bursaspor'un şampiyonluğunu perçinlemek için yamayı düşündüğünü öğrendiğim garip eylem. götü kaptırmayacaklarsa yakışır. sonra da tüm stad, timsah yürüyüşü yapacakmış. helal sana bursa!!
devlet; temel hakların tek olası düşmanı değildir. temel haklarla savaşırken onları kullanan kişiler de temel hak için tehlike teşkil ederler. temel hakların herkes için geçerli oluşu, bu kimselerin onlara dayanmasını kolaylaştırmaktır.
temel hakkın kötüye kullanılması demek; bir temel hakkın anlamını tersine çevirip kullanmak demektir. örnek verecek olursak; bir kişi toplantıya katılırsa, toplantıya katılma özgürlüğünü kullanmış olur. fakat bu özgürlüğünü başkalarının toplantıya katılmas serbestisini elinden almak, zor kullanarak toplantıyı dağıtmak için kullanırsa temel hakkı kötüye kullanmış olur.
82 anayasasının 14. maddesine göre;
devletin ve milletin bütünüğünü bozacak, temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldıracak, bir sosyal sınıfı diğer sosyal sınıflar karşısında üstün kılacak, yönetimi bir kişi veya zümreye bırakacak hareketler ile bu kavram ve görüşlere dayalı devlet kurmak istemek temel hakkın kötüye kulanılması demekti.
03.10.2001 tarihinde getirilen değişiklikle temel hakkın kötüye kullanılması sayıalcak durumlar azaltılmıştır. ayrıca değişiklikteki 2. fıkra ile; temel hak ve özgürlükleri kısıtlama yetkisi olan devletin bu yetkisini kötüye kullanmasına karşı önlem alınmaya çalışılmıştır.
bir diğer değişiklik ise; temel hakların kısıtlanması kapsamında tahrik ve teşfikin kaldırılmış, faaliyet esas alınmıştır.
ayrıca; anayasada belirtilenden daha geniş içerikli kısıtlamalarla, temel hakları ortadan kaldırmayı amaçlayan devlete karşı da bir önlem alınmış ve bu önlemle aihs madde 17 ile bir paralellik sağlanmıştır.
şevki yılmaz yobazının mikrafonu eline alıp atatürk'e atıp tuttuktan, ağlayarak sahneyi terkettikten sonra televizyona çıkınca, kendisine bir komplo kurulduğunu iddia ettiği cümle gibi şey.
Yabancı bankalara yatar paralar
Hasta oldunuz mu amerikalar
Allahınız olmuş mark ile dolar
Vatan bayrak diyen siz sahtekarlar
Amerikan modelinde olur traşı
Vaşington babası rambo kardaşı
Kelle avlamada çeker en başı
Vatan bayrak diyen siz sahtekarlar
/- şiir
Hey sen
FBI yazılı şapkanla
Tişörtündeki amerikan bayrağı, cebindeki
Marlboranla
Güzel dilimizi katleden o garip konuşmanla
Ne kadar vatanseversin bir düşün!
Ve sen
Acıkınca hamburger yiyen
Susuzluğunu kola ile gideren
Çikolatası alplerden, peyniri hollandadan gelen
Pir Sultanı, Karacaoğlanı, Veyseli tanımayan
Elvis ile hüzünlenen, Madonna ile gülen
Favorisi uzun, kulağında küpe
Fabrika önlerinde emekçi kızları tavlamaya çalışan
Züppe
işaret ve serçe parmağınla yaptığın sembolünle
Ne kadar vatanseversin bir düşün!
