Kurulan ilk Ermeni komitesidir. Bir öğretmen olan ve Marsilya’da Osmanlı aleyhinde yayınlar yapan Armenia gazetesini kuran Mıgırdiç Portakalyan tarafından 1885 yılında Van’da kurulmuştur. Aslında bu komite Portakalyan’ın Van civarından uzaklaştırılmasından dolayı onun Van’daki okulunda yetiştirdiği militanlar tarafından kurulmuştur diyebiliriz. Bu militanlar Mıgırdiç Terlemezyan (Avetisyan), Grigor Terlemezyan, Ruben Şatavaryan, Grigor Adian, Grigor Acemyan, M. Bartutciyan, Gevord Hancıyan, Grigor Beozikyan ve Garegin Manukyan olmak üzere 9 kişilerdir. Bu komite Portakalyan’la irtibatı sağlayan Mıgırdiç Avetisyan tarafından yönetilmiş-tir. Bu komitenin amacı halkı örgütlemek ve karışıklıklar çıkarmaktı.
Armanekan Komitesi mensuplarına askeri strateji ve silah kullanma ile ilgili talim Van Ermeni Okulu’nda Rus Konsolosluk Binbaşısı Kamsaragan Bey tarafından yaptırılmıştır. Komitenin bilinen faaliyetlerinden biri, Kürt kılığına giren Havannes Agripasyan, Karabet Kulaksızyan ve Vardan Goloşan adlı komitecilerin Türk zapti-yelerine saldırmalarıdır. Bir diğeri Van’da polis memuru olan Nuri Efendi’nin 1892 Ekim ayında katledilmesidir. 1896 Haziran’ında Hınçak komitesi üyeleriyle birlikte Van isyanına katılmaları, Taşnak ve Vartan çeteleriyle birlik olup, aşiretlerle ve Asu-rililer ile çatışmaya girmeleri hemen hemen tamamının telef olmasına sebep olmuş-tur.
Armanekan komitesi üyelerinin Taşnak ve Hınçak komitesine geçtikleri veya Ramgavar partisine dönüştükleri belirtilmiştir.
kaynak
1- Ermeni komiteleri (1891-1895), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara 2001.
2- Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniv. Yayını., Ankara 1990.
osmanlıca öğrenmeyi saçma bulur. bölümde kadın nüfusunun az olmasından yakınır. tartışmalı derslerde her konuyu ateizme ya da sosyalist düşünceye bağlamaya çalışır. kendi bölümünden chehe diye gülerek kızları düşüremediği için fakültedeki münferit bölümlerdeki doğulu kızları ''diyalektik'', ''fraksiyon'', ''konjektür'' gibi kelimeleri kullanarak düşürür. kesinlikle eskiçağ anabilim dalını seçer. osmanlıca dersini ya hiç veremez ya da 3-4. sınıfta verir. çünkü arap harflerine bir düşmanlığı vardır. 1. sınıfta ac/dc tişörtünü asla çıkarmaz. haftada en az 5 gece sırf instagram hikayesine atmak için bomonti içer. eğer istanbul'da ise kadıköy dışına mecbur olmadıkça çıkmaz. sonuç olarak boş gelir boş gider.
Son dönem osmanlı ve ilk dönem türkiye cumhûriyeti siyâsetinde tesiri olan ittihat ve terakki cemiyeti'nin yayın organlarıdır.
Meşrûtiyetin îlânında başlıca etken olan ittihat ve terakki cemiyeti parti hâlinde örgütlenmiş ve tanin ile şûrâyı ümmet gazeteleri partinin yayın organları olmuştur.
Ayrıca partinin güçlü olduğu rumeli'de tüfek, silah, süngü, kurşun, hançer, top, bıçak, bomba gibi ilginç isimli gazeteler yayınlanmıştır.
istiklal Caddesi imam adnan sokağı'nda olan öğrenci konseptli pub/bar. 2-3 sene önce açılmıştı ve şişe biralar tekel fiyatlarından 1 lira kar payıyla satılıyordu. küçük ve salaş bir mekan. çalışanlar güler yüzlü daima. iki sandalye ve bir masanın sığacağı küçük bir balkonu var, güzel havalarda orada oturmak çok keyifli. genelde sakin olmakla birlikte bazı geceler tıklım tıklım da olabiliyor. ucuz alkol, ortalama bir müzik, sıcak ortam. beklentiyi düşük tutup arkadaşlarınızla giderseniz güzel vakit geçireceğinizden eminim.
