bir kafede, arkada zamparanın ölümü çalarken eski ve zamanında çokta umursanmamış kız arkadaşla konuşulmaktadır. onunlayken başka kadınlar düşünülmüştür fakat o kadın erkeği sevmiştir. hemde kötü tecrübelerine ve geçmişine rağmen sevmek istemiştir, sevmiştir. ama oğlumuz duygusuz olmakla övünmektedir. ne kadınlarla sevişmiştir. ne kadınlar tanımıştır. yine de hayatında ilk defa bir kadından özür dilemek için karşısına oturmuş ve özür dileme konuşması yapmaktadır. belki de duyguları baş gösteriyordur. konuşması bitip cevap alma zamanı geldiğinde tam da şarkı o kısımdan geçerken erkeğin ağzına ağzına vurmuştur şaheseri, "çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır sonu". önceleri beraber dinlerken eğlendikleri ve beraber güldükleri şarkı ilk defa anlam kazanmıştır. yaklaşık iki hafta önce oğlumuz dersini almıştır. kızı kaybetmiştir ama kız giderken oğlana bir şey daha öğretmiştir oğlanın her yaptığı yanlışa rağmen. çok kadın hiç kadındır oğlum yalnızlıktır sonu
en uzak mesafe ne afrika'dir,
ne çin,
ne hindistan,
ne seyyareler
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan.
en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan.
(bkz: bazen sevmek için geç kalırsın)
erasmus dediğin yeni yeni başlamaya çalışan tüm ilişkilerin katili. biliyorum gitme desem de farketmeyecek. sana gitme demeyeceğim ama gitme. özlerim. sen bilmezsin bazen ağlarım. bu kesinlikle geçmişin acısı. aşka inanmıyorum diye ortada dolaşırsan gelir adamın amına kor. ben bu yazıyı sana sen görme diye yazdım. hayatımdan neşeyi aldın. yerine melankoli bıraktın. yetmezmiş gibi kendine öyle bir bağladın ki eğer beni bırakırsan yıkılırım. belki ölmem, asmam kendimi veya atmam kendimi bi köprüden ama eksilirim. ölüm gibi severim seni. sonunda kavuşacak kadar çok.
sikerim böyle aşkın ızdırabını. ben şair oldum, onun götü kalktı. aşkın adil olduğunu iddaa eden her insanı sabahtan akşama kadar öldüresiye dövmek istiyorum. ne kadar seversen o kadar sevilirsin diyen yavşağı bulup bana getirene bir adet beyzbol sopası hediye. belki sen de 1-2 tane vurmak istersin. şimdi siktirolup gidiyorum burdan sözlük. şiir yazıcam.
hayallerimde başka bir güzelliği var aşkın. belki de yaşanmamışlığın mutluluğudur, belki de en mükemmel aşk yaşanmamış olandır. ya, aşkların en güzeli seni uzaktan sevmekse?
aşkın tanımı var mıdır?
ayrıca korumasız gezecek kadar götü olmayan bakanların da bulunduğu ülkedir. ordu ile gezerler bu ülkede bakanlar. halktan olup o sıfatsıza sıfat kazandırmış insanlar ise o bakanlara sadece uzaktan bakarlar.
Dün gece olimposta eski yenide dinledim. rakı ile bütünleşmiş sesi güzel gitar yeteneği üst düzey olan serbest radikaller grubunda gitar/vokal yapan çok taşşak muhabbeti olan bi adam. inanıyorum daha çok duyacağız.
aşk gibi sevda gibi huysuz ve tatlı motor. bağrınıza basın. zira o tasarımı sürmeye kıyamaz anca bağrına basabilirsin. koy garaja sabah akşam izle.
(bkz: ducati monster 696)
israildeki camiler kiliseye veya sinagoga çevirilseydi müslümanlar ne tepki verirdi diye düşünülmesi gereken durumdur. yıkmak bile bir nebze kabul edilebilir görünüyor.
howard gardner'ın çoklu zeka kuramına göre farklı zeka tipleri tanımlanmıştır. yani daha az zeki yerine, farklı yönlerde daha aktif bir zekadan bahsedilir. fakat ülkemizde sözelci "gerizekalıdır" anlayışı yaygın olduğundan bunu yazan adam da düz düşünen adamdır.
(bkz: howard gardner)
sevmediğim bir yazarın, ne kadar sevmesem de doğruluk payı fazla olan yazısından alınmış bir cümle. evet ahmet altan bulunduğu kabın şeklini alan su gibi bir yazardır fakat yazdıklarının yanlış olduğunu söylemek ahmet altan'a karşı çıkmak değil düpedüz tarih bilgisizliğidir.