basketbol tarihinin gördüğü en manyak maç sonlarından birinin yaşandığı maç olmuştur. hakkında senaryo yazılsa, böyle fantastik olmazdı heralde. iddaa oynayanları da heyecandan öldürmüştür muhtemelen.
artık önüne geçilmesi geren senir bozucu durumdur. en ufak müdahalede hemen yereğe yığılıp 20 takla atan, her yere düşüşünde faul ve kart bekleyen, taç çizgisinin 10 cm yanında yere düşünce dışarı çıkmak yerine sırf vakit geçirmek için yerde sürünen futbolculardır bunlar. 3 büyüklerden birine geldikleri zaman ise çirkefin önde gideni olur bir çoğu. yerde yatana küfür eder falan filan. kazanmayı, hırslı olmayı, tutkuyu, cartı curtu öğretmeden önce karakterli olmayı öğretmelidir bu futbolculara.
kanal d'de konsepti belli olmayan bir programda, an itibariyle gerçekleşen olaydır. "oha noluyo lan?!" deyip kanalı değiştirene kadar* tüm iştahım gitmiştir. tebirk ediyorum herkesi.
zerre anlam veremediğim olay. bir tane maça iki tane spiker veriyorlar(yorumcu falan değil, bildiğin spiker), sırayla maçı anlatıyorlar. hakkaten çok ilginç.
bilet fiyatlarını görünce gidemeyeceğimi anladığım konserdir. sonisphere'e paraları yatırdık buna para kalmadı. en ucuzları da bitmiş. hayalkırıklığım tavan yapmış durumda.
sporx'in hazırladığı pek şukela gaflardır. kişisel favorim ise hasan şaş'lı olandır. süper fm spikeri: "hasan şaş şöyle eliyle "allah belanı versin hocam" gibilerinden bir hareket yaptı..."* http://www.sporx.com/foto.../?frm_id=9282&ref=KM2
sevgili kont dracula güneşte elmas gibi parlayan, emo triplerinde takılan kek vampiri görse; sinir krizleri geçircen o hatunu görse; o vampir ailesini görse garanti film setine gider olayını çıkarırdı. herkesi katlederdi orda. ve sevgili dostu kurt adam için twiligt'daki o sözde kurt çocuğu vampir yapardı. çok kanlı olurdu...
vamprileri ve kurt adamları bu hallere sokanlar utansın a.k.
tam anlamıyla: "rakip takım hakkında yazılan entrynin en beğenilen olması" olacaktı.
ilginç bir durum çıkarır ortaya. nefret ettiğin ya da hoşlanmadığın takım hakkında objektifçe bir şeyler yazıyorsun ve en beğenilen listene giriyor. ironik bir durum. başıma geldi. kendimi garip hissediyorum.
bir insan evladının olabileceği en iyi şeydir halkın insanı olmak. Kkarşılık beklemeden, kimin ihtiyacı varsa yardım etmek, ettiği yardımı bir gün kendi çıkarı uğruna hatırlatmamaktır. kendinden önce hep başkasını düşünmektir. çünkü bilir zor zamanlarında o insanların, kendi gibi birinin, birilerinin ona yardım eli uzatacağını; en zor günlerinde sadece onların tüm şefkatini ve sevgisini alacağını. sadece kendini düşünmenin bu acımasız hayat için çok kısa ve anlamsız olduğunu bilir. hayatlarına ufakta olsa katkıda bulunduğun insanların seni düşünmesi, senin için endişelenmesi güzel değil midir? hayatın anlamını uzaklarda aramanın ne mantığı vardır?
türk insanı anlamsızca atatürk'e hakaret etmektedir. ben onları "sırf popüler diye dizi film izlemeyen insanlara" benzetiyorum. bu benzetmeyi yaptım çünkü o insanlar da anlasın istedim. evet, atatürk olmasaydı sen yine var olurdun. ingiliz, fransız, rus, yunan vs. annenin de ve babanın da kim olurdu bilirdin. ama sen atatür'ün kurduğu, tırnaklarıyla, dişleriyle, halkıyla var ettiği bir ülkede yaşıyorsun. oturduğun yerden hiçbir halt yemeden onu aşağılamaya zerre hakkın yoktur. tıpkı benim gibi milliyetçi olmayabilirsin, aşırı milliyetçi tipler siniri bozabilir ama atatürk'e onun topraklarında, onun halkının topraklarında yaşadığın sürece saygı duymak zorundasındır.
hepimizin şapkasını önüne koyması gerekir. gerçekten birbirimizi ezmeye, kendi çıkarlarımız uğruna başkalarını görmezden gelmeye değer mi?
günler boyunca yaptığım çalışmalar sonrası cevabını bulduğum sorunsaldır. ugg'ın dünya'ya hunharca yayılmasının yegane sebebi iç yumuşaklığının delicesine merak edilmesidir. araştırmalarım doğrultusunda, zaten rezalet olan tasarımı kimse tarafından siklenmemektedir. şıkmış rüküşmüş pek üzerinde durulan bir konu değil. ortaya atılan bir efsane herkesi bu çılgın yeni moda dalgasını merak etmeye sevk etmiştir. " içi yumuşacık, çok reehaatt..". bütün sorun budur. herkes bu efsaneyi merak etmiş ve ugg almaya, aldırmaya başlamıştır.
- olm bu uggların içi çok yumuşakmış lan, öyle diyo herkes. çok merak ediyorum.
