rabbimiz.. yaratıcımız. "Ey kendi aleyhlerine haddi aşmış kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." buyuran. açık örneğini bu başlıkta gördüğümüz bir çok entrynin sahiplerine bile mühlet veren. onların da hidayet bulmalarını, onlardan çok isteyen.
rahmetle çevrili şu yaşamda, rabbimiz bizi affetmek için küçücük güzel amellerimizi bile alıp çoğaltıp katlarken, halen daha imtihanı kaybetmeye coşar adım koşmak... ne diyeyim? ne diyeyim? allah hepimize hidayet versin. ne diyeyim.
olamazsın arkadaşım. olman da düşünülemez, değilsin. olmayacaksın. sen ölümlüsün. acizsin. iki gün susuz kalsan üçüncü gün ölüp gidecek ve kokacaksın. iki dakika nefesini tutmaya çalışsan kızarıp bozaracaksın sonra öleceksin. acizsin arkadaş. güçsüzsün. aya gitsen de yıldıza ulaşamazsın. ulaşsan erirsin, bitersin. haddini bilmelisin.
hadi diyelim ateist bahtsızlar tuttu böyle konuları açtı ve kendi aralarında hal-i pürmelaline gülüp eğlendiler. sen, müslümanım diyen arkadaş! sen eğlenemez ve yorum yapamazsın.. espri kasamazsın. kırmızı çizgileri vardır dininin. onları aşınca düşersin, mahvolursun. susmalısın veya uyarmalısın. ama böyle bir konuda espri yapamazsın. milleti güldürünce eline ne geçecek? altı saniye içinde unutacaklar, seninle kabre giremeyecek insanlar.
ayrıca nedir bu din üstüne salyalı saldırılar? bi bitmediniz. yaşayın işte yavrum.. inandığınız veya inanmadığınız gibi yaşayın. siz de öleceksiniz ben de öleceğim. bir sus. bir insanların kutsallarına karşı, ağzındaki salyayı silmeden konuşma. bir espri yapma. git enerjini hoşlandığın kıza kur yapmak için harca, ne bileyip git kardeşini, anneni babanı güldür. ama insanların kutsallarına saldırma. ordan komik mi görünüyor? burdan tirajı- komik görünüyor haberiniz ola.
istenemez.. onun kararını ezeli ilmi ve sonsuz kudretiyle veren allah' tır (cc). derviş olabilirsin, veli olabilirsin, abdal olabilirsin ibadetinle ve takvanla ama peygamber olamazsın. o iş sana kalmamış ve bırakılmamıştır. zannediyorum insanlar hadlerini ve nerede durması/susması gerektiğini, nelerin esprisini yapıp nerelerde vakur olması ve ciddiyetini takınması gerektiğini bildikleri zaman hayat da dünya da çok daha çekilir olacak.
eğer haklı ise şunu da açıklaması gereken ateisttir; efendimiz (sav) medine' de iken ve oranın karar mekanizmasının en başında iken, hristiyan ve yahudilerle meseleleri istişare eder, onların fikirlerini de alırdı.. yahudi cenazesi geçmişti bir yerde sahabilerle otururlarken. ayağa kalkmıştı hani... sahabiler sormuştu, "ya rasulallah, o bir yahudi idi.." o da şöyle buyurmuştu, "bu da bir insan değil mi?"
