Tam metnine bakıldığında bir ilahi özelliği taşıdığı fark edilse de, hicazkâr gazel olarak rakıyla şahane giden bir eserdir. emin olamamakla birlikte fuzuli'ye ait olduğu aklımda kalmış. sözleri şu şekilde:
Derdime vâkıf değil cânân beni handân bilir
Hakkı vardır şâd olanlar herkesi şâdân bilir söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil
Çektiğim âlâmı bir ben bir de Allah'ım bilir.
Yani denmek isteniyor ki:
Sevdiğim halimden habersiz, beni dertsiz bilir
Hakkı vardır, tasasız olan herkesi tasasız bilir
Söylesem faydasız, sussam gönlüm razı değil
Çektiğim kederleri bir ben bir de Allah'ım bilir.
Her şeyin temelinde yatan bir probleme parmak basan bir şiir bu. insanların kendini bir başkasının yerine koymayıp, herkesi kendisinden yola çıkarak değerlendirmesiyle alakalı. anlaşamamakla, iletişememekle alakalı. s.klememekle, umursamamakla alakalı. Ya da benim asabım bozuk. bilemedim.
anlaşılamaz bir durumdur. iki insan birbirini seviyorsa zaten sevgililer demektir; insan eğer biriyle sevgili olmak istiyorsa bu onun o kişiyi sevdiği manasına gelir. bir değişik yani.
Hüseyin Köroglu, Wendelin Hejny, Daniel Malkmus ve Peter Zettl'dan oluşan ve Rock, Pop, Folk, Balkan, Polka, vb tarzlarda müzik yapan grup. Alman kökenliler.
dilenciye para vermemenin vicdan azabıyla, dilenciye para kaptırmış olmanın verdiği enayilik hissi arasında bocalamaktan ileri gelen sıkıntıdır.
Karşınızdaki dilencinin gerçekten muhtaç olduğu hissine kapıldığınızda sadakanızı "Allah'ım sen beni bu adamın/kadının durumuna düşürme" diyerek verdiğinizde vicdanen rahatlayıp, +1 sevap point kazanmanın verdiği sevinçle birlikte kısa süreli bir huzur boost yaşayabilirsiniz ama bu sevinç, dilencinin sizin yanınızdan 2 adım uzaklaştıktan hemen sonra, bir başkasına da aynı dilenci jargonuyla seslenmesine kadar sürebilir.
ortaköy'de, istanbul'un en feci yokuşlarından birine sahip olan sokak. iki yanında çok sevimli evler bulunan bu sokak maalesef yaşanacak bir yer değildir, o yokuşu çıkmak kalp spazmına neden olabilir.
minibüste bulunan yolcular arasında şoföre en yakın olan ayaktaki yolcunun görevidir. Bu pozisyonda bulunan herkes para uzatma ve para üstünü geri iletme görevini kabul etmiş sayılır. kulağında kulaklık varmış, elleri doluymuş falan farketmez. kulaklıkla müzik dinliyorsa dürtülür, rahatsız edilir. Elleri doluysa müsait parmaklarının arasına sıkıştırılır para. hemen yanındaki yolcuya iletiyor olsa bile para üstünü; paranın yere düşmesi durumunda eğilip almak da yine onun görevidir.
babadan babaya biçimi değişir. genelde "evet baba, bir derdim var" diye yanıtlanabilecek bir biçimde sorulmaz hiçbir zaman ama bir de "ne lan bu suratın bi karış, öyle yürüyüp duruyosun evde, bi derdin mi var senin?" diye sorulduğunda; cümlenin anlamı gayet net olsa bile niçin sorulduğu asla anlaşılamaz. soruş biçiminin ve soruyu soranın denyoluğu nedeniyle verilecek en iyi cevap "yok baba yok, benim ne derdim olacak?"tır. buna karşılık bir cevap verilirse olay çıkacak, kavga edilecek ve yine gırtlak gırtlağa gelinecektir.
funda arar'ın muzdarip olduğu bir derttir. ya da dert değildir; Esra Başıbüyük'e göre kusurlu yerleri olduğu kadar güzel yerleri de vardır insanın ve açmalıdır güzel yerlerini.