Ve siz
Muhalefette emperyalizme kafa tutanlar
iktidarda söylediklerini bir bir yutanlar
Mazlum halklar karşısında aslan
Efendiler karşısında süt dökmüş kediye dönenler
Anadolu halklarının kanıyla sulanmış bayrak ile
Yolsuzlukların üstünü örtenler
Siz cumhuriyetin ve bağımsızlığın düşmanları
Siz Abdulhamit in ve Enver Paşa nın torunları
Siz yeni dünya düzeninin temsilcileri ve ortaçağ
Kalıntıları
Siz vatan bayrak diyen sahtekarlar
/-şiir
Sattınız onuru emperyalizme
Çiğner bayrağımızı yabancı çizme
O yalan söyleyen dillerinizle
Vatan bayrak diyen siz sahtekarlar
Kuva-i milliye onurumuzdur
Kurtuluş savaşı gururumuzdur
Bağımsız Türkiye şiarımızdır
Size layık değil pis sahtekarlar
Vatan bayrak diyen siz sahtekarlar
şöyle ki; % 10'dan az oy alan bir parti meclise giremez. barajın altında kalan partilerin oyları ise; barajın üstündeki partilere bölüştürülür. yani a kişisi ldp'ye oyunu verecek diyelim. eğer ldp'ye oy atarsa boşa gidecektir ki % 0. 28 (89.33) 3 kasım 2002 seçimlerinde, % 0.126 (44068) ise 22 temmuz 2007 seçimlerinde almıştır. yani bu partiden hayır yoktur. a kişisi de oyunun boşa gitmesini istemediği için chp,mhp,akp,bağımsızlar dörtgeninde kalır. bu yüzden seçimler sağlıklı olmaz. ha ne sağlıklı bu diyarda derseniz önünüzde eğilmek isterim. yani son seçimlerde ldp'ye oy veren insanların temsil hakkı yok mudur? yoktur. o zaman 44068 kişi ne yapsın, gitsin mi bu diyardan?"
bu dörtgenden istemediğiniz partilere oy vermeyecek kadar bilinçli iseniz, boş oy kullanmakta yine aynı durumu doğuracağından, kendi partinize oy vereceksinizdir lakin dörtgendedir oyunuz bunun sonucunda. o yüzden aksak, ne amaçla getirildiği çözülemeyen sistem kullanışsızdır. kullanmayalım. kullanmamak da fayda vardır. istinaden; hakkınızın yenilmesine daha fazla göz yumacaksanız eğer...
ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare
sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare
honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı
dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları
her nağme, dudağında çarpılmış karanfil
sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı
dokunmuyorsa kalbim o mazlum kitabeye
ayışığı düşer mi kanlı bir harabeye
sensiz çöl, ıssızlığın kahrıyla zehirlendi
yalnız bulutlar değil, vahalarda kirlendi
mahşeri bir serabın ardından yürüyorum
gözlerini kaybeden bir kervan görüyorum
geride, okunmayan silik izler kalıyor
kaktüs hala toprağı uykuda yakalıyor
tarihin her sayfası soluyor pare pare
karasevda burcunu yıkıyorsun, Gülnare
Azerbaycan ufkunda bir divanedir gönül
böylesi tarümar olmadı belki de gül
toprak, bir bakışınla kızıl renge büründü
yıldızlar ülfet için gündüz vakti göründü
gözlerin binlerce yıl ötesinden yadigar
nerdesin, ey Bakü’den, Gence’den esen rüzgar
yaldızlı perçemlerin ıslandıkça uzuyor
yalnızlık damla damla şakağından sızıyor
bazen öfke, kavgayı sevenlerin ardında
mahülya ve hüzün; bazen korku ve sevda
çiçeklerin yurdunda yalnız senin kokun var
bazen uzaktan uzak, bazen yakın bir duvar
karanlığa mahkumdur gökte sensiz, sitare
ruhumu zevalinle buuşturma, Gülnare
soluğun ab-ı hayat mıdır; filizlendi kül
siyah bir lale gibi aynaya düştü kakül
kırdın yüreğimdeki saatin akrebini
kuruttun düşlerimin hayal mürekkebini
hangi ırmağa baksam akıyorsun derinden
Hazar, acılarınla ağlıyor kederinden
kuduran bir denizde benziyorsun şikare
görebilseydi seni ejderhalar, Gülnare
gözlerinden fışkıran yanardağlar sönerdi
o ısırgan bakışlar balmumuna dönerdi
oysa şimdi su sarhoş; balıklar geldi dile
dalgalar son bir umut vuruyor sahile
Nahcıvan, hasretinle alevlenen sır çerağ
seninle firakını unutuyor Karabağ
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı
bırakıp gittin beni umarsız bir efkare
haber gönder, nerdesin, nerdesin ey Gülnare
türkü türkü türkiye'mizdeki dp, refah, fazilet gibi partilerin içinde bulunduğu durumdur. durumdu daha doğrusu...
