdı kış
hazırlıksız yakalandık
oysa nasıl da yanıyordu
avuçlarımız...
nasıl da yanıyordu avuçlarımız, sıcak bir namluyu kavrar gibi... nasıl yanıyor avuçlarımız,
alev saçlı bir çocuğun gülüşüne sarılır gibi... ozan diyecek ki "toprak sıcak ve güzeldir"... ne çıkar?
ah yiğidim... bak işte yine ocak'tayız... nasıl anlatılır şimdi karayemiş dallarına çöken kar?... şimdi nasıl anlatılır toprağı yalnız tohuma açan kazma, kazmayı tohum için tutan el?... yiğidim ki yaşamayı ölesiye sevmiştir, tohum diye saklamıştır onu toprak, ne çıkar? ne çıkar ki yarın köy köy, yayla yayla çoğaltıp asmadıkça gülüşünü doruğuna kaçkarlar'ın?... hey benim kıvır kıvır katmerleşen gülbaharım!... kaç yıl oldu sen gideli, kaç ömür?... kaç ay geçti sen gideli, kaç gün oldu, kaç gece?... eylül'deki okul yolu karlıdır, üzerine postal basmış izi kalmış ne çıkar?...
uzunca bir şarkıysa söylediğimiz, bir notada es verilmiş, ne çıkar?... şarkı devam ediyor... şarkı devam edecek... söylenecek!...
"asılırken hava soğuk olmasın" demiş hıdır, "korkudan titriyor sanmasınlar"... eminim erdal da böyle, adalı da böyle demiştir... ve bizim şarkılarımız bazen böyle söylenmiştir...
dağlarda geziyorsun... köye gelmişsin... çay alımyerinin soğuk bir köşesinde dinlendiriyorsun sıcak yüreğini, oturuyorsun yoldaşlarınla... yirmi metre ötede köy kahvesi var... gelen askeri aracı sesinden tanıyorsun... konuşmaları dinliyorsun... yaslandığın duvarın dışında "çayda sömürüye son!" yazılmış iri uzun harflerle... başçavuş orayı işaret ediyor... "nedir lan bu rezalet" diyor kahvedeki en yaşlı amcaya... "al şu boyayı, git sil" diyor... yeni yetme bir çocuğun diz bağları eriyor... "ben silerim komutanım" deyip kapıyor boya kabını... yeni yetme bir çocuk... ortaokul çağlarında... çoktan vermiş kararını... okulu bırakacak... başka nasıl yardımı dokunacak... köyün gençleri ya içerde, ya kaçak... he koca ahmet!... uzun kardeşim benim... bakma sen kardeşim dediğime... ağabey demek istiyorum, anla...
onüç eylül sabahı beni üniversiteye, kendini dağlara yolcu ettiğinde, yüzündeki o mağrur ve sakin ifadeyi hatırlıyorum... aklından geçirmiş miydin hiç, bir gün bahçesinde turladığın, sıralarında oturduğun, dişediş yaşamı savunduğun okulunun bir gece vakti seni yaşama son kez konuk edeceğini?... rize eğitim enstitüsü şimdi sağır ve dilsizler okulu... camlarında battaniye gerili sınıfları işkence sesleriyle yankılanmış okulunda, oturduğun sıralarda şimdi sağır ve dilsiz öğrenciler eğitiliyor... erken terhisle kandırılmış erlerin savurduğu sopalar bedenini parçalarken, dışarıda tek aykırı ses olarak karadeniz'in duvarda patlayan dalgalarını duymuşsun, bir balıkçı türküsünü dinler gibi yummuşsun gözlerini, ne çıkar?... bir can koparılırken yaşamdan, şimdi orada özürlü çocuklar eğitilirmiş, ne çıkar?... "uğruna ölecek ve öldürecek hiçbir şeyin olmadığını düşle..." demiş john lennon o ünlü şarkısında... keşke olmasa... kalmasa keşke ne çıkar... budanmış bir çiçek gibi konulmuşsun kara yere, ne çıkar?... sonra birgün mezarını açmışlar, ayırıp omuzundan başını otopsiye götürmüşler, ne çıkar?...