yıldızlar eskidirler
yıldızlar çipil çipil gözleriyle bizimdir
biz böyle onlarla birlikte yaşarız
onlar bizi bilirler
söylenecek bir çift sözümüz vardır
rüzgâr cehennem kıvılcımlarıyla dolu
denizler ıssız
dağlar uyumuşlardır
gecenin içinden çekirgeler çıkar gelirler
yıldızlar bizi bilirler
saat üçdür
kan kesilmemiştir
çocuklar uyumamıştır
büyümemiştir gramos dağları büzülür uykusunda titrer
ince ince şimşek çakar
yağmur niyetlenir
bir alman motörlü kolu yolun boyunca gider
çocuklar uyumamıştır
büyümemiştir
yol boyunda çeteler
çeteciler :
- ... yıldızlar be stelyo
üşümüş be
hani yağmur da gelecek
kozma'dan haber var mı kozma'dan
öteden
dinamitler geldi mi
yerleşti mi?
- ... virajı döner dönmez hemen...
- ... şimdi bir taverna'da olacaksın
kadehlerde reçina buz gibi
- ... sen rüzgârın getirdiği serseri bir şarkısın
- ... yıldızlar be stelyo
gitme be
- ... şimdi bir taverna'da olacaksın
- ... dur be stelyo
- ... ne o?
yıldızlar eskidirler
çizgi
nokta
sığırcık sürüleri sanki ufukta
ufukta sanki martılar
üç çizgi
üç nokta
maniple
tıkırtılar
noktalar ve çizgiler fişek gibi savruluyor
gökyüzü ıslıklarla ve seslerle doluyor
çizgi
nokta
tıkırtılar
gizli antenler birbirine seslenir
titriyerek yıldızlara yükselir
kıvılcımlar uçuşur bereketli karanlıkta
mesajlar gelir gider
çizgi
nokta :
- ... prag konuşuyor : gestapo dün gece matbaamızı basmış
gazete darmadağın
çocukları götürmüşler
- ... burası marsilya
ben pierre
bernard'ın kurtuluşu yakın
benzin yüklü bir tren bulutlarda gezmeye çıktı
üç gündenberi işler yolunda gidiyor
- ... varşova'dan haber
yeniden on beş kişiyi kurşuna dizdiler
içlerinde tek partizan yoktu
kimisi ihtiyardı
kimisi çocuktu
marş söyliyerek öldüler
- ... burası anwers
bir alman denizaltı gemisi yola çıkacaktır
hareketini ayrıca bildireceğiz
yıldızlar eskidirler
onlar bizi bilirler
norveç'te sogne fiyordu
ayaklarının dibinde en çocuk sesleriyle deniz
uzaktan martılar bir garip seslenirler
havada fırtına durgunluğu
saat kaçtır bilemezsin
sana burada burunda bekle demişlerdir
yarı geceden sonra denizden bir dost gelecek
gece ayazdır için için titrersin
yıldızlar üstüne başına serpilmişlerdir
beklemek dersin saatlerce beklemek
cıgara içmeden
konuşmadan
gülmeden
saatlarca bir balıkçıl gibi düşünerek
sabırla beklemek
insanlar dersin ellerini büyük şeylere uzatmışlar
diyelim ki bombalar yağmıyacak bir gökyüzüne
meydanlarda yakılmış hürriyet bayrağı kitaplara
diyelim ki barış ve emek türküsüne
bütün enlem ve boylamlarda savaşıyoruz
halklar ayağa kalkmışlar
yıldızlar eskidirler
ince ince şimşek çakar
yağmur niyetlenir
iştvan gölgesini zincirlerine yıkmış
iştvan görmüyor gözlerini oymuşlar
sormuşlar sormuşlar sormuşlar
iştvan söylememiş
vurmuşlar
tuna köpürerek köprülerin altından akmış
tuna'nın üstünden yıldızlar akmışlar
galiba tarlalarda buğday devşiriliyormuş
tarlaların birinde şuncacık bir kız
mavi mavi bir çift göz
iştvan susmuş
söylememiş
iştvan'ı dövmüşler
iştvan görmüyor gözlerini oymuşlar
tuna boylarında küçük yeşil kanatlı tarla kuşları
heyecanlı ormanlar heyecanlı insanlar
tuna boylarında iştvan'ın arkadaşları
erkek silâhları hürriyet diye dövülmüş
yumrukları demirden delikanlılar
iştvan'a onları sormuşlar
iştvan gülmüş
söylememiş
iştvan'ı dövmüşler
zincire vurmuşlar
iştvan susmuş
söylememiş
gözlerini oymuşlar
... iştvan
... miş
rüzgâr cehennem kıvılcımlarıyla dolu
dağlar uyumuşlardır
yol boyunca bir alman motorlu kolu
yolun orta yerinde beton bir köprü vardır
dinamitlerin ucunda fitil
fitilin ucunda stelyo
ve öbür çeteciler
yıldızları sivrisinekler gibi elleriyle kovup
yalnız göz ve sinir kesilmişler
bekleşirler
- ...virajı döner dönmez hemen basacaksın
bir tek kamyon bile kurtulmamalı
stelyo ter içindedir
stelyo'nun elleri bir başka türlüdürler
hem bir uskur kadar canlıdırlar
hem ölüdürler
- ... virajı döner dönmez hemen...
