trt belgeseli.
ülke üzerinde oynayan oyunları madde madde sıralayarak insanları bilinçlendirmeyi amaçlamışlar. gayet de başarılı. 60 darbeleri, 93'teki olaylar, aydın cinayetleri, 28 şubat darbesi, ırak savaşı oylamasının meclisten geçmemesi ve sonuçları ve türban geriliminin tek bir noktada; ülkeyi kutuplaşmaya itmek isteyen dış ve iç güçlerin oyun serevüneni anlatıyor. belgeselde bir medya grubuna da bu kutuplaşma sürecine bariz/istemdışı desteğinden ötürü göndermeler mevcut. türkiye yakın tarihinde ne olmuş neden olmuş bilmek ve düşünmek için çok yararlı bir çalışma. araştırıp izlemeli herkes.
başlık; 'posta güvercinlerini sevenler ve koruyanlar derneği' olacaktı ama 1 karakter takıldı. neyse,
şaka değil var böyle bir dernek ben şahidim. zeytinburnu'nda perdeciler sokağına giderkenki yolda merkez üsleri bulunmakta. ne iş yaparlar ya da dernekte neler dönmektedir merak ediyorum. kesin son posta güvercinleri yaşatılmaya çalışılıp e-maillere, msn tarzı iletişim araç programlarına karşı bir nefret besleniyor olabilir. olmayabilir de. aferin.
her insanın hayatında yaşayacağı durumlardan biri. birileri birileriyle eğlenip bir yerlere giderken ya da birileri denize girerken onlara uzaktan bakmaktır. kişi için üzücü olabilir ama herkes eğlendiği vakit para kazanmayıp aksine para kaybederken mevzubahis bünye para kazanmaktır ki bu işin olumlu tarafından bakmak olmalılılı. yine de üzücü bir durum.
sevgiliyle ders calismak eyleminin dışında olarak hazırlanması ve yetiştirilmesi gereken ödevi beraber sonlandırmaya çalışmaktır. eğer yaratıcı olunması gerekiyorsa gayet de yaratıcı olabiliyor insan. ödevi beraber şekillendirmek yok yok o olmadı yok bak bu güzel diyerek hoopp bi bakıyorsunuz ödev bitmiş. evet.
bebeğim, aşkım, sevgilim vs.den daha ağır hitap şekilleri olduğu kesindir. zira, 40-50 yaşlarını geçen kişilerin birbirlerine bebeğim demesini hayal etmek istemiyorum. hayatım ya da sultanım derler genelde. kime, ne hitabı lan bu yaştan sonra diyenleri de vardır tabii. isimler genelde misafirlikte falan kullanılır ya da hep öyledir.
detayları linkte mevcut olan olay. kurmaca olduğu düşünülemez çünkü elegeçirilen dünyadışı varlığa yapılan otopsi görüntüleri de mevcut olaydan sonra. http://www.uzmantv.com/roswell-olayi-nedir
bir annenin çocuğuna yönelttiği serzeniş dolu soru cümlesi. 'nakil işlemlerinde görevliydim anne' şeklinde bir cevap vererek terlik yeme potansiyelini arttırabilir insanoğlu.
hemen akıllara uzaylılar falan gelmesin ondan bahsetmiyorum. böyle hayvanlarla sebze -meyve ya da nesnelerle konuşmak gibi bu.
tamam çoğu zaman sıyırma, üşütme göstergesi olabilir ama insan bence bunu mutlu ve mutsuz zamanlarında yapıyor daha çok.
ne idüğü belirsiz bir bilim olmakla beraber kimileri tarafından tamamen atmasyonel olarak kurgulandığını düşünmekteyim. bi de bunun ışığı da varmış. peh peh peh. (bkz: kozmik bilim ışığı)
hep bir yerden çıkar bunlar. çok sinsidirler. bir insan postunda dolaşan hayvandırlar. bunlar aç gözlülüklerinden ya da hayvan olmalarından süregelen sahip olamadıklarına karşı bir itici güce sahiplerdir. midesiz, saygısız ve insani duygulardan yoksun olmalarından kaybedecek bir şeyleri de hiçbir zaman yoktur. birileri vardır, sonra başkaları ortaya çıkar ve arsızca ortalığı mahvederler. çoğu zaman mutsuz hayvanlardır bunlar. genelde birilerinin işlerine o salak burunlarını sokmayı, acizliklerinin de yardımıyla çok iyi başarırlar. mutsuz olmaları, birilerinin de mutluluğuna engel olmaları gerektiği hissiyatını verir bunlara. bazen birilerinin de bu başkalarına engel olmaması, başkalarının işine haylice yarar. işte o anda birileri de başkalaşımın dolaylarındadır( bu ki ayrı ve bir diğer iğrenç konudur zaten).