neticede, islam tam anlamıyla bir barış dinidir. buna muhalefet eden ve kendi hırslarını kendi akranlarının yanında umarsızca dile getiren, muhteris ateistler, istedikleri kadar elleriyle gözlerini kapatıp, "hava karanlıktır." desinler. islam bir barış dinidir. islam tam anlamıyla bir barış dinidir. hediyeleşmeyi, selamlaşmayı, tebessümü tavsiye eder insanlara.. gerçek müslümanlara bakınca bunun böyle olduğunu net bir şekilde anlarsınız. islam adına yapıyorum deyip de, insanları tekfir eden ışid kafasına bakıp da, "islam budur!" diyen zavallı insanlarla münakaşayı geçtim, konuşmaya bile tenezzül etmemek lazım. çünkü o kafasındaki at gözlüğünü çıkarmaya belli ki niyetli değil.. bu dinin gerçek temsilcisi efendimiz (sav) dir. dini tam anlamıyla yaşayan. dinin getiricisi, dinin tebliğ edicisi.. o' nun hayatı seniyyelerine baktığınızda, kuşu ölüp hüzünlenen çocukla beraber hüzünlendiğini... bir ihtiyar kadına işlerini görmesi için yardım ettiğini... kendisinden bir şey istenildiği zaman geri çevirmediğini... elinde yoksa, borç alıp o isteği yine de karşıladığını... ruhunun ufkuna yürümesine yakın bir zamanda, kalkanının borç karşılığında bir yahudide rehin olduğunu... amcasını şehit eden insanların bulunduğu mekke' yi fethederlerken, onların evlerindekilerin ve oraya sığınanların da güvende olduğunu bildirdiğini ve onlardan intikam almak şöyle dursun, böyle bir şeyi aklına dahi getirmediğini... yine mekke fethedildiği gün, mekke' ye girerken tevazudan mübarek başının, devesinin neredeyse eyerine değdiğinin... bedir esirlerini, on kişiye okuma yazma öğretmeleri karşılığında özgür bıraktığını ve ellerini çözdürdüğünü... taif' i, islamı tebliğ için şereflendirdiğinde kendisine atılan taşlardan sonra gelen, allah' ın (cc) selamıyla gelen meleklerin, "ya rasulallah, allah' ın selamı var. dilersen şu iki dağı alıp başlarına koyabiliriz. izin var." dediklerinde, bunu asla kabul etmeyen... uhud' da mübarek dişi kırıldığı vakit, kıranlara gelebilecek bir azabı sezinlediği an, "ya rabbi, bilmiyorlar. bilselerdi yapmazlardı." diyerek, başlarına inecek helaki engelleme adına yakardığını... vs. vs. vs.
bunları görürsünüz. görmek isteyene ağalar. görmek isteyene. islam barış ve refahlık dinidir. hayvan haklarının bugün gelebildiği en uç noktalarda islamın gerçek yaşayıcılarının ayak izlerini görürsünür. ebu hureyre' yi görürsünüz mesela.. cübbesi üzerinde uyuyakalan kediyi uyandırmamak için, cübbesini kenarlardan kesip öylece giyen...
kadın hakları savunucularının geldikleri zirve noktada yine islamın gerçek yaşayıcılarının ayak izlerini gözlemlersiniz. oralar çoktan arşınlanmış, hakka hakkı verilmiştir. yine efendimiz' i (sav) görürsünüz. hudeybiye' den geri dönüldüğü gün, çadırda hanımıyla önemli bir meseleyi istişare ederken, onun fikrini sorup uygularken... bu tavrı bugün hangi devlet reisinden görebilirsiniz. bırakın devlet reisini, maçoluk taslayan ve bununla gurur duyan. hanımının görüşüne saygı duymayan, ortalıkta erkeğim ben diye gezinen kabalığın ve hoyratlığın sahipleri değil midir feminizmin çıkış noktası? zamanın kadın hakları diye tutturan yobazlarını bir tarafta, eşi hz. aişe annemizle koşu yarışı yapan efendimiz' i (sav) bir tarafta izleyin. ama gözünüzdeki at başlıklarını çıkarın öyle izleyin. evet siz bile görebileceksiniz ey muhterisler. siz de görebilirsiniz.