+ yapma erdenay abi. bütün herşey bu yüzden başladı zaten...
son derece anlamsız ve gereksiz olan durumdur. özellikle futbol kulüpleri her sene bu anlamsızlığın içinde kaybolur. uefa şampiyonluğu diye lige başlarlar sonra daha çeyrek final göremeden elenirler. şampiyonlar liginde en aşa çeyrek final diye yola çıkarlar, istisnai durumlar dışında adam gibi galibiyet bile alamazlar. şimdi bütün bu başarısızlıkları görüp neden hala avrupa'da şampiyonluk diye yola çıkarsın? sen hele bi altyapına önem ver, eli ayağı düzgün stad yap, tesislerini sağlamlaştır, ekonomini düzelt ondan sonra iddialı ol. zaten bu temel şeyleri yapınca başarı kendiliğinden geliyor. büyük mallık hakkaten.
not: türk takımları derken genel olarak tüm spor dallarındaki takımlardan bahsettim. basketbol ve voleyboldaki bazı takımları bunun dışında tutuyorum.
tam anlamıyla gerizekalıdır. burnu havada, egosu şişkin, götü kalkık*, bir karaktere sahip, tikky kız ruhlu bir insandır. recep ivedik'e gülenleri aşağlar, dindarlara gerizekalı der, ateistlere de gerizekalı der; hayat onun için gerizekalılarla doludur. neye inandığını kendide bilmez. cool gözükmek için her boka muhalefet olur. operaya gitmeyen öküzdür, tiyatroya gitmeyen embesildir, resim sergi dolaşmayan odundur sloganıyla çevresinde naralar atar. ama durupta sormaz kendi kendine "ne mal adammışım ben?", diye. zaten niye sorsun orası da ayrı bir mesele.
bir öğrenciye en çok koyan şeylerden biridir. finalden kaldığını öğrendiğinde üzülürsün ya da çalışmadan girdiğin finalin sonucunu zaten kabullenmişsindir, miğdene yumruk yemiş gibi olmazsın. ama köpek gibi çalışmana rağmen finalden kalacağını biliyorsan... işte bu bir öğrenci için en kötüsüdür.
çok talihsiz bir durumdur. özellikle erkek kişisinin başına geliyorsa hem rezilliktir hem de talihsizlik. seks yaptığı kişi paylaşımcı bir insansa alay konusu olması içten bile değildir. erkeğin seks yapma kabiliyeti sorgulanır, karizması çizilir, olay yıllar boyu suratına vurulur.*
bünyesinde xavi, pique, puyol, valdez, joan capdevila, bojan krkic ve francesc fàbregas gibi oyuncuları barındıran milli takım. işin politik kısmı bir yana, adamlar türkiye milli takımından daha güçlü. hatta dünya kupasına katılsalar çeyrek final garanti olur. ilk yarısı biten maçta da arjantin karşısında 1-0 öndeler. bak, arjantin diyorum.
küçük çocuklar gibi davranan insanların yaptığı saygısızlıktır. karşısındakinin düşüncesi ne ise ona hakaretler edip, tükürüklerini üstüne akıtıp ayar verdiğini düşünüp ego tatmini yapandır. ama sorsan dünya için ne istersin diye "dünya barışı" der.
hele bu olayda bir "kendiyle çelişme" durumu var ki dillere destan. dinlere inanan arkadaşlar "hoşgörü, dünya barışı, kardeşlik" düsturuyla yola çıkıp düşüncelerinin aksi yönünde hiç bir sorun yokmuş gibi naralar atabiliyorlar. abicim hoşgörü diyorduk, zorlama yoktur diyorduk, kardeşlik diyorduk, ne oldu?
dinlere ya da tanrıya inanmayan arkadaşlar da "saygı, farkındalık, doğruluk, kişisel ahlak" sloganlarıyla yoluna çıkıp "ahhaha lan olm bilim denen bir şey var ne allahı, ne diyon sen? kek, köfte!!" tarzı süper saygılı sözler sarf edebiliyorlar. ovv kişisel ahlah mı??
anlamak cidden elde değil. son derece gereksiz bir şekilde millet kendine ayar vermeye çalışıyor. hayır ne kazanıyorsun böyle davranınca? çok mu zor çeneni kapatıp kendi işine bakman? evet inanıyor tanrıya, sen ona ayar verdin, noldu ateist mi olcak. ya da ayar verdin de kıbleye mi döncek. ne kadar boş işler bunlar farkında değil misiniz? isteyen istediğine inanır inanmaz kime ne. kimseyi sevmek zorunda değilsin. azıcık saygı duy, ağır başlı ol. "dünyanın sonu gelmez" öyle davranınca. merak etmeyin. kabak tadı vermeye başladı bu muhabbet artık.
işte bu var ya bu adamın miğdesine yumruğu oturtur. nasıl tepki vereceğinizi bilemezsiniz; o bilinmezlik içinde şaşırırsınız. ama şaşırdığınızın farkına varamazsınız. çünkü sinirlisinizdir. o kadar çok sinirlisinizdir ki tek yapabildiğiniz sakince oturmaktır. o kadar çok düşünce geçer ki kafanızdan, hareket edecek güç kalmaz. ''herşeyim'' dediğiniz insan, ayrılmak için tüm film klişelerini sizle alay ediyormuş gibi önünüze serer. "bazı şeylere hazır değilim", "sorun sende değil bende", "çok düşündüm, yalnız olmaya ihtiyacım var." ulan herşey mi yalandı! dersiniz kendi kendinize. ama hiç bir önemi yoktur. bu sizin klişelere eklediğiniz başka bir klişedir.