peki bu arkadaşlar yaptıklarında haklılar mıydı veyahut da ne gibi icraatları oldu?..
dini sömürü olarak kullandılar, dönemlerinde artan irticai faaliyetlere ve bu faaliyetlerin içlerinde barındırdığı Ticanilere göz yumdular. bunların zamanında şeyhler, yobazlar türedi...
ne oldu...
kapatıldılar.
gönül isterdi ki oyla gelen oyla gitsin, "demokraside bu çöpler ne iş yahu?" sorusunu sorabilelim lakin bu kadar suistimale can dayanmadı ve türkiye parti çöplüğüne dönüştü. bir tanesi daha yolda mı ben bilmem beyim bilir zira öyle deliğe böyle boru...
desteksiz atmanın bir örneğidir. *
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül memleketi Kayseri;de, üniversitelerdeki türban yasağının kaldırılmasını amaçlayan anayasa değişikliğini referanduma sunabileceğinin mesajını verdi.
Oy kullanabilecek erişkinlikteki bir ulusun % 46.6;sının ; ki bu rakam 16.340.534 kişiye tekabül ediyor- oy verdiği bir partinin hazırladığı anayasada değişiklik içeren herhangi bir yasayı referanduma götürmek gerekli midir?
Değildir. Kendimizi kandırmaktır. Zaten hangi sonuç çıkacağı belli. Bunu geçtiğimiz yılın 21 ekiminde gördük. Peki neydi 21 ekim? Hatırlamakta fayda var:
- Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
- Cumhurbaşkanı görev süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi
- Aynı kişinin iki kez üstüste cumhurbaşkanlığı yapamaması kuralının yerine ikinci kez beş yıllık süreyle bu göreve getirilmesi (5+5 olarak dile getirilen formül)
- Milletvekili seçim döneminin beş yıldan dört yıla indirilmesi
- TBMM tarafından yapılacak "bütün işlerde" tamsayının üçte birinin toplantı için yeterli sayılması
Peki soruyorum size, ne oldu allahaşkına? Geçti değil mi?
Bu da geçecektir. Akp seçmenlerinden 1 milyon kişiyi pişman sayarsak; 15 milyon gibi devasa bir oy kitlesinin üstüne 3 milyon da mhp ( getiğimiz yılın erken seçimlerinde mhp seçmeni olan 2004003 kişiyi, gerek bu yasayı desteklememesine gerekse parti politikalarına olan uyuşmazlıkları üzerine fikir değiştirdiklerini varsayıyorum.) seçmenlerinin oylarını eklerseniz ve ayrıca; geçen seçimlerdeki ( 22 temmuz 2007) gibi 5 milyon vatandaşımız, ysk tarafından seçmen olarak yazılmazsa, yaklaşık 6.5 milyon kişi de oy kullanmazsa, eh, geçersiz de 4 milyon civarını bulsa -ki daha fazla olacağına eminim- akp, bu yasayı eze eze geçirir.
Bir de şu var ki, seçimlerde olsun referandumlarda olsun, ulusun cebinden hiç de cüzi miktarlar çıkmıyor. Akp hükümetine göre bile miktarı: 105 milyon YTL!! Oysa ki 22 temmuz seçimleri bile 100 milyon ytl'ye mal olmuştu.
istinaden; kaçınız gereksiz bir referandum istiyor, sonucu belli bir seçim için? Hani "bak! halk da istiyormuş." izlenimine gerek var mı bilmiyorum ama; geçirmek isteyen geçireceği taslağı çoktan geçirmiş...
ezan arapça bir kelime olup, türkçe'de; bildiriş, çağrı anlamına gelmektedir. müslümanlara, namaz vaktinin geldiğini haber vermek için, minareden, yüksek sesle okunan kutsal sözler bütünüdür.
1932'ye kadar islam dini mensupları şöyle çağırılıyordu:
" allahu ekber/ eşhedi en-la ilahe ill' allah / eşhedü enne muhammeden resul'ullah/ hayye ale's salat/ hayye alel'felah/allahu ekber/ la ilahe ill'allah/essalatu hayrün minennevm ( sadece sabah namazlarında)."
