otuz bilmem kaçıncı istanbul film festivalinde insan hakları bölümünde yarışmış olan 2013 meksika yapımı film. bir saat kırkbeş dakika olmasına rağmen o kadar çok gözü yormayan, coğrafya hakkında güzel görseller sunuyor buraya kadar çok güzel ama filmin başında yardımcı erkek oyuncu olarak algıladığım çocuğun filmin sonunda başrol kıvamına dönüşmesi ve başroldeki çocukların yan hikayelerinin çok duygusuz bir şekilde kenara atılması bu kadar duygusal anlamda vurucu olması gereken bir filmde eksik kalıyor. Bir de filmin sonun da çocuğun kaçak işçi olarak girdiği büyük et fabrikasında ki israf öğesini gözümüze neden soktuğunu anlamadım. Bunun yanında kamera çekimleri çok başarılı, çekimlerin gerçekçiliği çok yerinde, oyuncuların yanılmıyorsam çoğu amatör ki bu da böyle bir mülteci filmi için ideal bir şey, müzikler az ve öz. Ayrıntılara çok kafayı takmıyorsanız gayet başarılı bir film.
Rus yönetmen Vasiliy Sigarev'in 2. filmi imiş. Film ölüm teması üzerin rus aksanıyla işlenmeye çalışılsada gerek filmin uzunluğu, gerek sekansların uzunluğu, gerek hikayelerin çokluğu, gerekse yönetmenin çekim tekniğine bir türlü karar verememesinden mütevellit öyle aman aman bir etki yapmıyor. Rus sinemasına takıksanız izlenir güzel öğeler var.
Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?
Kitap bu sözlerle başlar..
Aynı gün içerisinde kitabı okuma, filmini izleme şansına sahip oldum. Kitap sadece Enderin gözünden anlatırken olayı(gerçi Ender ve Çetin o kadar uzun süredir arkadaşlar ki neredeyse tek kişi olmuşlar), film herkesin gözünden bakabiliyor yaşanmışlıklara. Kitabı okurken nedense Nihal karakterine Hazal Kaya'yı oturttum ben kafamda her ne kadar onun filme dahil olmadığını bilsem de.. ama keşke filmde Güneş Sayın yerine o oynasaymış çünkü kız ilk 15 dakikadan sonra kendini alıştırması ve üzerinde yas havasını bırakması lazım gelirken, Güneş sayın tam tersine bütün film boyunca depresif takılıyor. Her ne kadar bütün film içinde ne olacağını kitaptan bilsem de her an kızın bir sinir krizi geçirip etraftakileri doğrayacağını düşünmedim değil.. O yüzden bence kızın oyunculuğu vasat.
Başrollerde ki erkeklere gelecek olursak bence film, kitapta olduğu gibi Enderin gözünden geçmesi beklenirken senaryoda sanırım iki eşit parçaya bölünmüş bence iyi de olmuş çünkü Çetin karakterini canlandıran abi gerçekten başarılı oynamış.
Berna 81. bölümde olmuş ufak bir dobi! hayır madem Hazal Kaya'yı tekrar Behzat Ç.'nin bir bölümünde oynatıcaksın ayrıca kız hali hazırda kilo almış ve ilk oynadığı halinden eser yok, ne diye o öldürüldükten sonra yerde yatan sahnesini koyuyosun da seyirciyi ''acaba yere düştükten sonra kilomu verdi durumuna mı sokmak istiyosun''?
ilk 99 depremi zamanlarında brt diye adlandırılan bi kanalda izlemiştim.. aklıma öztürk serengil'in sıra dışı rolü dışında hiç bi şekilde yer etmemişti ama yıllar geçtikten sonra zihnin bir oyunu olucak ki birden öztürk serengil'in o bisikletle bir tur repliklerini hatırladım ve akabinde internette çokta uzun sürmeyecek bir şekilde filmi buldum.. velhasıl kelam film gerçekten de çok güzel ve bünyesinde o zamanın yıldızlarını barındırıyormuş..
ahmet şık'ın imamın ordusu adlı kitabının kopyası olduğu söylenen dokunan yanar adlı versiyonunda 49. sayfada yer alan bir bölümün başlığı. bu bölümde polis akademisindeki cemaatçi yapılanmayı anlatan zübeyir kındıra imzalı fethullah'ın copları kitabından alıntı yapılıyor.