dünyada sadece onların (başkalarının) rahatsız edebileceği, sadece onların hayatına musallat olabileceği birileri vardır, öyle sanarlar. kendilerinin birileri, hiçbir zaman o boş kafalarına gelmez. sadece o anda veya geniş zamanda 'nasıl bir pislik yapabilirim de kendimi kanıtlayabilirim' derdindedirler. kendi başkalıklarının iğrençliğini birilerine bulaştırmaktan zevk alırken, kendi birilerinin de olduğunu hatta şu an kolunda, elinde olduğunu unuturlar o boş kafalarıyla. yine o boş kafalarında kendi kendilerine yarattıkları bir haz mekanizması vardır. yanından geçen farklı bir cinse ya da hemcinse mümkün olursa saatlerce bakıp 'o da bana bakacak mı?' nın hayalini kurar. okulda, otobüste, kaldırımda, barda, aile çay bahçesinde kısacası gökkubbenin her santim aşağısında dışarıya pis ağızlarından karbondioksitlerini salarlar. birilerinin; huzuru, sakinliği çoğu zaman bunlara bağlı değildir evet ama insan sabahın 7'sinde yan daireden gelen duvara çivi çakma sesini duymak zorunda değildir( konumuz bu hiç değil). ben her zaman -kim ne derse desin- bu başkalarının; birilerine musallat olduğunu hissettim ve gördüm. bu yüzden insan denilen canlının içindeki o hayvana hiçbir zaman onay vermiyorum. bugün bana yarın sana o başkaları. şimdi dediklerime karşı başkaları, 'sktirgit dünyamızdan, marsa git iyisi' derse eğer, insanlar dünyanın baştan beri birilerinin olduğunu çok iyi bilmeli ve ona göre konuşmalı der karşılık olarak birileri.
insanın pusulası cinsel organı değil beynidir, insani ve ahlaki duygularıdır. ama insan pusulası işte o. başkalarınınsa hayvanlarda olduğu gibi. yani sözün özü birileri ve başkaları arkadaşlarım; birilerinin çevresinde ne zaman başkaları gözükür o an başlar kötülükler. birileri başkaları olmadan yaşayamaz diyorsa da birileri, adem ve havva'yı bilmiyor demektir. *
havada asılı kalmış bir yalın şarkısı. böylesine güzel böylesine etkileyici bi şarkı sanki demo kaydedermiş gibi albümün içine sokulmuş. demezler mi hüsamcım nerde bu şarkının diğer enstrümanları diye? 2.20 saniye olması da ayrı bi kıl olay. bakıyosun şarkı feci güzel ama tam hüzün moduna girceksin hooop noluyo? araya cadde sesleri giriyor falan filan sonra bitiş... olmadı yalın, olmadı. böylesine güzel bir şarkı böyle havada bırakılmamalıydı.
neyse klavyemi kırmadan sözlere geçeyim;
çalar saaat çalıp kaçmış çalmıyor artık
sessizliğin bir telaşmış koymuyor artık
düğüm düğüm şu hayatım
beğendiğim masallarım var
parça parça rüyalarım
yarım kalmış hayallerim var
benim aslım bu kadarmış.
duyulurum sussam daha çok
duyulurum gitsem bile ben
her güzel şeyin yerine konulurum
duyulurum sussam daha çok
duyulurum sesim kaf dağı'nın ardından bile gelse
kalbine dokunurum
gelse kalbine dokunurum
gelse kalbine dokunurum.
böyle ne biliyim eski yıllarda çalındıkları söylendikleri için hep bi eskileri, uzakları hatırlatan şarkılardır. şarkılardaki kullanılan mütevazi çalgılar da buna neden olmaktır aslında. başta zeki müren, nilüfer, ümit besen, sezen aksu, ajda pekkan, barış manço, selami şahin, müzeyyen senar ve erol evgin tabii ki bu kafası güzel şarkıların yorumcuları ve bestekarları.
tabii daha eskiler de vardır 50li 60lı yılları anlatan. hani şu sadece keman ve tiz bi kadın sesinin duyulduğu şarkılar. bunların hepsi işte türk sanat müziği'nin, müziğin güzel ve kafası güzel yanları.
bir iş bir oluş. eşyanın asıl amacının dışında kullanılması. buna davranış bilimde bir şey deniliyordu ama gelmedi aklıma şimdi. ayrıca bu akşam yapacağım hadise. aferin bana.
kıpır kıpır bi yalın eseri, ben bugünden. yanılmıyorsam şarkıda elektro bağlama kullanılmış ve gayet de güzel gitmiş. yalın ve bağlama, ne alaka diceksiniz ama dokunmayın çocuk değişiyor. shh.
şöyle ki;
Aynaya baktım senden ötesi yok
aynayı sev
Radyoda sevdiğin şarkı çalmış
radyoyu sev
Kalbine baktığın kadın başkasınınmış
iyi mi?
Git patlat bu kafayı şimdi
Git patlat bu kafayı şimdi
Bazen herkesten sıkıldığın oluyordur
Fişi çekip dükkanı kapatasın geliyordur
Kavgası tasası savaşı aşkı derdi
Ah be kardeşim başına geldi
Ah be kardeşim başına geldi
Ah be kardeşim başına geldi
Sonraya kaldın bundan kötüsü yok
sonrayı sev
Kadrolu çıkarcı senden caymış
şansını sev
Vurdulu kırdılı kadın kapı duvarmış
iyi mi?
Git patlat bu kafayı şimdi
Git patlat bu kafayı şimdi
Bazen herkesten sıkıldığın oluyordur
Fişi çekip dükkanı kapatasın geliyordur
Kavgası tasası savaşı aşkı derdi
Ah be kardeşim başına geldi?
geri zekalıca bir hadise * gibi dursa da insan beyni bunu mümkün kılıyor. tabii baba ve kızının birlikte vakit geçirmesi kadar normal bir şey olamaz ama başka erkek ya şimdi, annen bile okşasa benim bağrım taş olur cümlesini kurduruyor insana.