alman motorlu kolu virajı döner
95 beygirlik kamyonlar virajı döner
stelyo ter içindedir
stelyo'nun elleri ansızın büyürler
mermiler vızıldaşır
nasıl olursa olur
dağlar sıçrayıp gürler
yaklaşır yıldızlar yaklaşır
kayaların önünde ardında gürültüler
kamyonlar havaya savrulur
sonra bir ölüm sessizliği
sonra şimşek
ve yağmur
gecenin içinden çekirgeler çıkar gelirler
güneş ve ay daima doğudan yükselirler
bir gecenin bitmediğini hiç kimse görmemiş
en güzel çocuklar en zor dünyaya gelirler
ellerinin üstünde gece ne kadar geniş
suların altı ne karanlıktır
yarı geceden sonra bir dost gelecekmiş
bakarsın
kulaklarında yarı geceleri vurur bütün saatler
bütün yarı geceler kulaklarında karmakarışık
kulaklarında çekiç ve örs sesleri
kürek sesleri
karanlıkta kibrit çakılmış gibi ürkek bir ışık
açıkta belirsiz bir karaltı var
sen de bir kerecik tutar lâmbanı yakarsın
gözlerin genişler
bakarsın
bir sandal yanaşır içinden bir adam çıkar
yanına varırsın elini sıkarsın
uzakta
santa avgusta deniz feneri
alman devriyelerinin çiğ düdükleri
ikizler takımyıldızı kardeş kardeş elele tutuşmuş
yukarda ne türlü oyunlar oynanıyor
biz burda ne oyunlar oynuyoruz
şafaklar söküyor
dünya uyanıyor
erik dallarında parmak kadar serçeler
ansızın horozları duyuyoruz
-2-
brindisi açıklarında bir gemi batıyor
hüznünü bir çocuk tebessümü gibi suyun üstünde
bırakıp
batıyor
viyana şehri
merkezi avrupa'nın en yağmurlu gündüzünü
en üzgün yağmurunu yaşamaktadır
doğu cehpesinden askerler geliyorlar
soğuk aydınlıkta kararmış
gözleri kör olmuş
mağlup
kadınsız ve tütünsüz
askerler geliyor
tozlu rüyalarının koynuna sokulmuşlar
gözbebeklerinde büyük yangınların kızıllığı kalmış
insanın gururunu kendisine hürmetini insanlığını
bir cam parçası hainliğiyle parçalaya parçalaya
gözlerine hücum eden çocuk cesedlerini
ıslıklı
uçsuz bucak ukrayna steplerini
birden bire unutup
ışıltılı biralarla aydınlatılmış bir sofraya
yapayalnız oturmak istiyorlar
viyana'nın üstünde yağmur
katranlı bir ağ gibi dokunuyor
kimsenin kimseyi gördüğü yok
gazetelerde führer'in çılgın bakışları
kahveler kapanmış
doğu cephesinden askerler geliyorlar
soğuk aydınlıkta kararmış
gözleri kör olmuş
mağlup
kadınsız ve tütünsüz
askerler geliyor
içlerinde keskin yüzü bilenmiş bir binbaşı var
üniforması yırtık ütüsüz
ellerini koyacak yer bulamıyor
boynundaki demir haç nişanına
inanmış bir nazi olmasına rağmen
binbaşı himmerstock
içinden
utanıyor
eğer bu gemi batmasaydı
denizin
mahzun bir çocuk gibi gülümsediğini göremiyecektik
italya uzakta karanlıktaydı
dağ köylerinde yosun bağlamış sefalet
kıyılarda billûr bir bardak gibi kırılmış balıkçılar
elbet
italya ayaktaydı
bir deprem uğultusu nabızlarında
gözlerinde bir aydınlık
bir deniz türküleri aydınlığı
güneyden kuzeye bütün yolları tutmuşlar
yürekleri görülmemiş bir el bombası gibi avuçlarında
bütün italya partizanları
ayaktaydı
eğer bu gemi batıyorsa bu gemi
bunu onlar başarıyor
bu gemideki afrika mağlupları
çürümüş kavunlar gibi boğuluyorsa akdeniz'de
bunu onlar başarıyor
bir tek martı bile dönüp yüzlerine bakmıyorsa
denizin mahzun bir çocuk gibi gülümsediğini