islam budur, budur islam. tertemiz, pirupak.. ama sen tutar da, onu hakkıyla yaşamayan, önüne geleni kafir ilan eden ve katlini vacip kılan yobazlara, ışid kafasına bakar da karar verirsen bu senin bileceğin iştir. ha bunu yaparken şunu da bilin ki, dışarıdan çok trajıkomik bir durumda görünüyorsunuz. gülemiyorum. çünkü gülünecek bir haliniz yok. tez zamanda hidayet diliyorum allah' tan sizler için. kendim için de aynı şeyleri diliyor ve istiyorum. ama canlar, lütfen kalbinizin pasını bu kadar pervasızca ortaya dökmeyin. çünkü ancak kendinizi kandırıyor ve elinizle gözünüzü kapayıp güneş yoktur diyorsunuz. halbuki vardır. çıkın bakın. güneş orda. sen bakmışsın bakmamışsın... kendine gece yaparsın.
efendimiz' in (sav) güçsüz olduğu dönem gibi bir iddiayla ortaya çıkacaksa bir insan, bir zahmet olayın hangi dönemde yaşandığını da yuvarlak cümlelerle, durumlardan bihaberce kuru sıkı sallamadan önce söyleyiversin...
eğer güçlü ve güçsüz diye kafalarda dönemlere ayrıldıysa hayatı seniyyeleri şu ilaveyi yapmak yerinde olur.
mekke' nin fethi... müslümanlar mekke' li müşriklerin karşı koyamayacakları bir güçle mekke' ye girmektedirler. uhud' da efendimiz' in (sav) amcası hz. hamza' yı (ra) şehid eden ebu süfyan' ın karısı hint ve mızrağı saplayan vahşi de oradadırlar. efendimiz o sırada bir emir verir islam ordusuna; "ebu süfyan güvendedir, onun evindekiler de güvendedir." diyerek. eğer o' nun hayatını güçlü ve güçsüz diye dönemlere ayırdıysanız, buyrun size bir emriyle altının üstüne getirileceği yere girerken verilen emir. eğer inat etmez ve gerçekten merak eder okursanız göreceksiniz ki, o' nun hayatı affetme ve yumuşaklık üzerine kuruludur.
bir gün efendimiz (sav) sahabe efendilerimizle otururlarken, yanlarından bir cenaze geçer ve efendimiz ayağa kalkar. sahabeler, "ya rasulallah, o bir yahudi cenazesiydi!" derler. efendimiz de şöyle karşılık verir; "bu da bir insan değil mi?"
demem o ki, islamla alakası olmayan ama kendilerine radikal islami örgüt denilen boko haram, ışid gibi terör örgütleri benim dinimin ak pak yüzüne asla karalar çalamaz. onlara bakıp, "işte islam budur!" diyen insanlara, akla karayı ayırt edebilmeleri için bir adım atmalarını öneriyorum. dinin peygamberinin davranışı ve insana bakışı buysa, iş bitmiş nokta konulmuştur. ondan sonra islam adına bir şeyler yaptığını söyleyip de, o şeylerin içine insanları diri diri yakmayı ekleyenler, kafaları kesenler... ötede, cennetin kokusunu bile duyamayacaklardır. bundan emin olunuz. allah' ın adaletine güveniniz. mazlumlara, çektikleri zahmet ölçüsünde mükafatlarının verileceğine, zalimlere de zulümlerinin karşılığının bitamam gösterileceğine inanınız. velhasıl, islamın gerçek yüzü temizdir sözlük. cübbesinin üzerinde uyuyan kediyi uyandırmamak için cübbesini kenarlardan kesen ve öylece giyen ebu hureyre' nin (ra) temsil ettiğidir islam... sokakta hayvanı tekmeleyip de sonrasında camiye giren ve namaz kılan adamın tavrı sizi islamdan soğutmasın. o eylem, o adamın aşağılığındandır. islamın yüzüne kara çalamaz.