"intihar çözüm değil" klişesi mesela. e çözüm değil tabi. o da biliyor. zaten anlaşılamamaktan yakınan bir insana "aha işte bak, yine anlamıyonuz aq" dedirtmekten başka bir işe yaramıyor. bir diğer sakıncalı söz "kafaya takmaya değer mi?" veya "canın bu kadar kıymetsiz mi?". bunu söyleyen adama şunu söylemek lazım: ulan aq malı; zaten müntehir için kendisi dışındaki insanların değerleme vasıfları yetersizdir. yani adamı intihara sürükleyen şey, zaten kendisi için değerli olan bir şeyin kendisini değersiz görmesidir. sen yine adamı haklı çıkararak iyiden iyiye kararını desteklemiş oluyorsun. kaldı ki bu iki s.kik cümle barındırdığı ton itibariyle son derece küçümseyici, aşağılayıcı cümleler. müntehirin aklını kurcalayıp duran "acaba onlara gereğinden fazla mı değer veriyorum, yoksa ben onlara ne kadar değer verirsem vereyim benim ilgimden çok daha fazlasını hakedecek düzeyde insanlar mı, değersiz olan ben miyim yoksa aheyyy!" sorunsalının cevabını vermiş oluyorsun. agresif tavırlar da oldukça faydasız, hiç tarzı olmayan müntehirleri bile gaza getirici etkiler yapabilen bir davranış biçimidir. adam camdan aşağı bir bacağını sarkıtmışken "saçma sapan hareketler yapma lan, gel içeri s.ktirtme sülaleni" derseniz; normalde ancak koala kadar kanı kaynayan, ancak fethullah gülen kadar sinirlenen o naif kişinin "haessktir lan" deyip bir panter gibi aşağı atlayışına tanık olabilirsiniz. son olarak da kendinden ve çevresinden örnekler veren gözlemci yardımseverlere değinelim. "ali bak benim de var bir sürü derdim, hiç intihar ediyor muyum? hadi ver o bidonu" veya "ayşe gözünü seveyim çıkar şu namluyu ağzından. intihar etme. geçenlerde bizim üniversiteden nesrin de intihar etti, öldü" türünde kurulacak cümlelere alacağınız yanıt yine "ama anlamıyorsun, benim durumumu çok farklı" olacaktır.
erkek adamın en büyük eğlencesi olan çiş ile kayalaşan boku temizleme oyununun en üst level'ı, oyun sonu boss'udur. artık arkadaş kaya mı sıçmış, çimento mu sıçmış bilinmez ama vücudun bütün enerjisi mesane ve kamışa yönlendirilmiş olmasına, tazyikten kamışın cayır cayır yanmasına rağmen o bok oradan gitmez. daha sonra çiş biter, aleti bir ağrıdır alır, dindikten sonra (1 saat falan) elde fırçayla tuvalete gidilir. fırça ve cifle de girişilip de sonuç alınamayınca anlaşılır ki arkadaş insan değildir, uzak durulmalıdır.
hakem maçı durdurduktan sonra gitmiştir o top ağlara, ya da giderken sahanın herhangi bir yerinde 10 kusurlu hareketten biri yapılmıştır golü atan takım oyuncuları tarafından. bunlardan biri değilse, pozisyonun öncesinde kalkan ofsayt bayrağı vardır kesin.
insanı zevkten zevke koşturan, hezeyan patlamalarına neden olan şiddet içerikli aktivite. stresli dönemlerde rahatlamak için en etkili yöntem.
"insanın kafasına kafasına yağmur inmesi strese çok iyi geliyor bak, aklınızda bulunsun. Çatır çutur patlıyor ya kafanızda; dayak yiyormuşsunuz gibi hissettirip bedeni rahatlatıyor. Şimdi artistlik yapmayın, hepiniz ara sıra dayak yemek istiyorsunuz. Gerginlik alır deneyin. Ben dayak yemeyeli yıllar oldu ama kaşınıyorum bu aralar mesela. Atar yapıyorum, gider yapıyorum ki kalabalık gruplara, taşlarla sopalarla dalsınlar bana ağzımın burnumun yerini değiştirsinler diye lakin adamlar da diyor ki "Ulan 5 kişiyiz herif bize gider yapıyor bir bildiği var herhalde, uzayalım hafiften." Vallahi bi numara yok oğlum bende. Karşılık vermeyeceğim, cidden bak."
yetkili birinin görmesi durumunda annenizi sahte yoğurt ve dondurma üretmekten hapse sürükleyebilecek durum. yıllar boyunca alınan dondurma ve yoğurt kapları usanmadan biriktirilip kara günlerde kullanılmak amacıyla bekletilir. bir yoğurt kabı veya dondurma kabına bile muhtaç kalacağımız o kara günlerin henüz gelmeyişi ise içleri börek, çörek, kek vb. abur cuburlarla doldurularak kutlanır. lakin ülkemizde annelerin pasta börek üretme kapasiteleri yüksektir ve genelde anneler belli bir yaştan sonra küresel hale gelirler; obezimsi olurlar (istisnalar kaideyi bozmamalı); işte bu yoğurt ve cartedor kapları birer hamamböceği gibidir. nasıl ki hamamböcekleri evlerin nemli ve pis ücra köşelerinden aldıkları mikropları evin geri kalanına yayarlar; anneler de o obez dolu gıdaları bu hamamböceği kaplara koyarak okula giden evlatlarına, işe giden kocalarına, gün yapan komşularına dağıtarak obeziteyi çevrelerine yayarlar.
gecenin karanlığında mutfağa girilir. masanın üzerindeki zeytinyağı şişesi yetersiz ışıkta süraki olarak algılanır. beyni süngere çeviren sıcağın etkisiyle şişenin ağırlığı hiç hesaba katılmadan hört diye kaldırıldığı gibi kafaya dikilir. üçüncü yudumda işin rengi belli olur. ağız ve burundan fışkırtılan zeytinyağı mutfağın dört bir yanına dağılır. zaten tek başına fazlasıyla zor temizlenen zeytinyağının üzerine bir güzel kusulur; 60 derece sıcakta, bomb.k ağız tadı ve ölümcül bir susuzlukla insanın benliğinin derinliklerindeki mr.muscle ortaya çıkarılır şen küfürler eşliğinde.
afiyet olsun.