görüyorsak
bunu onlar başarıyor
beride marsilya'da
eski rıhtım üzerinde
ağızları kahramanca sarmısak kokan
elleri gelip giden gemileri taşımaktan yorulmuş
üç liman işçisi
üç adam
biri jean
tanıyorum
öbürünün adı neydi unuttum
üçüncüsüne gelince
onun sarhoşluğundan bütün bir liman korkar
kirli sokak kızlarının küçük orospuların şaşmaz
sevgilisi
güvercin gözlü ricardo
ispanyol diyorlar italyan diyorlar
fransızım diyor
akordeonunu futbol merakını ve küçük orospularını
bırakmış
büyük bir şarkının ilk seslerini içinde duyup
fransa için harb ediyor
aksilik
ne zaman bir arkadaşı afrika'ya geçirmek icab etse
aklına hep bilbao'nun gökleri gelir
hani karanlıkta ıslıkların dolaştığı bir gece
hani bir frente popular gecesi
biraz mahzun ve heyecanlı
biraz çakırkeyif
bahçede bir şezlonga uzanıp yıldızlara bakmıştı
ne gizli yıldızlarla aydınlanmış bir gökyüzüydü o
bereketli bir kadın gibi nasıl nefes alıyordu
nasıl nurlu şuurlu ve kesif
ve boşlukları avuç avuç dolduran bir iyimserlik
yukardan
ricardo'nun kucağına boşalıyordu
kardeşim viyana
niçin böyle yağmur yağıyorsun
bak
binbaşı himmerstock büyük utanıyor
bilenmiş profilini vagonun kapısına balta gibi
saplayıp
neredeyse sırılsıklam ağlayacak
üstüne varman doğru mu?
yakışır mı?
o zaten utanıyor
nürnberg'de yaşanmış gençliğinin anılarına
yaslanıyor
führer'in nutuklarına yahudi katliâmlarına
1940 ilkbaharına yaslanıyor
o vakit himmerstock binbaşı değildi henüz
demir haç nişanını kazanmamıştı
ama bir panzer tankının gözetleme yerine
führer'in taa kendisi gibi geçip
kurulmuş hollanda'yı çiğnemiş
belçika'yı çiğnemiş fransa üzerine yürüyordu
kardeşim viyana
sen tutmuş yağmur yağıyorsun
olacak şey mi bu
salkım saçak iniyorsun binbaşı himmerstock'un
kahrına
nürnberg gençliğinden 1940 baharından elinde bir
şey kalmıyor
panzer tümenleri peynir gibi eriyorlar
artık ne avrupa'nın başşehirlerinde deutschland'ın
uğultusu
ne muzaffer mütehakkim ayak sesleri
ne gamalı haç
ne bayraklar
şimdi yalın ve yalnız
führer'in feldmareşalların subayların ve askerlerin
nasyonal sosyalist partisi ileri gelenlerinin
hâsılı bütün katillerin enselerinde hissettikleri
soğuk ve merhametsiz bir namlu gibi hissettikleri
yenilmek korkusu
ölüm korkusu
hepsi bu
... ve sen kardeşim viyana
yağmur yağıyorsun
giordano falconetti
yavrum
biliyorum
ne de olsa kalbin acır
parmaklarının arasından kum süzülür gibi
saniyeler süzüldükçe
ölmek değil öldürülmek dokunur insana
biliyorum
niyetin kurtuluş gününü rüzgârlı bir dağbaşında
yaşamak
türkü söyleyip zeytin toplıyanları seyretmekti
olmayacak
bir geminin batmasına sebep olduğun için
sulhun ilk ışıklarını göremiyeceksin
seni mahkûm edecekler
vuracaklar
giordano falconetti
yavrum
bak
seninkiler yorgun argın uykuya kavuşmuşlar
stefano rüyasının pencerelerinden yıldızlara
el ediyor
işi gücü yok mudur bu yıldızların
partizanların üstüne başına neden böyle dükülüşürler
neden harb demezler sulh demezler
gülüşürler
nöbetçi karanlıkta göz gezdiriyor
karanlıkta pırıl pırıl ıslığını gezdiriyor
tutalım ki avanti popolo deyip gezdiriyor
senin parmaklarının arasından kum süzülür gibi