askerlerin, yüksek basınçtan alçak basınca yönelen hava gibi, içe dönük tarafı kendisine hüzünle bakan nizamiyeden dışarıya boşalmasına neden olan izin. iyi ki var. iyi ki varmış. yemin törenine kadar geçen sürede çarşıya çıkamayan ve haliyle yeşilden başka renk göremeyen asker gözlere, doğanın başka renklerini de gösterir ayrıca. rahatlar insan. ruhundaki toksinleri salar. çünkü askerlik fazla erkeksidir. öyle de olması gereklidir tabi çünkü, yeşil kamuflajı giyen adam savaşmayı öğrenir belli oranda. savaş haline hazırlanır. ama insanın duyguya da ihtiyacı vardır. çarşı izni, bu duyguları askere yaşatan ikinci olaydır. birincisi mi? orası insanın kendine kalmış aslında. ben ilk müziği dinlediğimde acayip rahatlamıştım mesela... yani demem o ki sözlük, çarşı izni hoştur, askere açık alan sunar ve sıkışmışlık hissine biraz ara verir. artık günleri beş beş sayar, şafağı öylece eritirsin. şu anda tabi ki çarşı izninden bildiriyorum. kapatmışım kendimi internet kafeye ve uzunca duracağım. alçak basıncı tatmamız için verilen bir izinde, kendini köşeli bir masanın avuçları arasına sıkıştırmak da zannediyorum en kompleks canlı olduğumuzu doğrular nitelikte. çarşı iznini olabildiğince gezerek ve farklı keşiflerde bulunarak geçiren arkadaşlarıma saygılarımla. cansınız.
an itibariyle öyle savunulmayacak şeyleri savunyor, öyle yanlış insanlara avukatlık yapıyor ve öyle göz önünde olan şeyleri inkar ediyor ki; karşısına türkiye'den bihaber bir moderatör dahi gelse iktidar taraftarı gibi görünür.
hah ikinci kez şereflendirmiş başlığımı. ağır küfür ettiğimi söylemiş. yoo öyle birşey yok. bana yakışmaz onu söyleyeyim buradan şahıma. ama benim belli bir kesime söylediğim küfrü tutup üstüne alınıp onu da şahsıma havale eden sensen eğer, bana sadece o küfrü gerçekten sahiplendiğini söylemek düşüyor di mi paşa?
sahiplendiğin şey senindir. o küfrü sahiplenim benim nickaltıma entry girebiliyorsan, mevzu bahis entrymdeki herşeyi kelimesi kelimesine kabul ediyorsun demektir.
sen kimsin demiş bana. aynı soruyu ben soruyorum. sen kimsin yavrucum?
yayınlanan videoların tsk nın iç işlerine müdahale olduğunda direten "postal-sever" cenahın acaba diyorum;
evlerine ya da yakınlarına şehit haberi gelmiş mi? en olumsuzundan geldiğini düşünelim, acaba bu şehitlerin zincirleme ihmaller sonucu bir hiç uğruna, siyasi hesaplar uğruna birkaç satılmış komutanın gözleri önünde pisipisine gittiklerini öğrenen ailelerin yerine koyabilirler mi kendilerini?
acaba, günler öncesinden otuz ayrı noktaya verilen istihbarata rağmen sekiz tane taşeron piç kurusunun önüne atılan, canlı yayında kaderlerine terk edilen ve açık açık "ölün orda, ölün ki siyasi hesaplarımıza bir adım daha yaklaşalım" denilen mehmetçiğin, o anda çektiği sıkıntıyı içlerinde hissedebilirler mi?
peki, birçok şehit verilen sayısız baskın sonucu karargahtan yapılan açıklamaların sonradan tekzip edilmesiyle birlikte, yirmi yıllık kınalı kuzularının ne amaçlar uğruna gittiklerini, yavrularının birkaç çürük subayın siyasi hesaplarının kobayı olduğunu öğrenen ailelerin psikolojilerini anlayabilirler mi?
ya, ordunun, "kuzey ırak bbg evi gibi, her an izliyoruz." güvencesini verdikten sonra, kendi topraklarımızı da heron denen helikopterlerle aynı derecede izlediğinden emin olan bir milletin, aslında izleyenlere o kadar da güvenmemesi gerektiğini öğrendiği vakit yaşadığı travmayı vicdanında hissedebilirler mi?