1932'den 1950'ye kadar türkçe okundu. ta ki demokrat parti (dp); vaadettiği "en masum" icraatını gerçekleştirip, arapça ezana dönene kadar...
atatürk'ün de belirttiği gibi: ezanın okunması; bir din meselesi değil, bir dil meselesidir. türkler ibadete elbetteki kendi lisanları olan türkçe ile çağrılacaklardır. ibadetlerini ise istedikleri tarzda yapsınlardı...
atatürk yine haklıdır zira; bugün iran'da bırakın ezanı, namaz bile farsça kılınmakta, kur'an farsça okunmaktadır... bizim neyimiz eksik? kültürümüz mü, tarihimiz mi, bıraktığımız izler mi, neyimiz eksik bizim?
türkiye'de türkler yaşıyorsa ve türk ulusunun dili türkçe ise; namaza çağrı da türkçe olmalıdır. abdest farsçadır örneğin... iran'ı kınayalım, doğru mu? keşke arap alfabesine bu kadar yakın olmasaydık, türkçe gibi zengin dilin servetine servet katmak varken...
---------
türkçe ezan için o dönemin en büyük hafızlarından ( çoğu musiki üstadlarıydılar) bir grup oluşturuldu (hafız rıza beşiktaşlı, hafız burhan, hafız nuri, hafız saadettin kaynak, enderunlu hafız yaşar,hafız ali rıza sağmen).
işte çevrilmişti ve kimseyi de din düşmanı yapma amacı gütmüyordu:
tanrı uludur/ şüphesiz bilirim, bildiririm tanrıdan başka yoktur tapacak/ şüphesiz bilirim bildiririm tanrı'nın elçisidir muhammed/ haydin namaza/ haydin felaha / namaz uykudan hayırlıdır ( sadece sabah namazlarında).
fakat beklenileceği üzere; dönemin katı muhafazakar kesimi buna şiddetle karşı çıktı ( 1933- bursa) tabi ki atatürk oraya varıpta kaşlarını çatıp, şöyle bir bakana kadar...
peki millette suç var mıydı?
yoktu... gayet tabi ki,yüzyıllarca arap alfabesine, arap kültürüne ( örnek; türban - çöl tipi toprak yapısı olan arabistan yarımadasındaki sosyal yapı gereği) maruz kalan bir ulusun alışkanlıkları bir anda değiştiremezsiniz... yapsanız yapsanız da en fazla belli bir süre toprağın altına gömdürebilirsiniz... gömmelerinin amacı da öldürmek değil, zamanı gelince çıkarmak üzere saklamaktır... o veya bu şekilde edinilmiş hiçbir kültür öyle kolay ölemez.. ( neden bizi mekke'yi medine'yi savunurken arkadan vurabilecek haysiyete sahip olan bu adamların alışkanlıklarını yaşatmakta bu kadar ısrarcı bir kesim var? o da başka bir yazının konusudur.)
neden atatürk devrimleri bugün tehlikededir? neden laiklik, cumhuriyet denildiğinde bazı kesimin suratında beton etkisi yapmaktadır?çünkü yüzyılların getirdiği gereksiz, öz kültür dışı hayat tarzları, adet haline getirilmeye çalışıldığı için...
o kadar benimsemiş ki bir kesim; bugün öz be öz, tengri kelimesinden gelen tanrı sözcüğünü kullandığınızda dahi sizin müslüman olduğunuza ihtimal vermeyen insanlar mevcut... kördür onlar...
----------
dp'den önce de, cumhuriyet halk partisi (chp) de - tabi ki atatürk vefat ettikten sonra- gündeme gelmişti ve dp gündeme getirdiği vakit, dert muhalefet chp'nin sesi pek çıkmadı, konu da pek çekişmeli geçmedi...
----
ezan bir ibadet değil, bir ibadete çağrıdır. inanan insan ezanı duyduğu vakit; gider ibadetini yapar.