yirmi üç yaşının süzüldüğünü ne bilsin
aklı fikri batırılan gemide
bir de
hani dişleri fevkalâde parlak bir antonella vardı
diyor
okul çocuklarına memelerini göstermekten hoşlanırdı
sonra hayaldir deyip
antonella'yı kolundan tutup yanıbaşına
mavi akdeniz dikenlerinin arkasına
getiriyor
giardano falconetti
yavrum
malûm
ne de olsa kalbin acır
ölmek değil öldürülmek dokunur insana
velhâsıl ricardo
gördüğün bu kıvılcımlı gökler
ispanya'nın göklerine benziyor
bu türküler
gizli ıslıkların taşıdığı bu türküler
los cuatros generales türküsüne benziyor
öyle ki
o eski
o cumhuriyetçi madrid'in
varoşlarında dövüşüyor gibisin
zifiri bir karanlık yağıyor üstüne
toprak kımıldamıyor
milletlerarası birliğe mensup
lyon'lu dokumacılar
kendi elleriyle no passaran yazdıkları duvarların
dibinde
falanjist kurşunlarının önünde durup
mağlup göğüslerini kalbura çeviriyorlar
velhâsıl ricardo
şimdi sıra senin
şimdi sen marsilya için
o kıllı o erkek o mübarek göğsünü
bir fırtına denizinde bir siklon göğünü
kahramanca biçen bir yelken gibi açacak
kalbura çevireceksin
öleceksin be ricardo
erik dallarından çiçek fışkırdığını
bile bile
harpten sonraki ilk fransa kupasını
söz temsili bordeaux'nun kazanacağını bile bile
la vie en rose şarkısını
bile bile
öleceksin be ricardo
ama bir küçük
ama bir beyaz saçlı adamcağız
bütün bir kuzey bölgesini almanlara haram ettikten
sonra
gestapo'nun parmakları arasında sıyrılıp
o kıllı o erkek o mübarek göğsünün arkasında
hepinizin selâmını ve zafer ümidlerini
hür fransızlara götürecek
afrika'ya götürecek
cek
Nedir bu frida kahlo güruhu anlamış değilim. Hani böyle laf ettirmiyorlar, ufaktan ufaktan "ya bu frida biraz şeyyy" desen direkt kaşlar çatılıyor. Peygamber midir nedir bu kadın? Diego'su var bir de bunun. Yabancı seviciliği var bizde herhalde. Ahmed arif'in leyla'sını bu kadar konuşmazsınız niye? Kaşları birleşik mi olması lazım. Bu entry eksi oy manyağı olsa da frida kahlo biraz şeyyydir.
Genelde insanlar uzun sigara sevmezler. Kamyoncu yakıştırması falan yaparlar. Fakat ben sigaramı beyazıt'ta yakıp sultanahmet'te söndürmek istiyorum. Kısa sigara anında bitiyor. Bir nevi ben de uzun yol şoförü sayılabilirim. Yol arkadaşım sigaradır. Sigara içe içe paşa'dan beşiktaş'a yürümüşlüğüm var.
Yeni bir mavi tonudur. Bu rengi görmek isteyenler herhangi bir fakülteye gidebilir. Edebiyat Fakültesi'nde bu renkten kusacağız neredeyse. Diğer renkler için;
Balkanlar’da Osmanlı hâkimiyeti devrinde idarecilik, toprak ağalığı anlamında kullanılan bir unvan ve müessese.
Eski Slovence’den gelen ve “efendi, bey” anlamında olan gospodar kelimesi, Osmanlı idaresinde iki ayrı kurum için iki anlamda kullanılmıştır. Bunlardan birincisi, memuriyet ve beratla verilen bir özerk yöneticilik olup Eflak-Boğdan prensliklerinin idarî tarihi için söz konusudur. ikincisi, Balkanlar’da ve özellikle Bulgaristan’da timar rejiminin bozulmasıyla ortaya çıkan bir toprağa tasarruf biçimi, toprak ağalığıdır. Bu ikincisinde gospodarlık resmî unvandan çok bir içtimaî kurumdur ve bilhassa 19. yüzyılda Bâbıâli için problem teşkil eden köylü isyanlarının başlıca sebebi olmuştur.