bu midesizlerin ekseriyeti ne yazık ki bunlara henüz ehil değil. evet yazık.
ne söyleyenin doğruluğundan, ne de inkar edenin yanlışlığından emin olduğu önerme. sallamayın ideolojinize göre yani. salıverin küçük enişt.. yok bu başka başlıktaydı.
akp' nin son anayasa değişikliğiyle, laf olmaktan çıkacak kavram olacaktır.
ama batıyor bu statükocu cenaha. halbuki ne güzeldi; hakim eski adalet bakanını araya sokardı, eski bakan hsyk başkanvekilinden ricacı olurdu ve torpille danıştaya üye olunuverirdi. sonra danıştay üyeleri hsyk üyelerini seçerdi. danıştay başkanı, ergenekoncu başsavcının salıverilmesi koşuluyla seçilirdi. anayasa mahkemesine atatürk' ün kurduğu parti ünvanıyla cehape içi boş bir başvuru yapardı. bunun neticesinde, 411 vekilin oyunu almış anayasa değişiklik teklifi reddedilirdi. sabih gibi hukuktan zerre anlamayan (osman can' ın karşısında kepaze olmuştu bilinir) bir adam yargıtay onursal başkanı seçilirdi. koca anayasa mahkemesi üyeleri bu nasipsizin aklıyla cumhurbaşkanlığı seçimini sekteye uğratırdı.
danıştay, yürütmenin başında demoklasin kılıcı gibi dikilir, yapılan ihaleleri bir bir iptal eder, 28 şubat ürünü katsayı bataklığının devamına vesile olurdu, illerin iaşelerine karışır gerekirse otobüs bilet fiyatlarını seneler öncesine döndürürdü.
yargıtay baş savcısı gugıldan toplama delillerle ülkenin yarısının oyunu almış iktidar partisi hakkında kapatma davası açardı. bu pası anamuha.. şey anayasa mahkemesi üyeleri gole çevirirdi.. iktidar partisi bu korkuyla sindirilmeye yavaşlatılmaya çalışılırdı. falan filan..
oh mis.
şimdi bunlar hukukun üstünlüğü olacak; anayasa mahkemesi üyelerini türkiye' nin bütün hakimlerinin oylamayla seçmesi dikta olacak.
bunlar hukukun üstünlüğü olacak, hakimler ve savcılar hakkında istediği kararı itiraz kabul etmeksizin veren hsyk gibi bir kurumu yine hakimlerin oylamayla seçmeleri dikta olacak.
çok zekisiniz yavrum. değerlendirin bu yeteneğinizi..
barış, ayhan, uğur, mehmet topal, servet, emre güngör gibi koşmaktan başka birşey yapamayan ve futbol aklından yoksun futbolculara eli mahkum olduğu için eleştiremediğim adam.
lan var ya onlardan biri de benim. ama elim kırılaydı da, ulusalcı kemalist faşist sözlük yazarlarınının entrylerine eksi oy vermeyeydim.
mesela yoldaşlarıma, cemaat arkadaşlarıma hakaret eden yukarıdaki üç dört entry ye eksi vermedim. komik ki bunlar
bu ulusalcı kemalist faşist güruhun espri yaparken meydana salıverdikleri zekalarına bakıyorum da, zekama şükrediyorum. hiç düşünmezdim zamanın birinde zekamla övüneceğimi. auhauhahhah.. zevkliymiş bu sözlük hedesi.
haklarında "devlet bir yerden tasarruf yapsın ama bunlara istediği şartları versin," deniyor.
lan harbi kafama tüküreyim böyle bir fikri neden daha önce düşünüp, kömür yardımı karşılığında oyumu sattığım başbakanıma söylemedim. bak çözüm yanıbaşımızdaymış.