--------
sonraların hızlı solcusu olacak cemal reşit eyüboğlu - ki kendisi chp'nin sözcüsü konumundadır o dönem mecliste- ; " her yerde, her konuda türkçe kullanılmasının gerekliliğinden bahsetti ama; gelin görün ki chp'den de aleyhte pek fazla oy çıkmadı (çünkü ismet paşa öyle demişti.) aynı dp'de olduğu gibi.
1950'nin haziranının 17'si cumartesi günü, ezan tekrar arapça okundu...
ama, ama, ama...
sadece; ezanın arapça okunmasındaki yasak kalkıyordu. yasa; ezan; "arapça okunacak" değil, "arapça okunabilir" şeklindeydi. o dönemki istanbul müftülüğünün işgüzarlığı... hemen arapça okunacak diye başmüezzinlere haber saldılar.
---------
bugün isteyen herhangi bir müezzin ezanı türkçe olarak; kendi dilinde okuyabiliyor.
peki, okunacak mıdır?
hayır ben o kadar iyimser değilim...
çünkü; belli bir süre ile toprağın altına saklanan ithal kültürler, fidan oldu, dallanıp budaklandı da ondan...
fatih sultan mehmed;in bosna ruhbanlarına verdiği ahidname
osmanlı ordusu bir bölgeyi fethettiği zaman, adil bir yönetim anlayışıyla, o bölge halkının canının, malının, namusunun, dini inanç ve temel haklarının korunmasına büyük önem verirdi. bizzat padişahın kendisi bu konuda müslüman olmayan unsurlara yazılı ahidname verir, haklarının korunacağını devletin en üst düzey resmi belgesi olan fermanla teyid ederdi. aşağıda metnini sunduğumuz ahidname bu anlayışın tarihi delillerinden birisidir.
fatih sultan mehmed, 1478;de verdiği ahidname ile, bosnanın foynitçe manastırı’ndaki rahiplerin dini hayatlarına hiçbir müdahalede bulunulmayacağına bizzat kendisi kefil olmaktadır. bugün aslı foynitçe manastırı’nda bulunan ahidname o topraklarda, ilk insan hakları ve adalet fermanı olarak da tanımlanmaktadır.
yine fatih sultan mehmed’in 1457 tarihli, kudüs ruhbanlarının dini hayatlarını tam bir serbestiyet içinde sürdürebileceklerini belirten bir fermanı daha bulunmaktadır.
günümüz türkçesiyle ahidname
“ben fatih sultan han, bütün dünyaya ilan ediyorum ki; kendilerine bu padişah fermanı verilen bosnalı fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum:
hiç kimse ne bu adı geçen insanları, ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. imparatorluğumda huzur içinde yaşasınlar. bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içinde yaşasınlar. imparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
ne padişahlık eşrafından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkarlarımdan hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir. hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir.
bu padişah fermanını ilan ederek burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi allah, allah’ın elçisi aziz peygamberimiz muhammed ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki; emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.”
ahidname’nin transkripsiyonu
nişân-ı hümâyûn oldur kiben ki sultan mehemmed hân’ım cümle havâss ü âvâma malûm ola ki:
işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn bosna râhiblerine mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki mezbûrlara ve kiliselerine kimesne mânî’ ve müzâhim olmayup ihtiyatsız memleketimde duranlara ve kaçup gidenlere emn ü âmân ola ki gelüp bizim hassa memleketimiz havfsız sâkin olup kiliselerinde mütemekkin olalar.
ve yüce hazretimden ve vezîrlerimden ve re’âyâlarımdan ve memleketim halkından kimesne mezbûrlara dahl u ta’arrûz etmeyüp incitmeyeler kendülerine ve cânlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dahi yabandan hassa memleketimize âdem getürürler ise yemîn-i mugallaza iderim ki yeri ve göğü yaradan perverdigâr hakkı içün ve ulu peygamberimiz muhammed mustafa (s.a.v.) hakkı içün ve yedi mushaf hakkı içün ve yüzyirmidörtbin peygamberler hakkı içün ve kuşandığım kılıç içün bu yazılanlara bir fert muhâlefet eylemeğe mâdemki benim hizmetime ve emrime mutî; olalar
tahrîren fî 28 şehr-i mayıs gurre-i muharremü;l harâm sene 883