Osmanlı idaresinde gospodar (hospodar) terimi, önceleri eski Eflak-Boğdan’ın (Memleketeyn) Romen asıllı voyvodalarından, yani en son Dimitri Kantemiroğlu’nun Ruslarla iş birliğinden sonra 1711’den itibaren onların yerine tayin edilen Fenerli Rum beylerin unvanı olarak ortaya çıktı. Bunların ilki Nikola Mavrokordato’dur. Gospodar yönetimi Eflak-Boğdan halkının tarihinde yeni bir dönemdir. Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi ve Bâbıâli ile olan ilişkileri kadar Fenerli gospodarlar Avusturya ve Rusya ile de irtibat kurmuşlar ve Yunan ayaklanmasında önemli rol oynamışlardır. Gospodarlar döneminde Memleketeyn’de halkı ve köylüyü iktisaden çökertecek kadar kötü bir idare sergilenmiştir. Bununla birlikte eğitim ve kültür alanında akademi, opera gibi bazı kurumlar bu devirde açılmıştır. Bunda Mavrokordatolar’ın Batı kültürüne düşkün olmalarının rolü büyüktür.
half life adlı bilgisayar oyunundaki bir terimdir. Deprem kuran oyuncuya pis sövülür. Siren öterken zırhlı bölümdeki kapışmalar da dillere destan olur.
1923 yılında doğmuş, Rus, Habsburg ve Osmanlı diplomasisinde uzman ve balkan tarihi alanında dünyada sesini duyurmuş amerikalı yazardır. California üniversitesi'nden mezun olduktan sonra berkeley ve mills kolejleri'nde öğretmenlik yapmıştır. 1967'de indiana üniversitesi'nin tarih bölümünde profesörlük unvanını almıştır. 1979'da slav ve doğu avrupa tarihi konferansı başkanlığı, 1988'de romen araştırmaları derneği başkanlığı yapmıştır. 1992 yılında emekli olunca roman akademisi onursal üyesi seçilmiştir. aynı yıl slav çalışmaları kadınlar derneği tarafından ''hayat boyu başarı ödülü'' verilmiştir. 1994 yılında roma katolik kilisesi bünyesine alınmıştır. 1995'te uzun bir kanser mücadelesinin sonunda indiana'daki bloomington hastanesi'nde hayata veda etmiştir. mezarı santa clara, california mission mezarlığı'ndadır.
özellikle balkanları anlamamız için 2 ciltlik ''balkan tarihi'' eserini okumalıyız. balkanlar'daki uluslaşma sürecini gayet güzel bir dille anlatmıştır. jelavich, ne batılı bir oryantalist ne de muhafazakar bir tarihçi gibi olmamış, objektif bir tarihçi olmaya çalışmıştır.
sabahçı olup uyanma problemi çeken öğrencilerin hiç giremediği derstir. nasıl olduğu çok merak edilir. ilk derste giren hocayla hiç tanışamazsınız. ilk derse girmek yerine yağmurun altında sigara içersiniz. ygs'ye de dayınız girer zaten. serserisiniz.
az sonra bursa nalbantoğlu'nda çayımı yudumlarken yakacağım sigaradır. güne başlarken stresini alır adamın. hele bir de uyandığınız andan itibaren hayatınız hakkında çok şeyi düşündüyseniz o sigaraya muhtaçsınızdır.
türkçe'si ''halkın savaş uçağı'' olan hitler'in askeri bir manevrasıdır.
Hitler'in son kurtuluş planı sıradan halkı da askere çevirmekti. Yönetime geldiği ilk yıllarda sıradan vatandaşların da otomobil satın alabilmesi için Volkswagen (halkın otomobili) projesini başlan Hitler, 1944 yılında bu planını askeri hale getirdi.
Bu ilginç proje Hitler tarafından Volksjäger (halkın savaş uçağı) olarak adlandırıldı. Kullanımı basit, ucuz ve tek kişilik bu uçakları seri üretime geçecek kadar gelişti ancak çocukların bile orduya alındığı bir dönemde Volksjäger'ı kullanacak vatandaş kalmamıştı.
askerlerin arasındaki adı Goliath olan, 1942 yılında kullanılmaya başlanılan nazi mini tankıdır. Uzaktan kumandayla kontrol edilen Goliath'ların esas amacı düşmanın döşediği mayınları etkisiz hale getirmekti.