-----
kındıra kitabında isim isim polis eğitim kurumlarındaki fethullahçı örgütlenmenin sorumlularını da deşifre ediyordu. 2001 yılında ilk baskısı yapılan kitapta polis okulu ve akademisi öğrencileri ya da hocaları olarak adları geçenlerin daha sonra emniyet içinde yürütülen fethullah gülen soruşturmalarında da karşısına çıktığını örneklerle anlatan kındıranın adını andığı isimlerden biri de polis koleji ve akademisine 12 eylül sonrasında atanan öğretim üyelerinden türk dili ve edebiyatı derslerine gelen b.c.ydi. (bu isim rumuz mu olsun acaba?) coşkunun derslerde edebiyat ya da türk dilinden söz etmek yerine daha çok hayat dersi anlattığı öne sürülen kitapta, osmanlının güzelliğinden, cumhuriyet döneminin nasıl toplumda dejenerasyona yol açtığından söz ederdi. islamın yüceliğinden çok eşliliğe, tek çeşit yemek yenmesi gerekliliğinden atatürkün yanlışlarına kadar her alanda düşüncelerini anlatırdı. şeri hukukun adaleti tam olarak yerine getirdiğini, ancak günümüzde uygulanan batı hukukunun adaleti sağlayamadığını, çoğunu kendisinin uydurduğu hikâyelere dayanarak, ileri sürerdi deniyordu. b.c.nin bir ders sırasında, atatürkü samsuna vahidettin gönderdi. parasını da o verdi. gidip, düşmana karşı hazırlık yapması için görevlendirmişti. ancak atatürk, vahdettine ihanet etti demesi üzerine aralarında kendisinin de bulunduğu bazı öğrencilerin gösterdiği tepki üzerine b.c.nin dersi terk ettiğine kitabında yer veren kındıra, bir başka dersinde ise kadınların çalışmasının dinimizce yasak olduğunu, çalışan kadınların erkeklerle aynı ortama girip, yoldan çıktığını ileri sürdü. yine tartışma çıktı. b.c., heyecanla tezini savunuyordu:
- çalışan kadınların hepsi orospudur.
ender, birden ayağa fırladı ve başladı bağırmaya:
- benim annem ebe. sen bunu nasıl dersin?
b.c.nin rengi attı. bu olay okul yönetimine ve bayan öğretmenlere yansıdı.
b.c.,polis kolejinde ders verdiği öğrencileri mezun olup akademiye gidince, polis akademisinde de aynı şeriat propagandası yapmayı devam etti. ta ki, hakkında soruşturma açılıp, sözleşmesi iptal edilene kadar. bilal coşkun, bu tarihten sonra, refahyol hükümeti döneminde başbakanlık müşavirliği kadrosuna geçirildi. b.c., hala tbmmde.
------
bakalım canon bu yeni modele nasıl cevap vericek denilen türden bir alettir, çünkü d700 hali hazırda 1d ile kapışıcak seviyedeyken, d4'ü canon'un hangi modeliyle rekabete sokucaz bilemedim.
kayıp zamanın izin'de adlı kitabında , küçük madlen adı verilen bir keki çayına batırıp geçmiş günlere yoğun bir sarhoşluk içinde geri dönerken "geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş, zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir," diyen yazar..
film sahne olarak çok tekrarlar içeriyor.
bence filmin en güzel yanları filmin girişindeki ve bitimindeki şarkı ve erdal tosun'un ufak çocuğa verdiği nasihatlardır.
en azından stanley kubrick için en iyi yönetmen ödülü açıklanırken ufakta olsa bir anma töreni hazırlanıcağını düşündüğüm onun dışında hollywood ta yer almış büyük küçük kamera önü ve arkasında yer alan sanatçıların anıldığı kepaze diye nitelendirebileceğim ödül töreni!
yaşarken akademi tarafından takdir edilmemesi bir yana ölüm yıl dönümünde de akademi tarafından bir anma törenine layık görülmeyen sanırım akademinin küçük ve önemsiz ama dünyanın geri kalan büyük çoğunluğunun ordakilerden daha önemli ve o törendekilerden daha usta gördüğü yönetmen!
vefat eden sanatçıları andıkları şu dakikada gösterdikleri karelerde stanley kubrick'in yer almaması ne kadar da acı.üstelik şu an yayın yapılan günün kubrick'in ölüm yıl dönümü olduğunu düşünürsek durumu vahimliği dahada ortaya çıkıyor,yazık.
bu kadar tantana yapılıyor bu kadar slogan atılıyor ama benim merak ettiğim bi nokta var..Acaba ermenistan'da yaşayan(aradaki husumetlere rağmen) ermenistan'ı seven türk bir gazeteci yazar bir ermeni tarafından öldürülse onlar bizim insanımız için bu kadar yas tutup bu kadar gündemde tutarlarmıydı bu olayı?
bu kadar tantana yapılıyor bu kadar slogan atılıyor ama benim merak ettiğim bi nokta var..Acaba ermenistan'da yaşayan(aradaki husumetlere rağmen) ermenistan'ı seven türk bir gazeteci yazar bir ermeni tarafından öldürülse onlar bizim insanımız için bu kadar yas tutup bu kadar gündemde tutarlarmıydı bu olayı?