şaka mısınız oğlum siz.
devlet denen olayı anlayın bir öyle gelin.
devlet, tek tek bireyler olarak yapamadığımız işleri yapması için para ödediğimiz hededir.
devletin finansörü biziz yani. bensen o, bizsiz onlar.. hepimiz.
devlet bizden aldığı parayı memura, emekliye, hizmete, eğitime vs vs harcıyor işte. bu kadar basit.
dolayısıyla devletin tasarruf yapması, bizden ya daha fazla vergi alması ya da maaşlarımızdan kesmesidir.
tayyip erdoğan cebinden vermiyor ya bu paraları.
demek ki neymiş, iki yıldır depolarda okey tavla çevirip, asgarinin en az iki katı maaş alan işçilerin parasını sen ben karşılamışız.
yapılan emekli zammına "azmış be bu" dediğin zaman erdoğan çıkıp, "ama orada tekel işçilerine para yetiştirmemiz lazım," deseydi sikinde olacak mıydı tekel işçileri? "onlar da işçi, yeter ki onlar kazansın," diyecek miydin?
her yapılan zamda "hükümet çok rerörööö," diyorsun ya hani, erdoğan "e ama tekele de yazık di mi," deseydi ne kadar sikleyecektin bu durumu?
ya da hükümeti takiyyecilikle, oy pazarcılığıyla suçluyordun. "herşeyi oy için yapıyor bunlar yeaæ" diyordun; al işte aynı hükümet büyük bir kitleyi karşısına aldı. belki de sırf belli marjinal örgütler ve medya sayesinde günlerdir ajite edilen bu eylem yüzünden milyonlarca oy kaybedecek hükümet.
içinde bir yerde bu duruma deliler gibi de seviniyorsun evet ama bir kere bile, "lan adamlar harbi adamlarmış. kendi doğruları için riske giriyorlar." diyor musun? hayır.
çünkü ikiyüzlülük damarlardaki kana girmiş bir kere.
yarın yine kömür dağıtılır, sen yine cebelleşir durursun, "bunlar oy topluyor," diye.
ne lan bu paranoya? ulaşamadığı ciğere mundar diyen kedi misali, muhalefetin ve bilimum çapsız medyanın önüne sürdüğü herşeye balıklama atlayan davarlar çevirmiş dört bir yanımızı.
adamlar yıllarca şeriat dediler, ütopya çıktı..
adamlar yıllarca mahalle baskısı dediler, sikindirik iddia olarak kaldı..
adam dediğime bakmayın, hepsi sıfır olmamak için eksi bir olmayı tercih etmiş bir avuç çapulcu.
netekim, şurası var ki bu bir avuç çapulcu ne zaman ortaya böyle sikindirik teorilerle çıksalar, etraflarında etek traşlarını yapacak kadar onları benimsemiş insanlar buluyorlar.
yazıktır mına koyim. iddia sahibi çapulculara değil, onların ağzının içine bakan zavallılara yazıktır.
hayır bu eksik izanlı tayfa düşünemiyor ki, 'lan bu adamı millet olarak biz seçtik. istediğimiz zaman da alaşağı etmesini biliriz sandıkta.'
bu bizim elimizde lan. sandık denen zımbırtı, okul depolarında durduğu sürece gerçek hakim biziz yine.
sultan dediğiniz adam sandığımızı mı almış? koltuğuna japon mu sürmüş?
yoo, adam aksine seçim süresini dört yıla indirmiş.
cumhurbaşkanlığı süresini beşe indirmiş, onun da dizginini halka vermiş.
zaten hükümeti danıştay, meclisi anayasa mahkemesi denetliyor.
ama bu ihatasız beyinlerin korkuları belli. sivil anayasa.. askeri vesayetin hakim olmasına o kadar alışmış ki belli çevreler, postal tadından öyle bir lezzet almış, götüne giren dipcikten öyle zevk almışlar ki,
askeri anayasanın kalkmasından korkar olmuşlar.
cunta da bıkmış hep bunların bir taraflarına dipcik sokmaktan, balyoza karar vermişler.
size de bu yaraşır zaten.