+hobilerin nedir?
-internet, sözlük falan işte
+sözlük kullanıcısı/yazarımısın, hangi sözlük?
-uludag sözlük
+aa dün makinaya çıkanlar, çok güldüm ya ben onlara, iyi bari sen biraz konuşabiliyorsun.
yanlışlıkla rejim olarak uygulanan hiç bir ülke de bir başarıya ulaşamamış sistemin yavaş yavaş azalmakta olan taraftarlarının/sempatizanlarının sonuncusunu, kendi görüşünden kimse kalmayacağı için, öldüğünde cenaze merasimini ve kortejini robotların yapacağına dair kehanet.
Türkiye'de Mason Locaları Atatürk devrinde 1936 yılında kapatılmıştır.
istanbul, Bursa, Ankara, izmir, Edirne, Muğla, Gaziantep ve diğer şehirlerdeki şubelerin kapatılıp, emlakına hükümetçe el konulmasına sebep olarak, kökünün dışarıda oluşu gösterilmiştir.
Atatürk, 10 ekim 1937 günü Çankaya kökünde masonların Maşrık- Arzam'ı Mim Kemal Öke'ye;
" - Mason cemiyetinin faaliyetlerini, inkılaplarımıza karşı gördüğüm için, kapatılmasını elzem buldum. Bu dakikadan itibaren, bu cemiyeti ölmüş biliniz ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz," demişti.
Ancak Mason localarının inönü devrinde, 1948 yılında tekrar faaliyetlerine müsaade edilmiştir.
Cemiyetler Kanununda bir değişiklik yapılıp, Mason Localarının faaliyetlerine yeniden müsaade edildiği zaman Meclis'te Masonluğun gayesini izahı için bir soru önergisi verilmiştir.
inönü'nün muvaffakatı ile yeniden açılan Mason locaları zamanla; siyasi teşekküler, devlet kademeleri ve basın yayın organlarında hakim güç haline gelmişler, bugün de faaliyetlerini, daha hızlı ve planlı şekilde sürdürmektedirler.
Masonluk, birbirlerine gizli yeminlerle bağlı bir takım kişilerin meydana getirdiği gizli bir topluluktur. Masonluğun her memlekette kullanılan eynı tip arması vardır. Bu arma altı köşeli Yahudi yıldızı mevcuttu.
Masonluğun da bir Yahudi hareketi olduğu herkesce malumdur. Mason Von Knigge: 1848 de Yahudilerin idare ettiği masonluktan gelecek tehlikeleri sezmiş ve sesini yükselterek şöyle demişti:
" - Yahudiler kendi gizli hakimiyetlerini kurmak için masonluğun işe yarar bir vasıta olduğunun farkına varmakta güçlük çekmediler."
1971'de kurulan "Büyük Loca" bugünkü Masonluğun temeli ve anasıdır. Yahudiler 200 yıldan beri dünya masonluğunu ellerinde tutmaktadır.
"Beynelmilel" Yahudi'nin dünya hakimiyetinin ana sebebi Yahudi'nin her yerde Yahudi kalmasıdır.
Yahudinin başarısının temelinde "kurnazlık" yatar. Dünya üzerinde hiç bir millet ticarette Yahudi kadar başarılı olamamıştır. Yahudi başarmak için, kanunların üzerinde her türlü baskıyı dener.
Denilebilir ki, Türklerin arasına iltimas ve rüşveti sokanlar Yahudilerdir.
Ticaret ahlak ile birlikte, genel ahlakı da yok eden dünün eskici, işportacı Yahudisini, fabrikatör Yahudi, mülti-milyoner, trilyoner Yahudi yapan bizleriz.
Ondan hiç bir zaman ödediği verginin, sigorta priminin hesabını sormadık ve sormuyoruz. Yanında çalıştırdıklarının haklarını verip vermediğini aramadık.
Yaptığı kanunsuzluklara karşı, ağır cezalar koymadık. Yahudi, hep bizim zaaflarımızdan faydalanmasını bildi.
Bugün dahi, devlete ait müesselerin dışardan ham madde ve makina aksamı getiriken Yabancı ithalatçılarla işbirliği yapmasına karşı çıkacak bir devlet idaresine sahip değiliz.
Şurası bir gerçektir ki israil, büyük bir kısmı Türkiye'den kaçırılan paralarla kuruldu.