eylül mahkemelerinde suçsuz bulunmuş katiller, ne çıkar? gazete bir başlık atmış "ahmet uzun nasıl öldü?..." ne çıkar?... toy bir ozan seni yazmış, ne çıkar?... mezarının başucunda çok sevdiğin karayemiş fidanı var, sen yoksan, ne çıkar?...
işte yine ocak'tayız... derler ki anasıdır ayların ocak... derler ki askoroz deresi ocakta durgun akar... derler ki karadeniz utancından yere bakar... baksın... ne çıkar?...
sokakta da, sözlükte de ucuz şovenlikler peşinde koşan cahil güruhtan daha aklı başında oldukları su götürmezdir. konuşmasını da bilirler susmasını da !
tüm provokasyonlara, polis şiddetine ve bu şiddeti meşru göstermeye çalışan kimi akp uzantısı medya organlarına, akp'nin ve valinin tehditlerine rağmen taksime çıkıp "yaşasın 1 mayıs" diye haykırdığımız, hep bir ağızdan 1 mayıs marşını okuduğumuz, örgütlü hareket eden bir sınıfın nasıl da egemenlerin gözüne korku saldığını bir kez daha gördüğümüz, gösterdiğimiz gün olmuştur.
kimi zaman valilikle padişahlık arasında gidip gelen, çağ dışı uygulamaların gözdesi haline gelen, kankası celalettin ile birlikte istanbul'un görüp görebileceği en büyük zulüm olan muammer gülere yöneltilecek sorudur.ilki benden gelsin;
+ demek anarşist gruplardan birisine üyesin ha aayyy çok ilginç
- hı hı evet yeaa, bu arada şu tuzluğu uzatsana ya
+ tabi ne demek canım (zooortttt pırt pırt pırt)**
- hah şöyle rahat ol yanımda hacı,ne kasıyosun sabahtan beri yeeaa,yardır gitsin
+ ihi
emeğin ve mücadelenin günüdür. bırakın birileri 2007 1 mayısını terörize eden egemenleri kutsayıp tek cam kırmayan emekçilere hala utanmazca terörist desin, bırakın başka birileri taksimi tam da temsil ettiği sınıfa yakışır biçimde her türlü kepazeliğe açsın ama bu ülkenin işçisine emekçisine çok görsün ,taksim o birilerinin beğenmediği "ayak takımının" kanıyla canıyla kazandığı 1 mayıs alanıdır ve öyle kalacaktır, bu ülkenin sırtında kambur olan sülüklerin onayına ise kimsenin ihtiyacı yoktur! 1 mayıs'ta 1 mayıs alanındayız!
türkiye işçi sınıfına selam,
selam yaratana
tohumların tohumuna,
serpilip gelişene selam!
bütün yemişler dallarınızdadır!
beklenen günler, güzel günler ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen,
gecelerinde aç yatılmayan
ekmek, gül ve hürriyet günleri,
türkiye işçi sınıfına selam!
meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretliğimizi,
hasretimizi, ayyıldız esir bayrağımıza,
düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selam!
paranın padişahlığını,
karanlığın yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına
selam
türkiye işçi sınıfına selam!
selam yaratana.
Ekonomi politikası "yağma ve talan" üzerine kurulu akp hükümetinin, 2010 yılında istanbul'un kültür başkenti olmasını gerekçe göstererek giriştiği piyasa yanlısı proje. Yıllarca doğuyu geri bırakarak oradaki yoksulluğu ucuz iş gücü olarak kullanan türkiye egemen sınıfı, köyden kente göçe mecbur bıraktığı yoksul halk yığınlarının yerleştiği ve varoş olarak tabir edilen yerlerin zamanla büyüyen istanbul'un içinde kalması ve dolayısıyla değer kazanması sonucunda şimdi de gözünü buralara dikmiş,yeni rant kapısı olarak bu yerlerin yağmaya açılmasını, orada yaşayan yoksul insanları ise kent dışına itmeyi kararlaştırmıştır. sonuç itibariyle neresinden bakılırsa bakılsın ahlaksızca bir proje olduğu gün gibi aşikardır.
(bkz: Zeytinburnu)
(bkz: Tarlabaşı)
(bkz: Sulukule)