1481'de Roma Kilisesinin tahrik ve teşvikleriyle "Engizisyon Mahkemeleri"ni kuran ispanya Kralı Ferdinand ve karısı isabella, bütün Arapları katletmiş, sıra Yahudilere gelmişti.
Engizisyon'un binlerce insanı diri diri yakmaya varan zulüm ve işkenceler, bütün şiddetiyle sürüp gidiyordu.
Yahudiler, başlarına gelecek felaketi erken öğrenmişlerdi. Kral ve Kraliçeye otuzbin duka altını rüçvet teklif ettiler.
Engizisyon hakimlerinden Reterkoda, Kral ve Kraliçeyi ziyarete gitti ve Hazreti isa'yı otuz diniye sattıklarını hatırlatarak, bugün de otuz bin dukaya mı satmak istediklerini sordu.
Kral ve Kraliçenin çıkardıkları kanun kesindi:
Yahudiler, üç ay içerisinde, ya Hristiyan olacaklar, ya da ispanya'yı terk edeceklerdi.
Aksine hareket edenin malına el konulacak, ayrıca hayatını kaybedecekti.
Bunun üzerine Türkiye'ye göç başladı. ispanyol ve Portekiz'li kaptanlar, Yahudilere hem kötü davranıyorlar, hem de yüksek ücret alıyorlardı. Paraları yetmeyenlerin, karıları ve kızlarını ücret olarak zaptediyorlardı.
Müslüman gemiciler ise, fakir Yahudileri taşımak için para bile almıyorlardı.
Sultan 2. Beyazıt devrinde Türkiye'ye gelen Yahudiler, daha çok istanbul ve izmir' yerleştiler.
ispanya'da kalanlar din değiştirerek Hristiyan oldular da Engizisyon'un zulmünden kurtulamadılar.
Düyanın her tarafından kovulan Yahudiye biz ne yaptık?
Sonunda koskoca bir imparatorluk, siyonist mason işbirliği sayesinde yıkıldı.
Ve biz hala gaflet içerisinde bulunuyor, Yahudinin bütün milleti sömürmesine, Yahudi işbirlikçileri yüzünde fırsat veriyor ve göz yumuyoruz.
Türkiye'deki Yahudiler, başta istanbul ve izmir olmak üzere; Bursa, Ankara ve Türkiye'nin bazı önemli kasabalarında yoğun olarak bulunurlar. Bunların bir çoğu adlarını da Türk koyarak, toplum içeriisnde kendilerini kamufle etmek yönüne gitmişlerdir. Ancak bir Türkiye - israil maçında Türkiye'yi bırakıp, israil'i tutacakları muhakkaktır ki bu da çok normaldir.
öncelik yahudi olunmaz yahudi dogulur felsefesinden son derece muzdarip gençlikdir, örnekleri an itibari ile bulundugumuz sözlükte ziyadesi ile mevcuttur, hiçbir dine inanmaz bu gençlik ama yahudilerin birbirlerine olan tutuculugu ve yüksek ticaret gücüne hayrandır, annesi babası müslüman olmasına karşın, kendisi bütün degerleri hice alarak islam dinine saldırmayı görev edinir, yahudiligi ve yahudi olmayı bir bok sanar, siyonist takılanların yanından ayrılmaz, köpek gibi onun bunun dediğini yapar, aslında din min hikayedir yahudi köpekleri için, başlarını hafifce okşayan bir yahudiye düşünmeden verir bedenini, yeryüzünden silik insanlardır, kendilerine hümanist derler.
yahudiler de yanlarında köpek gezdirmekden hoşlandıkları için bizim gençliğimiz onlar için bulunmaz nimetdir, salakdır gerizekalıdır, sorgulamaz, ifade gücü sıfırdır, elinde tasma olan herkes onun efendisidir.
Amerikan askerleri tarafından 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de Türk askerleriyle birlikte tutuklanarak başına çuval geçirilen ingiliz pandomim sanatçısı, bu olaydan sonra cuval adlı bir kitap yazmısdır.
kitabdan bölümler...
...ABD'li askerlere ingiliz olduğumu, Süleymaniye'de kaldığımı, kayıp kızımı aradığımı ve çocuklara oyuncak dağıttığımı anlattım. Kimse ilgilenmedi. Beni hemen serbest bırakacaklarından emin olduğum için ABD askerlerinin yanında kendimi çok rahat hissediyordum. Orduya ait bir kamyonun içinde sessiz ve hareketsiz insanlar görüyordum. Hiçbiri hareket etmiyor, hepsinin başına birer çuval geçirilmişti. Onlar insan, hepsinin kafasında plastik çuvallar var ve elleri kelepçelenmiş."
...Bana herhangi bir talimat vermediler, sadece sonradan öğrendiğime göre içinde Türk Özel Kuvvetleri'nin bulunduğu kamyonun içine fırlattılar... Kamyonun sıcak metal zeminine sert bir biçimde düştüm. Boğucu çuvalın altında, yarı karanlıkta hiçbir şey anlayamıyordum...
'Pislik torbası hacılar, çenenizi kapayın, çuvalları çıkarın da sizi iyice bir pataklayayım' ve buna benzer şeyler duydum. Amerikalıların küfürlerinin dışında da sesler duyuyordum... Bir askerin kamyona tırmandığını gördüm ve yumruğunu sol tarafımda duran adamın suratına indirdi. Çuvalı çıkarmamasını söyledi."
...Fırın-kamyonun içinde beklerken çok fazla konuşma duyuyorum, tüm yakarışlara kayıtsız kalıyorlar. Diğer adamlar su istiyor, ama anadilleri ingilizce değil. Aniden saldırıyorlar yanımızdaki askerler, kafalara vuruyorlar ve bağırıyorlar... Parmakları sürekli tetikteydi ve bıçaklarını gösteriyorlardı.... Bu çocuk sayılacak yaştaki askerler bazılarımızın El Kaideci olduğundan şüpheleniyorlardı."
...Yanımdaki adam çok acı çekiyordu, plastik kelepçeler ona eziyet ediyordu... Hepimiz öyleydik ama onun hayati tehlikesi vardı, çünkü ellerinin rengi değişmeye başlamıştı... Bu kadar El Kaide şüphelisi nereden çıkmıştı? Türkçe konuştuklarından emindim, bu mümkün değildi çünkü ABD ve Türkiye müttefikti... Kimse gülmüyordu. Herkes şaşkındı. Yanımda yatan adamla aramda bir yakınlık olduğunu hissettim, şükürler olsun ki adam sağdı ama pek iyi durumda değildi. ingilizcesi gayet iyiydi, bana milliyetimi sordu, kendisi Türktü, Ankaralıydı, aramızdaki bağ büyüdü...
Kamyondaki diğer insanların da Türk olduğunu söyledi ama bazılarını tanımıyordu. Bizim konuşmamızdan nefret ettiler ve silahlarına mermi sürerek çenemizi kapatmamızı söylediler."
...Çuvalları başımızdan söküp aldılar. Süleymaniye'yi gördüm, anayolda gidiyorduk, herkes gözünü bize dikmişti; bizimle alay ediyor ve Amerikan askerlerini alkışlıyorlardı. Amerikan askerlerine el sallıyorlar ve gülümsüyorlardı, bize aşağılayıcı şeyler fırlatıyorlardı. Bazılarının ayakkabılarını savurduğunu ve tükürdüğünü gördüm.
Neden başımızdaki çuvalları çıkarmışlardı? Bunu kasıtlı yaptıklarını şimdi anlıyorum, insanlar yüzlerimizi görüp tanımıştı ve böylece ABD iyi bir iş yaptığını Kürtlere göstermiş oluyordu."
"...Duyduklarım şunlardı, bunları yazdığım için üzgünüm çünkü kötü laflar: 'Şu alçak bir daha çuvalını çıkarmaya kalkarsa onu delik deşik edeceğim', 'Şu alçaklardan birini süngülemek çok hoşuma gider', 'Çok üzgün görünüyorlar, sanki birazdan kafası kesilecek olan bir grup tavuğa benziyorlar!', 'Burayı biraz boşaltalım, kapıları kilitleyelim ve birkaçının kafasını keselim, bakalım kafaları kesilince ortalıkta koşabiliyorlar mı?'..."
...Biri koluma dokundu ve su şişesiyle kafamdaki çuvalı dürttü. Çuvalı kaldırdım, komşum nazikçe bana su ikram ediyordu. Bu dostluğu asla unutmayacağım, o da en az benim kadar korkmuştu, benim gibi o da yaşamının en korkulu dakikalarını yaşıyordu ve bu Türk bana su ikram ediyordu, şişenin içinde çok az su kalmıştı, suyun hepsini içebilirdi ama bu suyu benim için ayırmıştı...
Bu Türkler kimdi? Hiçbiri gözüme 'tehlikeli teröristler' gibi görünmüyordu."